İSTANBUL 30. AĞIR CEZA MAHKEMESİ'NE

DOSYA NO               : 2024/414 E.

SUNAN                     : Adnan OKTAR

MÜDAFİİ                  : Av. Mert ZORLU

KONU                        : Kuran'da Hz. Yusuf kıssasında anlatılan hadiselerin, samimi Müslümanların hayatlarıyla da, müvekkilin yaşadıklarıyla da benzerlik göstermesinin, Müslümanların ortak kaderine işaret ettiği ile ilgili müvekkilin açıklamalarının sunumudur.

AÇIKLAMALAR:

Müvekkil Adnan Oktar, 7 senedir devam etmekte olan tüm yargılamalar boyunca, hali hazırda yaşadıklarının bir imtihan olduğunu çok iyi bildiğini, suçsuzken suçlu olarak gösterilmesinin, karşılık beklemeksizin Allah rızasını kazanmak için yaptığı çabalar nedeniyle olduğunun farkında olduğunu sayısız kez dile getirmiştir. Müvekkilin bu konudaki eminliği; tarih boyunca Allah rızası için doğruları zikretmiş, bu konuda taviz vermemiş ve bu uğurda toplumun genel inanışlarına ters düşmüş olan tüm peygamberlerin ve samimi iman sahiplerinin başına bu tip haksızlıkların geldiğini görmesi nedeniyledir. Müvekkil, kendisini Allah'a adamış kişiliğinin, bazı kesimlerin, özellikle derin devletin sinir uçlarına dokunacağını bilmesine rağmen, KURAN MÜSLÜMANLIĞINI savunmaya devam etmiş, MADDENİN FİZİKSEL OLARAK VAR OLMADIĞI ve bir HAYAL ALEMİNDE YAŞADIĞIMIZI gösteren bilimsel delilleri korkusuzca ortaya sermiş ve tüm dünyada bir tabu haline getirilmiş olan EVRİM TEORİSİNİ ÇOK NET DELİLLERLE YIKMIŞTIR. Tüm bu sebeplerle, HAKSIZLIKLARA VE HUKUKSUZLUKLARA UĞRAYACAĞINI DAHA BAŞTAN BERİ ÇOK İYİ BİLMEKTEDİR. Dolayısıyla MÜVEKKİL, YAŞADIKLARINA BİR AN BİLE ŞAŞIRMAMIŞTIR.

Bu gerekçelerle müvekkil, gerek duruşmalar esnasında gerekse sunduğu dilekçelerle, Kuran'da doğruyu savunanların başına gelenleri örnek vermekte ve benzer şeylerin başına gelmesini, BEKLENEN, UMULAN BİR KADER BİRLİĞİ olarak nitelendirmektedir. Böylesine büyük haksızlıkların, eziyetlerin ve hukuksuzlukların kendisine yöneltilmesi, hatta bunun acemice ve mantıksızca yapılmış olması, müvekkil için her zaman doğru yolda olduğuna dair bir işaret olmuştur.

Bu, bir kısım basının saptırdığı şekilde, müvekkilin kendisini peygamberle kıyasladığı anlamında söylenmiş sözler değildir. Bu, Allah için doğru yolda olan ve bu konuda taviz vermeyen, bu uğurda derin devletlerin kanunlarını hiçe sayan samimi iman sahiplerinin başına gelenlerdir. Bu nedenle müvekkil, yaşadıklarının tümüne kıymet vermektedir.

Kuran'da özellikle Hz. Yusuf ve Kehf kıssası ile ilgili anlatımlar, müvekkilin esas aldığı hususları içermekte ve gerek peygamberler gerekse iman etmiş gençler olsun herkesin, Allah için yaşadıklarında başlarına sürekli haksızlıklar ve zorluklar geleceğini göstermektedir. Bu nedenle müvekkil, bu kıssalardaki anlatımları önemli görmektedir.

Aşağıda Hz. Yusuf kıssası ile ilgili müvekkilin yorumlarına yer verilmektedir:

Kuran'da Hz. Yusuf Kıssası ve Günümüze Bakan İşaretler

Kuran'da 12. Sure olan Yusuf Suresi'nde, Hz. Yusuf'un iftiraya uğraması, masumiyetine dair delillerin ortaya çıkması, haksız yere hapse atılması ve sonrasında suçsuzluğunun anlaşılarak devletin hazineleri üzerinde görevlendirilmesi anlatılmaktadır.

