İSTANBUL 1 AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
DOSYA NO : 2024/60 E.
SUNAN : ADNAN OKTAR
MÜDAFİİ : Av. Mert ZORLU
AÇIKLAMALARIMIZ:
Huzurdaki dosyanın iddianamesine esas alınan ve birebir kopyalanan İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararı, tüm delilleri ve bilimsel mütalaaları hiçe sayan, müşteki beyanlarındaki çelişkileri tamamen göz ardı eden, kurgu olduğu yüzlerce delille ortaya konulmuş yalanlara itibar eden, baştan sona hukuka aykırı bir ceza hükmünün kararıdır. Söz konusu hukuka aykırı kararın Yargıtay tarafından onanmış olması da -Yüksek Mahkemenin takdirine saygı duymakla birlikte- bu kararın doğru ve isabetli olduğunun göstergesi değildir. Bilindiği üzere yakın geçmişte Ergenekon ve Balyoz Davaları gibi onlarca insanın yargılanıp ceza aldığı ve cezalarının da Yargıtay tarafından onandığı dosyalar zamanı geldiğinde yeniden bozulmuş ve en ağır hükümleri almış olanlar dahi beraat etmişlerdir. Bu, kumpas davalarının bir nevi olağan seyridir.
Adnan Oktar Davası dosyasının bir kumpas davası olduğunun yüzlerce somut delili vardır. Bu delillerin tamamı ana dava dosyasında mübrezdir. Huzurdaki dosyada da ana dosyadaki isnatların benzerleri yer almaktadır. Makamınızın hukuka bağlılığına, bağımsız ve vicdani bir yargılama yapacağına güveniyoruz. Kimi zaman bazı yargı mensuplarında olabilen “önceki mahkeme bir karar vermiş, vermişse doğru vermiştir ben de buna uyayım” ya da “ben iddianamede ne derse aynen altına imzamı atayım sonra İstinaf ve Yargıtay düşünsün” gibi yanlış bir anlayış içinde olmadığınıza inanıyoruz. Bununla birlikte, İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesi’nin 8 bin yıllık cezalara hükmederken elindeki verilerin, bilgilerin, delillerin neler olduğunu da bilgilerinize arz etmek istiyoruz. Normal koşullarda herhangi bir dosyada bir tane yalan, bir tane çelişki, bir tane tanık olduğunda dahi beraat kararları verilirken, Adnan Oktar Davası dosyasında ilkokul çocuğunun dahi anlayacağı netlikte ve açıklıkta yüzlerce yalan, yüzlerce çelişki, yüzlerce mantıksızlık muteber görülmüştür.
Bu şaşırtıcı durumun en çarpıcı örneklerinden biri ise Serra Mohamedvalipour isimli kız çocuğuna sözde cinsel istismarda bulunulduğu isnadıdır. Aşağıda sunduğumuz, konuyla ilgili delil ve savunmalarımızın sadece bir kısmı dahi Adnan Oktar Davası dosyasının nasıl organize bir kumpas olduğunu ve verilen ceza kararının ne kadar hukuksuz ve haksız olduğunu anlamak için yeterli olacaktır:
SERRA MOHAMEDVALİPOUR HİÇBİR ŞEKİLDE CİNSEL SALDIRI YA DA İSTİSMARA MARUZ KALMAMIŞTIR
Ana dava dosyasının iddianamesinde de yer alan en karanlık iddialardan birisi, güya “9 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismar” iddiasıdır. Bu konunun kamuoyunu tahrik etmek ve müvekkile karşı bir infial oluşturmak için özel olarak seçildiğini, gerçeklerle hiçbir şekilde uyuşmayan hayali bir hikayenin dosyaya özel eklendiğini açıkca görülmektedir.
İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesi’nin konuya dair hükmünde de sayısız hukuka aykırılık yer almaktadır. Bu hukuksuzluklara dair başvurularımızın hiçbirisi temyiz aşamasında değerlendirmeye alınmamış ve ortaya konan hukuk ihlallerine yönelik tek bir satır açıklama yazılmamıştır.
Yargıtay’ın uzun yıllara dayanan yerleşik içtihatlarında, her zaman için bozma gerekçesi olan hukuka aykırılıkların başında “mevcut delillerle iddia edilen eylemin ilişkilendirilmemesi” gelmektedir. Oysa müvekkil söz konusu olunca, Yargıtay bu en temel yerleşik içtihadını dahi göz ardı etmiş ve müvekkile isnat edilen eylem bakımından hiçbir delil bulunmadığı halde ceza kararını hiçbir değerlendirme yapmadan onamıştır. Daha vahim olan ise, yerel mahkemenin ceza kararında başka sanıklara isnat edilen başka eylemlere ilişkin bir takım sözde delillerin, müvekkile isnat edilen bu suça dair sözde delilmiş gibi kullanılmış olmasıdır.
