İSTANBUL 1 AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

DOSYA NO        : 2024/74 E

SUNAN              : Adnan Oktar

MÜDAFİ             :Av. Mert Zorlu

KONU                : Müvekkil İslami kaynaklar, Musevilik ve Hristiyanlığın temel eserleri ve arkeolojik belgelerde yaptığı incelemeler neticesinde Hz. İbrahim’in de Van’da tutuklu tutulduğunu görmüş; kendisinin Van’a getirilmesindeki tüm hukuk dışı uygulamaların çok hayırlı ve hikmetli olduğuna şahit olmuştur. Konuyla ilgili bilgilerin sunumudur.

AÇIKLAMALAR:

Allah’ın yarattığı kaderin mutlak hayır olduğuna iman eden müvekkil Adnan Oktar son 7 yılda örneğine az rastlanır hukuksuzluklara ve hak ihlallerine maruz kalmış ancak her birini şükürle ve sevinçle karşılamıştır. Somut bir gerçek olarak; müvekkili yalnızlaştırmak ve ilmi çalışmalarını etkisiz hale getirebilmek amacıyla kurulmuş olan kumpas -önceki dilekçelerimizde de birçok yönüyle ifade ettiğimiz üzere- müvekkil ve arkadaşları için birçok hayra ve güzelliğe vesile olmuştur. Müvekkil bu hayırlardan birinin de, Hz. İbrahim’in yaşadığı, tutuklandığı, 10 yıl cezaevinde kaldığı; Bediüzzaman Hazretleri’nin özel önem verdiği bir şehir olan Van’a getirilmiş olması olduğunu düşünmektedir.

Müvekkilin konuyla ilgili düşünce ve yorumları şöyledir:

Müvekkil Van’a gönderilmiş olmasını da bu hayır ve güzelliklerden biri olarak görmektedir. Husumetli müştekilerin ve kumpasçıların tüm vatandaşlara sağlanan en temel anayasal haklarının dahi müvekkilin elinden alınması gerektiğini söyleyerek müvekkilin Van’a gönderilmesini sağladıklarını beyan etmeleri, onların da kaderdeki görevlerinin müvekkilin iyiliğine ve hayrına hizmet etmek olduğunu göstermektedir. Zira müvekkil için oluşturulan her zorluk gibi görünen gelişme neticesinde imani ve fiili birçok inkişafa vesile olmaktadır. Van da bu inkişafın yaşandığı mekanlardan biri olarak müvekkilin tarihine geçmiştir.

Müvekkil İslami kaynaklar, Musevilik ve Hristiyanlığın temel eserleri ve arkeolojik belgelerde yaptığı araştırma ve incelemeler neticesinde Hz. İbrahim’in de Van’da tutuklu tutulduğunu görmüş, böyle mübarek bir peygamberle aynı topraklarda benzer bir kaderi yaşıyor olmaktan şeref duymuştur. 

1. HZ. İBRAHİM VAN’DA TUTUKLANMIŞ VE 10 YIL CEZAEVİNDE KALMIŞTIR

1.1 HZ. İBRAHİM’İN TUTUKLANDIĞI KURAN’DA ANLATILMIŞTIR

Aşağıda detaylarıyla izah ettiğimiz üzere Hz. İbrahim, devrin zorba hükümdarı tarafından Van’da tutuklanmış, 10 yıl tutuklu kalmıştır. Tıpkı Hz. İbrahim gibi Hz. Musa da 10 yıl Medyen’de bir tür açık cezaevinde tutuklu kalmıştır. Hz. Yusuf’un hapiste kalış süresi toplamında 10 yıldır.

HZ. İBRAHİM’İN DEVRİN ZORBA KRALI TARAFINDAN, KENDİSİ GİBİ İNANMADIĞI VE YAŞAMADIĞI İÇİN TUTUKLANDIĞI, KURAN’DA, KURAN TEFSİRLERİNDE VE İSLAMİ KAYNAKLARDA Hz. İbrahim’e eziyet eden ve tutuklatan hükümdarın ismi Kuran’da geçmez.

Hz. İbrahim’le mücadele eden hükümdarın isminin Nemrud olduğuna dair bilginin çıkış noktası Tevrat’ta bu kişiden bahsedilirken Nimrod kelimesinin kullanılmasıdır. İbranice Nimrod isyan etmek kökünden gelir. Asi, isyankar anlamında kullanılır. Arkeolojik yazıtlarda da Nemrud adıyla belirli bir hükümdara dair bilgi yoktur. Çünkü NEMRUD BELİRLİ BİR HÜKÜMDARIN İSMİ DEĞİLDİR. O DÖNEMDE HÜKÜMDARLARA VERİLEN GENEL BİR İSİMDİR. TIPKI FİRAVUN İSMİNİN BELLİ BİR HÜKÜMDARI DEĞİL ESKİ MISIR DÖNEMİNDEKİ HÜKÜMDARLARA VERİLEN GENEL İSİM OLMASI GİBİ.