  1. Yusuf'un Kardeşlerinin İftirası ve Kurdukları Kumpas

Hz. Yusuf, ilk olarak, güzelliği ve babası Hz. Yakub'un kendisine düşkünlüğü nedeniyle, kardeşlerinin kıskançlığı ile sınanmakta ve ilk olarak kardeşlerinin iftirası ile karşı karşıya kalmaktadır. Öyle ki bu kıskançlık, kardeşlerinin Hz. Yusuf'u öldürme planı yapmalarına kadar varmış, en nihayetinde plan, onu bir su kuyusuna bırakma şekline dönüşmüştür. Bir çocuğun su kuyusuna bırakılması bir nevi onu ölüme terk etmektir. Yusuf suresinde bu olay şöyle haber verilmiştir:

Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.

Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir."

"Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz."

İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun derinliklerine bırakın da bir yolcu kafilesi alsın."

(Bu karara vardıktan sonra) "Ey Babamız," dediler. "Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz."

"Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz."

Dedi ki: "Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum." (Yusuf Suresi, 7-13)

"Kurt" ifadesi, Kuran'da sadece Yusuf kıssasındaki bu anlatımda geçmektedir.

Yukarıdaki ayetlerde görülebildiği gibi ŞİDDETLİ HASET DUYGUSU, söz konusu topluluğu, ittifakla kendi öz kardeşlerini ölüme terk etmeye kadar götürmektedir. Hz. Yusuf'a kumpas kurulmasının tek nedeni onun GÜZELLİĞİ, ZEKASI ve SEVİLİYOR olmasıdır. Allah, kıskançlık devreye girdiğinde her türlü iftiranın ve zalimliğin söz konusu olabileceğine dair, önemli bir delil göstermiştir.

  1. Hazırlanan Kumpastaki Sahte Deliller ve Akılsızca Yöntemler

Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, Biz ona (şöyle) vahyettik: "Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin."

Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.

Dediler ki: "Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. FAKAT ONU KURT YEMİŞ. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin."

Ve üzerine YALANDAN KAN (SÜRÜLMÜŞ) OLAN GÖMLEĞİNİ getirdiler. "HAYIR" dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu DÜZÜP-UYDURDUKLARINIZA karşı (Kendisi'nden) yardım istenecek olan Allah'tır." (Yusuf Suresi, 15-18)

Yusuf'u kuyuya bırakmalarının ardından kardeşleri, Yusuf'un, üzerine YALANDAN KAN SÜRÜLMÜŞ OLAN GÖMLEĞİNİ babalarına getirerek, YUSUF'U KURDUN YEDİĞİ yalanını söylemişlerdir. Burada üç önemli husus dikkat çekmektedir:

Birinci husus, SAHTE DELİLDİR. Kendilerince bir delil uydurmuşlardır ve babalarının buna inanmasını beklemektedirler. Hatta inandırıcı olabilmek için AĞLAMA gibi bir ajitasyon yolunu seçmişlerdir. Ancak getirdikleri delil, oldukça SATHİ VE UYDURMADIR; öyle ki böyle bir delilin inandırıcı görünmesi mümkün değildir. Nitekim, Hz. Yakub da, DELİLİN SAHTE OLDUĞUNU HEMEN ANLAMIŞ, BU YALANA İNANMAMIŞTIR. Şunları söylemiştir;

Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. "HAYIR" dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu DÜZÜP-UYDURDUKLARINIZA karşı (Kendisi'nden) yardım istenecek olan Allah'tır."

İkincisi, UYDURDUKLARI YALANIN AKILSIZCA oluşudur. Babaları, Hz. Yusuf'u yanlarında götürürlerken, "kurdun yemesi" tehlikesine dikkat çekmiştir ve kardeşlerini uyarmıştır. Akabinde, Yusuf'un kardeşlerinin aklına yeni bir yalan GELMEMİŞ, hemen ALIŞILMIŞ VE DUYULMUŞ olana başvurmuşlardır. Bu durum da haset ve çekememezlik nedeniyle iftiraya başvuranların yalanlarını akılsızca ürettiklerini gösteren önemli bir göstergedir.

