İSTANBUL 1 AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

DOSYA NO: 2024/60 E.

SUNAN: ADNAN OKTAR

MÜDAFİİ: Av. Mert Zorlu

KONU: İddianamede yer alan sözde mağdurların “dini telkinle iradelerinin fesada uğratıldığı” isnadına cevaben Adli Tıp Uzmanı ve Yargıtay eski daire başkanının bilimsel ve hukuki görüşleriyle konuya dair Yargıtay içtihadının sunumudur.

AÇIKLAMALARIMIZ:

İddianamenin 10. Sayfasında;

“…. kızlarla arkadaşlık ilişkisine girdikten sonra dini telkinler ve evlenme vaadinde bulundukları, kızlarla normal birleşmenin nikah yapmadan yapılmasının zina olduğu, ancak anal ve oral seksin dince sakıncası olmadığı söylenerek ikna edildikleri, kızı örgüt evine ilk getiren yani sevgilisi durumundaki şahıs ilk anal oral birleşme olduktan sonra… tamamına ise dini tebliğ/telkin yolu ile dini ECİR kazanma bahanesi ile kandırıp, örgütün diğer üyeleri ile düzenli cinsel ilişkiye soktukları tespit edilmiştir.” denilmektedir.

Ancak İddia Makamı’nın Ana Dava iddianamesi, esas hakkında mütalaası ve sözde gerekçeli karar metinlerinden birebir kopyaladığı bu iddiası, Ana Davanın dosyasına sunulmuş yüzlerce savunma delil ve belgesinde de kapsamlı biçimde açıklandığı üzere, hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi bilimsel olarak da geçersizdir. Ne var ki İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesi karar verirken yüzlerce usulsüzlük ve hukuksuzluk yaptığı gibi dosyaya arz edilen bilimsel uzman görüşlerini de hiçe saymıştır. Bunlardan biri de YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ ESKİ BAŞKANI, YARGITAY CEZA DAİRESİ ONURSAL BAŞKANI SAYIN AHMET CEYLANİ TUĞRUL’un ana dava dosyasında mübrez, 11.05.2020 tarihli bilimsel mütalaasıdır. Bu mütalaada, “iddianamenin müspet suçlarla ilgili hukuki değerlendirmelerinin yasal dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, DİNİ TELKİN YOLUYLA İRADENİN FESADA UĞRAMAYACAĞINA” denilmektedir:

“Dini telkin; kişiler üzerinde ve kişiden kişiye değişen olaya özgü değerlendirilmesi gereken bir etkileme aracıdır. KİŞİNİN SAHİP OLDUĞU ZEKÂ DÜZEYİ, EĞİTİM SEVİYESİ, DİNİ KONULARA GÖSTERDİĞİ İLGİ, SOSYAL ALGILAMA, MUHAKEME YETENEĞİ, AHLAK ANLAYIŞI DİNİ TELKİNDEN KİŞİNİN NE DERECE ETKİLENİP ETKİLENMEDİĞİNİN ÖLÇÜTLERİDİR.

Örneğin KAPALI BİR TOPLUMDA, DAR BİR SOSYAL ÇEVREDE YETİŞMİŞ EĞİTİM DÜZEYİ YETERLİ OLMAYAN AHLAK, ÖRF ADET VE DİNİ TELKİNLERLE BÜYÜMÜŞ BİR ŞAHSIN DİNİ TELKİNLERDEN ETKİLENMESİNE KARIŞIK KENDİSİNE ÖZ GÜVEN AŞILANMIŞ, SOSYAL YAŞAMI VE EĞİTİM SEVİYESİ ÜST DÜZEYDE OLAN BASKILANMAMIŞ BİR YAPIYA SAHİP VE HER OLAYI ARAŞTIRIP DEĞERLENDİREBİLEN MUHAKEME DÜZEYİ GELİŞMİŞ VE SORGULAMA BİLİNCİNE SAHİP BİR KİŞİNİN DİNİ TELKİNLERDEN ETKİLENMESİ FARKLIDIR.

