
İSTANBUL 30. AĞIR CEZA MAHKEMESİ'NE
DOSYA NO : 2024/414 E.
SUNAN : Adnan OKTAR
MÜDAFİİ : Av. Mert ZORLU
KONU : "Dine farklı bir yorum getirme" suçlamasıyla yargılanmış olan müvekkil, dini vecibelerini uygulamaya ehl-i sünnet inancıyla başlamış ve İKİ AYRI MEZHEBİN tüm yükümlülüklerini çok kararlı ve titiz bir şekilde yerine getirmiştir. Müvekkil, şayet doğru olduğunu bilse, bu inanç şeklinden asla taviz verecek bir insan değildir. Ancak, gerçek İslam'ın, Kuran’ın ve Kuran’a mutabık olan hadislerin yeterliliğini anlayarak tüm yaşamını doğru olana, Kuran'a göre şekillendirmiştir ve bunun karşılığında KENDİSİNE YÖNELTİLECEK TEPKİLERİ UMARSAMAMIŞTIR. Müvekkilin tercih ettiği gerçek İslam anlayışının, dine yeni bir yorum değil, DİNİN KENDİSİ OLDUĞU ve müvekkilin bu inanç şeklini SAMİMİYETİ DOLAYISIYLA tercih ettiği ile ilgili dilekçemizin sunumudur.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil ve arkadaşlarına yönelik soruşturmanın başından beri dile getirilen "dine farklı bir yorum getirmek" iddiası, daha önce pek çok kez dile getirdiğimiz gibi, bu kumpasın arka planındaki güçlerin, müvekkilin fikirlerini ortadan kaldırmak için kullandıkları bir yöntemdir. Bu planı yapanlar, müvekkilin, Kuran'ı ve Kuran ile mutabık hadisler yoluyla anlatıp aktardığı gerçek İslam'ın, kendi kurulu düzenlerini bozacağını, müvekkilin bu konudaki etkisinin dindar bir gençlik ve dindar bir halk oluşmasında müthiş etkilere sahip olacağını ve dindar, milli ve manevi değerlere sahip bir toplumun da dirayetli kalacağını çok iyi biliyorlardı. Müvekkile yönelik operasyon öncesinde İngiltere Lordlar kamarasından bazı yetkililerin, İstanbul'a gelerek, müvekkil ile ilgili bir kısım üst düzey görüşmeler yapmalarının ve ortamı müvekkile yönelik operasyon için hazırlamalarının tek sebebi, bu önüne geçemedikleri etkidir.
Müvekkilin, çok defa izah ettiği bir gerçeği tekrar dile getirelim: MÜVEKKİL, DİNE YENİ BİR YORUM GETİRMİŞ DEĞİLDİR. MÜVEKKİL, KURAN VE KURAN’A MUTABIK OLAN HADİSLERİN YOL GÖSTERİCİLİĞİNDE GERÇEK İSLAM DİNİNİ İNSANLARA TANITMIŞ ve bununla birlikte, yıllardır sahte hadisler yoluyla insanlara dayatılan, muhafazakar-bağnaz anlayışı da fikren ortadan kaldırmıştır. Müvekkilin bu konuda doğru söylediğini, Kuran'dan delillerle tanıttığı dinin "gerçek İslam" olduğunu aslında herkes bilmektedir. Ancak bu doğrular, pek çok kişinin işine gelmemektedir.
Bu noktada, müvekkilin hayatı ile ilgili önemli bir açıklamayı yapma gereği hasıl olmuştur. Müvekkil, genç yaşlarından itibaren Allah inancında ve Allah sevgisinde kararlı ve dini vecibeleri uygulama konusunda da olağanüstü hassas bir kişi olmuştur. Müvekkil, ilk başlardan beri EHL-İ SÜNNET İNANCINI KABUL ETMİŞ ve bir yanlışlık yapmamak için, HANEFİ VE ŞAFİ MEZHEPLERİNİN İKİSİNİ BİRDEN UYGULAMIŞ ve her iki mezhebin de haram ve helallerine sıkı sıkıya riayet etmiştir. Normal şartlarda kimsenin güç yetiremeyeceği bir dikkat ve özen ile, mezheplerin TÜM ŞARTLARINI canı pahasına uygulamıştır. Mezheplerde aktarılan TÜM İBADET ŞEKİLLERİNE olağanüstü bir TİTİZLİKLE RİAYET ETMİŞTİR.