Müvekkile yönlendirilen suç isnadının altında, Serra’nın annesi ve biyolojik babası arasında yaşanan “velayet savaşı” yatmaktadır. Serra çok küçük bir yaştayken, boşanan anne ve babası arasındaki velayet ihtilafında ne yazık ki İran uyruklu baba tarafından kullanılmıştır. Bu durum daha sonra, davamızın husumetlileri tarafından öğrenilmiş ve Serra bu kişiler tarafından çeşitli vaatlerle kandırılarak gerçek dışı beyanda bulunması sağlanmıştır.
Henüz çocukken anne babasının boşanması ve Türkiye’den ayrılıp başka bir ülkeye yerleşmeye mecbur kalması, Serra’nın psikolojisini ne yazık ki olumsuz yönde etkilemiş ve Serra çok problemli, psikolojik sorunları olan, alenen yalan söyleyerek iftiralar atabilen bir çocuk haline gelmiştir. Yaşadığı ülkede yanına verildiği üç koruyucu ailenin üçüne de iftira atarak yanlarından ayrılmıştır. Bu dönemde bir spor müsabakasında rakibinin kolunu kasıtlı olarak kırmış, yaşının küçüklüğü sebebiyle cezai müeyide görmeden bırakılmıştır. Okulda tartıştığı bir arkadaşının elini bilerek kapıya sıkıştırmış, çocuğun haykırışlarını duygusuzca izlemiştir. "Çekil dedim çekilmedi, kendi suçu" diyerek yaptığı şiddet eylemini meşrulaştırmaya çalışmıştır. İlgili devletin resmi raporlarında bu konu detaylı olarak geçmektedir. Dahası Serra, öz kuzenine de cinsel istismar iftirası atmıştır.
Serra’nın davranış bozukluğu içinde bir takım psikolojik problemleri olan bir karakter olduğu ortadadır. Bu şartlar altında Serra’nın her sözünün doğruymuş gibi kabul edilerek hiçbir somut delili olmayan bir takım beyanları üzerinden müvekkile cezaya hükmedilmesi çok şaşırtıcıdır.
Müvekkil Serra ile -ziyarete gelen pek çok çocuklu aileyle yaptığı görüşmelerde olduğu gibi- 5-10 dakika gibi kısa bir süre için annesi de yanındayken görüşmüştür. Herhangi bir çocuğa gösterilen şefkat içeren sözler dışında bir konuşması olmamıştır.
SERRA, SÖZDE TACİZE UĞRADIĞINI İDDİA ETTİĞİ TARİHTEN 4-5 YIL SONRA, 2017’DE DAHİ ADNAN OKTAR’I ÇOK SEVDİĞİNİ SÖYLEMEKTEDİR
Serra, 2013 yılında müvekkilin canlı yayın yaptığı TV stüdyosuna annesiyle beraber geldiği sırada güya cinsel istismara uğradığını iddia etmişse de, 2018 yılına gelinceye dek bu konuda hiçbir şikayeti bulunmamaktadır. Hatta o tarihe kadar böyle bir olayın sözünü dahi etmemiştir. Bilakis, 2017 yılında müvekkilin yakın arkadaşlarından biri ile kendisi iletişime geçmiştir. Önce Instagram’dan, sonrasında ise Whatsapp üzerinden devam eden bu yazışmaların tümü Emniyet Müdürlüğü tarafından tespit edilmiş, dava dosyasına girmiştir. Serra bu yazışmaları her iki ifadesinde de kabul etmiştir. Mesajlarında müvekkili çok özlediğini, onu çok sevdiğini ve onunla tekrar görüşmek istediğini yazmıştır. Kendisine sözde cinsel tacizde bulunduğunu iddia ettiği kimseyle sözde olaydan 4 yıl sonra iletişime geçmek, görüşmek istemek, çok sevdiğini söylemek takdir edersiniz ki hayatın olağan akışına aykırıdır ve Serra’nın hiçbir zaman müvekkilden bir görmediğinin açık ispatıdır.
Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 15.03.2022 tarihli bozma kararında, tam da bu somut gerçeğe atıfta bulunularak, yazdığı mesajlarda Serra’nın Adnan Oktar ile ilgili yorumlarının yerel mahkeme tarafından dikkate alınmaması “eksik kovuşturma” sebebiyle ceza kararının bozulmasına gerekçe olarak değerlendirilmiştir. Söz konusu mesajlardan bazıları şöyledir:
SERRA’NIN 2017 YILINDA YAZDIĞI VE ADNAN OKTAR’I ÇOK SEVDİĞİNİ, GÖRÜŞMEK İSTEDİĞİNİ SÖYLEDİĞİ MESAJLAR
Yine 2017 yılında, İsviçre’de ikamet eden ve müvekkili seven kişilerle bizzat kendisi bağlantı kurmuş, kendine bilet alıp 45 dakikalık bir tren yolculuğu yaparak Zürih'e onları ziyarete gitmiştir. Hatta o gece bu kişilerden birinin evinde misafir kalmıştır. Bu kişilerle buluşmasında çekilmiş fotoğraflar ve bu kişilerin tanık beyanları dava dosyasında mübrezdir.
SERRA’NIN ADNAN OKTAR’I ÇOK SEVDİĞİ İÇİN ONA ULAŞABİLMEK UMUDUYLA, KİLOMETRELERCE YOLU GİDİP ADNAN OKTAR’I SEVENLERLE GÖRÜŞMESİ
SERRA’NIN HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİN ELİNE DÜŞMESİ
2018 yılına geldiğimizde ise, müvekkilin arkadaş camiası içinde yıllarca yer almış ancak çeşitli sebeplerle husumetli şekilde ayrılmış olan bir grup, müvekkile karşı bir kumpas çalışmasına girişmiştir. Kumpas ile ilgili yüzlerce delillerimiz dava dosyasında yer almaktadır.
Bu husumetli grup, müvekkile karşı açılacak bir davada kendi saflarında yer alacak ve bir takım yalan beyanlarda bulunarak müvekkili ve arkadaşlarını suçlu gibi gösterecek kişilerin arayışına girişmiştir. Bu kişiler polis operasyonundan önce Serra’nın annesine ulaşarak onu şikayetçi yapmaya uğraşmışlar, ancak bunda başarılı olamayınca bu sefer Serra ile iletişime geçmişlerdir. Husumetli bir müşteki tarafından 10.04.2018 tarihinde 326730 ve 239765 sicil numaralı Mali Şube memurlarına sunulan fişleme dosyasında, Serra ile ilgili bir sayfa yer almaktadır. Bu sayfada Serra hakkında “kızı istediğimiz zaman Türkiye’ye getirebiliriz” bilgisi yer almaktadır. Bu tarihte Serra henüz reşit değildir ve yasal velisinin de buna muvaffakati bulunmamaktadır.
Serra, 11.07.2018 tarihinde düzenlenen polis operasyonundan hemen bir gün sonra, yasal velisinden habersiz bir biçimde İsviçre'den Türkiye'ye getirilmiştir. İfade vermeye iki husumetli müşteki eşliğinde götürülmüştür. İfade bitiminde tutanakta hazirun olarak husumetli müşteki imzası vardır ve küçük yaştaki Serra, başka bir husumetli müştekiye teslim edilmiştir.
Serra’nın reşit olmadığı halde husumetli müştekilerin evinde kaldığını, bir yatta gece vakti yanında iki husumetli müşteki ile birlikte içkili partiye katıldığını, yine bir yatta gündüz vakti yarı çıplak vaziyetteki bir husumetli müştekinin yanında oturduğunu gösteren fotoğraflar dava dosyasında yer almaktadır.