Bu yöndeki tüm mağdur suçlamalarının birbirinin teyidi şeklinde gerçeklemiş bulunması, BU SUÇLAMALARIN KAYNAĞI OLAN OLAYLARIN HAFTALAR, AYLAR VE HATTA UZUN YILLARA DAYANMASI, HİÇBİR MAĞDURUN KENDİSİNE KARŞI GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİ İDDİA EDİLEN SUÇLARLA İLGİLİ HERHANGİ BİR RESMİ MAKAMA KONUYU İNTİKAL ETTİRMEMİŞ OLMAMALARI, MAĞDURELERİN SAHİP OLDUKLARI EĞİTİM DÜZEYLERİ, ZEKA DURUMLARI, MUHAKEME YETENEKLERİ, SOSYAL ÇEVREDE YETİŞMİŞ OLMALARI, KENDİLERİNE OLAN ÖZGÜVENLERİ, OLAYLARLA İLGİLİ NEDEN-NİÇİN GİBİ ARAŞTIRMALARA YATKIN VE BU KONULARDA SORGULAMA YETERLİLİĞİNDE OLAN KİMSELER OLMALARI, … halinde savcılık iddianamesinde müspet SUÇLARLA İLGİLİ HUKUKİ DEĞERLENDİRMELERİN YASAL DAYANAKTAN YOKSUN OLDUĞU GÖRÜLMEKTEDİR.”

 ADLİ TIP VE ADLİ BİLİMLER UZMANI VE ADLİ TIP VAKFI YÖNETİM KURULU BAŞKANI Prof. Dr. M. Fatih Yavuz ise “DİNİ TELKİNLE İRADENİN FESADA UĞRATILMASI BİLİMSEL OLARAK MÜMKÜN MÜ?” konusunun cevabı olarak sunduğu bilimsel mütalaasında “DİNİ TELKİNLE İRADENİN ORTADAN KALDIRILMASININ BİLİMSEL OLARAK MÜMKÜN OLMADIĞINI SÖYLEMEKTEDİR.”

AKIL HASTALIĞI VEYA ZİHİNSEL ENGELİ BULUNMAYAN BİR ERİŞKİN BİR KİŞİYE UYGULANAN TELKİNİN İSTER DİNİ, İSTER HİYERARŞİK, İSTERSE DE SOSYAL NİTELİĞİ OLSUN, KİŞİNİN DUYGULARINI KONTROL ALTINDA TUTMASINA ENGEL OLMAYACAĞI GİBİ, KİŞİNİN OLUMSUZLUK OLUŞTURABİLECEK EYLEMLERE RIZASI OLMAKSIZIN KATILMASINA DA YOL AÇMAYACAKTIR.Telkinin, kişinin irade, şuur ve harekat serbestisi ile maruz kalınan eylemin ahlaki kötülüğünü anlama ve karşı koyma yetisini engelleme veya ortadan kaldırma özelliği bulunmamaktadır. Erişkin bir kişinin, bir suçun faili olması durumunda, telkin ile bu suçu işlemesinin ceza sorumluluğu üzerinde hafifletici bir etkisi olmayacağı gibi, vücut dokunulmazlığına karşı işlenen cinsel içerikli bir suçun da KENDİSİNE YÖNELTİLEN BİR TELKİN NEDENİ İLE MAĞDURU OLUNMASININ ADLİ TIP VE ADLİ PSİKİYATRİK AÇIDAN BİR KARŞILIĞI VE UYGULAMASI BULUNMAMAKTADIR.

Bilinç kaybına veya direnç gösterememeye yönelik bir etkisinin bulunmaması nedeni ile, bilimsel yöntemlerin kullanıldığı bir telkin yöntemi olan hipnoz ile rızası bulunmayan bir kişiyi istemsiz cinsel ilişkiye yönlendirmek olanaklı değildir.PROFESYONEL VE ETKİLİ BİR TELKİN YÖNTEMİ OLAN HİPNOZ İLE BİLE ETKİLENMEYEN BİLİNÇ KONTROLÜ VE DİRENÇ GÖSTERME YETİSİNİN, DİNİ TELKİN İLE ORTADAN KALDIRABİLECEĞİ DÜŞÜNCESİNİN BİLİMSEL BİR GEREKÇESİ BULUNMAMAKTADIR. Bu nedenle, gerek uluslararası gerekse de ulusal adli tıp ve adli psikiyatrik uygulamalarda, 15 yaş üstü, akıl hastalığı veya zihinsel engeli bulunmayan kişilerde, dini telkin veya hipnoz, TCK'nda tanımlanan cinsel saldırı eyleminin unsurlarından olan "rızanın yokluğuna” neden olan tıbbi durumlar arasında yer almamaktadır.