Müvekkilin geçmişte her iki mezhebin gerekliliklerini yerine getirerek uyguladığı bu stil, dünyada HİÇ KİMSENİN BU HASSASİYETLE BAŞARAMADIĞI, BAŞARMAYA GÜÇ YETİREMEDİĞİ bir stildir. Müvekkil, her iki mezhebe de uyma konusunda TAVİZSİZ BİR KARARLILIK gösteren ve bu dinin tüm gerekliliklerini harfi harfine uygulayan YEGANE KİŞİDİR.
Müvekkil, şayet söz konusu mezheplerin ve bu uygulamanın doğru olduğuna inansaydı, halen aynı titizlik ve özen içinde bu mezheplerin en sadık uygulayıcısı olmaya kuşkusuz ki devam edecek ve BUNDAN ASLA TAVİZ VERMEYECEKTİ.
Ancak müvekkil, bir süre sonra, Kuran ayetleri ışığında, mezheplere dayalı din anlayışının doğru olmadığını, Müslümanların yegane kitabı olan Kuran'ın böyle bir din anlayışını desteklemediğini görmüştür. Söz konusu mezheplerde yer alan pek çok ibadet anlayışının, pek çok haramın KURAN'DA OLMADIĞINI anlamıştır. Bunun üzerine samimiyeti ve Allah'a olan itaat ve sevgideki hassasiyeti, kendisini doğru olana, yani Kuran'ı uygulamaya yöneltmiştir.
Müvekkil, Kuran'da yeni bir din uyduranların, dinlerini değiştirenlerin, helalleri haram haline getirenlerin tarif edildiğini de görmüştür:
…(Bir bid'at olarak) TÜRETTİKLERİ RUHBANLIĞI İSE, BİZ ONLARA YAZMADIK (EMRETMEDİK). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama BUNA DA GEREKTİĞİ GİBİ UYMADILAR. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır. (Hadid Suresi, 27)
Ey iman edenler, ALLAH'IN SİZİN İÇİN HELAL KILDIĞI GÜZEL ŞEYLERİ HARAM KILMAYIN ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide Suresi, 87)
Müvekkil, İslam dininin tek ve yeterli kaynağının Kuran olduğunu ve Kuran'ın indirilmesinden 200 yıl sonra ortaya çıkan mezheplerin Kuran ile çelişen oldukça fazla uygulaması bulunduğunu gördüğünde, SADECE KURAN'A VE KURAN İLE MUTABIK OLAN SAHİH HADİSLERE YÖNELMİŞTİR. Güçlü samimiyetinden ve tebliğin İslam'da önemli bir şart olduğunu bildiğinden bu doğruyu herkese anlatmış ve tüm bunların neticesi olarak, insanların imanına vesile olmuştur.
Kuran'ın yeterliliğine yönelik ayetleri görmesi ve Allah'ın, Kuran'ın yerine geleneklere ve hurafelere inananları "haddi aşanlar" olarak tarif etmesi üzerine, müvekkilin, KURAN HÜKÜMLERİNİN AKSİNE HAREKET ETMESİ ELBETTE MÜMKÜN OLAMAZDI. Müvekkilin konuyla ilgili olarak yol gösterici olarak gördüğü ayetlerden bazıları şu şekildedir:
KENDİLERİNE OKUNAN BU KİTABI SANA GÖNDERMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMİYOR MU? Elbette inanan bir topluluk için onda rahmet ve ibret vardır. (Ankebut Suresi, 51)
DİLLERİNİZİN YALAN YERE NİTELENDİRMESİ DOLAYISIYLA ŞUNA HELAL, BUNA HARAM DEMEYİN. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)
“De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?” (Araf Suresi, 32-33)
(O müşrikler ki,) KENDİ DİNLERİNİ FIRKALARA AYIRMIŞ VE KENDİLERİ DE PARÇA PARÇA OLMUŞLARDIR; Kİ HER GRUP KENDİ ELİNDEKİYLE ÖVÜNÜP SEVİNÇ DUYMAKTADIR. (Rum Suresi, 32)