REŞİT OLMAYAN SERRA’NIN HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİN EVİNDE TUTULMASI, ALKOLLÜ GAYRİ AHLAKİ ORTAMLARA SOKULMASI
2018’de ifadesini verdikten sonra yaşadığı ülkeye geri dönmediğini, anne veya babasının ülkesine de gitmediğini, bunun yerine husumetli bir müştekinin ikamet ettiği Kazakistan’a götürüldüğünü ve orada husumetli müştekinin evine yerleştirildiğini gösteren fotoğraflar mevcuttur. Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan soruşturmada Serra’nın ülkeye giriş çıkış kayıtları araştırılmış ve Serra’nın 2018’den beri Kazakistan’a gidip geldiği ve en son olarak Kazakistan’da olduğu ispatlanmıştır. Nitekim müşteki Ümit Kuruca 17.08.2020 tarihli mahkeme ifadesinde Serra’yı husumetli müştekilerin evinde 3 farklı zamanda gördüğünü, Serra’nın Kazakistan’da olduğunu bildiğini beyan etmiştir:
Serra’nın ikamet ettiği İsviçre’de veya Türkiye’de bulunmadığına, müşteki Fırat Develioğlu’nun yanında Kazakistan’da bulunduğuna dair resmi raporlar ve Emniyet Müdürlüğü tutanaklarından bazıları şöyledir:
SERRA’NIN İFADELERİNDEKİ SAYISIZ YALANLARI GÖSTEREN DELİLLERDEN BİRİ DE TÜRKİYE’YE GİRİŞ ÇIKIŞ KAYITLARIDIR
Serra’nın ifadelerinde çok aleni yalanlar bulunmaktadır. Bunlar somut delillerle ispat edildiği halde Serra’nın tüm beyanlarına “samimi ifadeler” değerlendirmesi yapılmış ve sırf bu beyanlar üzerinden müvekkile ceza verilmiştir. Bu konuda sayfalar dolusu örnek bulunmakla birlikte, tek birini ortaya koymamızın yeterli olacağını düşünüyoruz.
Serra 08.09.2020 tarihli mahkeme ifadesinde “2015 yılında ben yine Adnan Oktar’a gittim. Annem beni yine Adnan Oktar’a götürdü” demiştir. Oysa Serra’nın ülkeye giriş çıkış kayıtlarını gösteren resmi belgede 2014 – 2017 yılları arasında Türkiye’ye hiç gelmediği açıkça görülmektedir:
Serra’nın büyük rahatlıkla yalan söyleyebilen, psikolojik rahatsızlıkları olan bir karakter olduğuna dair annesi, 3 kuzeni, üvey babası, dayısı, yengesi ve yakın aile dostları tarafından verilmiş yazılı beyanlar mevcuttur.
Örneğin kuzeni Hüsnücan Çelikten beyanında;
Hüsnücan Çelikten’in babası, Serra’nın dayısı Mustafa Çelikten ise beyanında;
Kuzeni Aydanur Çelikten de beyanında;
Yengesi Aysel Çelikten beyanında;
Serra ifadesinde güya yaşadıklarını üvey babası Sadık Taşdemir’in de bildiğini öne sürmüştür. Ancak Sadık Taşdemir dosyaya sunduğu yazılı beyanında Serra’yı kesin bir dille yalanlamıştır. Sadık Taşdemir mahkeme kapısına kadar getirilerek ifade için hazır edilmiş ancak Mahkeme Heyeti hukuka aykırı şekilde savunma tanığını dinlememiş ve beyanlarını da yok saymıştır.
Serra’nın üvey babası Sadık Taşdemir bizzat görgüye dayalı tanıklığına dair özetle şu beyanlarda bulunmuştur:
Uzman bilirkişi ve sosyal çalışmacı Prof. Dr. İlhan Tomanbay tarafından Serra’nın suç isnadı bakımından hazırlanan bilimsel mütalaada, detaylı incelemeler ve değerlendirmeler ardından şu sonuca ulaşılmıştır:
“…eksik ve çelişkili durumların varlığı ile gerçek bir cinsel istismar vakasında gözlemlenebilecek en temel belirtilerin bile somut olayda görülmemesi nedeniyle somut olayda cinsel istismarın sübutundan bahsetmenin mümkün olmadığı kanaatindeyim.”
Netice olarak, Serra’nın alenen yalan ifade verdiği, husumetli müştekilerle işbirliği içerisinde olduğu, bu konunun bir kumpas olarak özel planlandığı somut delillerle ortaya konmuş olduğu halde, yakın akrabaları tarafından verilen beyanlar, uzman bilirkişilerden alınan bilimsel mütalaalar görmezden gelinerek müvekkile cezaya hükmedilmiştir. Burada çok özet şekilde bahsettiğimiz tüm somut savunma delillerimiz kovuşturmanın hiçbir aşamasında tartışılmamış, gerekçeli kararda bu delillere neden itibar edilmediği de belirtilmemiştir. Yargıtay’ın onama kararında da tüm bu sarih savunma delilleri yok sayılmış, bunlara dair tek bir cümle dahi sarf edilmemiştir.
Bu şekilde kurulmuş bir ceza hükmünün hukuka uygunluğundan bahsetmek, olanaksızdır.
Sayılarımızla bilginize arz ederiz.
Av. Mert ZORLU