VAN CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
Sunan : Adnan Oktar
Müdafi : Av. Mert Zorlu
Konu : Makamınız’ın basında yer alan haberlere göre dosyanın husumetli müştekileri ile görüşmüş olması ancak müvekkilin müdafileriyle görüşmeyi kabul etmemesi sebebiyle dosya hakkında tek taraflı bilgiyle sınırlı kalmamanız için Adnan Oktar Davası dosyasının temel konuları hakkında bilgilendirmedir
AÇIKLAMALARIMIZ:
19.12.2024 tarihli dilekçemizde arz ettiğimiz üzere basında yer alan haberler, her ne kadar bu haberlerin doğruluğuna ve haberlerde yer alan kişilerin beyanlarına itibar etmiyor olsak da, makamınızın dosyanın husumetli müştekileriyle görüştüğü bilgisini içermektedir.
BU KİŞİLER;
- 2018’de müvekkil ve arkadaşlarına düzenlenen polis operasyonunu yöneten hemen akabinde ise görevden alınan, İstanbul’dan başka bir ile gönderilen, müvekkil Adnan Oktar aleyhindeki TV programlarına katılarak ün elde etmeye çalışan eski polis memuru FURKAN SEZER;
- Dosyanın husumetli müştekilerinden, halihazırda İstanbul Anadolu 1 ACM’de 2023/246 E sayılı dosyada nitelikli dolandırıcılık isnadıyla yargılaması devam eden, cinayet işlemeyi planladığını katıldığı TV programında çekinmeden anlatan ÖZKAN MAMATİ (DENİZ),
- Dosyanın bir diğer husumetli müştekisi, kendi öz kızını çocuk yaşta tecavüz iftirasında malzeme olarak kullanmış, hakkında Kazakistan’da bir devlet bankasını batık kredilerle zarara uğratma iddiası olan ve Kazakistan’daki ikametinde 18 yaşından küçük olduğu dönemde bir genç kızı velisinin ve ailesinin bilgisi olmadan tuttuğu dosya evraklarında yer alan FIRAT DEVELİOĞLU:
BU KİŞİLER BEYANLARINDA;
- MÜVEKKİLİN ERZURUM’DAN VAN’A SEVK EDİLMESİNİ KENDİLERİNİN ORGANİZE ETTİKLERİNİ,
- VAN’DA ZATIALİNİZİN DE DAHİL OLDUĞU DEVLET ERKANINI VE CEZA İNFAZ KURUMU YETKİLİLERİNİ “BİLGİLENDİRDİKLERİNİ”,
- BU BİLGİLENDİRME NETİCESİNDE BUNDAN SONRA MÜVEKKİLİN HAKLARINDAN MAHRUM EDİLMESİNİN SAĞLANACAĞINA GÜVENDİKLERİNİ ifade etmekte ve GÖRÜŞTÜKLERİNİ SÖYLEDİKLERİ YETKİLİLERE KAMU ÖNÜNDE TEŞEKKÜR ETMEKTEDİRLER.
Bu kişilerin açıklamalarında DEVLETİN VALİSİNDEN, SAVCISINDAN BAHSEDERKEN “UYANIK OLACAKLARINI DÜŞÜNÜYORUM” DİYEREK ABA ALTINDAN SOPA GÖSTEREN ÜSLUP KULLANMA CÜRETİNDE bulunmaları ise ayrıca dikkat çekicidir.
FIRAT DEVELİOĞLU: … Dolayısıyla bunu Erzurum'da biraz işte şey yaptık gerekli müracaatları yaptık, orada Erzurum'da gerekli şekilde zapt edilememiş olduğunu şey yaptık veyahut ilk başta böyle başlasa da daha sonra kanunları ve kuralları gevşettiğini, kendine bir hareketi alanı açmış olduğunu tespit ettik. Bunun üzerine devletimize müracaat ettik yerine değiştirdiler. VAN'DA, VAN VALİSİ İŞTE VAN'IN İLGİLİ CEZAEVİ SAVCISI, CEZAEVİ MÜDÜRÜ BUNLARIN UYANIK OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM. Adnan Oktar'ın bu kanunu kullanma oyunlarına gelmesinler. (Bahar Feyzan-Fırat Develioğlu, 29.02.2024 https://www.youtube.com/watch?v=gyDuxN4Az9E)
FURKAN SEZER: Tabii, listeler yayınlandı ve bu görüştüğü avukatlardan da hiçbiriyle hiçbirinden vekalet vermemiş, hiçbirine vekalet vermemiş öyle görüşüyor ve saatlerce yüzlerce kez görüşüyor. Şimdi Van'da, inşaAllah yani VAN'DA AYNISI OLMAZ DİYE YANİ ORADAKİ YETKİLİLERLE DE GÖRÜŞTÜK. Müştekiler de çok iyi takip ediyorlar, sıkı takip ediyorlar. Müşteki avukatları da çok sıkı takip ediyorlar. Orayı işte Edirne'ye, Erzurum'a çevirmez diye umuyoruz. (Medyascope, Müge İplikçi ile Zeytin Dalı, 9 Ağustos 2024, https://www.youtube.com/watch?v=yX8w9-0mGtw&t=649s)
ÖZKAN MAMATİ: “Baharın başında GİTTİM BAYA SEVDİM VANIMIZI. YEREL İNSANLARLA ÇOK GÜZEL DOSTLUKLAR KURDUM. Van halkımız inanılmaz misafirperver, SAĞOLSUNLAR BENİ AĞIRLADILAR. KENDİLERİYLE KUCAKLAŞIP YAKIN ZAMANDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ayrıldım. YİNE GELECEĞİM DEDİM. BAŞIM GÖZÜM ÜSTÜNE DEDİLER”
FIRAT DEVELİOĞLU: "Hapishanede izole edilmesi gerekir. Yani böyle bildiğimiz yani bunu normal bir insan sayıp da bunu, bu da bir insan, buna da BİZ DEMOKRATİK HAKLARI VERELİM FALAN DEDİĞİNİZ ZAMAN bunun tarzı farklı… BUNLARIN ÖZGÜRLÜKLERİNİN KISITLANMASI GEREKİR. …Adnan Oktar da cezaevinde iyi yaşıyor. Ama tabii ki hiçbir boşluk bırakmamaya çalışıyoruz biz bu davanın müştekileri olarak." (13.02.2024, KRT TV, Seçil Özer-Fırat Develioğlu)
FIRAT DEVELİOĞLU bir başka konuşmasında ise SAVCILARLA, HAKİMLERLE BİREBİR GÖRÜŞEREK ONLARI ETKİ ALTINA ALMAK İÇİN ÇABA GÖSTERDİKLERİNİ, ÖZEL ÇALIŞMALAR YAPTIKLARINI, MÜVEKKİLE CEZAEVİNDE BULUNAN HERKESE VERİLEN GEREKEN YASAL HAKLARININ TANINMAMASI GEREKTİĞİNİ, HATTA MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’A NASIL DAVRANILMASI GEREKTİĞİNİ, “BUNA BUNU YAPMA” DİYEREK GÜYA KENDİLERİNİN BELİRLEDİĞİNİ, SÖZLERİNİN DİNLENMEMESİ DURUMUNDA İSE “BUNA BUNU YAPARSAN ŞUNLARA SEBEBİYET VERİRSİN” DİYEREK ÜSTÜ KAPALI ŞEKİLDE TEHDİT ETMEK SURETİYLE YARGI MENSUPLARINI BASKI ALTINA ALDIKLARINI şöyle itiraf etmiştir:
FIRAT DEVELİOĞLU: …İşte HER SAVCIYA HAKİME YENİDEN ATANDIYSA YENİDEN AYNI DURUMU ANLATMAK ZORUNDA KALIYORUZ… BUNA (ADNAN OKTAR’A) BUNU YAPMA. BUNA BUNU YAPARSAN ŞUNLARA SEBEBİYET VERİRSİN DİYE… hiçbir boşluk bırakmamaya çalışıyoruz biz bu davanın müştekileri olarak. (https://www.youtube.com/watch?v=gyDuxN4Az9E; KRT TV, Seçil Özer ile Başka Bir Gün, 13.02.2024, TV Sun)
Ayrıca hatırlatmak gerekir ki Fırat Develioğlu yargı üzerinde baskı kurma girişimlerinde bulunduğunu defalarca itiraf etmiştir. Örneğin, kendisinin müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarını içeride tutan adam olduğu iddiasındadır. “Ajans1905” adlı Youtube Kanalı’na 29.04.2022 tarihinde verdiği röportajda bazı açıklamalar yapmıştır:
FIRAT DEVELİOĞLU: “Arkadaşlar beni tanımıyorlar, beni bilmiyorlar, tamam mı? Ben Türkiye’nin, belki de dünyanın, en …..silahlı suç örgütlerinden birini 4 yıldır …200 KİŞİSİ İLE CEZAEVİNDE TUTAN BİR ADAMIM. …KİMSENİN BECEREMEDİĞİ, BAŞARAMADIĞI BİR ŞEYİ BEN … BUNU YAPABİLEN BİR İNSANIM.”