Üçüncüsü ise, başkalarına tuzak kurmak için yalana başvuran, kumpas kuran kişilerin, KENDİ KURDUKLARI KUMPASTAN HABERSİZMİŞ GİBİ DAVRANMALARIDIR. Sanki bu planı kendileri hazırlamamış gibi, bu düzeni kurgulamamış gibi, konudan habersizlermiş gibi davranarak sinsi bir oyun oynamaktadırlar.

  1. Yusuf'un Karşılaştığı İkinci Büyük İftira – Cinsel Taciz İftirası

Hz. Yusuf'un kuyunun derinliklerinde bir kafile bulunması, ardından bir Mısırlı aziz tarafından satın alınması, onların yanında büyüyüp delikanlı olması aşamalarından sonra Hz. Yusuf, hayatının en büyük ikinci iftirasına uğrayacaktır. Söz konusu iftira CİNSEL TACİZ İFTİRASIDIR. Bizzat vezirin karısı, tertemiz olan ve ahlaki üstünlüğe sahip olan Hz. Yusuf'a, cinsel taciz iftirası atmaktadır:

Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez."

And olsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

Kapıya doğru ikisi de koştular. KADIN ONUN GÖMLEĞİNİ ARKADAN ÇEKİP YIRTTI. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?"

(Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak istedi." Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.

Yok eğer onun GÖMLEĞİ ARKADAN ÇEKİLİP-YIRTILMIŞSA, BU DURUMDA KADIN YALAN SÖYLEMİŞTİR VE KENDİSİ DOĞRUYU SÖYLEYENLERDENDİR."

Onun GÖMLEĞİNİN ARKADAN ÇEKİLİP-YIRTILDIĞINI gördüğü zaman (kocası): "DOĞRUSU, BU SİZİN DÜZENİNİZDEN (BİRİ)DİR. GERÇEKTEN SİZİN DÜZENİNİZ BÜYÜKTÜR" dedi.

"YUSUF, SEN BUNDAN YÜZ ÇEVİR. Sen de (KADIN) GÜNAHIN DOLAYISIYLA BAĞIŞLANMA DİLE. DOĞRUSU SEN GÜNAHKARLARDAN OLDUN." (Yusuf Suresi, 23-29)

Hz. Yusuf'un karşı karşıya kaldığı bu cinsel taciz iftirasında, ortamda BİR ŞAHİT ŞAHİTLİK ETMEKTE, MEVCUT DELİLLERİ DEĞERLENDİRMEKTE ve elde edilen deliller sonucunda HZ. YUSUF'UN SUÇSUZ OLDUĞU ORTAYA ÇIKMAKTADIR. Hatta bu deliller karşısında kadının vezir olan kocası, karısının böyle bir ahlaksızlığa giriştiğine kanaat getirmekte ve genel olarak bir kısım kadınların bu sinsi suçlama politikasına dikkat çekerek karısına "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" demektedir. Sonrasında vezir, Hz. Yusuf'u korumakta, "Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) GÜNAHIN DOLAYISIYLA BAĞIŞLANMA DİLE. DOĞRUSU SEN GÜNAHKARLARDAN OLDUN." diyerek karısını günahından dolayı bağışlanma dilemeye davet etmektedir.

Görülebildiği gibi o dönemde Mısır'da, "kadının beyanı esastır" anlayışı bulunmamakta, "delil esastır" anlayışıyla delillere bakarak karar verilmektedir. Deliller de, kadının yalan söylediğini, asıl cinsel tacizi kendisinin yaptığını ve Hz. Yusuf'a iftira attığını göstermektedir.

  1. Vezirin Karısının, Tehdit Yoluyla Yalancı Şikayetçiler Bulması

Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz." dedi.

(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler.

Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak." (Yusuf Suresi, 30-32)

Yukarıdaki ayetlerde, vezirin karısının -iftira attığı ortaya çıkmasına rağmen- KENDİSİNE DESTEKÇİLER BULMAYA ÇALIŞTIĞI ve iftirasında ortaklar arayışına girdiği görülmektedir. Bu nedenle kendi evine, kendince iftiraya ortak olabileceğini düşündüğü bazı kadınları çağırmakta ve onlara Yusuf'u göstermektedir. Söz konusu kadınlar, Yusuf'un güzelliği nedeniyle onu oldukça beğenmişlerdir. Ancak vezirin karısı bu durumdan istifade ile, KADINLARI TEHDİT YOLUYLA İFTİRACI, ŞİKAYETÇİ HALE GETİRMİŞTİR.

