İSTANBUL 1 AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

DOSYA NO: 2024/74 E

SUNAN: Adnan Oktar

MÜDAFİ: Av. Mert Zorlu

KONU: Huzurdaki dosyada müvekkil Adnan Oktar’ın Mehdiyet inancını sözde örgütün ideolojik temeli olarak kullandığı ve Mehdilik iddiasında bulunarak sözde örgütün motivasyonunu ayakta tuttuğu öne sürülmektedir. Müvekkilin Mehdiyet inancına sahip olmasının sebebi örgütsel bir amaç değil Allah’ın Peygamberine (sav) vahiyle bildirdiği gerçeğine inanıyor olmasıdır. Yani anayasal bir hak olarak inancının ifadesidir. Müvekkil Adnan Oktar tarih boyunca tüm Peygamberlerin ve salih müminlerin inançları sebebiyle benzer şekilde tutuklanmış, düşman hukukuna maruz kalmış ve haksızlığa uğradığını bilmektedir. Bu peygamberlerden biri de Hz. İbrahim’dir. Hz. İbrahim ateşe değil, cehennem gibi zorluklar yaşatan cezaevine atılmıştır. Konuyla ilgili müvekkilin araştırma ve düşüncelerinin sunumudur. 

İÇİNDEKİLER

1.AHİR ZAMANIN SIRLARI MÜTEŞABİH AYETLERLE MÜMİNLERE AÇILMIŞTIR

2.HİÇBİR OLAY AKLIN İRADESİNİ ORTADAN KALDIRACAK ŞEKİLDE OLMAZ

3.HZ. İBRAHİM’İN ATEŞE ATILMASI MÜTEŞABİH BİR ANLATIMDIR: HZ. İBRAHİM FİZİKEN ATEŞE ATILMAMIŞ, TUTUKLANMIŞ VE ÇOK AĞIR KOŞULLARDA ZİNDANDA KALMIŞTIR

3.1.Hz. İbrahim’in Tutuklandığını Anlatan Ayetler

3.2.Hz. İbrahim Ateşe Değil, Cehim Olarak Bildirilen Cezaevine Atılmıştır

3.3.Saffat Suresi’nin 97. Ayetinde Hz. İbrahim İçin Yapıldığı Bildirilen Bina Cezaevidir

3.4.Hz. İbrahim’e de Düşman Hukuku Uygulanmıştır

3.5.Deccalin Cehennemi de Cezaevidir, ama Mehdi için Cennet Hükmündedir

3.6.Mehdi’nin Deccal Tarafından Cezaevine Atılacağı Hadislerde Çok Detaylı Anlatılır.

3.7.Deccal’in Hz. Mehdi’yi “Kılıçla İkiyi Bölmesi” de Müteşabih Bir Anlatımdır

4.ALLAH MÜTEŞABİH ANLATIMLARLA AHİR ZAMANIN SIRLARINI MUHAFAZA EDER

5.KURAN’IN ve HADİSLERİN SIRLARINI MEHDİ MÜSLÜMANLARA ANLATACAKTIR

AÇIKLAMALARIMIZ

Müvekkil Adnan Oktar hayatı boyunca inancına göre yaşamıştır.

MÜVEKKİLİN KONUYLA İLGİLİ DÜŞÜNCE YORUMLARI ŞU ŞEKİLDEDİR:

Allah Kuran’ın, hükmü açık ve kesin “muhkem” ayetler ve müteşabih “benzerli anlatım” içeren ayetlerden oluştuğunu haber vermiştir.

KOVULMUŞ ŞEYTANDAN ALLAH’A SIĞINIRIZ

“Sana Kitab’ı indiren odur. Onun bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. İşte kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun teviline yeltenmek için müteşâbih ayetlere yapışıp, onlarla uğraşır dururlar. Hâlbuki onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler (derinleşenler-râsih âlimler), ‘Ona inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır.’ derler. Bu inceliği ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.” (Âl-i İmrân Suresi, 7)

Müteşâbih (المتشابه)

Arapça kök: ش-ب-ه (ş-b-h) → benzemek, karışmak.

Lügat (sözlük) anlamı:

“Birbirine benzeyen, kapalılık taşıyan.”

Allah müminler için hayati önem taşıyan bazı konuları sadece salih müminlerin anlayabileceği şekilde Kuran’ın içine üstü örtülü olarak saklamıştır. Bu sırları içeren ayetler müteşabih ayetlerdir. Müteşabih yani; birden fazla mana taşıyan; mecaz, teşbih, temsil içeren bu ayetlerin asıl manalarını yalnızca Allah bilir ve bu bilgiyi kullarından ilimde derinleşenlere de bildirir. Yüzeysel düşünen, Allah’ın üstün kudretini ve sanatını takdir edemeyen ve samimiyetten uzak olanlar ise müteşabih ayetlerin hikmetlerini anlayamazlar.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Kur’ân’ın âyetlerinin sarih (açık) mânâlarının altında müteaddid (birçok) mânâ tabakaları vardır” derken de bu gerçeğe dikkat çekmiştir. Yani; Kuran’da anlatılan her kıssa, her olay, her ayetin ilk okumada anlaşılan manasının ardında kat kat derin manalar, hikmetler, işaretler, ibretler bulunmaktadır. Ayetlerin ardındaki “tabaka tabaka” gizli manalar zamanla gerçekleşen (tahakkuk eden) olaylarla daha net anlaşılır ve görülür. Kişinin imani derinliği ve samimiyetiyle bu anlayış açılır.

Müteşabih ayetler hüküm ayeti olmaz. Bu ayetlerde belli bir olay herkesin anlamayacağı tarzda ve gizli şekilde anlatılır, olay gerçekleştikten sonra bu müteşabih ayetle ne anlatıldığı belli bir kişi veya kesim tarafından anlaşılır.

1. AHİR ZAMANIN SIRLARI MÜTEŞABİH AYETLERLE MÜMİNLERE AÇILMIŞTIR

Kuran her döneme ait bir kitaptır ve her dönemi anlatır. Yalnızca Peygamberimiz dönemini ya da geçmişte yaşamış Peygamberleri değil geleceği de anlatır. Dünya tarihinin en önemli dönemi olan ahir zaman yani dünyanın tarihinin sonu, bu dönemde yaşanacak olaylar; İslam’ın dünyaya hakimiyeti, Mehdiyetin tüm aşamaları, Mehdi ve talebelerinin yaşayacakları olaylar, Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne dönüşü gibi önemli hadiseler de Kuran’ın müteşabih (benzerli, birden çok anlam taşıyan, temsili) anlatımıyla hikmeti görebilenler için adım adım, olay olay anlatılmıştır.

Bediüzzaman, “… elfazKur’âniye öyle bir tarzda vazedilmiştir ki, her bir kelamın, her bir kelimenin, her bir harfin ve hatta bazen bir sûkununun çok vücuhu (yüzü, anlamı) bulunuyor. Her bir muhatabına ayrı bir kapıdan hissesini verir” demektedir. Yani her bir harfin dahi içinde saklanmış bir anlam, mana ve bilgi vardır. Allah her kelimeyi belli bir hikmet ve sebeple kullanmıştır.

Örneğin Hz. Meryem’in DOĞU TARAFINDA BİR YERE çekildiğinin ayette vurgulanmış olması bir hikmete binaen, Allah’ın Doğu’ya işaret etmesidir. Hadislerde de Mehdi’nin doğudan çıkacağı haber verilmiştir. Bu bilgiye vakıf olan alimlerin ayetin hikmetine vakıf olması mümkün olur.

Benzer şekilde Hz. Musa’nın elinin beyaz olarak çıkmasının belirtilmesi, Hz. Yusuf kıssasında gömleğine özel olarak dikkat çekilmesi, Hz. Zülkarneyn’nin yolculuklarında bataklık olan Batıya, Güneşin siperi olmadan halka ulaştığı en yüksekteki şehire, iki sed arasında olan şehre dikkat çekilmesi, Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın iki denizin birleştiği yerde buluşması, Kehf ehlinin mağarasının önünde iki kolunu uzatan kelpe dikkat çekilerek iki kolunu uzatıp kelepçelenmeye işaret olması gibi Kuran’da geçen çok sayıda ifade ve olay müteşabih olarak ahir zamanı anlatmaktadır.

Ahir zamanda çıkacağı haber verilen Dabbet’ül arz da Kuran’da tamamen müteşabih bir üslupla anlatılmıştır. Ahir zamanda özellikle de son dönemlerde internetin ve internet üzerinden kullanılan yapay zeka programlarının ortaya çıkmasıyla Dabbetül Arzın manası tam olarak anlaşılmıştır.