FIRAT DEVELİOĞLU: “...örgütünü 200 tane militanıyla, silahlı militanıyla beraber 4 SENEDİR CEZAEVİNDE TUTMA HUKUKİ GÜCÜ OLAN BİR İNSANIM... BENİM BÖYLE BİR GÜCÜM VAR...”
ASLINDA BUNLARIN TAMAMI İÇİ BOŞ, KARŞILIĞI OLMAYAN, KENDİSİNE İTİBAR VE KONUM ELDE EDEBİLMEK AMACIYLA SARFEDİLMİŞ SÖZLERDİR. KENDİSİNİ GÖSTERMEYE ÇALIŞTIĞI GİBİ ÖNEMLİ BİR İNSAN DEĞİLDİR. SADECE ÖNEMLİ İNSAN İZLENİMİ OLUŞTURARAK FAYDA ELDE ETME AMACI GÜTMEKTEDİR.
Ancak tüm bu bilgiler, Sayın Makamınız’ın müvekkilin avukatlarıyla görüşmeyi reddetmesi, İstanbul 1 ACM’nin avukat görüş kısıtlılığı uygulamasını kaldırır kaldırmaz bir iki saat içinde, hukuka aykırı bir şekilde yeniden kısıtlılık uygulaması getirilmesi gibi gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde Adnan Oktar Davası dosyası hakkında yanlış bilgilendirilmiş olabileceğiniz ve/veya bilgi noksanlığı olabileceği ihtimallerini akla getirmektedir. Bu sebeple dosya hakkında bazı temel hususları bilgilerinize arz etmemiz gerekli olmuştur.
Dosyanın önemli isnatları ve açıklamaları bölümler halinde bilgilerinize arz edilecektir. Öncelikli olarak ifade etmek gerekirse;
ADNAN OKTAR DAVASI DOSYASI BAŞTAN SONA BİR KUMPAS DOSYASIDIR
Yaklaşık 7 yıldır müvekkil aleyhine devam eden kumpasta İstanbul BAM 1 CD’nin vermiş olduğu bozma kararıyla ilk defa hukuk kısmen de olsa uygulanmış, hukuk kısmen bile uygulandığında da müvekkil ve arkadaşlarının masum olduğu açığa çıkmıştır. İstanbul BAM 1 CD yerel mahkemenin verdiği kararı, DOSYAYI 1,5 YIL BOYUNCA ÇOK DETAYLI İNCELEDİKTEN SONRA, 400 sayfa gerekçe yazarak, YEREL MAHKEMENİN KARARINDA KURULMUŞ OLAN 650 HÜKMÜN TAMAMINI BOZMUŞTUR.
ÖZEL OLUŞTURULMUŞ YEREL MAHKEME HEYETİNİN HÜKÜMLERİNİN NEREDEYSE TAMAMININ BOZULDUĞUNU ORTAYA KOYAN BU TABLO BİLE NE KADAR ADALETSİZ BİR YARGILAMA YAPILDIĞINI İSPATA YETERLİDİR. İstanbul BAM 1 CD’nin bozduğu 650 hükmün yaklaşık yarısı "beraat verilmesi gerektiği" gerekçesine, diğer yarısı da "eksik soruşturma yapıldığı" gerekçesine dayalıdır.
Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları BAM kararının öncesindeki ve sonrasındaki kovuşturma süreçlerinin hiçbir aşamasında adil şekilde yargılanmamışlardır. 11.07.2018 tarihli polis operasyonundan itibaren gerçekleşen olayları da hesaba kattığımızda kovuşturma boyunca dosyanın sanıklarına karşı sistemli olarak hukuksuz uygulamalar yapılmıştır. Gerçekleri ortaya çıkarmanın değil, bir gruba ideolojik husumetle ceza vermenin amaçlandığı izlenimi veren davada savunma delillerinin tamamı, kanunlar ve Yargıtay içtihatları yok sayılarak haksız ve hukuka aykırı mahkumiyet kararları verilmiştir. Bu, bir mağduriyeti ifade etmek için kullanılan abartılı bir tanımlama değildir, somut durum tüm hukuk camiası tarafından kabul edilmektedir.
ADNAN OKTAR DAVASI DOSYASINDA HUKUKA VE USULE AYKIRI YARGILAMA YAPILDIĞI, CİNSEL SALDIRI İSNATLARININ DOĞRU OLMADIĞI YALNIZCA İSTANBUL BAM 1 CD’NİN KANAATİ DEĞİLDİR. DAVA DOSYASINA SUNULMUŞ OLAN BİLİMSEL MÜTALAALAR DA İMZASI OLAN TCK’NU YAZANLAR ARASINDA İSİMLERİ OLAN, TÜRKİYE’NİN ÖNDE GELEN CEZA HUKUKU PROFESÖRLERİ, AKADEMİSYENLER VE YARGITAY ONURSAL DAİRE BAŞKANLARININ DA ORTAK KANAATİ BUDUR. Adnan Oktar Davası dosyası kanunlar ışığında incelendiğinde,
- Prof Dr İzzet Özgenç,
- Prof Dr Adem Sözüer,
- Prof Dr Mahmut Koca,
- Prof Dr Osman Can,
- Prof Dr Ahmet Gökçen,
- Prof Dr Ümit Kocasakal,
- Yargıtay 6. Ceza Dairesi Onursal Üyesi Ali Turhan,
- Yargıtay 4. Ceza Dairesi Onursal Başkanı Osman Yaşar,
- Yargıtay 8. Ceza Dairesi Onursal Başkanı Zeki Aslan ...
gibi çok sayıda duayen hukukçu da BU DOSYADA, “SUÇ ÖRGÜTÜNDEN BAHSETMENİN İMKANSIZ OLDUĞU, CİNSEL SALDIRI İSNATLARININ GEÇERSİZ OLDUĞU, HUKUKA VE USULE AYKIRI BİR YARGILAMA YAPILDIĞI” GÖRÜŞÜNDEDİRLER. (Söz konusu mütalaalar hakkında bilgilendirme ayrıca Makamınıza arz edilecektir.)
