İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ'NE
DOSYA NO : 2024/74 E.
SUNAN : Adnan OKTAR
MÜDAFİİ : Av. Mert ZORLU
KONU : Müvekkilin, sevgi uğruna yargılandığı, gerçek sevginin yaşanabilir olduğuna bir örnek olduğu ve böyle bir sevginin yaşanmasıyla dünyadaki sorunların sona ereceğine dair açıklamalarını içeren dilekçesidir.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil ve arkadaşları, yargılandıkları her davada mutlaka aralarındaki sevgiye önemle vurgu yapmaktadırlar. Kimi duruşmalarda hakim heyeti tarafından bu izahlara yönelik "konuyla ilgili olmadığı gerekçesiyle" uyarılar söz konusu olmuş, müvekkil ve sanıklar da bu duruşmalarda aslında sadece "duydukları sevginin yargılandığını", "şayet böyle bir sevgi içinde olmasalar, sanık sandalyelerinde kimsenin oturmayacağını" ısrarla belirtmişlerdir.
Bu oldukça doğrudur; zira yargılamanın yapıldığı 6 yıldır müvekkilin arkadaşlarına, "müvekkili suçlayan bir kağıda imza atmaları, bunun karşılığında da bir saniye dahi hapiste kalmayacakları söylenmiş ve bu teklife teslim olan birkaç kişi gerçekten de cezaevinden hemen çıkarılmıştır. Dolayısıyla, müvekkilin en başından beri gerek duruşmalarda gerekse dilekçelerinde belirttiği gibi, "ortada bir suç yoktur, asıl konu müvekkil ve arkadaşlarının birlikteliği, beraberliği ve birbirlerine olan sevgileridir."
Buradan yola çıkarak müvekkil, insanların büyük kısmının, gerçek sevginin ne olduğunu tam anlayamadıklarını, dolayısıyla sevgi için yapılan fedakarlıkları da bazı insanların kavrayamadıklarını, hayatlarına gerçek sevgiyi katmadan mutlu olmaya çalıştıklarını ama bu mutluluğu da hiçbir zaman elde edemediklerini belirten açıklamalarda bulunmuştur. Müvekkil ayrıca, ancak ve ancak bu sevgi anlaşıldığında, kendisi ve arkadaşları arasındaki bağın anlaşılabileceğini açıklamıştır. Müvekkilin bu yöndeki açıklamalarını takdirinize sunuyoruz:
Gerçek İman Ancak ve Ancak Gerçek Sevgi ile Olur
Dindar bir insan olarak yıllardan beri gerek çevremdeki insanlarla konuşurken gerekse katıldığım canlı yayın programlarında her zaman en fazla üzerinde durduğum konulardan biri "sevgi" olmuştur. Bunun iki önemli sebebi vardır. Birincisi, gerçek imanın sevgiden bağımsız olarak mümkün olamayacağı; ikincisi ise, insanların büyük bir çoğunluğunun gerçek sevgiyi bilmiyor ve yaşamıyor olmalarıdır.
Sevgi, imanın temelidir; kainatın ise yaratılış amacıdır. Allah, birbirinden sevimli hayvanları, rengarenk kuşları ve kelebekleri, bir bebekteki sevimliliği, deniz manzarasının güzelliğini, sevgiyle bakan gözleri, nimetlerin tümünü sevgi için yaratmıştır. İnsanı yaratan, insanı benzersiz ayrıcalıklarla donatan O'dur. Allah, bir ayetinde şöyle buyurmuştur:
De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
Allah, insan bedenini her an inşadadır. Hücreler sürekli olarak yenilenir, protein sentezleri sürekli olarak gerçekleşir. Kalp, kesintisiz olarak atmaya devam eder. Karaciğer, böbrekler, gözler, kulaklar hiç aksamadan işlevlerine devam ederler. Gördüğümüz güzellikler, sahip olduğumuz nimetler, çevremizde bize bahşedilmiş ayrıcalıklar Allah'ın insana sevgisinin göstergeleridir. Her varlık O'na muhtaçtır ve Allah, hiçbir canı, hiçbir varlığı, hiçbir zerreyi unutmaz. Allah ayetinde şöyle buyurur:
Göklerde ve yerde olan ne varsa O'ndan ister. O, her gün bir iştedir. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz? (Rahman Suresi, 30)
Allah;
- insanlara her an nimetler sunarken,
- onların bedenlerinden yaşamlarına her detayı ince ince yaratırken,
- kainatı dengede tutar, gezegenleri yörüngelerinde sapasağlam döndürürken,
- yeri-göğü her an sabit ve sarsılmaz yaratırken,
- yerin altında, denizin en derinlerinde, göklerin en uç noktalarında varlığından bile haberimiz olmayan canlıları sürekli olarak rızıklandırır, onlara yaşam sağlarken,
yani Allah, bizi var etmek, bizi yaşatmak ve bizi sevmek için sürekli olarak ikram sunarken, insanın kendisini yaratan Allah'ı hatırlamaması, hatırlasa da kendisinden uzak görmesi, yeryüzündeki nimet ve güzellikler söz konusu olduğunda Allah'ı aklına dahi getirmemesi; ama zorluklarla sınandığında hemen Allah'ı hatırlayıp -Haşa- suçlayıcı olması şaşılacak bir durumdur. İşte bunun tek sebebi, insanların Allah'ın varlığını bilmeleri ama Allah'ı ve yarattıklarını sevmeyi bilmemeleridir.