O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler. (Neml Suresi, 82)

Ayette haber verildiğine göre;

1. Dabbe, yerden mamuldür.

2. Dabbe, "konuşan" ve belli bir mesaj veren bir şey ya da varlıktır ve bu konuşması tüm insanlara yöneliktir.

Hadislerde de Dabbetü'l-Arz'ın bir adımda uzun mesafeler katedebileceği, yüzünün insan yüzü gibi olacağı, insanlarla konuşacağı, her yere gideceği, görüntüsünün fil kulağına, gözünün domuz gözüne benzeyeceği anlatılmaktadır. Dabbenin, yerden (topraktan) mamul olduğunun bildirilmesi, metal, demir, bakır, çinko, kobalt, krom gibi yerden çıkan madenlerden oluşan bir yapısı olacağını göstermektedir. Bu maddeler, günümüzde kullanılan bilgisayarların temel yapısını oluşturmaktadır. İnsanlarla konuşması, insan suretinin kolaylıkla ekranda oluşması, bilgisayarın kapağı açıldığında fil kulağını andırması, tam üzerinde domuz gözü gibi küçük kamera gözünün olması ve çok kısa sürede uzun mesafe katedebilmesi de internet ağına işaret etmektedir. Bilindiği üzere, internet sayesinde artık bilgiye ulaşmak da, bilgiyi aktarmak da, insanlarla konuşup görüşmek ve iletişim kurmak da son derece hızlı ve kolay olmaktadır. İnternet ağı vesilesiyle, Kuran'ın insanlara anlatılması da daha hızlı olacaktır. Ahir zamanda bilgisayar ve internet, İslam ahlakının yeryüzüne hakimiyeti açısından ehemmiyetli bir araç olacaktır.

2. HİÇBİR OLAY AKLIN İRADESİNİ ORTADAN KALDIRACAK ŞEKİLDE OLMAZ

İman ve teklif, ihtiyâr (irade) dairesinde (dahilinde) bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tetkik (inceleme) ve tecrübeye muhtaç olan nazarî meseleleri elbette bedihî (açık) olmaz ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî (mecburi) olmaz. ki, Ebu Bekir’ler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehil’ler esfel-i safilîne düşsünler. İhtiyâr (irade) kalmazsa, teklif olamaz. Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mu’cizeler seyrek ve nadir verilir.

Hem dâr-ı teklifte (Allah’ın kullarını sorumlu kıldığı yükümlülüklerde) gözle görülecek olan alâmet-i kıyamet (kıyamet alametleri) ve eşrat-ı saat (kıyamet saati), bir kısım müteşabihatKur’âniye (bazı müteşabih Kuran ayetleri) gibi, kapalı ve tevilli oluyor. Yalnız, güneşin Mağribden (batıdan) çıkması, bedahet (kesinlik) derecesinde herkesi tasdike mecbur ettiğinden, tevbe kapısı kapanır, daha tevbe ve iman makbul olmaz. Çünkü Ebu Bekir’ler, Ebu Cehil’ler ile tasdikte beraber olurlar. Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselâmın nüzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hatta Deccal ve Süfyan gibi eşhas-ı müthişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar. (Şuâlar, Beşinci Şuâ, s. 609)

Bediüzzaman Hazretleri burada hem müteşabih ayet ve hadislerin anlaşılmasında hem de ahir zamana dair bilgilerin doğru yorumlanmasında çok önemli bir gerçeğe dikkat çekmektedir: Dünyada imtihan devam ettiğinden aklın iradesi hiçbir koşulda ortadan kalkmaz. Aklın iradesinin ortadan kalktığı bir durum olsa tüm insanlar zaten kaçınılmaz olarak iman edecektir. O zaman da samimi olarak iman edenle inanmadığı halde mecbur kaldığı için iman ettiğini söyleyen arasında, Bediüzzaman'ın ifadesiyle; Ebu Bekirler ile Ebu Cehillerin arasında bir fark kalmayacaktır. Bu da Allah’ın sonsuz adaletine, şanına ve adetullah’a uygun olmayacağından böyle bir şey olması mümkün değildir. Örneğin, Hz. İsa bilinen anlamda beşikte iken konuşmuş olsa orada bulunan tek bir kişinin bile iman etmemesi mümkün olmayacaktır. Beşikteki bir çocuğun konuştuğunu gören bir insanın Hz. Meryem’e ithamda bulunması, Hz. İsa’nın peygamberliğini inkar etmesi ve Allah’a inanmaması imkansızdır. Böyle bir ortamda ise imtihan ortamından bahsedilemez. Bu sebeple burada müteşabih bir anlatım olduğu açıktır.

Benzer şekilde Hz. İsa’ya gökten sofra inmesi, Kehf Ehli’nin 309 yıl mağarada uymaları, Hz. Meryem’in yanında her gün yemek bulunması, Hz. Musa’ya denizin ikiye ayrılması vb olaylar Allah’ın aklın iradesini ortadan kaldırmayacak şekilde gerçekleştirdiği müteşabih bir anlam içeren olaylardır.

3. HZ. İBRAHİM’İN ATEŞE ATILMASI MÜTEŞABİH BİR ANLATIMDIR: HZ. İBRAHİM FİZİKEN ATEŞE ATILMAMIŞ, TUTUKLANMIŞ VE ÇOK AĞIR KOŞULLARDA ZİNDANDA KALMIŞTIR

HZ. İBRAHİM’İN DEVRİN ZORBA KRALI TARAFINDAN, KENDİSİ GİBİ İNANMADIĞI VE YAŞAMADIĞI İÇİN TUTUKLANDIĞI, KURAN’DA, KURAN TEFSİRLERİNDE VE İSLAMİ KAYNAKLARDA BİLDİRİLİR.

Aşağıda detaylarıyla ve delilleriyle izah ettiğimiz üzere; Hz. İbrahim fiziki olarak bir ateşin içine atılmamıştır. Ateşe atılma, Hz. İbrahim’in kaldığı cezaevinin zorlu koşullarını ifade eden müteşabih bir anlatımdır.

Hz. İbrahim bilinen anlamda fiziki bir ateşin içine atılmış olsa ve bedeni hiçbir zarar görmeden o ateşin içinden çıkmış olsa bu aklın iradesini ortadan kaldıracak bir olay olacaktır. Zira rivayetlerde ve bazı tefsirlerde anlatıldığı üzere, Hz. İbrahim’in atılması için ateş yakılmış, ateş onca insanın gözü önünde bir anda göle dönüşmüş ve içinde balıklar belirmiştir. Hatta günlerce bu ateşin yakılacağı alana odunlar taşınmış, bir mancınık inşa edilmiş ve Hz. İbrahim güya ateşin içine mancınıkla atılmıştır. Bir insanın bir alana -ateş olmasa dahi- mancınıkla atılması durumunda sağ kalmayacağı, şiddetle zemine çarpıp vefat edeceği açıktır. Kaldı ki uzak bir mesafeden mancınıkla ateşe atılmasından ve oradan yürüyerek çıkmasından bahsedilmektedir. Örneğin biri ateş ocağının içine girse ve orada biraz zaman geçirse sonra hiçbir şey olmamış şekilde oradan çıksa orada buna şahit olanların akıllarının ortadan kalkacağı açıktır. Böyle bir olayın gerçekleşmesi tüm insanların istisnasız iman etmesine sebep olacak şekilde imtihan ortamı ortadan kaldıracaktır. Bu ise Allah’ın dünya için takdir ettiği imtihana uygun değildir.

Dolayısıyla Kuran’da Hz. İbrahim’in ateşe atılması olarak ifade edilen olay fiziki olarak ateşe atılma değil, çok zorlu eziyetli ve şiddetli bir cezaevi ortamında tutuklu kalmasıdır. Saffat Suresi’nin 97-98. Ayetlerinde bildirilen “bir bina yapın ve ateşe atın” ifadesi de Hz. İbrahim’in konulacağı cezaevinin inşası ve cezaevinin zorlu koşullarının içine kapatılmasıdır.

Aşağıda bu gerçek, yani;

  • Ayetlerde Hz. İbrahim’in tutuklandığının haber verilmiş olması,
  • Ateşin fiziki ateş olmadığının delilleri,
  • Cehim” ifadesinin cehennem gibi zorlukları olan cezaevi anlamına geldiğinin delilleri ortaya konulmuştur.

3.1. Hz. İbrahim’in Tutuklandığını Anlatan Ayetler

Kuran’ı baştan sona tefsir eden ilk alim olan Mekâtîl b. Süleyman’ın Tefsirinde Bakara Suresi’nin 258. ayetinin açıklamasında şöyle denilmektedir:

حين كسر الأصنام سجنه نمرود، ثم أخرجه ليحرقه بالنار

(İbrahim) putları kırınca Nemrud ONU (İBRAHİM’İ) HAPSE ATTI …. (Tefsîr Mekâtîl b. Süleyman, cilt 1, sf. 139)

(https://www.islamweb.net/ar/library/content/1066/151/%D8%AA%D9%81%D8%B3%D9%8A%D8%B1-%D8%A7%D9%84%D8%A2%D9%8A%D8%A9-258)

Ünlü tefsir alimi El-Begavî ise “Maʿâlimü’t-Tenzîl” adlı tefsirinde Bakara Suresi’nin, 258. ayetini açıklarken, Mekâtîl’in bu görüşünü aktarır ve Hz. İbrahim’in hapse atıldığını söyler. Bir diğer büyük tefsir alimi es-Seʿlebî de “el-Keşf ve’l-beyân” da aynı şekilde Mekâtîl’in görüşüne delil kullanarak, Hz. İbrahim’in tutuklandığını, hapse atıldığını anlatır.