Yargı kurumlarının verdikleri kararlara saygı duymakla birlikte, şu da bir gerçektir ki Yargıtay 1 Ceza Dairesi’nin en son olarak verdiği onama kararı da bu haksız ve hukuka aykırı sürecin bir parçası olmuştur. Yargıtay 1 CD kendi mevcut içtihatlarıyla çelişmeyi dahi göz alarak hayret verici bir onama kararının altına imza atmıştır.
Bir takım mesnetsiz iftiralar nedeniyle yargılanmalarına bir süre önce başlanan İstanbul BAM 1 CD heyet üyelerinin davamız hakkındaki kararına bakıldığında Yargıtay’ın emsal kararlarıyla aynı yönde tespitlerde bulundukları görülmektedir. Ayrıca bu tespitlerin dayandırıldığı Yargıtay kararları da tartışmaya mahal vermeyecek şekilde yerinde ve açıktır. BURADAN ANLAŞILAN ŞUDUR Kİ, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARIYLA İLGİLİ YARGILAMADA KANUNLAR, İÇTİHATLAR, MÜTALAALAR VE VİCDANİ KANAATLER TAMAMIYLA ARKA PLANA ATILMIŞ DURUMDADIR. Yerel Mahkeme, Adnan Oktar Davası dosyasında ceza kararı verirken tüm emsal Yargıtay içtihatlarını hiçe saymıştır. 85 ayrı konuda 200’e yakın Yargıtay içtihatı İstanbul BAM 1 CD’nin verdiği bozma kararını onaylamaktadır. Yargıtay içtihatlarına göre bu dosyada yüzlerce bozma sebebi vardır.
CİNSEL SALDIRI İSNATLARININ TAMAMI KURGU, YALAN VE İFTİRADIR
Dosyadaki MÜŞTEKİ OLAN KADINLARIN HİÇBİRİ DOĞAL MÜŞTEKİ DEĞİLDİR. Bir kısmı haklarında hukuka aykırı olarak yurt dışı çıkış yasağı çıkarıldıktan sonra emniyete ifadeye çağrılmış, “ya müşteki olursun ya sanık” dayatmasıyla müşteki yapılmıştır. Bir kısmı da husumetli müştekiler Özkan Mamati ve Fırat Develioğlu’nun tehdit ve baskılarına boyun eğmeye mecbur kalmış, bazıları ise bu kişiler tarafından sağlanan maddi destekle müşteki haline getirilmiştir. Bu durum dosyada mevcut belgelerle ispat edilmiş bir gerçektir.
Örneğin, Özkan Mamati bizzat kendisi, Adnan Oktar Davası dosyasının eski müştekilerinden T.A.’ya açıkça, sözde mağdur genç kadınları kendisinin organize ettiğini, Fırat Develioğlu’nun da bu süreci maddi olarak desteklediğini anlatmıştır. T.A. ise bu bildiklerini mahkeme heyeti ile şöyle paylaşmıştır:
“Özkan: “MÜŞTEKİ KADINLARA FIRAT BAKIYOR DİĞER MÜŞTEKİLERE DE… Sözümüzü dinledikleri sürece isteyene her tür imkan sağlıyor Fırat. ZATEN HEPİMİZE FIRAT BAKIYOR…”
Müvekkil ve arkadaşları hakkında ortaya atılan cinsel saldırı ve cinsel istismar isnatlarının tümü soyut, çelişkili, hiçbir makul mantığa dayanmayan hikayelerdir. Çok sayıda Yargıtay içtihadıyla da sabit olduğu üzere, sıradan bir cinsel suç dosyasında itibar edilmeyecek olan delilsiz anlatımlardan ibarettir.
Yargıtay içtihatlarına göre;
- Her türlü şüpheden uzak, kesin inandırıcı maddi deliller bulunmalıdır.
- Bu deliller cezalandırılmaya yeterli olmalıdır.
- Eyleme ilişkin net ve açıklık içeren anlatımlar olmalıdır.
- Olayın intikal şekli ve zamanı konusunda mahkumiyet için elverişli ayrıntılar bulunmalıdır.
- Anlatılan olay hayatın doğal akışına uygun olmalıdır.
Dahası, mağdur beyanlarının hükme esas alınması ve güvenilir olarak kabul edilmesi için, mağdur BEYANININ ÇELİŞKİLİ OLMAMASI önem taşımaktadır. Özellikle cinsel suçlarda mağdurun beyanlarının KENDİ İÇERİSİNDE ve DİĞER TANIK BEYANLARI İLE ÇELİŞMEMESİ, SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA AŞAMALARINDA TUTARLILIK GÖSTERİP DEĞİŞMEMESİ gerekir.
Ne var ki müşteki beyanları bu kriterlere göre değerlendirildiğinde, beyanlarına itibar edilmesinin mümkün olmadığı açıktır. ZİRA MÜVEKKİL HAKKINDA CİNSEL İSNATTA BULUNAN 42 MÜŞTEKİNİN BEYANLARINDA 1449 ÇELİŞKİ MEVCUTTUR. BİR ANLATIMDA BİR TANE DAHİ YALAN OLMASI O ANLATIMIN MUTEBERLİĞİNİ ORTADAN KALDIRIRKEN, SÖZ KONUSU İSNATLARDA 1449 ÇELİŞKİ BULUNMASI, BUNLARIN HÜKME ESAS ALINAMAYACAĞINI GÖSTERMEKTEDİR.
CİNSEL SALDIRI VE İSTİSMARA UĞRADIĞI İLERİ SÜRÜLEN KADINLAR,
- Eğitimleri, kültürleri, zeka düzeyleri ve sosyal konumları itibariyle irade fesadına uğratılabilecek kişi niteliği göstermemektedirler,
- İddia ettikleri olaylardan sonra sağlık raporu almamışlardır,
- Şikayette bulunmamışlardır,
- Bu sözde olaylar sırasında çığlık atmamış, bağırmamış, kaçmaya çalışmamışlardır,
- Tek bir yakınlarına dahi sözde yaşadıklarından bahsetmemişlerdir,
- Kendilerine tecavüz ettiğini ileri sürdükleri kişilerle, onlara sevgi ve dostluk beslediklerini ispatlayan konuşmaların, mesajlaşmaların ve fotoğrafların da ortaya koyduğu şekilde yıllarca görüşmeye devam etmişlerdir,
- Kendilerine cinsel saldırıda bulunduğunu ileri sürdükleri kişilerle ilişkilerini kesmemişler, hatta bu kişilerle birlikte iddia ettikleri olayların geçtiği mekanlara kendi istekleriyle defalarca kere gitmişler, evlilik planları yapmışlardır,
- Sözde tecavüzcülerinin düzenledikleri etkinliklere katılmışlardır,
- Husumetli müştekilerin baskısı altındadırlar ve hayatın olağan akışına aykırı bir şekilde, hep beraberce ve çok kısa zaman aralığında aynı dosyaya başvurup şikayetçi olmuşlardır,
- Verdikleri ifadelerde çok sayıda çelişkiye düşmüşler ve ifadelerinde gerçek cinsel saldırı mağduru insan tavırları sergilememişlerdir,
- Arkadaş grubunda baskıdan dolayı değil çeşitli menfaatler veya sevgi gibi duygular yüzünden uzun yıllar boyunca kalmışlardır.