Burada dikkat çeken husus, şikayetçi olan bu kadınların da, ASLINDA YUSUF'UN DOĞRU SÖYLEDİĞİNİ, VEZİRİN KARISININ DA İFTİRA ATTIĞINI BİLİYOR olmalarıdır. 32. ayette vezirin karısı bunu açıkça dile getirmiştir: "Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. And olsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu."

Ardından vezirin karısı, "Ve and olsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak" diyerek Yusuf'a yönelik iftirasını devam ettireceğini, öfkesinden onu suçsuz yere hapse göndereceğini belirtmiş ve huzura getirdiği kadınları bu konuda tehdit ederek şikayetçi olmalarını sağlamıştır.

Şikayetçi sayısının bu şekilde arttığı ve Yusuf'un bunun üzerine hapse gönderildiği hususlarını sonraki ayetlerden anlıyoruz.

  1. Suçsuzluğu Anlaşılmasına Rağmen Hz. Yusuf'un Hapse Atılması

(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum."

Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.

SONRA ONLARDA (YUSUF'UN İFFETİNE İLİŞKİN) DELİLLERİ GÖRMELERİNİN ARDINDAN, MUTLAKA ONU BELLİ BİR VAKTE KADAR ZİNDANA ATMAK (GÖRÜŞÜ)AĞIR BASTI. (Yusuf Suresi, 33-35)

Dikkat edilirse yukarıdaki ayetlerde, "kurdukları düzen", "onlara eğilim gösterme", "onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırılması" şeklindeki ifadelerden, tek bir kişiden değil, birden fazla kişinin düzeninden bahsedildiği anlaşılmaktadır. Yani söz konusu ayetler, vezirin karısının, DİĞER KADINLARI DA ŞİKAYETE MECBUR ETTİĞİNİ gösterir niteliktedir.

Nitekim sonraki ayetlerde, Hz. Yusuf'un hapisten çıkma aşamalarında vezirin, söz konusu kadınlara bu konuyu tekrar sorması ve bu defa kadınların doğruyu söylüyor olmaları, bunun başka bir delilidir. (Söz konusu ayetlere değinilecektir)

Hz. Yusuf'a karşı böyle büyük bir iftira düzeni kurulmuşken, Hz. Yusuf'un "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir." (Yusuf Suresi, 33) demesi oldukça manidardır. Hz. Yusuf, dışarıda şiddetli bir fitne olduğunu, bu tip iftiraların yaygın olduğunu, güvenilmez bir ortam olduğunu bilerek cezaevini kendisi için daha hayırlı olarak görmekte ve duası da bu yönde olmaktadır.

Tüm bunların sonucunda, BİLİRKİŞİ, ŞAHİT VE ELDEKİ TÜM DELİLLERİN AKSİNİ GÖSTERMESİNE RAĞMEN, Hz. Yusuf'u hapse atma fikri ağır basmıştır. Bu, son derece önemlidir. O DÖNEMDE HZ. YUSUF'U HAPSE GÖNDERENLERİN TÜMÜ, ASLINDA ONUN SUÇSUZ OLDUĞUNU GAYET İYİ BİLMEKTEDİRLER. Ancak kadınların oluşturduğu bu fitne ortamı nedeniyle HZ. YUSUF, HİÇBİR SUÇU OLMAMASINA VE SUÇSUZLUĞU İSPATLANMIŞ OLMASINA RAĞMEN, HAPSE ATILMIŞTIR.

  1. 7 Yıl Sonra Kadınların Hz. Yusuf'a İftira Attıklarına Dair İkrarları ve Hz. Yusuf'un Hapisten Çıkışı

Hz. Yusuf, suçsuz olarak 7 yıl hapiste kalmış; hatta hapiste UNUTULMUŞTUR. 7 yılın ardından zindan arkadaşlarından biri, dışarı çıktığında onu hatırlamış ve rüya yorumunu yapması için hükümdara onu hatırlatmış ve hükümdar kendisini huzura çağırmıştır.