Sahabeden sonra gelen nesil olan tâbiîn ve onlardan sonra gelen nesil olan tebeu’t-tâbiînden ders almış olan büyük alim İbnu Sa‘d’a dayandırılan bir rivayette de Hz. İbrahim’in tutuklandığı anlatılır. Bu rivayet İbn Sa'd’ın Et-Tabakat-ül-Kübra adlı eserinin Cilt 1, Biyografi Bölümü, “Rahman'ın Dostu İbrahim'in Anılması” başlığı altında geçer:

“… Hz. İbrahim’in kavmine dinlerinde muhalefet edip, onları hidâyete çağırması, büluğa erdikten hemen sonradır. Bu haber Nemrûd’a ulaşınca onu (İbrahim’i) hapse atar.” (https://www.scribd.com/document/831598385/i-bn-Sa-d-Ki-tabu-t-Tabakati-l-Kebir-5337?utm_source=chatgpt.com)

Hz. İbrahim’in mancınıkla ateşe atılması gibi bir şey söz konusu değildir. TARİHİ KALINTILAR, ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR VE DİNİ KAYNAKLARDA YER ALAN BİLGİLER, -TAM DA AYETTE HABER VERİLDİĞİ GİBİ- HZ. İBRAHİM’İN MASUM OLDUĞUNA DAİR DELİLLER AÇIK OLMASINA RAĞMEN TUTUKLANDIĞINI, VAN KALESİ ÇEVRESİNDE 10 YIL TUTUKLU KALDIĞINI GÖSTERMEKTEDİR. 

3.2. Hz. İbrahim Ateşe Değil, Cehim Olarak Bildirilen Cezaevine Atılmıştır

جَحِيم (Cehîm)” kelimesi, Kur’an’da cehennem azabını anlatırken kullanılan temel ifadelerden biridir. 26 farklı ayette, 25 farklı surede geçer. Klasik müfessirler tefsirlerinde, “cehennemi bir hapsedilme yeri” şeklinde yorumlamışlardır.

 

14. yüzyılda yaşamış Arap tefsir hadis ve fıkıh bilgini, İbni Teymiyye’nin en güvendiğini söylediği talebelerinden biri olan İbn Kayyim el-Cevziyye Tarîku’l-Hicreteyn adlı eserinde cehennemi cezaevine benzetir:

CEHENNEM, HAPSİN YURDUDUR; cennet, özgürlüğün yurdudur.” https://mc.dlib.nyu.edu/files/books/nyu_aco000748/nyu_aco000748_lo.pdf

Nitekim cehennem için Kuran’da kullanılan SİCCÎN kelimesinin anlamlarından biri de “HAPİSHANE, derin çukur”dur.

Fahreddin er-Râzî de Mefâtîhu’l-Gayb adlı eserinde şöyle der:

“Cehennem, günahkâr ruhlar için BİR HAPİSTİR…” (Mefâtîhu’l-Gayb, cilt 31, s. 162, Dârü’l-Fikr baskısı)

Cehennemi anlatan ayetlerde verilen detaylar da cehennemin sonsuz bir hapishane hayatı olduğunu ortaya koymaktadır. Cehennem inkar edenleri her yerden kuşatmıştır (İsrâ Suresi, 8) yani dört bir yanı çevrili, içinden çıkış olmayan bir hapishanedir; cehennemde zincirler, prangalar ve kelepçeler vardır (Müzemmil Suresi, 12); bu hapishanenin her biri bir gruba ayrılmış olmak üzere yedi kapısı vardır (Hicr Suresi, 44), bu hapishanenin gardiyanları çok sert olan meleklerdir (Tahrim, Suresi 6; Müddessir Suresi, 30-31); bu hapishanede tıpkı dünya hapishanelerinde olduğu gibi mahkumların durumlarına göre farklı odalar ve bölümler vardır (Nisa Suresi, 145), üzerlerine ise kapıları kilitlenmiştir (Beled Suresi, 20; İnşirah Suresi, 8); nasıl ki dünyadaki cezaevinde mahkumlar birbirleriyle ve gardiyanlarla konuşabiliyorsa cehennem hapishanesinin mahkumları da zaman zaman birbirleriyle konuşmakta, cehennem gardiyanlarına seslenip istekte bulunmaktadırlar. Dünya hapishanelerinde mahkumların haklı ve kanuna uygun talepleri yerine getirilirken cehennem hapishanesinin mahkumlarının hiçbir talebi ebediyete kadar yerine getirilmez.

Bediüzzaman Hazretleri de Risale-i Nur’un birçok yerinde cehennemin hapishane olduğunu söyler:

“Cehennem ise, hayrmahz olan (mutlak hayır, sırf iyilikten oluşan) daire-i vücudun (varlık aleminin) Hâkim-i Zülcelâlinin hakîmâne ve âdilâne (sonsuz büyük, herşeye hakim ve adil olan Allah’ın) bir HAPİSHANE VAZİFESİNİ GÖREN dehşetli ve celâlli (haşmetli) bir mevcut ülkesidir. HAPİSHANE VAZİFESİNİ DE GÖRMEKLE BERABER, başka pek çok vazifeleri var.” (Asa- Musa) 

3.3. Saffat Suresi’nin 97. Ayetinde Hz. İbrahim İçin Yapıldığı Bildirilen Bina Cezaevidir

"Onun (İbrahim) için BİR BİNA HAZIRLAYIN, sonra da onu CEHİME ATIN." dediler. (Saffat Suresi, 97)

قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَاناً فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ

Kalubnu lehu bunyanen fe elkuhu fil cehim.

Bu ayet bazı müfessirler tarafından Hz. İbrahim için hazırlanan binanın bir kule ve mancınık olduğu, atıldığı yerin ise ateş olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Oysa dikkat edilirse ayette bir bina inşa edilip hazırlanmasından bahsedilmektedir. Bu bina cezaevi binasıdır.

Bunyanen kelimesi “inşa edilmiş yapı, bina, duvar, kale” anlamları taşımaktadır. Kale gibi yüksek duvarları olan cezaevi binası kastedilmektedir. Nitekim tarihi kaynaklar ve arkeolojik çalışmalardan da görüldüğü üzere Hz. İbrahim’in Van’da tutulduğu zindan yüksek kale duvarlarının olduğu yerdedir. Ayette kullanılan “Cehîm” kelimesiyle de müteşabih olarak Hz. İbrahim’in cehennem gibi zorlu koşullara sahip olan cezaevine atılması anlatılmaktadır.

 

 

ENBİYA SURESİ’NİN 68. AYETİNDE DE HZ. İBRAHİM’İN ATEŞE DEĞİL, HAPİSHANEYE ATILMASI ANLATILIR:

Dediler ki: "Eğer yapabilirseniz, onu yakın (HARRİKUHU) (CEZALANDIRIN, YOK EDİN, İZİNİ SİLİN, MAHVEDİN)! İlahlarınızın intikamını alın!" (Enbiya Suresi, 68)

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ

Kalu harrikuhu vansuru alihetekum in kuntum faılin.

Bazı meallerde “onu yakın” olarak tercüme edilen “HARRİKUHU” İFADESİ “YOK ETMEK, MAHVETMEK, İZİNİ SİLMEK” ANLAMLARI TAŞIR. HZ. İBRAHİM’İN CEZAEVİNE ATILARAK HALKIN NEZDİNDEN YOK EDİLMESİ, UNUTTURULMAYA ÇALIŞILMASI, ETKİSİZ HALE GETİRİLMEK İSTENMESİNİ ANLATIR.

Lisânü’l-ʿArab (مادة: حرق)

حرق her türlü yok etme için kullanılır (illa ateşle yakma manası taşıması şart değildir)

Nitekim hareke fiilinin kullanıldığı bazı tanımlar şu şekildedir:

حَرَّقَ الْكُتُبَ = Kitapları yaktı → “bilgiyi yok etti”

حَرَّقَ الْقَلْبَ = Kalbi yaktı → “derin acı verdi, yürekten üzdü.”

Ayette geçen ifade de, Hz. İbrahim’i cezalandırın, ortadan kaldırın, toplumdan silin, ibret olsun anlamları taşımaktadır. Bu da ateşe atılmak şeklinde değil, insanlarla iletişimini kesip zindana atmak, zindanda yıllar boyunca tutup unutulmasını sağlamak, yaptığı tebliği durdurarak etkisiz hale getirmek manasındadır.

Fahreddin er-Râzî’ninMefâtîhu’l-Gayb” (Tefsîrü’l-Kebîr) adlı eserinde bu ayette geçen “yakın” emrini, “onu tamamen yok edin, hatırasını bile silin” şeklinde yorumlar. 