O: “DİNİ DOSDOĞRU AYAKTA TUTUN VE ONDA AYRILIĞA DÜŞMEYİN” diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri’ etti (bir şeriat kıldı). SENİN KENDİLERİNİ ÇAĞIRDIĞIN ŞEY, MÜŞRİKLERE AĞIR GELDİ. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)
Onlar, yine de O SÖZÜ (KUR’AN’I) GEREĞİ GİBİ DÜŞÜNMEDİLER Mİ, YOKSA ONLARA, GEÇMİŞTEKİ ATALARINA GELMEYEN BİR ŞEY Mİ GELDİ? (Müminun Suresi, 68)
YOKSA ONLARIN BİRTAKIM ORTAKLARI MI VAR Kİ, ALLAH’IN İZİN VERMEDİĞİ ŞEYLERİ, DİNDEN KENDİLERİNE TEŞRİ’ ETTİLER (BİR ŞERİAT KILDILAR)? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır. (Şura Suresi, 21)
Onlardan öyleleri vardır ki, DİLLERİNİ KİTABA DOĞRU EĞİP BÜKERLER, siz onu (bu okur göründüklerini) KİTAPTAN SANASINIZ DİYE. OYSA O KİTAPTAN DEĞİLDİR. “Bu Allah katındandır” derler. Oysa o, Allah katından değildir. KENDİLERİ DE BİLDİKLERİ HALDE Allah’a karşı (böyle) yalan söylerler. (Al-i İmran Suresi, 78)
BİZİM AYETLERİMİZ KONUSUNDA ÇARPITMA YAPANLAR, BİZE GİZLİ KALMAZLAR. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir. (Fussilet Suresi, 40)
Ancak onlar, İŞLERİNİ KENDİ ARALARINDA (FARKLI) KİTAPLAR HALİNDE BÖLDÜLER; HER BİR GRUP, KENDİ ELLERİNDE OLANLA YETİNİP SEVİNMEKTEDİR. (Mü’minun Suresi, 53)
Ve elçi dedi ki: “RABBİM GERÇEKTEN BENİM KAVMİM, BU KUR’AN’I TERK EDİLMİŞ (BİR KİTAP) OLARAK BIRAKTILAR.” (Furkan Suresi, 30)
Kendinden öncekini doğrulayıcı olarak SANA KİTAP’TAN VAHYETTİĞİMİZ, GERÇEĞİN TA KENDİSİDİR. Şüphesiz Allah, elbette haber alandır, görendir. (Fatır Suresi, 31
RABBİNİN SÖZÜ, DOĞRULUK BAKIMINDAN DA, ADALET BAKIMINDAN DA TASTAMAMDIR. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir. (En’am Suresi, 115)
Ne zaman onlara Allah Katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, KİTAP VERİLENLERDEN BİRTAKIMI, SANKİ BİLMİYORLARMIŞ GİBİ ALLAH’IN KİTABI’NI ARKALARINA ATTILAR. (Bakara Suresi, 101)
Kuran'da Allah, YALNIZCA KURAN'A UYMAK GEREKTİĞİNİ;
- Ayetler konusunda çarpıtma yapanların,
- Dinde ayrılığa düşenlerin,
- Allah'ın Kitabını arkalarına atanların,
- Farklı kitaplar (mezhepler) halinde bölünenlerin,
- Kuran'ı terk edip atalarından gelen geleneklere uyanların,
- Helalleri haram kılanların
YOLDAN SAPMIŞLAR olduğunu açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla müvekkil, söz konusu Kuran ayetleri ışığında hareket ederek, vicdanen tek doğru yolu tercih etmiş ve karşılaşacağı tüm zorluklara rağmen bu kararından asla taviz vermemiştir.
Şayet müvekkil, geçmişteki ehl-i sünnet inancında kalsaydı; tüm diğer hocalar gibi cübbe giyerek, kendi halinde bir kürsüde hadis okusaydı; kadınları kapatıp, yasaklayıp, hayattan çıkarıp muhafazakar-bağnaz din anlayışının tüm gereklerini yerine getirseydi, KESİN OLARAK ŞU ANDA CEZAEVİNDE OLMAZDI.
Hiç kimse, kendisini susturmak ve durdurmak için çabalamaz, etrafındaki insanları kendisinden uzaklaştırmaya çalışmazdı.
Hiç kimse, sohbetlerini veya yayınlarını yasaklamak için çabalamaz; gelenekçi bağnaz fikirleri susturmak için uğraşmazdı.