Hükümdarın çağrısına icabet etmeden önce Hz. Yusuf, hükümdarın ve tüm halkın nezdinde aklanmak istemiştir. Ayetlerde şöyle haber verilmiştir:

Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) "Efendine dön de ona sor: "ELLERİNİ KESEN O KADINLARIN DURUMU NEYDİ? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir."

(Hükümdar topladığı o kadınlara:) "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar: "ALLAH İÇİN, HAŞA" dediler. "BİZ ONDAN HİÇBİR KÖTÜLÜK GÖRMEDİK." Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki: "İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; ONUN NEFSİNDEN BEN MURAD ALMAK İSTEMİŞTİM. O İSE GERÇEKTEN DOĞRUYU SÖYLEYENLERDENDİR." (Yusuf Suresi, 50-51)

Hükümdarın bu sorgusu ile kadınlar, Hz. YUSUF'A İFTİRA ATTIKLARINI KABUL ETMİŞLERDİR. Buradaki izahtan da anlaşıldığı üzere, Hz. Yusuf'a iftirayı sadece vezirin karısı değil, toplayıp tehdit ettiği diğer kadınlar da atmışlardır.

  1. Yusuf'un Sadakatinin Ortaya Çıkması

(Yusuf aracıya şunu söyledi:) "Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi."

"(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir." (Yusuf Suresi, 52-53)

Hz. Yusuf, kadınların iftiralarını kendilerinin itiraf etmelerini istemiştir. Nitekim zaten onun hapse atılmasına sebep olan dava dosyasında tüm deliller onun lehindedir. Fakat buna rağmen hapistedir; dolayısıyla kadınlar suçlarını itiraf ettiklerinde bu iftiranın üzerinden kalkacağını bilmekte ve bunu netleştirmek istemektedir.

Böylelikle Hz. Yusuf, vezirin yokluğunda kendisine sadık olduğunu, Allah'tan korkan bir kul olarak asla bir ihanete tevessül etmediğini, Allah'a ihanet edip iftiraya yönelenlerin kirli düzenlerini ise Allah'ın asla başarıya ulaştırmadığını özellikle belirtmektedir.

Burada Hz. Yusuf'un güzel ahlakına ve temizliğine bir kere daha şahit olmaktayız. Hz. Yusuf, "Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir" diyerek, kendi nefsinin istek ve arzuları peşinden koşmadığını, Allah'tan gelen her türlü imtihana ve zorluğa razı olduğunu, Allah'ın mutlaka masum olanları temize çıkarıp başarıya ulaştıracağını bildiğini ifade etmektedir. 

  1. Hükümdarın Hz. Yusuf'u Hapisten Çıkarması, Onu Devlet Kademelerinde Görevlendirmesi

Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: "Sen bugün bizim yanımızda (artık) ÖNEMLİ BİR YER SAHİBİSİN, GÜVENİLİR (BİR DANIŞMAN-YÖNETİCİ)SİN."

(Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin) HAZİNELERİ ÜZERİNDE (BİR YÖNETİCİ) KIL. ÇÜNKÜ BEN, (BUNLARI İYİ) BİR KORUYUCUYUM, (yönetim işlerini de) bilenim."

İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız. (Yusuf Suresi, 54-56)

Hatırlanacağı gibi Hz. Yusuf'un cezaevine girmesinin asıl sebebini, cinsel taciz suçlaması oluşturmaktadır. Bu cinsel taciz senaryosu, tek kişiye yönelik de değil, birçok kadına yönelik olarak geliştirilmiş ve Hz. Yusuf kapsamlı suçlamalarla cezaevine konulmuştur. Söz konusu durum, normal şartlarda toplum nezdinde güven sarsıcı olarak nitelendirilen bir durumdur. Buna rağmen herkes, Hz. Yusuf'un temiz ve güvenilir bir insan olduğunu bilmekte, söz konusu suçlamalara inanmamaktadır. Nitekim, cezaevinden çıkışının hemen akabinde hükümdar, Hz. Yusuf'a, yanında önemli bir yer sahibi olduğunu, güvenilir bir danışman-yönetici olarak yer alacağını belirtmektedir. Yani ona, kendi meselelerinde danışacak kadar güvenmektedir.