YARGITAY DA, dinsel telkinlerin ‘hile’ ya da ‘’mefruz cebir’’ olarak değerlendirilmeyeceğine karar vermiş iken maddi unsur tanımlamasında hileye yer vermeyen, hile kavramına sadece madde gerekçesinde yer vermiş 5237 sayılı TCK’nın 102.maddesi açısından ‘’DİNSEL TELKİNLE ALDATMANIN HİLE’’ OLARAK KABUL EDİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.’’[1] ŞEKLİNDE KARAR ALMIŞTIR.

YARGITAY 14.CEZA DAİRESİ DE 19.12.2016 TARİH 2016/4887 K. SAYILI KARARINDA,

Yerel mahkemenin ‘’....pek çok insanın dini bilgiler almak amacıyla onun düzenlediği sohbetlere katıldığı, bu sohbetlere katılan kadınların güvenlerini kazanmak ve kendisiyle cinsel ilişkiye girmelerini sağlamak amacıyla dini düşünce ve duyguları kötüye kullandığı, manevi anlamda yükselmek isteniyorsa istediği her şeyin yapılması ve bu arada kendisine teslim olunması gerektiğini söylediği, MAĞDURLARIN DİNİ DUYGULARINI İSTİSMAR EDİP HİLE KULLANMAK SURETİYLE İRADELERİNİ FESADA UĞRATARAK ZİNCİRLEME BİÇİMDE CİNSEL SALDIRIDA BULUNDUĞU, MEVCUT RIZALARININ HUKUKEN GEÇERLİ OLMAMASI nedeniyle yüklenen suçun oluştuğu’’ gerekçesiyle verdiği mahkumiyet KARARINI BOZMUŞTUR. [2]

Yargıtay bozma gerekçesini; “BEDEN VEYA RUH BAKIMINDAN KENDİSİNİ SAVUNACAK DURUMDA OLAN MAĞDURELERE yönelik eylemlerin, cebir, tehdit veya RIZALARI DIŞINDA GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİNE DAİR DELİL BULUNMADIĞINDAN adı geçenlere yönelik eylemlerden dolayı beraat kararı verilmesi’’ şeklinde açıklamıştır. Bir diğer deyişle, ‘’sanığın mağdurelerin direnmelerini engellemek ve isteklerine itaati sağlamak için kullandığı SÖZDE DİNİ SÖYLEM VE TELKİNLERİNİN FİİLE KARŞI KOYMALARINI OLANAKSIZLAŞTIRARAK SUÇA VÜCUT VERECEK HİLE BOYUTUNA VARMADIĞI’’ kabuledilmiştir.

Konuyla ilgili olarak bir diğer önemli husus da sözde mağdur ve müşteki olan bu kadınların hiçbirinin emniyet ifadelerinde dini telkinden bahsetmemiş olmasıdır. Duruşmalar esnasında beyanlarındaki çelişkilerin sanıklar tarafından tek tek ispat edilmesi ve herhangi bir şekilde zorla veya dayatmayla herhangi bir eyleme maruz kalmadıklarının ortaya çıkması üzerine birden bire “dini telkinle irade fesadı” kavramı ortaya atılmıştır. Emniyet ifadelerinde bir kez dahi buna değinmeyen kızlar Hakim önüne geldiklerinde birbirlerinin aynısı, kopyalama cevaplarla bu mantık dışı kurguyu anlatmaya başlamışlardır.

Ayrıca daha önce de izah ettiğimiz üzere;

Türkiye Cumhuriyeti’nde doğup büyümüş, herhangi bir zihinsel engeli, ileri düzeyde zeka geriliği bulunmayan hiçbir genç kız veya kadın, aynı zamanda İslam dini hakkında biraz dahi bilgisi olan dünyanın herhangi bir yerindeki hiçbir kadın;

  • cinsel ilişkiye girerek ecir kazanacağına
  • ecir kazanması için bu cinsel ilişkinin anal ve oral yoldan hatta toplu ilişki şeklinde olmasının şart olduğuna
  • üstelik bunu onlarca hatta ilk defa tanıştığı kişilerle defalarca yaşaması gerektiğine ASLA İKNA EDİLEMEZ.

Bu sosyal bir deney olarak yapılsa, bu deneye 1000 kadın katılsa, bu kadınlara tamamen aynı şartlar sağlansa bu kadınlardan hiçbiri bu saçmalıklara inanıp da rızası olmadığı bir cinsel ilişkiye girme telkin ve dayatmasını asla kabul etmeyecektir.