3.4. Hz. İbrahim’e de Düşman Hukuku Uygulanmıştır

Önceki dilekçelerimizde de izah ettiğimiz üzere, Kuran’da ve Tevrat’ta Hz. İbrahim’in devrin batıl inanışlarından yüz çevirmesi ve Allah’a samimi imanı nedeniyle devrin zorba hükümdarının ve önde gelenlerin hedefi olduğu anlatılır. Bu sebeple yargılanmış, tüm deliller masumiyetini gösterdiği halde tutuklanmış ve kendisine karşı düşman hukuku uygulanmıştır.

  • Düşman hukukunun temeli, kişiyi işlediği iddia edilen herhangi bir suç nedeniyle değil, derin devlet yapısının dayattığı gibi düşünmediği, inanmadığı ve yaşamadığı için düşman ilan etmek üzerine kuruludur.
  • Düşman hukukunda suçtan çok kişinin derin devlet yapılanmasının ideolojisine, inancına ve yapısına karşı oluşturduğu tehlike potansiyeli esas alınır.
  • Sorgulama ve yargılama görünürde vardır, ama bir formaliteden ibarettir. Karar baştan verilmiştir.
  • Düşmanlaştırılan kişiyi hiçbir kanuni haktan yararlanamayacak hale getirme, kendi ideolojisine ve inancına tehdit olarak gördüğü için de amansızca yok etme duygusu hakimdir.
  • Toplum da düşman ilan edilen kişiye karşı öfke ve kin besleyecek şekilde yalan haberlerle yönlendirilir, o kişiye karşı bilenir.
  • Düşman hukukunda derin devlet, kendi gayri meşru düzeninin korunması için hukuk dışı tedbir ve uygulamaları adeta meşrulaştırır.

ÖRNEĞİN HZ. İBRAHİM KISSASINDA, HZ. İBRAHİM’İN PUTLARI KIRMIŞ OLMASI – her ne kadar bir suç olmasa da- KANUNLARA GÖRE SADECE “MALA ZARAR” GİBİ SIRADAN BİR EYLEMDİR. AMA DÜŞMAN HUKUKU UYGULAYAN DERİN DEVLET İÇİN MESELE HZ. İBRAHİM’İN İŞLEDİĞİ İDDİA EDİLEN SUÇ DEĞİLDİR. ÖNEMLİ OLAN, HZ. İBRAHİM’İN SAMİMİ İMANININ, DÜRÜSTLÜĞÜNÜN VE VİCDANININ KENDİ BATIL VE ADALETSİZ SİSTEMLERİ İÇİN TEHLİKE UNSURU OLDUĞUNU GÖRMELERİDİR.

Kuran’da şöyle bildirilir:

"BİZİM İLAHLARIMIZA BUNU KİM YAPTI? ŞÜPHESİZ O, ZALİMLERDEN BİRİDİR" dediler.

"Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler.

Dediler ki: "ÖYLEYSE, ONU İNSANLARIN GÖZÜ ÖNÜNE GETİRİN Kİ ONA (NASIL BİR CEZA VERECEĞİMİZE) ŞAHİD OLSUNLAR."

Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?"

"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin."

BUNUN ÜZERİNE KENDİ VİCDANLARINA BAŞVURDULAR DA; "GERÇEK ŞU Kİ, ZALİM OLANLAR BİZİZ" DEDİLER. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."

Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?" Dediler ki: "EĞER (BİR ŞEY) YAPACAKSANIZ, ONU YAKIN VE İLAHLARINIZA YARDIMDA BULUNUN." (Enbiya Suresi, 59-68)

"BİZİM İLAHLARIMIZA BUNU KİM YAPTI? ŞÜPHESİZ O, ZALİMLERDEN BİRİDİR" dediler. Düşman hukuku uygulayan derin devlet önce bu hukuksuz ve zalim uygulamanın psikolojik zeminini hazırlar. Düşman hukuku uygulayacağı kişiye karşı toplumda öfke ve nefret uygulamak için, “kutsallarınıza saldırıyor, inancımız ve sistemimiz için bu bir tehlike” telkini yapar. Karalama ve iftiralarla kişiyi en baştan suçlu ilan eder. Usulen yapılacak yargılamanın neticesinin en başta belli olduğu bu kamuoyu propagandasından bellidir.

ÖYLEYSE, ONU İNSANLARIN GÖZÜ ÖNÜNE GETİRİN Kİ ONA (NASIL BİR CEZA VERECEĞİMİZE) ŞAHİD OLSUNLAR. Düşman hukuku uygulanan kişi toplum önüne getirilir, yargılanır ama bu usulen bir yargılamadır. Asıl amaç ibret olacak, toplum genelinde derin devlet zulmünün ve adaletsizliğinin şovu olacak ve insanları doğru olan kişinin yanında yer almaktan uzak tutacak, caydırıcılık oluşturacak bir ceza verilmesidir. Hak, hukuk ve kanun hiçe sayılır. Yapılan sözde yargılamanın asıl amacı, toplum üzerinde korkutucu güç oluşturabilmektir.

BUNUN ÜZERİNE KENDİ VİCDANLARINA BAŞVURDULAR DA; "GERÇEK ŞU Kİ, ZALİM OLANLAR BİZİZ" DEDİLER. Düşman hukukunda formalite olarak da olsa kişiye savunma hakkı verilir, daha doğrusu veriliyormuş gibi yapılır. Hakkıyla kendisini ifade etmesine, tüm delillerini sunmasına, tanıklarının dinlenmesine izin verilmez. Ancak yapılan kısa bir konuşma dahi kişinin masum olduğunu ortaya koyar. Düşman hukukunu uygulayan derin devlet kendisi de kendi vicdansızlığının ve zalimliğinin bilincindedir.

"EĞER (BİR ŞEY) YAPACAKSANIZ, ONU YAKIN VE İLAHLARINIZA YARDIMDA BULUNUN." Burada geçen yakın ifadesi bilinen anlamda ateşe atılmak değildir. Yukarıdaki bölümlerde izah ettiğimiz üzere fiili bir ateşe atılma olmamıştır. Çok ağır cezalarla tutuklanarak uzun süreli hapis cezası verilmesidir. Zindan ortamının zorlu koşulları ifade edilmektedir. “İlahlarınıza yardım edin” ifadesiyle de tüm toplumun düşman ilan edilen Hz. İbrahim’e karşı kışkırtılması söz konusudur.

Dönemin derin devleti Hz. İbrahim’i kendileri gibi putlara tapmadığı için “bizden değil, düşman” diye tanıtmış, formalite olarak göstermelik bir yargılama yapmış, yargılama sırasında masum olduğu ve doğru söylediği anlaşıldığı halde, dönemin bencil, zalim ve adaletsiz düzenine karşı bir tehlike olduğu düşünülerek adil yargılamaya dair her türlü hak ve hukuk yok sayılarak düşman hukuku uygulanmış ve zindana atılmıştır. Bugün müvekkil Adnan Oktar’a da düşman hukuku uygulanmış ve benzer bir yöntem ve sözde gerekçeyle 360 defa müebbet anlamına gelen 8658 yıllık cezaya çarptırılmıştır. Derin devletin öfkesini ve kinini bu dahi yatıştırmamış yeni sorgulamalar, yargılamalar, haksız uygulamalarla müvekkile düşman hukuku uygulamaları devam ettirilmiştir.

3.5. Deccalin Cehennemi de Cezaevidir, ama Mehdi için Cennet Hükmündedir

Hadislerde Deccal’in yanında cenneti ve cehennemi olduğu haber verilir. Deccal’in cehennemi cezaevidir. Deccal’in cehenneminin cennet cennetinin ise cehennem hükmünde olduğu da hadislerde bildirilir.

Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak) bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir cehennemdir... (İbni Ebi Şeybe, Musannef, Fiten: 5, 8/5912 İbn-i Mace, 4075, 4076; Tirmizi, Fiten: 59, no. 2240, 4/510)

Ben Deccâl’in yanında ne bulunduğunu iyi bilirim. Onun beraberinde iki nehir vardır. Biri beyaz su gibi görünür, diğeri yanan ateş gibi. Bir kimse Deccâl’e yetişirse, ateş şeklinde gördüğü nehre gelip gözünü yumsun. Sonra başını eğerek ondan içsin. Çünkü o soğuk sudur” buyurmuştur. (Müslim, Fiten 109).

Dikkat edilirse hadislerde Deccalin yanında “yanan ateş gibi” bir ırmak olduğu bildirilmekte, bazı hadislerde bu cehennem olarak geçmektedir. Cehennemle müteşabih olarak bildirilen cezaevidir.