Hz. Yusuf, bunun üzerine hükümdardan ülkenin hazinelerinin başına getirilmeyi, bu konuda yönetici olmayı talep etmektedir. Hz. Yusuf, başarılı olacağından emin olarak bu talepte bulunmuştur ve kendisini, hazinelerin iyi bir koruyucusu olarak tanımlamıştır. Bu koruyuculuk ancak, çok güvenilir bir kişinin yapabileceği bir görevdir.

Onun bu talebi hükümdar tarafından yerine getirilmiş, ÜLKENİN HAZİNESİ GİBİ ÖNEMLİ BİR EMANET, GÜVENİLİR HZ. YUSUF'UN EMANETİNE TESLİM EDİLMİŞTİR. Allah, "İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik" diye belirterek Hz. Yusuf'a büyük bir güç ve imkan vermiş olduğunu belirtmektedir.

Hz. Yusuf Kıssası Günümüz ile Mutabık Detaylar İçermektedir

Müvekkile göre Hz. Yusuf kıssası ile verilen işaretler, aslında samimiyetle Allah'a teslim olan ve Allah rızası için her türlü zorluğu yaşamaya hazır olan tüm iman sahipleri için önemli bir yol göstericidir. Zorluklarla ve haksızlıklarla karşı karşıya gelen iman sahipleri, Hz. Yusuf kıssası üzerinden nelerle karşılaşabileceklerini, bunlara karşı nasıl karşılık vermeleri gerektiğini, Allah'a nasıl bir tevekkül içinde olmaları gerektiğini ve Allah'ın haksızlık ve hukuksuzlukları nasıl gidereceğini görmüş olmaktadırlar.

Müvekkile göre Hz. Yusuf kıssası ile;

  • Müslümanların; tanıdıkları, bildikleri, aynı ortamı paylaştıkları insanlar tarafından dahi İFTİRAYA UĞRAYABİLECEKLERİNİ,
  • Bu iftiraların kaynağının genellikle HASET VE KISKANÇLIK olacağını,
  • Kadınların reddedilmelerinin, bu iftiraların kaynağını oluşturacağını,
  • Bu iftiraların, herkesin fark edeceği türden akılsızca, basit kurgulanmış iftiralar olacağını,
  • İftiraya dair tüm deliller ortada olmasına rağmen, suçlamaların esas sayılacağını,
  • Müslümanların, masumiyetlerine dair deliller açık olmasına rağmen, yıllarca hapiste kalacaklarını,
  • Ağır suçlamalarla hapiste olmalarına rağmen, gerek hapis arkadaşları gerekse dışarıdaki insanlar tarafından "doğru sözlü insanlar" olarak tanınacaklarını,
  • Suçsuz olarak hapse sabreden Müslümanların, devlet nezdinde güvenilirliklerinin tam anlamıyla ispat edileceğini,
  • Nihayetinde Müslümanların, Allah tarafından mutlaka kurtuluşa ulaştırılıp, güvenilir insanlar olarak söz sahibi olacaklarını anlamış bulunmaktayız.

Şu anda müvekkil ve arkadaşlarının karşı karşıya kaldıkları iftiralar, kumpasçıların nitelikleri, söylenen yalanların vasıfsızlığı, tüm delillerin ortada olmasına rağmen müvekkil ve arkadaşlarının suçsuz yere halen hapiste tutulması, bu suçsuzluğu, kendilerini yargılayan hakimler, iddianameleri hazırlayan savcılar, halkın ve devletin kendisi başta olmak üzere herkesin bilmesi ve tüm bu yaşananlara ve sayısız suçlamaya rağmen, müvekkil ve arkadaşlarının güvenilir ve emin insanlar olarak bilinmesi, kıssada verilen işaretlerde mutabakat göstermektedir.

İşte tüm bu sebeplerle müvekkil ve arkadaşları, karşılaştıkları zorlukları har daim güzel görmekte, kıssalarda anlatılan benzer bir kaderin kendilerine de isabet ettiğini görmekte ve bundan dolayı Allah'a şükür içinde olmaktadırlar.

Müvekkilin, Kuran'da bahsi edilen peygamberler ve iman sahiplerinin üstün özelliklerinden bahsederken ve bunlarla kendi durumunu özdeşleştirirken esas aldığı husus budur.

Sayın Mahkemenizin takdirine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.10.03.2025

Adnan Oktar müdafi,

Av. Mert Zorlu

Daha yeni Daha eski