Günümüzde insanlar cinsel ilişkiyi son derece kolay şekilde elde etmektedir. Sadece cinsel partner bulmak adına kurulmuş aplikasyonlarda Türkiye’den binlerce kadının üyeliği mevcuttur. Sosyal medya üzerinden de yine çok kısa sürede gönüllü veya para karşılığı cinsel ilişki yaşayacak birisi bulunabilecektir.

Müvekkil ve arkadaşlarının somut durumu değerlendirildiğinde hepsinin çevresi tarafından beğenilen, sayılan, sevilen, zengin, sosyal ve iş hayatında iyi yerlerdeki insanlar olması sebebiyle hiçbirinin -yaşamak isteselerdi bile- cinsel ilişki için bu yöntemlere ihtiyaç duymayacağı hayatın olağan akışına göre izahtan varestedir.

Dolayısıyla bu dosyada GERÇEKTE, DİNİ TELKİN veya ECİR MAKSADIYLA KANDIRILAN KADINLAR DEĞİL, GENÇLİK HEVES ve İHTİRASLARINA KARŞILIK BULAMAYINCA SİNİRLENİP, MASUM İNSANLARA İFTİRA ATAN veya HUSUMETLİ KİŞİLERİN TEHDİTLERİNDEN KORKARAK YARGILANANLARA İFTİRA ATMAK ZORUNDA BIRAKILAN KADINLAR VARDIR.

Bunun yanı sıra, bu kişilerin hayatları boyunca eğitim yolu ile almış oldukları dini telkinlerden ÖĞRENDİKLERİ HİÇBİR DİNİ VECİBEYİ YERİNE GETİRMEZKEN VEYA ÖNEMSEMEZKEN, SADECE ANAL VE ORAL YOLDAN CİNSEL İLİŞKİYE GİRİLMESİNİ İBADET KABUL EDİP DE BUNA İTİBAR ETTİKLERİNİN, BU SAHTE İBADETİ GÜYA EN ÖNEMLİ İBADET OLARAK BENİMSEYİP UYGULADIKLARININ ÖNE SÜRÜLMESİ çok büyük bir çelişkidir.

Ortada irade fesadı diye bir konu olmadığının en büyük delillerinden biri de dosyanın sözde mağdur ve müşteki kadınlarının bu sözde "irade fesadıyla" kendilerine yalnızca cinsel taciz ya da saldırıda bulunulduğunu iddia etmeleridir. Oysa, başta da değindiğimiz gibi eğer dini telkin bu kadınların iradelerini fesada uğratıp kendilerinden istenen her tür cinsel ilişkiye (anal, oral yollardan, toplu seks, vs de dahil olmak üzere) sorgusuz sualsiz girmelerini sağlayacak kadar güçlü ve etkili olsaydı, iradeleri zaten fesada uğratılmış bu insanların başka birçok yönlerden de sömürülmeleri, istismar edilmeleri son derece kolay olurdu.

Örneğin, sözde irade fesadına uğratılmış bu kızlara;

* GİT ANNE, BABANIN PARASINI ÇAL GETİR,

* GÜZEL, KALİTELİ EŞYALARINI, KIYAFETLERİNİ BİZE VER, BİZ SANA DAHA SADE VE UCUZLARINI VERELİM...

* BÜTÜN EŞYALARINI, ELBİSELERİNİ FAKİRLERE DAĞIT,

GİBİ TEKLİFLER YAPILSA VEYA KENDİLERİNDEN ÇOK DAHA UÇ OLABİLECEK;

* ÇIRILÇIPLAK SOKAKTA GEZ,

* GİT EVİNİ ATEŞE VER,

* AMELİYATLA, BİR BÖBREĞİNİ VER, GÖZÜNÜN TEKİNİ VER SEVAPTIR

GİBİ İSTEKLERDE BULUNULSA KUŞKUSUZ BUNLARIN HİÇBİRİNİ YERİNE GETİRMEYECEKLERİ AÇIKTIR.

Yani, dini telkinle bir kimsenin iradesini fesada uğratıp ona yukarıda saydığımız anormal işleri ve davranışları yapmaya ikna etmek nasıl mümkün değilse, istemediği herhangi bir cinsel ilişkiye (hem de her türlü çarpıklığı içerecek şekilde) girmeyi de kabul ettirebilmek mümkün değildir.