Şeytan, Allah'ı İnkar Etmemiş Ama Allah'ın Amacını Anlamamıştır
Bu konuda şeytan önemli bir örnektir. Şeytan, Allah'ın varlığını inkar etmemiştir. Ama Allah'ın nasıl bir varlık olduğunu kavramamıştır. Allah, Kendisine bir sevgi gösterisi olarak meleklere, Hz. Adem (as)'a secde etmelerini söylemiştir; ancak sadece şeytan bu sevgi secdesini kabul etmemiştir. Melekler için bu, Allah'a olan sevgilerinin en kıymetli göstergelerindendir. Ama şeytan, bunu bir böbürlenme yarışına çevirmiş, Allah'ın bunu kendisinden bir sevgi ifadesi olarak istediğini kavrayamamış ve türlü bahanelerle insanı aşağı göstermeye çalışmıştır. Bu sevgisizliği, ürettiği soylar boyunca devam etmiştir ve halen devam etmektedir. Şeytanın tüm soyu, şu anda insanları sevgisizliğe yöneltmek, insanlar arasında nefret ve öfke saçmak, ittifakı bozmak için görev başındadır.
Şeytanın bu böbürlenme savaşı ve sevgisizlik oluşturmak için üstlendiği görev, ayetlerde şöyle anlatılmıştır:
Hani, meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?"
Demişti ki: "Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım.
Demişti ki: "Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza."
"Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun." Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez. (İsra Suresi, 61-64)
Başka ayetlerde de şeytanın, insanları kuruntulara düşürmek ve birbirlerine düşman etmek için özel olarak çaba harcayacağını belirtmesi şöyle haber verilmiştir:
Allah, onu lanetlemiştir. O da (şöyle) dedi: "Andolsun, kullarından 'miktarları tespit edilmiş bir grubu' (kendime uşak) edineceğim.
Onları -ne olursa olsun- ŞAŞIRTIP-SAPTIRACAĞIM, en olmadık KURUNTULARA DÜŞÜRECEĞİM ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve ALLAH'IN YARATTIKLARINI DEĞİŞTİRMELERİNİ EMREDECEĞİM." Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.
(Şeytan) Onlara vaatler ediyor, ONLARI EN OLMADIK KURUNTULARA DÜŞÜRÜYOR. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi, 118-120)
Şeytanın bu cüretinden de anlaşılabileceği gibi, Allah'ın varlığını kabul etmek, O'nu tüm vasıflarıyla kavrayabilmek anlamına gelmemektedir. "Allah var" demek, namaz kılmak, oruç tutmak güzeldir; ama bunlar tek başına imanın göstergeleri değildir. İmanın göstergesi, Allah'ı, tüm yarattıklarıyla birlikte anlamak, O'nun üstünlüklerini takdir edebilmek, O'nun sunduğu sevgiyi idrak edebilmek ve bunun sonucunda Allah'ı güçlü, sarsılmaz bir sevgiyle sevebilmektir.
İnsan, Allah'ı sevdiğinde, O'nun yarattıklarını da kalpten sevebilir. O sevgi ona hep güzellik yolunu gösterir; böyle bir sevgi duyarken kötülük yapamaz, zarar veremez, menfaatini düşünemez, kıskanç ve aksi olamaz, kabalaşamaz, başkalarının hakkını yiyemez. Sevgi, müthiş bir fedakarlık, tevekkül ve sabır ile kendini gösterir. Bir İncil sözünde sevginin tarifi mükemmel şekilde aktarılmıştır:
Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır. Sevgi asla son bulmaz. (1. Korintliler, 13)
İşte Allah, böyle bir sevgi istemektedir.
Cinayetlerin Çözümü, Ceza Artırmak Değil, Gerçek Sevgiyi Öğretmektir
Allah'a karşı böyle güçlü bir sevgi duyamayan insan, Allah'ın yarattıklarına karşı da kaçınılmaz olarak öfkeli ve tavırlı olacaktır. Şeytan, sevgiden nefret ettiği için, yeryüzündeki insanları sevgisizliğe yöneltmeyi görev edindiği için, kuruntularla, saptırarak, sahte vaatlerle insanları birbirlerine karşı öfkeli hale getirir. Örneğin bugün kadın cinayetlerinin bu kadar fazla sayıda olması, bu sevgisizliğin tezahürüdür. Bir kadını GERÇEKTEN SEVEN, onu ALLAH'IN ÖZEL BİR TECELLİSİ OLARAK GÖREN ve Allah'ın yarattığını bilerek ONA KARŞI HAYRANLIK İÇİNDE OLAN bir insanın, BİR KADINI ÖLDÜREBİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Her cinayeti olduğu gibi bu cinayetleri de durduracak olan sevgidir. Kadın cinayetlerine çareler aranırken, sadece cezaların artırılması konuşulmakta ancak bu insanlara sevgiyi öğretme hususundan hiç bahsedilmemektedir. Cezanın artması, bir katilin zihninde oluşturduğu öfke ve vahşeti dindirmeyecektir. Nitekim, cezasını çekip cezaevinden tahliye olan pek çok kişi, yeniden bu cinayetleri işlemeye devam etmektedir. Ancak ona Allah'ı ve tecellilerini sevmeyi öğretmek, bu sorunu tamamen ortadan kaldıracaktır.