Aşağıdaki hadiste ise “tıpkı Hz. İbrahim hakkında olduğu gibi” denilerek; nasıl ki Hz. İbrahim kendi döneminde “cehim”e yani cezaevine atılmışsa ve cezaevi onun için selamet, bolluk, refah ve güzellik olduysa, Hz. Mehdi de Deccal tarafında etkisiz hale getirilebilmek için Deccalin cehennemine yani cezaevine atılacak ancak burası da Mehdi için cennet gibi hayırlarla ve güzelliklerle dolu olacaktır. Deccale taraftar olarak kendilerinin bolluk ve refah içinde adeta cennet gibi yaşayacaklarını sananlar da kendilerini cehennem içinde bulacaklardır.

Hz. İbrahim devrinin zorba hükümdarının “cehim”i de Hz. Mehdi devrinde Deccalin cehennemi de cezaevidir.

Onun (Deccalin) fitnelerinden birisi de yanında cennet ve cehennemin bulunuşu olacaktır Onun cenneti cehenem, cehennemi ise cennettir Her kim onun cehennemiyle karşı karşıya kalırsa Kehf süresinin başlarını okusun.. O cehennem ona soğuk ve selâmet bir hale inkılab eder.. Tıpkı İbrahim (as) hakkında olduğu gibi.. (Kıyamet Alametleri, Muhammed B. Resul el Hüseyni el Berzenci, Sf 226)

Onun (Deccalin) yanında ekmekten bir dağ vardır.. Ona (Deccale) uymayanlar meşakkat içerisinde olacaklardır... Yanında bir de iki nehir bulunacaktır, bunların birisine Cennet; diğerine de Cehennem adını koyacaktır… Kendisine tabi olanları cennete; olmayanları ise cehenneme koyacaktır, fakat birde ne görsünler; cennete girenler, yerlerinin cehennem olduğunu görecekler.. (Kıyamet Alametleri, Muhammed B. Resul el Hüseyni el Berzenci, sf 214)

3.6. Mehdi’nin Deccal Tarafından Cezaevine Atılacağı Hadislerde Çok Detaylı Anlatılır.

Mümin şahıs (Mehdi ) Deccal'i görünce: "Ey insanlar! Resulullah'ın zikrettiği deccal işte budur" der. DECCAL HEMEN ONUNLA İLGİLİ EMRİNİ VERİR DE O ZAT (MEHDİ) karnı üzerine uzatılır ve arkasından: "Onu alın da yaralayın" der. Artık O ZATIN (MEHDİ’NİN) SIRTI VE KARNI DÖVE DÖVE GENİŞLETİLİRDECCAL O MÜMİN KULU (MEHDİ'Yİ) KESMEK İÇİN YAKALAR FAKAT BU SIRADA ONUN BOYNU İLE KÖPRÜCÜK KEMİĞİ ARASI ALLAH TARAFINDAN BİR BAKIR LEVHA HALİNE GETİRİLİR DE ARTIK DECCAL O'NU KESMEYE HİÇBİR YOL BULAMAZ. Bu sefer DECCAL ONU (MEHDİ’Yİ) İKİ ELİNDEN VE İKİ AYAĞINDAN YAKALAR DA FIRLATIR ATAR. İnsanlar DECCAL'İN ONU BİR ATEŞ İÇİNE ATTIĞINI SANIRLAR. HALBUKİ O BİR CENNET İÇİNE ATILMIŞTIR. (Mehdilik ve İmamiye, İbrahim Süleymanoğlu, s. 40)

Görüldüğü üzere hadiste Mehdi’nin;

  • İKİ ELİNDEN YAKALANACAĞI YANİ KELEPÇELENECEĞİ
  • BİR TUTUKLANMASINDA AYAĞINDAN ZİNCİRLENECEĞİ
  • BU DÖNEMDE BOYNUNA BAKIR BİR LEVHA YANİ KİMLİĞİNİ BELLİ EDEN BİR KÜNYE ASILACAĞI
  • SIRTININ VE KARNININ DÖVE DÖVE GENİŞLEYECEĞİ YANİ TUTUKLANDIĞI DÖNEMLERDE MARUZ KALDIĞI İFTİRALAR, KARALAMALAR, ZORLUKLAR VE HUKUKSUZLUKLARIN DAHA ÇOK SEVİLMESİNE VESİLE OLACAĞI
  • NETİCE OLARAK DA DECCALİN CEHENNEMİ OLAN CEZAEVİNİN MEHDİ İÇİN BİR CENNET BAHÇESİ HALİNE GELECEĞİ haber verilmiştir.

Diğer başka hadislerde de Hz. Mehdi ve talebelerinin tutuklanacağı anlatılmıştır. Hadislerde Mehdi’nin iki defa zindan gaybeti olacağı ikinci zindan gaybetinin daha uzun süreceği hatta bu dönemde bazı insanların Mehdi’nin çıkışından umut keseceği Peygamberimiz (sav)’in haber verdiği bilgilerdendir:

"BİZİM KAİM'İMİZ (HZ. MEHDİ) İLE ALLAH'IN RESULLERİ ARASINDA BİRTAKIM BENZERLİKLER VARDIR. NUH, İBRAHİM, MUSA, İSA, EYYUB VE MUHAMMED SALLÂ'LLÂHU ALEYHİ VE ALİH PEYGAMBERLERİN HER BİRİ İLE BİR BENZERLİĞİ VARDIR. Hz. Nuh (as) ile uzun ömürlü olmasında, Hz. İbrahim (a.s.) ile, doğumunun gizli olması ve halktan uzak durmasında; HZ. MUSA (AS) İLE, KORKU HALİ (MEHDİ’YE YÖNELİK TEHLİKELERİN YOĞUNLUĞUYLA; ÖLDÜRME, TUZAK KURMA, TUTUKLANMA, GÖZALTINA ALINMA, SÜRGÜN GİBİ HER TÜRLÜ TEHLİKEYLE İÇ İÇE OLMASIYLA) ve GAYBETTE YAŞAMASINDA (TUTUKLANMASINDA)" (Kemal’ud-Din s. 322, 31. babin 3. hadis)

Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Bu GAYBETİN (HZ. MEHDİ’NİN) SAHİBİNDE DÖRT PEYGAMBERİN SÜNNETİ VARDIR”... Dedim ki: "HZ. YUSUF’UN SÜNNETİ NEDİR?" BUYURDU Kİ: "ZİNDAN ve GAYBET"... (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 190)

AL-İ MUHAMMED’İN KAİM’İNİN (MEHDİ’NİN) İKİ GAYBETİ (HAPİS DÖNEMİ) VARDIR. BİRİSİ DİĞERİNDEN DAHA UZUNDUR… (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 199)

“Bu kıyamın sahibinin (Hz. Mehdi’nin) iki gaybeti (hapse atılması) vardır. BİR GAYBETİ (HAPİSTE KALDIĞI DÖNEM) O KADAR UZAYACAK Kİ şöyle diyecekler: “Öldü.” Bazıları diyecek ki: “Öldürüldü.” Bazıları diyecek ki: “Gitti…” (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 198)

... Mehdi ve Mansur (Mehdi'nin yardımcısı), Süfyani Deccal'den kaçar, AL'İ MUHAMMED'İN (BENİ HAŞİM'İN) EN KÜÇÜĞÜ DE EN BÜYÜĞÜ DE GÖZALTINA ALINIR, HAPSEDİLMEYEN KİMSE KALMAZ ve SÜFYANİ DECCAL'İN ORDUSU İKİ ADAMIN (MEHDİ VE MANSUR'UN) PEŞİNE DÜŞER. (İlzam'un Nasib cilt 2 sayfa 97 /Bihar'ul Envar cilt 52 sayfa 223) 

Resulullah (sav) buyurdu ki: "Benim evimden, en hayırlı annenin (Hz. Fatıma'nın) güzel ağızlı oğlu, torunum Mehdi. Allah fitne sahibi fyani'ye ve soyuna lanet etsin. Onlara, Mehdi ve talebelerine yıllarca, aylarca, günlerce işkence ve eziyet eder. Ve onlara sabır kadehinden içirilir. Ve MEHDİ REDDEDİLMİŞ, SÜRGÜN EDİLMİŞ, UZAKLAŞTIRILMIŞ VE GAYBET SAHİBİDİR (TUTUKLUDUR). DERLER Kİ MEHDİ ÖLDÜ YA DA HELAK OLDU. HANGİ ZİNDANA GİTTİ?” (El-Kafi, Şeyh Kuleyni cilt 1 sayfa 323/Ali bin Cafer'in Mesel'i, İmam Caferi Sadık'ın Oğlu sayfa 332/Müsned'ül İmam Rıza, Şeyh Azizullah Attar, cilt 1 sayfa 211)

O halde Müslümanlardan kim Mehdi'ye erişirse ona iman etsin.

Dedim ki "Mehdi'nin vasfı nedir?"

Dedi ki "Mehdi'nin vasfı tamamen din üzere çıkmasıdır. İsa Mesih, Mehdi'yle birlikte çıkar, ona destek verir ve ona sahip çıkar.