Normal şartlar altında bunlardan tek biri bile varsa, suç isnatlarına şüpheyle yaklaşılması gerekmektedir. Ne var ki Yerel Mahkeme tüm bu hukuki gerçekleri yok sayarak resmen bir hukuk katliamı gerçekleştirmiştir.
İstanbul BAM 1 CD’in kararında bu hukuk katliamının sayısız örneği bulunmaktadır. Bunlardan sadece bir iki tanesi bu dilekçemizde bilginize sunulmuştur. Konuyla ilgili kapsamlı dilekçe ise bilahare Makamınız’a arz edilecektir.
Müvekkil ve arkadaşları hayatlarının hiçbir döneminde cinsel saldırı ve istismar suçlarını işlememişlerdir. Dosyada bu gerçeğin aksini gösterecek hiçbir kanıt yoktur.
Müvekkil ve sanıkların tamamı dosyada adı geçen hiçbir kadın ile gayri meşru bir ilişki içinde olmadıklarını, cinsel bir yakınlaşmaları olmadığını, Allah’ın Kuran’da bildirdiği haram ve helallere göre yaşadıklarını, zinayı yani evlilik dışı cinsel birlikteliği haram olarak kabul ettikleri için de sözde mağdur kadınların anlattıkları olayların hiçbirinin rıza ile olsa dahi yaşanmadığını defalarca izah etmiş, delillerle de ispat etmişlerdir.
İstinaf Mahkemesi ise iddia edilen cinsel ilişkilerin var olduğu kabul edilse dahi ortada rıza sınırları dışına çıkan bir eylem olmadığına hükmetmiştir. İrade fesadı ve hile iddiaları karşısında genel değerlendirmesinde şu hususlara ve Yargıtay kararlarına değinmiştir:
KARAR SAYFA 109-110:
Cinsel saldırı suçunun tanımından da anlaşıldığı üzere; cebir, şiddet, tehdit ve hilenin başlıca iradeyi etkileyen nedenler olduğu, sözde dini söylem ve telkinlerin iradeyi ortadan kaldırarak müştekilerin fiile karşı koymalarını olanaksızlaştıracak nitelikte bir hile boyutuna ulaşması gerektiği, hilenin kandırıcı ve iradeyi bozucu boyutta olup olmadığının her somut olayda yöneldiği kişinin subjektif durumu, yaşı, zeka seviyesi, eğitim durumu, ekonomik ve sosyal koşulları dikkate alınarak belirlenmesinin gerektiği, evlenme vaadi ile karşıdaki kişiyi baştan çıkarmaya yönelik bir takım söz ve davranışlarda bulunma şeklindeki eylemlerin hile olarak kabul edilemeyeceği Yargıtay tarafından kabul edilmektedir. (Bkz Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin 19.12.2016 tarihli 2016/4887 esas 2016/8588 karar sayılı, Yargıtay 14.Ceza Dairesi'nin 25.12.2019 tarihli 2018/8754 esas 2019/13601 karar sayılı, Yargıtay14. Ceza Dairesi'nin 11.02.2021 tarihli 2020/326 esas 2021/1125 K sayılı ilamları)
…..
İşbu dosya kapsamında her bir somut olay, her bir sanık bakımından cinsel suçlar yönünden ayrı ayrı değerlendirilirken, cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedenin olup olmadığı dikkate alınarak mağdurların rızalarının fiili hukuka uygun hale getirip getirmediği değerlendirilmiş ve gerekçelendirilmiştir.
İstinaf mahkemesi müvekkil ve arkadaşlarının suçlandığı olaylarda hileyle elde edilmiş bir rıza, herhangi bir irade fesadı tespit etmemiş, katılanların eğitim durumlarının, yaşlarının, zeka seviyelerinin, sosyal statülerinin irade fesadına elverişli olmadığını görmüş, evlilik vaadi ve baştan çıkarıcı sözler gibi hususların hile olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Katılanların özgür iradeleri neticesinde verdikleri kararlarla müvekkil ve arkadaşlarıyla görüştüklerini, bu durum uzun yıllar sürse de ayrılmak istediklerinde bunu rahatça gerçekleştirdiklerini ifade etmiştir. Yaşadıklarını iddia ettikleri tüm olaylarda rızanın söz konusu olduğunu tespit etmiştir.
Konuyla ilgili bir iki örnek vermek gerekirse:
- KATILANIN SANIĞA “BENİMLE CİNSEL İLİŞKİYE GİR” MESAJLARININ İRADESİNİN FESADA UĞRAMADIĞINA DELİL OLMASI
İstinaf mahkemesi KATILAN DİLEK KAYIPLAR’IN KENDİSİNİN SANIK RASİM COŞKUN VARLIBAŞ İLE CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEK İSTEDİĞİNİ BELİRTEN ISRARLI mesajlarını RIZANIN DELİLİ OLARAK KABUL ETMİŞ ve ceza hükmünü bozmuştur:
“... ADAM GİBİ S.....EN S.K, S....MEYEN ADAMI DA İLK GÖRÜYORUM, SEKS YAPMAK İSTİYORUM,..VİBRATÖR ALACAĞIM.,'' vb pek çok watsap mesajı ile açıkça anlaşıldığı, bu itibarla sanık savunması ve dosya içeriğine göre katılana yönelik rıza ile gerçekleştiği anlaşılan eylemlerin, müsnet cinsel saldırı suçunun unsurunu oluşturmayacağı açık olmasına rağmen sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi…”
KARAR SAYFA 339:
- KATILANIN “ZORLA BİR ŞEY OLMADI” BEYANINA RAĞMEN YEREL MAHKEMENİN MAHKUMİYET HÜKMÜ VERMESİ
Katılanların zor, baskı, dayatma altında olmadıkları bizzat bazı katılanlar tarafından da kabul edilmiş ve bu durum bozmanın önemli gerekçelerinden biri olmuştur:
KARAR SAYFA 183:
Görüldüğü üzere katılan, “zorla bir şey olmadı” demesine rağmen Yerel Mahkeme mahkumiyet hükmü kurmuştur. İstinaf Mahkemesi de hukuku esas alan her yargı mensubunun yapması gerekeni yapmış ve “sanığın beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesis edildiği" için bu kararı bozmuştur.
Bir başka örnek de ise, katılan “BENİM RIZAMLA OLDU” demesine rağmen sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmiş, bu haksız ve hukuksuz karar da İstinaf Mahkemesi tarafından bozulmuştur:
KARAR SAYFA 152:
KATILANLARIN SEVDİKLERİ İÇİN, “TAM EVLENİLECEK ADAM” DİYEREK SANIKLARLA GÖRÜŞMELERİ, KENDİ RIZALARIYLA SANIKLARI MUTLU ETMEYE ÇALIŞTIKLARINI BEYAN ETMELERİ
İstanbul BAM 1CD, sanık Bora Yıldız ile ilgili olarak verdiği bozma kararlarından birinde rızayla bağlantılı olarak şu değerlendirmelere yer vermiştir:
KARAR SAYFA 147:
İstinaf Mahkemesinin bozma kararı bu şekilde yüzlerce daha somut delil içermektedir.