Sevgi Yaşanabilir Bir Şeydir; Bizler Bunun Canlı Örnekleriyiz
İnsanlar, hayatlarında genellikle Allah'a mesafeli yaşadıklarından, Allah'ı gereği gibi tanımadıklarından, kainatın sevgi için yaratıldığının delillerini görmezden geldiklerinden, sevginin gerçekten yaşanabilir bir şey olduğuna inanmamaktadırlar. Sevgi, onlar için adeta ulaşılması imkansız güzel bir hayal halini almıştır. Çok istemekte, çok özenmekte, sevgi duymayı ve sevgi görmeyi gerçekten talep etmekte ama bunun olabileceğine ihtimal vermemektedirler.
İşte bu nedenle benim ve arkadaşlarımın yaşadığımız sevgiyi de anlayamamaktadırlar. Yargılandığımız davalarda sanık kürsüsünde arkadaşlarımın bana, benim arkadaşlarıma sevgimizi ifade etmemiz, ilginç bir şekilde hakim heyetleri tarafından garipsenmiştir. Çoğu zaman hakimler, bunun konuyla alakasız olduğunu iddia etmişlerdir. Oysa bizim yargılanmamızın tek gerekçesi budur. Bizler, ALLAH'I SEVMEYİ GERÇEKTEN İYİ BİLDİĞİMİZ İÇİN, Allah'ı tüm vasıflarıyla anlayıp sevdiğimiz için, yaratılana da güçlü bir sevgi yöneltebilme yeteneğine sahibiz. Yani İNSANLARIN YAŞANAMAZ GÖRDÜKLERİ SEVGİYİ, BİZLER YAŞIYORUZ. Kendimizi ifade ederken bu sevgiden bahsetmemizin, her ne olursa olsun birbirimize olan bağdan vazgeçmememizin, hainlik yerine hapsi tercih etmemizin tek sebebi iman ve sevgidir.
Hakim heyetleri, yaşanamaz gördükleri sevginin yaşandığını ve ısrarla dile getirildiğini gördüklerinde şaşkınlık duyuyorlar. Muhatap oldukları ortamlarda hakim olan sevgisizliğin de etkisiyle, anlatılan bu sevginin "hayatın olağan akışına aykırı" olduğunu söyleyebiliyorlar. Yani hayatın olağan akışının "sevgisizlik" olduğuna inanıyorlar.
Oysa hayatın olağan akışına aykırı olan sevgisizliktir. Sevginin olamayacağına körü körüne inanmak, şeytanın telkinine uymaktır. SEVGİ, YAŞANABİLİR BİR ŞEYDİR. İnsan, sevmemek için bulduğu bahanelerden kurtulduğunda, sevmek için sebepler aradığında, yaratılmış güzelliklerin olağanüstülüğünün farkına vardığında, sevmeyi çok güzel başarabilir. O sevgiyi güzel sözlerle, iltifatlarla taçlandırabilir. Sevgisizliğin kör karanlık dünyasını dert-tasa içinde yaşamaktansa, sevgiyi öğrenmek ve yaşamak daha kolaydır.
BİZLER, SEVGİNİN DOYASIYA VE FEDAKARANE YAŞANABİLECEĞİNİN EN NET ÖRNEKLERİYİZ. SEVGİMİZİ, HER YERDE, DURUŞMA SALONLARINDA DA ANLATACAĞIZ. Çünkü bizlerin şu an cezaevlerinde olmamızın, sanık sıralarında oturmamızın yegane sebebi BİRBİRİMİZE OLAN SEVGİMİZDİR. "Sevmiyorum" diyen kişinin, yarın sanık sıralarından apar topar kaldırılacağı ve özgürlüğüne kavuşturulacağı Sayın mahkemeler tarafından çok iyi bilinmektedir. O yüzden takdir edilmelidir ki, SEVGİ, YARGILANMAMIZIN ANA KONUSUDUR.
İman ve sevgi uğruna yıllardır suçsuz bir şekilde cezaevinde kalmayı göze almış bizim gibi insanlar, gerçek sevginin yaşanabileceğine birer delildir. Çok yakında, sokaktaki insanların da, mahkemelerin de böyle bir sevgiyi kavrayıp yaşayabileceklerine dair inancımız tamdır.
Müvekkilin sevgi konusunda yukarıdaki izahlarını takdirinize sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.15.11.2024
Adnan Oktar müdafi,
Av. Mert Zorlu