... Mefsura sıfatına gelince Mehdi, Allah'ın kulları içinde, kulların efendisi olandır. Mesmua sıfatına gelince Mehdi, önceye ve sonraya ait ilmin (bütün ilimlerin) varisidir. Dumuh sıfatına gelince Mehdi, Allah'tan gelen doğru sözü konuşandır.

MOŞİYU (TEVRAT'TAKİ ŞEKLİYLE MOŞİAH) SIFATINA GELİNCE MEHDİ, ALLAH'IN KULLARI İÇİNDE ZALİMLERİN ZİNDANINA ATILANLARIN EN HAYIRLISIDIR.

Hazar sıfatına gelince MEHDİ, HAKKI YENMİŞ, YASAKLI, YURDUNDAN SÜRÜLMÜŞ OLANDIR. ALLAH'IN EMRİYLE, O'NUN İLMİ DAHİLİNDE GAİB OLANDIR VE O'NUN HÜKMÜYLE KAİM OLANDIR." (Bihar'ul Envar cilt 36 sayfa 223-224/İlzam'un Nasib cilt 1 sayfa 125)

HZ. MEHDİ’NİN ÇIKIŞI ÖNCESİNDE HAPİSTE TUTSAK OLACAĞI MUSEVİ KAYNAKLARDA DA BİLDİRİLMİŞTİR

  • Mehdi (Moşiyah) görevine başlayıncaya kadar zindanda tutsak olarak yaşayacaktır. (Rivka Ulmer, “A Bilingual Edition of Pesiqta Rabbati”, Walter de Gruyter, Berlin 2017, cilt 2, 34:2)
  • "Ben Rab`in gönderdiği Mehdi'yim (Moşiyah) ve BURASI BÜYÜK ROMA (ŞİMDİKİ TÜRKİYE TOPRAKLARI) VE AHİR ZAMAN GELİP ÇATANA KADAR BURADA ZİNDANDA TUTSAK HALDE KALACAĞIM." (El Yassif, Hazan Zerubbavel, s. 428)
  • Mehdi (Moşiyah) geldiğinde KENTİN BÜTÜN İDARECİLERİ VE EMNİYET GÜÇLERİ ÜZERİNE ÇULLANACAK, ONU AŞAĞILAYACAK, ONA İŞKENCE YAPACAKLAR. ONU HOR VE GÜÇSÜZ GÖRECEKLER VE HAPSE ATACAKLAR. (Kinas Hashem Tzevakos 2, Haham Aryeh Kaplan “Rabb' Nachman`s W'sdom”, Breslov Resarch Inst'tute, 1973)

3.7. Deccal’in Hz. Mehdi’yi Kılıçla İkiyi Bölmesi de Müteşabih Bir Anlatımdır

Bediüzzaman Hazretleri ahir zaman hadislerinin müteşabih anlatımları üzerinde özellikle durmuş, bu hadislerin ancak ilimde derinleşmiş ve samimi müminler tarafından tevil edilebileceğini yani en isabetli şekilde açıklanıp yorumlanabileceğini söylemiştir:

Âhirzamanda vukua gelecek hâdisata (meydana gelecek olaylara) dair hadislerin bir kısmı, müteşabihatKur’âniye (Kuran’ın müteşabih ayetleri) gibi derin manaları var. Muhkemat (kesin hükümler) gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler. “Onun tevilini Allah’tan başkası bilemez. İlimde derinlik ve istikamet sahibi olanlar ise…” (Âl-i İmran Sûresi: 7.) sırrıyla, vukuundan sonra (gerçekleştikten) tevilleri (yorumları ve manası) anlaşılır ve murad (amacın) ne olduğu bilinir ki; ilimde râsih olanlar, “Biz buna inandık. Hepsi Rabbimizin katından indirilmiştir.” (Âl-i İmran Sûresi: 7.) deyip o gizli hakikatleri izhar ederler. (Mektubat, 513)

Ancak Bediüzzaman’ın dikkat çektiği önemli bir husus daha vardır: Yüzeysel düşünenler, derinlik ve feraset sahibi olmayanlar ve samimiyetten uzak olanlar ahir zaman hadislerinin müteşabih anlatımını kavrayamazlar. Bu kişilerin bir kısmı kendi akıllarını cahilce Peygamberimiz (sav) ve haşa Allah’tan daha üstün gören bir kibre de sahip olduklarından hadisleri tamamen inkar yoluna giderler. Hikmet sahibi olmadıklarından hadisleri ve gerçekleşen alametleri anlayamazlar. Hikmet sahibi olmamayı kabullenemediklerinden kibirlerine yenilip hadisleri inkar ederler. Üstad bu durumu şöyle açıklar:

Kıyamet alâmetlerinden ve âhirzaman vukuatından (olaylarından) ve bazı a’mâlin fazilet (faziletli işler) ve sevaplarından bahseden ehâdis-i şerife güzelce anlaşılmadığından, akıllarına güvenen bir kısım ehl-i ilim, onların bir kısmına zayıf veya mevzu demişler. İmanı zayıf ve enâniyeti kavî (benlik duygusu, kibri kuvvetli) bir kısım da inkâra kadar gitmişler. (Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, s. 456)

Bediüzzaman Hazretleri’nin Mehdi ve Deccaliyet gibi ahir zamanın en önemli konularının müteşabih olarak anlatılmasının hikmetini açıkladığı bir diğer sözü ise şöyledir: 

Din bir imtihandır, bir tecrübedir; ervâhâliyeyi ervâhsâfileden (yüksek ruhları alçak ruhlardan) tefrik eder (ayırt eder). Öyle ise, ileride herkese gözle görülecek vukuatı öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün meçhul kalsın, ne de bedihî (açık) olup herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyarı (iradeyi) elinden almayacak. Zira, eğer tamamen bedâhet (açıklık) derecesinde bir alâmet-i kıyamet (kıyamet alameti) görülse, herkes tasdike muztar (mecbur) olsa, o vakit kömür gibi bir istidat (meziyet), elmas gibi bir istidatla beraber kalır. Sırr-ı teklif (sorumluluk ve imtihan sırrı) ve netice-i imtihan (imtihan sonucu) zayi olur (kaybolur). İşte, bunun için, Mehdî ve Süfyan meseleleri gibi çok meselelerde çok ihtilâf olmuş. (Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, s. 457)

Üstad’ın açıkladığı şekilde müteşabih olarak anlatılan ahir zaman hadislerinden biri de Deccal’in Mehdi’yi kılıçla ikiye bölmesi konusudur:

Ebu Said el Hudri radıyallahu anh rivayeti; "Deccal çıkar ve müminlerden birisi (MEHDİ) ona doğru yönelir. Onu Deccal'in silahlı adamları karşılar ve derler ki; "Nereye gidiyorsun?" Der ki; "Şu ortaya çıkan adama gidiyorum." Deccal'in adamları derler ki: "Demek Rabbimize iman etmiyorsun ha?"…. Bunun üzerine derler ki; "Onu öldürün" … (Deccal), Onu (Mehdi’yi) kılıçla vurup, iki parça halinde keser…. Sonra, parçaladığı genci çağırır. O da hemen yüzü parıldayarak ve güler halde ona yönelir, gelir. ...” (Müslim, Fiten, 110)

Bir insanın kılıçla ikiye kesildikten sonra gülerek gelmesi fiziken gerçekleşmiş bir olay olsa aklın iradesi ortadan kalkacağından, burada bilinen anlamda bir insanın ikiye kesilmesinin anlatılmadığı açıktır. Hiçbir olay imtihan ortamının kalkacağı şekilde olmaz. Üstad’ın da belirttiği gibi “din yüksek ruhlarla zayıf ruhları ayırt ettiğinden imtihanın sırrı gereği” ahir zamanın olayları herkesin açıkça anlayacağı ve mecburen tasdik edeceği şekilde gerçekleşmez. Hadislerin anlatımı da bu sebeple açık üslupla değil, üstü kapalı müteşabih anlatımladır.

Bu hadiste de Mehdi’nin Deccal tarafından kılıçla ikiye kesilmesi, Mehdi’nin cezaevine konularak sevdiklerinden ve yakınlarından ayrılması, çok çeşitli zorluklara ve çilelere maruz kalması, tüm bunlara rağmen kendisine yapılan eziyetlerden zerre etkilenmeyerek eskisinden kat kat fazla güç, sağlık, derinlik, zindelik, gençlik kazanarak Deccaliyetin karşısına çıkmasını anlatmaktadır. Bu, Deccal’in kaderde Mehdiyet karşısında yenilmiş olarak yaratıldığının delillerinden biridir.