DİNİ TELKİNLE İRADENİN FESADA UĞRATILMASI TEKNİK OLARAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. BU DOSYA ÖZELİNDE İSE İMKANSIZDIR.
İstinafın, bozma kararında da değindiği gibi Adnan Oktar Davası dosyasının iddianamesi, cinsel dokunulmazlığa karşı suç isnatları bakımından temel dayanağı, sanıkların güya “şikayetçilerin hepsini dini tebliğ/telkin yolu ile dini ecir kazanma bahanesi ile kandırıp, diğer sanıklarla düzenli cinsel ilişkiye soktukları” iddiasına dayanmaktadır.
Oysa bu değerlendirme pek çok yönden hatalıdır ve ne somut gerçeklerle ne de müşteki ifadeleriyle örtüşmemektedir. Çünkü cinsel suç isnadında bulunan müştekilerden;
- Dini bir hassasiyeti bulunmadığını, hatta ateist olduğunu,
- Kendisine hiçbir zaman dini telkin yapılmadığını,
- Kendisiyle dini konularda konuşulduğu halde bundan hiç etkilenmediğini,
- İddia edilen cinsel eylemleri (bu eylemlerin yaşandığı iddiasını kabul etmemekle birlikte) duygusal ilişki sebebiyle, sevgilisini mutlu etmek, evlenmek amacıyla rızasıyla yaptığını,
- Bir çıkar elde etmek maksadıyla yaptığını,
beyan eden pek çok kadın bulunmaktadır.
Dolayısıyla iddianamede ve cezalara hükmedilen gerekçeli kararda ortaya konulan, müştekilerin tamamının dini telkin yoluyla rızalarının fesada uğratıldığı iddiası gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
Müvekkil ve arkadaşlarına yönelik cinsel saldırı ve istismar suçlamasında bulunan kadınların büyük bir bölümü üniversite öğrencisi veya mezunu olan, mesleği bulunan, aktif şekilde iş hayatında yer alan, yabancı dil bilen, İstanbul gibi büyük şehirlerde yetişen veya yaşayan, genel kültür sahibi, modern, dini yaşam sürdürmeyen kişilerden oluşmaktadır. Bu durum onları, karşılaştıkları olaylarda gerekli tavrı ve tutumu gösteremeyecek kişilerden ayrı tutmaktadır. Kişinin yaşı, eğitimi, kültürü ve sosyal çevresi Yargıtay kriterlerinde önemli bir kıstas olarak kullanılmaktadır.
SÖZDE MAĞDUR VE MÜŞTEKİLERDEN BAZILARININ EĞİTİM DURUMLARI ŞÖYLEDİR:
- ASİYE SANDIKÇI, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ REKLAM BÖLÜMÜNÜ bitirmiştir.
- DENİZ ŞAKAK, İstanbul’da yaşamaktadır. BİLGİ ÜNİVERSİTESİ HALKLA İLİŞKİLER BÖLÜMÜNDE okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
- DİLAN ASLAN, İstanbul’da yaşamaktadır. KONYA SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İŞLETME BÖLÜMÜ VE MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ TÜRK SANAT MÜZİĞİ BÖLÜMÜ okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde kendi evinde yaşamaktadır
- BERİL KONCAGÜL (ALİN İZGİ DEMİR), İstanbul’da yaşamaktadır. YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FİZİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜNDE okumuştur.
- BEYZANUR ÇELEBİOĞLU, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TEKSTİL MÜHENDİSLİĞİ, AYNI ZAMANDA MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde yurtta kalmaktadır.
- BİLGE TOK (ATLI), İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MEZUNUDUR. AVUKATTIR. KADIN HAKLARI KONUSUNDA ÇALIŞMAKTADIR. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
- ÇAĞLA ÇELENLİOĞLU (DOĞAN), İstanbul’da yaşamaktadır. NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ RADYO, TELEVİZYON VE SİNEMA BÖLÜMÜNDE okumuştur
- FUNDA YILDIZ, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ BİLGİ-BELGE YÖNETİMİ BÖLÜMÜNDE OKUMUŞ, YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ BÖLÜMÜNDE YÜKSEK LİSANS YAPMIŞTIR. Turizm sektöründe çalışmaktadır. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde kendi evinde yaşamaktadır
- İFFET PİRAYE YÜCE, İstanbul’da yaşamaktadır. GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ FRANSIZ DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜNDE OKUMUŞ, GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜNDE YÜKSEK LİSANS YAPMIŞTIR. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
- ASLI BEKTAŞ (MAVİ GÖKYÜZÜ), İstanbul’da yaşamaktadır. OKAN ÜNİVERSİTESİ İÇ MİMARLIK BÖLÜMÜ, MARMARA ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK BÖLÜMÜ’NÜ BİTİRMİŞTİR. Çeşitli yerlerde sergiler açmaktadır. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde kendi evinde yaşamaktadır.
- MERVE TEZEL (YAMAN), İstanbul’da yaşamaktadır. İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ GRAFİK TASARIM BÖLÜMÜNDE okumuştur.
- NEVAL AVCI, İstanbul’da yaşamaktadır. YALOVA ÜNİVERSİTESİ PAZARLAMA BÖLÜMÜNDE okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
- HANİFE (PELİN) AKALIN, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜNDE okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
- ZEYNEP CEREN YİĞİTCAN, İstanbul’da yaşamaktadır. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜNDE okumuştur. ÖZEL OKULDA ÖĞRETMENLİK yapmaktadır. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır
Cinsel isnatta bulunmaya mecbur bırakılan müştekilerden çoğu aile evinde, ya da kendi evinde veya öğrenci yurdunda yaşamaktadır. Yani 7/24 Adnan Oktar grubu içinde yaşamadıkları aşikardır. Bu kadınlar her akşam ailelerinin yanına dönmekte, onlarla sofraya oturmakta, sohbet etmektedir. Bu kadar ailenin, bu kadar çok sayıda müştekinin iddia ettiği sistematik cinsel saldırıları hiçbir şekilde fark etmemesi hayatın doğal akışına aykırıdır. Eğer iddia ettikleri tarzda travmatik olaylar yaşamış olsalardı, ilk olarak müştekilerin yakın aile çevresi bunu tespit ederdi. Ayrıca, müştekilerin büyük çoğunluğunun aileleriyle birlikte kalıyor olmaları, iddianamenin ortaya attığı “kişiliklerinin bitirilerek ailelerinden koparıldığı” şeklindeki hayali senaryonun da geçersiz olduğunun delilidir.
Bununla beraber, müştekilerin tamamı aktif okul - iş - sosyal hayatı olan, sanıklar dışında geniş arkadaş çevresine sahip kişilerdir. Bu şekilde aktif hayatın içindeki müştekilerin maruz kalacakları her türlü travmaya okuldan, iş yerinden ve sosyal çevrelerinden kişilerin tanık olması gerektiği açıktır. Oysa, dosyada böyle tek bir tanıklık yoktur.