Kuran’ı baştan sona tefsir eden ilk alim olan Mekâtîl b. Süleyman’ın Tefsirinde Bakara Suresi’nin 258. ayetinin açıklamasında şöyle denilmektedir:

… حين كسر الأصنام سجنه نمرود، ثم أخرجه ليحرقه بالنار …

(İbrahim) putları kırınca Nemrud ONU (İBRAHİM’İ) HAPSE ATTI …. (Tefsîr Mekâtîl b. Süleyman, cilt 1, sf. 139)(https://www.islamweb.net/ar/library/content/1066/151/%D8%AA%D9%81%D8%B3%D9%8A%D8%B1-%D8%A7%D9%84%D8%A2%D9%8A%D8%A9-258)

Ünlü tefsir alimi El-Begavî ise “Maʿâlimü’t-Tenzîl” adlı tefsirinde Bakara Suresi, 258. Ayeti açıklarken, Mekâtîl’in bu görüşünü aktarır ve Hz. İbrahim’in hapse atıldığını söyler. Bir diğer büyük tefsir alimi es-Seʿlebî de “el-Keşf ve’l-beyân da aynı şekilde Mekâtîl’in görüşüne delil kullanarak, Hz. İbrahim’in tutuklandığını, hapse atıldığını anlatır.

Sahabeden sonra gelen nesil olan tâbiîn ve onlardan sonra gelen nesil olan tebeu’t-tâbiînden ders almış olan büyük alim İbnu Sa‘d’a dayandırılan bir rivayette de Hz. İbrahim’in tutuklandığı anlatılır. Bu rivayet İbn Sa'd’ın Et-Tabakat-ül-Kübra adlı eserinin Cilt 1, Biyografi Bölümü, “Rahman'ın Dostu İbrahim'in Anılması” başlığı altında geçer:

“… Hz. İbrahim’in kavmine dinlerinde muhalefet edip, onları hidâyete çağırması, büluğa erdikten hemen sonradır. Bu haber Nemrûd’a ulaşınca onu hapse atar.(https://www.scribd.com/document/831598385/i-bn-Sa-d-Ki-tabu-t-Tabakati-l-Kebir-5337?utm_source=chatgpt.com)

  

 

Musevi kaynaklarında da Hz. İbrahim’in tutuklandığı anlatılır. Sözlü ve Yazılı Tevrat’ın tefsiri olan Midraş’da Hz. İbrahim’in 10 yıl tutuklu kaldığı bildirilmiştir:

(İbrahim’in) İkinci yargılama, ON YIL HAPSE ATILDIĞI ZAMANDIyedi yıl Budri'de (tutuklu kaldı)... (Pirkei DeRabbi Elizer Bölüm 26) ** Pirkei de-Rabbi Eliezer, 8. yüzyıl civarında derlenmiş olan ve ağırlıklı olarak Ahd-i Atîk (Tevrat) kıssalarını genişleten ve açıklayan bir Midraş’tır (Tefsirdir). 

1.2  HZ. İBRAHİM VAN’DA TUTUKLANMIŞTIR, VAN’DA CEZAEVİNDE KALMIŞTIR

Tarihi bilgiler, Hristiyan ve Musevi kaynakları incelendiğinde ise Hz. İbrahim’in Van’da, Van Kalesinin yakınlarında -eski Şehir civarında- tutuklandığının ve cezaevinde kaldığının anlatıldığı görülmektedir. Arkeolojik araştırmalar da Musevi kaynaklarındaki bu bilgileri teyit etmektedir. 

Yukarıda da değindiğimiz gibi Sözlü ve Yazılı Tevrat’ın tefsiri olan Midraş’da Hz. İbrahim’in 10 yıl tutuklu kaldığı bildirilirken BU TUTUKLULUĞUN BİR DÖNEMİNİN VAN’DA OLDUĞU da haber verilir.

(İbrahim) İkinci yargılama, on yıl HAPSE ATILDIĞI ZAMANDI… yedi yıl BUDRİ'DE (VAN’DA) (TUTUKLU KALDI)... (Pirkei DeRabbi Elizer Bölüm 26) ** Pirkei de-Rabbi Eliezer, 8. yüzyıl civarında derlenmiş olan ve ağırlıklı olarak Ahd-i Atîk (Tevrat) kıssalarını genişleten ve açıklayan bir Midraş’tır.