Huzurdaki dosyada sözde mağdur kadınların eğitim durumları, meslekleri, sosyal hayat içindeki konumları da dini telkinle değil iradelerinin fesada uğraması, adım bile attırılamayacak kişilik ve yapıda olmadıklarını ortaya koymaktadır:

  1. ASİYE SANDIKÇI, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ REKLAM BÖLÜMÜNÜ bitirmiştir.
  2. DENİZ ŞAKAK, İstanbul’da yaşamaktadır. BİLGİ ÜNİVERSİTESİ HALKLA İLİŞKİLER BÖLÜMÜNDE okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
  3. DİLAN ASLAN, İstanbul’da yaşamaktadır. KONYA SELÇUK ÜNİVERSİTESİ İŞLETME BÖLÜMÜ VE MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ TÜRK SANAT MÜZİĞİ BÖLÜMÜ okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde kendi evinde yaşamaktadır
  4. BERİL KONCAGÜL (ALİN İZGİ DEMİR), İstanbul’da yaşamaktadır. YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FİZİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜNDE okumuştur.
  5. BEYZANUR ÇELEBİOĞLU, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TEKSTİL MÜHENDİSLİĞİ, AYNI ZAMANDA MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde yurtta kalmaktadır.
  6. BİLGE TOK (ATLI), İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MEZUNUDUR. AVUKATTIR. KADIN HAKLARI KONUSUNDA ÇALIŞMAKTADIR. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
  7. ÇAĞLA ÇELENLİOĞLU (DOĞAN), İstanbul’da yaşamaktadır. NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ RADYO, TELEVİZYON VE SİNEMA BÖLÜMÜNDE okumuştur
  8. FUNDA YILDIZ, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ BİLGİ-BELGE YÖNETİMİ BÖLÜMÜNDE OKUMUŞ, YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ BÖLÜMÜNDE YÜKSEK LİSANS YAPMIŞTIR. Turizm sektöründe çalışmaktadır.Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde kendi evinde yaşamaktadır
  9. İFFET PİRAYE YÜCE, İstanbul’da yaşamaktadır. GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ FRANSIZ DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜNDE OKUMUŞ, GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜNDE YÜKSEK LİSANS YAPMIŞTIR. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
  10. ASLI BEKTAŞ (MAVİ GÖKYÜZÜ), İstanbul’da yaşamaktadır. OKAN ÜNİVERSİTESİ İÇ MİMARLIK BÖLÜMÜ, MARMARA ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK BÖLÜMÜ’NÜ BİTİRMİŞTİR. Çeşitli yerlerde sergiler açmaktadır. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde kendi evinde yaşamaktadır.
  11. MERVE TEZEL (YAMAN), İstanbul’da yaşamaktadır. İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ GRAFİK TASARIM BÖLÜMÜNDE okumuştur.
  12. NEVAL AVCI, İstanbul’da yaşamaktadır. YALOVA ÜNİVERSİTESİ PAZARLAMA BÖLÜMÜNDE okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
  13. HANİFE (PELİN) AKALIN, İstanbul’da yaşamaktadır. MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜNDE okumuştur. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır.
  14. ZEYNEP CEREN YİĞİTCAN, İstanbul’da yaşamaktadır. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ FEN BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜNDE okumuştur. ÖZEL OKULDA ÖĞRETMENLİK yapmaktadır. Müvekkilin arkadaşlarıyla görüştüğü dönemde ailesiyle yaşamaktadır

Özetle;

İddia Makamı akıl, mantık, hukuk ve hayatın doğal akışıyla hiçbir yönden bağdaşmayan bu isnatta bulunurken;

* Müvekkil ve arkadaşlarının kimseye dini telkinde bulunmadıklarını, bir an için bulunduklarını varsaysak dahi, dini telkin gibi bir yöntemle bir kimsenin "iradesini iptal etmenin", kişinin "itiraz etme, direnme, karşı koyma gibi güç ve yeteneklerini ortadan kaldırmanın", "rızasını bozabilmenin" mümkün olmadığını,

* Dini telkinin bir kimseyi, kendi iffetini, namusunu bir çırpıda kenara atarak, her türlü ahlaki değerinden soyutlanarak sorgusuz sualsiz, rızasının olmadığı bir cinsel ilişkiye (hele ki anal, oral yollardan, tanımadığı insanlarla toplu seks, vb. çarpık ilişkilere) girmeye mecbur bırakacak güçte ve etkide bir telkin türü olmadığını ve olamayacağını,

* Sözde mağdur ve müşteki kadın ve kızların hiçbir dini telkinle iradeleri yok edilemeyecek bir akıl, zeka, kültür, eğitim, görgü, sosyal çevre, aile yapısı, sosyal statü, vs. düzeylerine sahip olduklarını, hepsinin İstanbul, vb. büyük şehirlerde yaşayan, halk arasında tabiri caizse "fırlama" tabir edilen son derece uyanık kişilikler olduklarını, bu itibarla dini bir telkinle istemedikleri şeyler yaptırılabilecek kimseler olmaktan çok uzak olduklarını,