İddianamede tüm müştekilere yönelik olarak dini duyguları istismar edilerek, dini telkinlerde bulunarak, hile ve kandırma yolu ile iradeleri fesada uğratılarak cinsel eylemlerde bulunulduğu iddia edilmekle birlikte, müştekilerin kendilerine yönelen eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama, fiile ruhsal açıdan direnç gösterme becerilerini etkileyecek bir gelişim geriliği, mental ya da ruhsal bir hastalık etkisi altında olduklarına yönelik bir rapor ya da belge yoktur. Tam tersine, pek çok müştekinin, en temel dini konuları dahi okuyarak, tartışarak irdeleme ve sorgulama tavrı içinde olduğu hatta kendisine anlatılanları açıkça reddettiği açıktır.
Emniyette alınan ifadelerinde bu müştekiler;
- Kendisine verilen İslam ile ilgili kitabı 3 kere poşete sarıp çöpe attığını ve hiç okumadığını,
- Namaz vakitlerinde kendisine hatırlatıldığı halde namaz kılmadığını,
- Kendisine denilenleri yapmadığını ve uygulamadığını,
- Kendisine din anlatıldığında bir daha bu şekilde sormadığı sürece dinle ilgili herhangi bir şey söylememesini üstüne basa basa söylediğini,
- Kuran'ı yaşama konusunda kendisine yapılan imani teklifleri kararlı bir şekilde reddettiğini,
- Çantasına bırakılan dini kitabı kabul etmediğini, kitaba hiç bakmadığını,
- Kuran’da açıkça bildirilen bir hüküm hakkında, bunun adaletli bir uygulama olmadığını söylediğini,
MÜŞTEKİ KADINLAR KENDİLERİNE HERHANGİ BİR DİNİ ANLATIM YAPILDIĞINDA BUNU SORGULAYAN, HATTA ÇOĞU ZAMAN KABUL ETMEYİP REDDEDEN BİREYLERDİR
BU DURUMDA ORTAYA, KENDİSİNE DİNİ KİTAP OKUMASI SÖYLENDİĞİNDE KABUL ETMEYEN AMA GÜYA SEVAP KAZANMAK HASSASİYETİYLE ONLARCA ERKEKLE ANAL YOLDAN CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEYİ KABUL EDEN KADINLAR GİBİ ANORMAL BİR TABLO ORTAYA ÇIKMAKTADIR. BU TABLOYA GÖRE SÖZ KONUSU KADINLAR DİNİ TELKİNLE NAMAZ KILMAYI KABUL ETMEMEKTE, ORUÇ TUTMAK İSTEMEMEKTE, AMA ANAL VEYA ORAL YOLDAN CİNSEL İLİŞKİYİ SÖZÜM ONA SEVAP KAZANMAK İÇİN KABUL ETMEKTEDİRLER. HATTA GÜYA BU AMAÇ UĞRUNA İSTİKRARLI BİR ŞEKİLDE, YILLARCA, ADETA KOŞA KOŞA, ŞEVKLE GELMEKTEDİRLER. Buradaki mantık çöküntüsü ve açmazın en cahil insan tarafından bile görülmemesi mümkün değildir.
Tekrar hatırlatmak gerekir ki, bu kadınların hiçbiri köy yerinde yaşayan, okuması yazması olmayan, kendisine anlatılan bir şeyin doğruluğunu araştırma imkanı bulunmayan kişiler değillerdir. Hepsi İstanbul’da yaşamaktadır. En az lise mezunu, büyük çoğunluğu üniversite seviyesinde eğitim sahibi, sosyal hayatları bulunan, ellerinde her türlü iletişim araçlarına sahip kimselerdir. Avukat, doktor, hemşire, reklamcı, gazeteci, mimar gibi meslek sahipleridir. Haklarını aramayı bilen, ellerinin altında internet bulunan, sosyal insanlardır.
Tamamı Müslüman Türkiye'de doğmuş büyümüş, ilk, orta ve yüksek öğrenimler görmüş, din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri okumuş, hayatları boyunca TV programlarında, ev, aile, okul ya da muhtelif sosyal ortamlarda dini konulara en azından kulak misafiri olmuş, İslam hakkında en temel bilgilere sahip akıl baliğ insanlardır. Aralarında imam hatip liselerinde eğitim almış olanlar vardır. Bu nedenle, temel dini bilgilere bütünüyle aykırı ve son derece anormal, deyim yerindeyse uçuk telkin ya da tekliflerle karşı karşıya kaldıklarında bu anormalliğin kafalarına takılmaması, bunu sorgulayıp araştırmamaları, ailelerine, yakınlarına, arkadaşlarına bunun konusunu açmamaları, danışmamaları hayatın doğal akışına aykırıdır.
Mesela bu kadınlara “okulu bırak ecir kazanacaksın” dense gözü kapalı eğitimini çöpe atmayacağı ya da “babanın evini sat getir sevap alacaksın” dendiğinde bunu mutlaka sorgulayacağı, araştıracağı ve neticesinde yapmayacağı nasıl açıksa, “ecir kazanacaksın” denilerek “anal yoldan onlarca erkekle cinsel ilişkiye girmelerinin” imkansız olduğu milyonlarca kat daha açıktır. Eğer bu kadınların dosyada yargılanan kişilerle herhangi bir şekilde kendi anlattıkları gibi bir sevgili ilişkileri olacaksa bu ilişkinin herhangi bir dini gaye ile olmayacağı ortadadır.
DİNİ TELKİN, BİR KADINI ANAL İLİŞKİYE İKNA ETMEK İÇİN EN SON KULLANILACAK VE KESİN OLARAK TERS TEPECEK BİR YÖNTEMDİR
Diğer yandan, bir kadını anal ilişkiye ikna etmek için -hiçbir şekilde tasvip etmemekle birlikte- mantıken belki birileri modernlik, çağdaşlık, sınırsız cinsel özgürlük, din dışı, ateist, materyalist vb. türden telkin yöntemleri deneyebilir. ANCAK, HEMEN BÜTÜN DİNİ KAYNAKLARDA YASAKLANAN, KINANAN, ÇİRKİN GÖRÜLEN ANAL İLİŞKİYE BİR KADINI İKNA ETMEDE DİNİ TELKİNE BAŞVURMAK, OLABİLECEK EN ETKİSİZ, EN FAYDASIZ, EN ANLAMSIZ, EN AKLA GELMEYECEK, HATTA TAM TERS TEPECEK YÖNTEMDİR. İlkokul seviyesinde dini bilgiye sahip olan biri dahi anal yolla cinsel ilişki teklifinin hiçbir dini izahla kabul edilebilir olmadığını bilir. HERHANGİ BİR KADINA, “SEVAP KAZANMAK İSTİYORSAN BENİMLE VE ARKADAŞLARIMLA ANAL İLİŞKİYE GİRMELİSİN” ŞEKLİNDE BİR CÜMLE KURMA CESARETİ GÖSTERECEK KİŞİNİN ALACAĞI CEVAP, “DİNİ TELKİNLE İRADESİNİ FESADA UĞRATARAK BİR KADINI ANAL VE/VEYA ORAL YOLDAN İLİŞKİYE ZORLAMAK” KAVRAMININ ABESLİĞİNİ KOLAYLIKLA ORTAYA KOYACAKTIR.