Deccal’in kendince Mehdi’yi etkisiz hale getirmek, yalnızlaştırmak, zarar vermek, yok etmek için yaptığı her atak Mehdiyetin güçlenmesi, gelişmesi ve adım adım İslam ahlakının hakim olmasıyla neticelenecektir. Mehdi’nin Deccaliyetin tüm kumpazlarına, zalimliklerine ve eziyetlerine karşın Allah’a gönülden bağlılığı ve sadakati, imani şevki ve heyecanı, Allah yolundaki coşkusu, Allah’ın güzel ahlakının ve dinin dünyaya hakim olması için azmi Deccal’in ataklarıyla pekişecek, güçlenecek ve başarıyla neticelenecektir. Bu gerçeği haber veren diğer bazı hadisler şu şekildedir:

Bunun üzerine DECCAL, ONU (MEHDİ’Yİ) TÜRLÜ İŞKENCELERE TABİ TUTACAK.. FAKAT BU ZAT (MEHDİ) İMANINDA ISRAR EDECEK... DECCAL NE YAPARSA YAPSIN O (MEHDİ), İMANINDAN EN UFAK BİR FEDAKÂRLIKTA BULUNMAYACAK, her defasında: Şimdi Deccal, olduğunu daha iyi anladım!diyecek.. Resûlüllâh sallellâhü aleyi ve sellem şöyle buyurdu: “İŞTE BU ZAT (MEHDİ), DERECE BAKIMINDAN BANA EN YAKIN OLAN VE ŞEHADET BAKIMINDAN ALLAH NEZDİNDE EN YÜKSEK DERECEYİ İHRAZ EDEN (KAZANA) KİŞİDİR!..” (Kıyamet Alametleri, Muhammed B. Resul el Hüseyni el Berzenci, Sf 227)

DECCAL VE TARAFTARLARININ HİÇBİR SİLAHI, HİÇBİR KILIÇ DARBESİ, HİÇBİR BIÇAK DARBESİ, ATACAKLARI HİÇBİR TAŞ ONA (MEHDİ’YE) ETKİ ETMEZ. ANCAK GERİ TEPER. HİÇBİR ŞEKİLDE ONA ZARAR VEREMEZLER. SONRA DECCAL TARAFTARLARINA DER Kİ ONU ATEŞİME ATIN. ALLAH O ATEŞ DAĞINI O ZAT (MEHDİ) İÇİN BİR CENNETE YEŞİL BAHÇEYE ÇEVİRİR. (Kıyamet Alametleri, Muhammed B. Resul el Hüseyni el Berzenci, Sf 227)

Hadiste anlatılan, DECCALİN ATEŞİME ATIN DİYEREK MEHDİNİN ATILMASINI İSTEDİĞİ YER CEZAEVİDİR. MEHDİ DE TIPKI HZ. İBRAHİM’İN TUTUKLANARAK “CEHİM”E YANİ CEZAEVİNE ATILMASI GİBİ FİZİKİ ANLAMDA BİR ATEŞ DAĞINA DEĞİL CEZAEVİNE ATILMIŞTIR. FİİİLEN ATEŞİN İÇİNE ATILMIŞ OLSA DECCALE KARŞI MÜCADELESİNİN DEVAM ETMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR. FİİLEN ATEŞİN İÇİNDEN YANMADAN VE HİÇBİR ZARAR GÖRMEDEN ÇIKSA BU DURUMDA HEMEN HERKESİN O ANDA İMAN ETMESİ GEREKECEKTİR. O ZAMAN DA İMTİHANIN SIRRI VE HİKMETİ ORTADAN KALKACAKTIR. DECCAL VE TARAFTARLARININ MEHDİ’YE HİÇBİR ZARAR VERMEYECEK OLAN SİLAHLARI, KILIÇLARI, BIÇAKLARI DA MEHDİ’YE KARŞI KURULACAK KUMPASLARIN, YAPILAN SALDIRILARIN, ATILAN İFTİRALARIN VE KARALAMALARIN, UYGULANAN HUKUKSUZLUKLARIN BÜYÜKLÜĞÜNÜ İFADE ETMEKTEDİR. ALLAH’IN MEHDİ İÇİN CENNETE ÇEVİRDİĞİ ATEŞ DAĞI CEZAEVİDİR.

4. ALLAH MÜTEŞABİH ANLATIMLARLA AHİR ZAMANIN SIRLARINI MUHAFAZA EDER

Allah’ın ahir zamanın sırlarını herkese açık olacak şekilde yaratmaması Mehdiyetin ve kutlu hizmetinin korunması için yarattığı özel bir nimettir. Böylece Allah Mehdi’yi haset, öfke ve kıskançlık dolu saldırgan ve hastalıklı ruha sahip olan kişilerin şerrinden muhafaza etmektedir.

Örneğin hadislerde Mehdi’nin çarşılarda, pazarlarda dolaştığı ama insanlar tarafından fark edilemediği haber verilmiştir. Bu da Allah’ın Mehdi’ye yönelik bir korumasıdır.

Amr bin Sa’d, Emirülmüminin Ali bin Ebi Talib aleyhisselam’dan nakleder: “... Ali’nin Rabbine andolsun ki hüccet (MEHDİ) AYAKTA OLACAK, DÜNYANIN YOLLARINDA YÜRÜYECEK, EVLERE VE SARAYLARA GİRECEK, BU YERİN DOĞUSUNDA VE BATISINDA GEZECEK, SÖZLERİ DUYULACAK, CEMAATE SELAM VERECEK, GÖRECEK ama vaadedilen zamana ve gökten şu ses gelene kadar bilinmeyecek.” (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 167)

Peygamberimiz (sav), ortaya çıkışından önceki dönemde Mehdi'nin insanlar arasında sıklıkla görüleceğini; insanların onu evlerinde otururken, sokaklarda dolaşırken göreceklerini, televizyonlardan, internetten sesini duyup görüntülerini izleyeceklerini, ismini duyacaklarını, ancak buna rağmen onun Mehdi olduğunu tanıyıp anlamayacaklarını bildirmiştir. Mehdi’nin insanlar arasında tanınan, bilinen; oldukça göz önünde olan, namı ve şöhreti herkes tarafından bilinen ancak, vakti gelinceye kadar Mehdi vasfıyla tanınmayacak olması Allah’ın ahir zamanın sırlarını herkese açmayarak Mehdiyeti koruduğunun göstergelerinden biridir.

Mehdi’nin insanlar arasında yaşamını devam ettirirken tanınıp bilinmemesi, görür görmez herkes tarafından anlaşılmaması Allah’ın peygamberler için de belirlediği kaderin bir benzeridir. Örneğin Hz. Yusuf kuyuda bulunup çıkarıldığında sıradan bir genç sanılmış, köle pazarına götürülmüş değeri ve kıymeti anlaşılmamıştır. Allah’ın O’nun güzelliğini, hayrını ve derinliğini kaderde takdir edilmiş olan görevlerini yerine getirmesi için önce insanların büyük çoğunluğundan gizlemiştir.

Peygamberler dini tebliğ etmeye başladığında müşriklerin ve inkarcıların “bu da bizim gibi bir beşer” diyerek anlattıklarını dinlemedikleri, o mübarek insanı sıradan bir insan sandıkları ayetlerde haber verilmiştir. Bu peygamberlerden biri Hz. Nuh’dur:

Bunun üzerine, kavminden inkara sapmış önde gelenler dediler ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz." (Müminun Suresi, 24)

Ayette haber verildiği üzere insanlar peygamberleri kabul etmek için mutlaka mucize talep etmektedir. Yanında meleklerin olması talebi de bu mucizelerden biridir.

Aynı mucize bazı kimseler tarafından Mehdi’den beklenmektedir. Hadislerde Mehdi’nin yanında melekler olacağı, meleklerin ona yardım edeceği ve “mehdi bu kişidir” diye seslenecekleri anlatılmıştır. Ancak bu, yani Hz. Mehdi'nin yanında bulunacak olan meleklerin görünmesi ancak manevi alemde gerçekleşen ve dolayısıyla sadece meleklerin görebileceği bir olaydır. Aksi durumda melekler herkes tarafından alenen görülse ve melekler her insan tarafından anlaşılacak ve duyulacak şekilde “bu kişi mehdi” dese o zaman istisnasız herkesin kabul etmeye mecbur olacağı bir durum oluşacağı bunun da aklın iradesini ve imtihan ortamını kaldıracağı açıktır.

Melekler insanlara görünmeyeceklerdir. Melekler, Hz. Mehdi'ye görünmeden yardım edecekler, insanların kalbine Allah'ın dilemesiyle, 'Bu kişi Hz. Mehdi'dir' diye ilham edeceklerdir.

Ayrıca, PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.) HADİSLERİNDE AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİSİ’NİN DECCALİYET SİSTEMİNİN BASKILARINA, İŞKENCE VE EZİYETLERİNE MARUZ KALACAĞINDAN, HAPSEDİLECEĞİNDEN, ÖLDÜRÜLME TEHLİKESİ İÇİNDE YAŞAYACAĞINDAN, ELLERİNDEN VE AYAKLARINDAN ZİNCİRE VURULACAĞINDAN, BOYNUNA BAKIR LEVHA ASILARAK ACI VE ZORLUK İÇİNDE BIRAKILACAĞINDAN, TECRİT EDİLECEĞİNDEN bahsetmektedir. Eğer Hz. Mehdi kimi şahısların iddia ettiği gibi başında görünür şekilde melekler olan, silahın, tankın topun etki etmediği olağanüstü bir varlık olmuş olsaydı nasıl hapse atılabilir, nasıl zulüm ve baskı görür, zorluk içinde yaşardı? Hiçbir silahın, bombanın etki etmediği bir kişiye kim yaklaşabilir, kim bu kişiyi hapsedebilir ya da zulüm yapabilirdi?