* Söz konusu kız ve kadınların, kendilerine empoze edilen herhangi bir dini telkin ya da dayatmayı anında araştırıp sorgulayabilecekleri ve her şeyin doğrusunu öğrenebilecekleri (cep telefonu, bilgisayar, internet, sosyal medya, vb.) teknolojik imkanlara sahip olduklarını,

* Bu kadın ve kızların yalnız, terk edilmiş, muhtaç, biçare insanlar değil, tam aksine seçkin ailelere, geniş sosyal ve ticari çevrelere mensup olduklarından başlarına gelebilecek en küçük bir olumsuzlukta, suistimal girişiminde dahi derhal en yakınlarına, ailelerine giderek danışabilecek, onların maddi-manevi desteklerini alabilecek imkanlara sahip olduklarını,

* Bahsi geçen sözde mağdur ve müşteki kızların hepsinin son derece sosyal ve girişken insanlar olduklarını, bu nedenle kendilerine yönelik en küçük bir tehdit ya da saldırıya çok şiddetli direnç gösterebilecek ve akabinde derhal resmi mercilere başvurup hakkını aramaktan çekinmeyecek karakterde insanlar olduklarını tamamen göz ardı etmiştir.

Tüm bunlara ek olarak, dosya müştekilerinin ifadelerine bakıldığında da birçoğunun vajinal yoldan cinsel ilişki talep eden cümleleri bulunmaktadır. Yani bu kadınlar zaten Müvekkil ve arkadaşlarıyla tanışmadan evvel de cinsel hayatı olan veya sevgililik ilişkisinde cinselliğe sıcak bakan kişilerdir. Bu kişileri güya dini telkinle cinselliğe ayrıca ikna etmenin bir gereği de amacı da olmayacaktır. Zaten normal sevgililik ilişkilerinde cinselliği yaşayan kişilerdir. Dahası, hayatın olağan akışında zaten aktif ve serbest bir cinsel hayatı olan bir kadın, bir erkek ona "kısıtlayıcı ve sınırlayıcı" bir etken olarak algılayacağı dinden bahsettiğinde karakterine ve yaşamına uygun düşmeyeceği için o erkekten uzaklaşacaktır. Ülkemizde ve çevremizde bunun birçok örneği vardır.

SONUÇ

Sözde mağdur ve müştekilerin hiçbirinin iradesinin fesada uğratılamayacağı, hakkını arayan, aklı başında hanımlar oldukları, müvekkil ve arkadaşlarıyla rızaen görüştükleri, hiçbir baskı altında olmadıkları, hiçbir zaman onlardan zarar görmedikleri delillerle açıktır. Söz konusu genç kız ve kadınlar müvekkilin arkadaş grubuna dini saikle değil, zenginlik, çevre, cinsellik, iyi yaşam koşulları, evlenme arayışı gibi maddi saikler elde edebilmek amacıyla gelmişlerdir.

Dolayısıyla, maddi çıkar sağlama arayışının yanı sıra, en güçlü içgüdülerden biri olan şehvet saikiyle de zaten müvekkil ve arkadaşlarıyla ısrarlı bir cinsel ilişki yaşama arayışında olan bu kadınlarla cinsel birliktelik yaşamak için dini telkin, vb. yöntemlerle uğraşmaya hiç ihtiyaç yoktur.

Bunun için sadece, baştan beri sürdürdükleri ısrarlı cinsel taleplerine karşılık vermek yeterli olacaktır. Kaldı ki müvekkil ve arkadaşları koyu dindar kişilikleri münasebetiyle söz konusu kadınların cinsel taleplerine de asla tevessül etmeyip karşılık vermemişlerdir. Bu da bu kadınlarda derin bir hayal kırıklığı, öfke ve kızgınlığa vesile olmuştur.

Sayın Mahkemenizin bilgi ve takdirlerine saygılarımızla sunarız. 09.10.2024

Adnan Oktar müdafii

Av. Mert Zorlu

[1]Yargıtay 5.CD 23.10.1981 tarih E.1981/3006 K.1981/3041

[2]Yargıtay 14.Ceza Dairesi E. 2016/4887 K. 2016/8488 tarih 19.12.2016

Daha yeni Daha eski