Bilindiği üzere, birçok insanın meslek edinmek, varlıklı olmak, spor yapmak, kendini güzelleştirmek, çekici hale gelmek gibi sayısız konuda verdiği emeğin ardındaki temel motivasyon istediği ve arzu ettiği şekilde bir birliktelik yaşayabilmektir. Eğer “sevap kazanacaksın”, “bu senin ecrin olacak” gibi cümleler bir kadını cinsel ilişkide bulunmaya dahası onlarca erkekle anal yolla cinsel ilişkide bulunmaya ikna edebiledek bir güce sahipse, insanların nesiller boyunca kadın-erkek ilişkisi kurmak için verdikleri sayısız emeğe hiç gerek kalmamaktadır. Bir kadınla arkadaşlık etmek ya da cinsel ilişkide bulunmak isteyen insanların “gel sana sevap kazandırayım” demesi yeterli oluyorsa dünya çapında bu konuda kimi zaman aylar yıllar süren çabaların hiçbirine ihtiyaç yoktur.
Tüm bunların yanı sıra, iddianamede öne sürülen sözde eylemler, dini açıdan uygunsuz olduğu gibi, aynı zamanda gayri ahlakidir. Dini hassasiyeti olmayan, hatta ateist olan kişilerin dahi çoğunluğu iddianamede bahsedilen şekildeki cinsel ilişkiyi gayri ahlaki, gayri insani bulur. Bu eylemleri normalleştirecek, makul gösterecek hiçbir telkin olamaz. Evlenme vaadi, dini telkin gibi iddia edilen yöntemler bir kadını seks kölesi gibi kullanılmaya ikna edemez.
Özetle müştekilerin;
- Yaşları, zeka düzeyleri,
- Eğitim ve sosyal durumları,
- İddia ettikleri olaylar zincirinin devam ettiği sürenin uzunluğu,
- Bu süre boyunca iddia ettikleri her cinsel ilişki sonrasında kendi ikametine, ailesinin yanına veya öğrenci yurduna gitmesi,
- Bir kısım müştekilerin kendilerine tavsiyede bulunulan konuların mahiyetini sorgulaması ve sanıklarla bu hususta tartışması,
- Bir kısmının da dini tavsiyelere hiç inanmadığını beyan etmesi
- VE HEPSİNDEN ÖNEMLİSİ, MÜŞTEKİ KIZLARIN HİÇBİRİNİN BU HAYALİ DİNİ TELKİN SÜRECİNİN NASIL OLDUĞUNA, ÖRNEĞİN HİÇ TANIMADIĞI İNSANLARLA "ANAL İLİŞKİYE", "TOPLU SEKSE", VS. SORGUSUZ SUALSİZ GİRMELERİNİ SAĞLAYACAK (BÖYLE BİR ŞEY GERÇEK OLSA ÜZERİNE KİTAPLAR, DOKTORA TEZLERİ YAZILABİLECEK DERECEDE) NE TÜR BİR KARŞI KONULMAZ, DÜNYA TARİHİNDE GÖRÜLMEMİŞ ETKİDE BİR DİNİ TELKİNE MARUZ KALDIKLARINA, BU SÖZDE TELKİNİN İÇERİĞİNE DAİR HİÇBİR MAKUL VE MANTIKLI BİLGİ YA DA AÇIKLAMA GETİRMEMİŞ OLMALARI dikkate alındığında, sanıklar tarafından kullanıldığı iddia edilen “dini telkinlerin” müştekilerin cinsel özgürlüğü konusundaki rızalarını sakatlayabilecek veya cinsel bir eyleme karşı direnmelerini engelleyebilecek nitelikte bir “hile” olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı ortadadır.
DOSYADA BULUNAN BİLİMSEL MÜTALAALAR DİNİ TELKİNLE İRADE FESADININ MÜMKÜN OLAMAYACAĞINI ORTAYA KOYMUŞTUR
Adli Tıp ve Adli Bilimler Uzmanı, aynı zamanda Adli Tıp Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. M. Fatih Yavuz tarafından kaleme alınan 25.08.2022 tarihli bilimsel mütalaada özetle şu değerlendirmelere yer verilmiştir:
“Bilinç kaybına veya direnç gösterememeye yönelik bir etkisinin bulunmaması nedeni ile TELKİN VEYA HİPNOZ İLE RIZASI BULUNMAYAN BİR KİŞİYİ İSTEMSİZ CİNSEL İLİŞKİYE YÖNLENDİRMEK OLANAKLI DEĞİLDİR. Bu nedenle, telkin veya hipnoz TCK’da tanımlanan cinsel saldırı eyleminin unsurlarından olan geçerli rızanın yokluğuna neden olan tıbbi durumlar arasında yer almamaktadır.
Akıl hastalığı veya zihinsel engeli bulunmayan erişkin BİR KİŞİYE UYGULANAN TELKİNİN İSTER DİNİ, İSTER HİYERARŞİK, İSTERSE DE SOSYAL NİTELİĞİ OLSUN, KİŞİNİN DUYGULARINI KONTROL ALTINDA TUTMASINA ENGEL OLMAYACAĞI GİBİ, KİŞİNİN OLUMSUZLUK OLUŞTURABİLECEK EYLEMLERE RIZASI OLMAKSIZIN KATILMASINA DA YOL AÇMAYACAKTIR. Telkinin, kişinin irade, şuur ve harekat serbestisi ile maruz kalınan eylemin ahlaki kötülüğünü anlama ve karşı koyma yetisini engelleme veya ortadan kaldırma özelliği bulunmamaktadır.
KENDİSİNE YÖNELTİLEN BİR TELKİN NEDENİ İLE CİNSEL SALDIRI MAĞDURU OLUNMASININ, ADLİ TIP VE ADLİ PSİKİYATRİK AÇIDAN BİR KARŞILIĞI VE UYGULAMASI BULUNMAMAKTADIR.
PROFESYONEL VE ETKİLİ BİR TELKİN YÖNTEMİ OLAN HİPNOZ İLE BİLE ETKİLENMEYEN BİLİNÇ KONTROLÜ VE DİRENÇ GÖSTERME YETİSİNİN, DİNİ TELKİN İLE ORTADAN KALDIRABİLECEĞİ DÜŞÜNCESİNİN BİLİMSEL BİR GEREKÇESİ BULUNMAMAKTADIR.”
İddianamede yer verilen “evlilik vaadi, dini duygular istismar edilerek, dini telkinlerde bulunarak, hile ve kandırma yolu ile iradenin fesada uğratılması” iddiası, Türkiye Psikiyatri Derneği Adli Psikiyatri Uygulama Kılavuzu’nda sayılan somut kriterlerden değildir.
Akla uygun hareket etme becerisine, cezai ve hukuki ehliyete sahip bir kişinin iradesinin dini duygular kullanılarak, dini telkin ve söylemler ile fesada uğratılabilmesi söz konusu değildir.
BADECİ ŞEYH DAVASI OLARAK BİLİNEN DOSYA BU KONUDA EMSAL OLAMAZ
Bahse konu dosya incelendiğinde ortada herhangi bir “DİNİ SAİK” bulunmadığı açıkça görülmekte, dosyadaki ifade ve anlatımlardan sanıkların ve mağdurların din ile uzak veya yakın bir bağlantılarının da olmadığı, aksine bu kişilerin, uyuşturucu kullanımından homoseksüelliğe kadar uzanan türlü suç ve eylemlerini gizlemek amacıyla sözüm ona ortada dini bir yapılanma varmış gibi gösterip, bunun arkasına saklanmış oldukları anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamındaki ifade ve anlatımlardan anlaşıldığı üzere; BU DAVANIN MAĞDURLARININ GERÇEKTE ASLA DİNİ BİR ARAYIŞLARI BULUNMAMAKTADIR. Bu kişiler durumu, ANADOLU'DAKİ KÖY veya KASABA ORTAMINDA, İÇERİSİNDE BULUNDUKLARI KAPALI ve MAZBUT ÇEVRE İÇERİSİNDE DEŞİFRE OLMADAN, CİNSEL ARZULARINI TATMİN EDEBİLMENİN BİR YOLU OLARAK GÖRMÜŞLERDİR.