Bağnazlığın ikiyüzlü dünyasına dokunmadığı için, bir kısım muhafazakar-bağnaz kesim, müvekkili karşısına almazdı.
Darwinizm-materyalizme dokunmadığı için, bir kısım komünist sol kesim, müvekkili karşısına almazdı.
İngiliz derin devletini ve bu derin yapılanmanın insanları dinsizleştirme politikasını deşifre etmediği için, kendisini yok etme planları yapılmazdı.
Allah'ı sevdirme ve dini tebliğ faaliyetinin etkileri bugünkü gibi olmaz, bu nedenle de İngiliz derin devletinin hedefinde bulunmazdı.
Kendisi de -şu an tanınan pek çok hoca gibi- bir camide hadis okuyarak vaktini geçirir, cemaati de kendi işinde gücünde olur, kumpaslar, operasyonlar, cezaevleri, suçlamalar ve haksız infazlarla muhatap olmazdı.
MÜVEKKİL, TÜM BUNLARI GÖZE ALDIYSA, BU ONUN SAMİMİYETİNDENDİR.
Müvekkil;
- Allah'ı çok sevdiği için,
- Allah'ı razı etmek istediği için,
- Dünya çapında Allah sevgisinin yaygınlaşması kendisini ilgilendirdiği için,
- Dünya çapında Müslümanların ve ezilenlerin durumu kendisini ilgilendirdiği için,
- Dünya çapında insanların imanına vesile olma sorumluluğu taşıdığı için,
- Dünyayı sarmış olan kötülüklerin ortadan kalkması konusunda sorumluluk hissettiği için,
- Savaşlarda öldürülen veya aç kalan, yoksul, muhtaç her insan kendisini ilgilendirdiği için,
- Darwinist-materyalist safsatanın tahribatını ortadan kaldırabilmek için,
- Muhafazakar-bağnaz zihniyetin tahribatını ortadan kaldırabilmek için,
- Tüm zavallı bırakılmış kadınlar, çocuklar, erkekler için
DOĞRU BİLDİĞİ YOLDA KARARLI OLMUŞTUR.
BUNDAN DA ASLA TAVİZ VERECEK DEĞİLDİR.
Karşısına daha büyük zorluklar çıksa da, yine her şeyi göze alacak cesarettedir.
Çünkü Allah sevgisini ve Allah korkusunu gereği gibi, samimiyetle yaşayan bir insanın, insanlardan, derin devletlerden, sinsi güçlerden bir korkusu olması MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Müvekkil, konuyla ilgili olarak aşağıdaki ayetleri hatırlatır:
Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "ALLAH BİZE YETER, O NE GÜZEL VEKİLDİR" diyenlerdir.
Bundan dolayı, KENDİLERİNE HİÇBİR KÖTÜLÜK DOKUNMADAN BİR BOLLUK (FAZL) VE ALLAH'TAN BİR NİMETLE GERİ DÖNDÜLER. Onlar, Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.
İşte bu ŞEYTAN, ANCAK KENDİ DOSTLARINI KORKUTUR. SİZ ONLARDAN KORKMAYIN, EĞER MÜMİNLERSENİZ, BEN'DEN KORKUN. (Al-i İmran Suresi, 173-175)
Müvekkilin şu an Kuran'ı ve Kuran'a uygun hadisleri esas alarak yaşamasının ve bu uğurda pek çok zorluğu göze almasının tek sebebi ALLAH’A OLAN SAMİMİ İMANIDIR. Kuşkusuz ki, kendisine yönelik kumpasları kuran, tuzakları hazırlayan ve onu susturmak isteyen derin güçler de, MÜVEKKİLİN SAMİMİYETİNİN TAM ANLAMIYLA FARKINDADIRLAR. Zira, bu samimiyet gücünün etkisini gördükleri için müvekkili sahte yöntemlerle hapsetme acizliğine başvurmuşlardır. Müvekkile göre, BİLMEDİKLERİ ŞEY, SAMİMİYETİN VE ALLAH TARAFTARI OLMANIN HER ZAMAN GALİP GELECEĞİDİR.
Konuyla ilgili müvekkilin izahlarını Sayın Mahkemenizin takdirine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.25.08.2025
Adnan Oktar Müdafi,
Av. Mert Zorlu