Bilindiği üzere hadislerde haber verilen bilgilerden biri de Mehdi’nin kendi mehdiliğini bilmeyecek olması hatta zorla insanların ısrarı üzerine Mehdiliği kabul edecek olmasıdır. Bediüzzaman Hazretleri bu konuyu şöyle izah etmiştir:

Şimdi Mehdi gibi eşhasın (ahir zaman şahıslarının) hakkındaki rivayatın ihtilafatı (rivayetlerin ihtilaflı olması) ve sırrı şudur ki: Ehadîsi tefsir edenler (yorumlayanlar), metn-i ehadîsi (hadisin metninini) tefsirlerine ve istinbatlarına tatbik etmişler (yorumlarına ve açıklamalarına birebir almışlar). Meselâ: Merkez-i saltanat o vakit (o dönemde Saltanat merkezi) Şam'da veya Medine'de olduğundan, vukuat-ı Mehdiye veya Süfyaniyeyi (Mehdiyet ve Süfyaniyetle ilgili olayları) merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kûfe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek öyle tefsir etmişler (o dönem saltanat merkezi olan Basra, Kufe, Şam gibi yerlerde olduğunu düşünerek yorumlamışlardır)…. ÖYLE TEFSİR ETMİŞLER Kİ, O EŞHAS-I HÂRİKA (HARİKA BİR ŞAHIS OLAN MEHDİ VE İSA VE DECCAL GİBİ DİĞER AHİR ZAMAN ŞAHISLARI) ÇIKTIKLARI VAKİT BÜTÜN HALK ONLARI TANIYACAK GİBİ BİR ŞEKİL VERMİŞLER. HALBUKİ DEMİŞTİK: BU DÜNYA TECRÜBE (İMTİHAN) MEYDANIDIR. AKLA KAPI AÇILIR, FAKAT İHTİYARI (İRADESİ) ELİNDEN ALINMAZ. ÖYLE İSE O EŞHAS (MEHDİ) HATTÂ O MÜDHİŞ DECCAL DAHİ ÇIKTIĞI ZAMAN ÇOKLARI, HATTÂ KENDİSİ DE BİDAYETEN DECCAL OLDUĞUNU BİLMEZ. BELKİ NUR-U İMANIN DİKKATİYLE, O EŞHAS-I ÂHİRZAMAN (MEHDİ VE AHİR ZAMAN ŞAHISLARI) TANINABİLİR. (Sözler, s.318)

Görüldüğü gibi Üstad Mehdi ve hatta diğer ahir zaman şahsılarının kendilerinin dahi kendilerini bilmediklerini söylemiştir. Hadislerde ise Mehdi’nin zorla Mehdiliğini kabul edeceği şöyle haber verilir:

Hz. Mehdi Mekke’ye gidecek ve burada, kendisi istemediği halde, insanların zorlamalarından sonra Rükun ve Makam arasında biatlarını kabul edecektir. (El-kavlu’l muhatasar fi alamet-il mehdiyy-il muntazar, s.32)

Bazı kişilerin dediği gibi gökten melekler insanlara görünecek şekilde "Bu Hz. Mehdi'dir. Ona uyun" dese, ayrıca buluttan bir el çıksa ve Hz. Mehdi 'yi göstererek ona biat edilmesini işaret etse ve milyonlarca insan bu duruma şahit olsa, imtihan ortamı ortadan kalkacağı gibi Mehdi’nin kendi Mehdiliğini bilmiyor olması gerçeğiyle de bu durum çelişir. Bütün bu açık ve kesin delillere rağmen Hz. Mehdi yine de Mehdiliğini kabul etmezse, meleklerin hiçbirinin sözüne inanmıyor anlamı çıkar. Bu da olacak bir şey değildir. Meleklerin açık ve aleni konuşmaları kendi aralarında olacaktır.

Dolayısıyla, birçok hikmetle ve farklı şekillerde salih kullarını koruyan Allah Mehdi gibi ahir zamanda dünyanın tarihinin en şanlı, en görkemli güzelliklerine vesile olacak bir zatı da vakti gelene kadar açık etmeyerek koruyacaktır. Hadislerin müteşabih anlatımları ve ayetlerdeki müteşabih ifadeler de Mehdinin korunması ve faaliyetini rahatlıkla devam ettirebilmesi için Allah’ın yardımı olarak yaratılmıştır. 

5. KURAN’IN ve HADİSLERİN SIRLARINI MEHDİ MÜSLÜMANLARA ANLATACAKTIR

Hadislerde Mehdi ile ilgili bildirilen önemli haberlerden biri de hadislerde ve ayetlerdeki işari manaların ve hikametlerin Mehdi tarafından açıklanıp izah edileceğidir:

Resulullah (sav) Ammar bin Yasir’e şöyle buyurmuştur: “Onun (Hz. Mehdi (as)’ın) uzun bir gaybeti olacaktır ki, birtakım insanlar bu dönemde imanlarını kaybedecek, diğer bir grubu ise imanlarını koruyacaklardır. O (Hz. Mehdi (as), ahir zamanda çıkıp yeryüzünü adaletle dolduracaktır. O (Hz. Mehdi), ALLAH’IN KELAMININ TEVİLİ (YORUMU, AÇIKLAMASI) İÇİN (FİKREN) MÜCADELE EDECEK, nitekim ben Allah’ın kelamının tenzili (nazil oluşu) için mücadele ettim. Ey Ammar... (o (Hz. Mehdi) halkın bana en çok benzeyeni olacaktır.” (Kifayet’ül Eser, İlzam-ün Nasib, cilt1, s. 98)

Ebu Basir der ki, İmam Muhammed Bakır’ın şöyle buyurduğunu duydum: ... Buyurdu ki: “Hz. Mehdi kıyam ettiğinde Resulullah (sav)’in yolundan gidecektir. YALNIZ O (HZ. MEHDİ), RESULULLAH'IN (sav) ESERLERİNİ AÇIKLAYACAKTIR..." (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 191)

İmam Sadık’tan:

“Kaimimiz çıktığında, herkes, Allah’ın kitabından sebepler öne sürer. MEHDİ, YORUMLAR YAPARAK ALLAH’IN KİTABINI (KURAN’I) AÇIKLAR. (Gaybeti Numani, s. 297)

SONUÇ OLARAK;

Dünyada imtihan devam ettiğinden aklın iradesi hiçbir koşulda ortadan kalkmaz. Aklın iradesinin ortadan kalktığı bir durum olsa tüm insanlar zaten kaçınılmaz olarak iman edecektir. O zaman da samimi olarak iman edenle inanmadığı halde mecbur kaldığı için iman ettiğini söyleyen, Bediüzzaman'ın ifadesiyle, Ebu Bekirler ile Ebu Cehillerin arasında bir fark kalmayacaktır. Bu da Allah’ın sonsuz adaletine, şanına ve Adetullah’a uygun olmayacağından böyle bir şey olması mümkün değildir.

Hadislerin birçoğu tahakkuk ettiğinde anlaşılacak şekilde işari ve üstü kapalı anlatımlar içermektedir. Allah Kuran’da da ahir zamanı müteşabih anlatımlarla detaylı olarak anlatmıştır.

Hz. İbrahim’in ateşe atılması olarak anlatılan olay da aslında tutuklanmasını, cehennem gibi zorlu şartlarda cezaevine konulmasını anlatmaktadır. Önceki dilekçelerimizde kapsamlı ve tüm detaylarıyla izah ettiğimiz üzere Hz. İbrahim Urfa Harran ve Erzurum çevresinde yaşamış ve VAN’DA TUTUKLANMIŞ , 10 YIL CEZAEVİNDE KALMIŞTIR. Kuran’da Hz. Musa’nın, Hz. Yusuf’un da tutuklandığı haber verilir. Mehdi de Peygamberler gibi cezaevi sünnetini yaşayacak, onlar gibi manen ve fiziken çok daha güçlenmiş olarak cezaevinden çıkacaktır.

Müvekkil Adnan Oktar şevkle, heyecanla ve sevgiyle Mehdi’yi bekleyen, Mehdi’nin talebesi ve öncüsü olmaya azmetmiş bir insan olarak Mehdiyetle ilgili önemli gördüğü konuları anlatmayı vicdani bir sorumluluk olarak görmekte ve inancının gereği olarak anlatmaktadır. Müvekkilin bu konuları anlatıyor olmasının herhangi bir şekilde Mehdilik iddia etmekle ilgisi yoktur.

Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz. 31.10.2025

Adnan Oktar

Müdafi

Av. Mert Zorlu

Daha yeni Daha eski