Gayri ahlaki şekilde, haram helal titizliği taşımadan cinsel ilişki arayışında olmuşlar, bunu da sözde dini imaj arkasına saklanarak, böylece halktan gelebilecek tepkileri de bertaraf etmeyi düşünerek yapmışlardır.
DAHASI BU KİŞİLERİN DİNİ HİÇBİR ENDİŞESİ OLMADIĞI GİBİ DİNİN HARAM KILDIĞI HOMOSEKSÜELLİK SAPKINLIĞINA EĞİLİMLİ OLDUKLARI, UYUŞTURUCU KULLANDIKLARI DA GÖRÜLMEKTEDİR.
Bu kişiler olayların geçtiği iddia olunan dergah, sır odası ve benzeri şekilde adlandırdıkları mekanları “burada yaşanılan, burada kalır” gibi bir anlayışla rahatça homoseksüel ilişkiye girebilecekleri, fuhuş yapabilecekleri, uyuşturucu kullanabilecekleri, yiyip-içip eğlenebilecekleri kendilerine özel, gizli bir eğlence mekanı haline getirmişlerdir.
Nitekim dosya kapsamında başta Badeci Şeyh olarak adlandırılan kişinin ve çeşitli mağdur ve sanıkların ifadelerine bakıldığında, bu ifadelerden;
- Bu kişilerin dindar olmayıp, aksine Allah'a, dine ve İslam'a hınç besledikleri, (haşa) hakaret ve alay ettikleri,
- (Allah'ı ve dini tenzih ederiz) “Allah'ın nurunu şeyhin apış arasında görüyordum”, “Badecinin cinsel organını emmek, çocuğun annesinin memesini emmesi gibiydi” şeklinde, 1400 yıldır İslam Tarihinde görülmemiş, ancak bir din düşmanları tarafından İslam'a söylenebilecek ağır hakaret ve iftira sözleri sarf etmekten çekinmedikleri,
- Dinden ve İslam'dan bahsedildiğinde daralıp, sıkılan ancak cinsel ilişki ve uyuşturucu etkisiyle rahatlayan cahil insanlar oldukları,
- Köy, kasaba gibi küçük ve kapalı bir ortamda bulundukları için burasını, arzuladıkları zina, homoseksüel ilişki ve arsızca yaşamak ve uyuşturucu kullanmak için, mevcut şartlar altında dışarıya da sezdirmeden yaşayabilecekleri en uygun ortam olarak gördükleri,
- Başta sapkın homoseksüel ilişkiler olmak üzere, her türlü zina ve gayrı ahlaki ilişkinin serbestçe yaşanmasına rağmen, “SIRLAR ODASI” veya benzeri isimlerle, yaşanılan her şeyin gizli kalması konusunda bir fikir birlikteliği olduğu,
- Suya karıştırılıp içilmek suretiyle yoğun şekilde uyuşturucu kullanımı bulunduğu,
- Zikir veya maneviyat ortamının insan vücudunda hiçbir suretle fizyolojik bir yanmaya sebebiyet vermeyeceği, bu kişilerin ifadelerinde geçen yanmanın içtikleri suda bulunan uyuşturucunun vücutlarında gösterdiği fizyolojik etkiden kaynaklandığı,
açık şekilde görülüp, anlaşılmaktadır. YANİ KONUNUN ZİKİR VEYA DİNİ SAİK İLE UZAK VEYA YAKIN HİÇ BİR ALAKASI OLMAYIP, bunun ahlak dışı bir bahane olarak ileri sürüldüğü açık ve nettir.
MÜŞTEKİ KADINLARIN HİÇBİRİNİN CİNSEL SALDIRIYA MARUZ KALDIKLARINA DAİR ADLİ TIP KURUMU RAPORU BULUNMAMAKTADIR
Son olarak, İddianameye göre güya iradeleri dini telkinlerle fesada uğratılarak cinsel saldırıya uğradıkları öne sürülen 44 müşteki kadının tek birinin dahi doktor raporu veya görgüye dayalı tanığı bulunmamaktadır.
44 müştekiden sadece 4’ü Adli Tıp Kurumu’nda hem iç beden hem ruh sağlığı muayenesine girmiştir. Bu raporlarda cinsel saldırı şüphesi oluşturabilecek hiçbir bulguya rastlanmamıştır.
Cinsel suç isnadında bulunan 44 müştekinin 33’ünün hiçbir raporu bulunmamaktadır. 7 müştekinin ise ya iç beden muayenesi ya da ruh sağlığı muayenesi raporu bulunmamaktadır.
İç beden muayenesi olan müştekilerin tamamının raporunda “şahsın cinsel saldırıya uğrayıp uğramadığının mevcut verilerle tespitine tıbben imkan bulunmamaktadır” tespiti yapılmıştır.
Ruh sağlığı muayenesi olan müştekilerin tamamının raporunda “olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına ve fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olmasına engel teşkil edecek mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı ya da zeka geriliği tespit edilmediği, bu duruma göre; (katılanın) …….. yılları arasında (mağdur ifadesine göre) mağduru bulunduğu olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabileceği, fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olduğu” tespiti yapılmıştır.
Dosyamızda cinsel suç mağduru olduğunu iddia eden 44 katılanın hiçbirisi, Adli Tıp Kurumu tarafından ruh sağlığı yönünden kesin karara varılabilmesi için gereken poliklinik takibine de başvurmamıştır.
Tüm bu somut gerçeklere ve bilimsel değerlendirmelere rağmen, üstelik müştekilerin ifadelerindeki büyük çelişkiler savunma tarafından ortaya konulduğu halde bunların hiçbirisi dikkate alınmamış, neden bu savunmalara rağbet edilmediği de açıklanmamış, salt soyut beyanlar üzerinden binlerce yıllık cezalar onanmıştır. Bu şekilde kurulmuş bir ceza hükmünün hukuka uygunluğundan bahsetmek, olanaksızdır.
SONUÇ OLARAK;
Adnan Oktar Davası dosyasının kamuoyunda da en çok yankı bulan isnatlarından biri olan cinsel suçlar ithamları baştan sona kurgu ve gerçek dışıdır.
Müvekkil Adnan Oktar’ın müdafileri Makamınızı ziyaret edip görüşme talep ettiklerinde müvekkilin dosyası hakkında da tarafınızı bilgilendirmek istemişler ancak talepleri kabul edilmediğinden bu isteklerini yerine getirememişlerdir. Basında husumetli müştekilerin size ve diğer bazı kamu görevlilerine bilgilendirme yaptıkları haberleri yer aldığından, adil ve hakkaniyetli tutumun ise her iki tarafın da sunduğu bilgilere vakıf olmakla mümkün olacağından bu bilgilendirme yapılmıştır.
Sayılarımızla bilginize arz ederiz. 20.12.2024
Av. Mert Zorlu