Tarihi kaynaklara göre BUDRİ DENİLEN YER, KARDU YANİ VAN’DIR. Kardu ifadesi Aramice, Süryanice, Keldanice metinlerde ve eski yazıtlarda Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölge için kullanılmaktadır. VAN’IN ESKİ ADI ise BET KARDU olarak geçmektedir.

VAN’IN ESKİ ADI: BET KARDU’DUR
Arap ve Süryani kaynaklarında Van Gölünün güneyi Bēt Qardū olarak geçmektedir.

Kaynaklar:

  • Jean de Thévenot, The Travels Of Monsieur De Thevenot Into The Levant: In Three Parts. Persia, 2. cilt 22 Haziran 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Faithorne, 1687, s. 71
  • Karl Müller, Klaudiou Ptolemaiou Geographike hyphegesis, 1. cilt, 2. bölüm, Alfredo Firmin Didot, 2012, ISBN 124-999-259-1, s.947; Efraim Elimelech Urbach, I. Abrahams, The Sages, 1089 pp., Magnes Press, 1979, ISBN 965-223-319-6, s.552
  • "DARIUS III - DARIUS III, from 1911 Encyclopedia Britanica". 8 Temmuz 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Haziran 2014
  • Wadie Jwaideh, The Kurdish national movement: its origins and development, Syracuse Univ. Press, 2006, ISBN 081-563-093-X, s.12
  • Strabon (1880). "Géographie de Strabon". 14 Nisan 2016 tarihinde kaynağından. Erişim tarihi: 18 Aralık 2011
  • Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası: 12 - 13 - 14 (Geographica) Arkeoloji ve Sanat Yayınları, sf 382

Hz. İbrahim’in Van’da yaşadığı ve tutuklandığını gösteren bir başka delil de, Tevrat’ta geçen “Ur” şehrinin Van olduğuna dair bilgilerdir.

Tevrat’ta yer alan bilgilere göre Hz. İbrahim “Kaldiyanların Ur Kentinde” doğmuş, burada yaşamış, daha sonra Kenan bölgesine göç etmiş, Kenan bölgesine göç etmeden önce de Harran’a uğramıştır.

“…Kenan ülkesine gitmek üzere Kaldiyanların (Kildanilerin) Ur Kenti'nden ayrıldılar.” (Tevrat, Yaratılış Bölümü, 31)

“Kaldiyanların Ur Kenti” olarak geçen yer VAN’DIR.

Kaldiyan denilen kavim Keldaniler olarak bilinen halktır. Keldanilerin kökenleri Ağrı Dağı ve Van Gölü çevresine dayanır. Van’da “Beyaz Kaldiyan” olarak bilinen kolları yaşamıştır. Ünlü Yunan Tarihçi Ksenofon “Beyaz Kaldiyanların savaşmayı çok seven, Ermenilere karşı set oluşturan savaşcı bir toplum olduğunu” söylemektedir. Bu toplum, Ermenilere komşudur ve Ermenilerle savaşmıştır.  Ermenilerin o dönemde yoğun olarak yaşadıkları yer Ağrı dağı ve çevresidir. Yani Van’ın komşusudurlar. BEYAZ KALDİYANLARIN VAN’DA YAŞADIKLARI GÖRÜLMEKTEDİR. Ksenofon, Anabasis adlı eserinde de Kaldiyanlardan bahsederken Kardu bölgesinde olduklarını da söyler. Kardu da yukarıda izah edildiği üzere Van’dır.

Urartu devleti kurulmadan önce bölgede hakim olan devlet Mittani Devletidir ve Van bu devletin kuzey sınırında yer almaktadır. Muhalifleri ya da Hükümdara boyun eğmeyen kişileri uzak bölgelere yani sınırda olan yerlere sürmek eski dönemlerde de yaygın bir uygulamadır. Van Kalesi’nin bulunduğu kayalık alanın yüksek ve sarp yapısı erken dönemlerde bile bir “hapis veya cezalandırma alanı” olarak kullanılmıştır. Ülkenin kuzey sınırı olan bu alanda Van Kalesinden önce de sınır güvenliği olarak inşa edilmiş kale ve kuleler olduğu bölgede bulunmuş olan 7 bin yıllık kalıntılardan anlaşılmaktadır. Burası hapis, işkence ya da sürgün amaçlı olarak Hurriler tarafından kullanılmış daha sonra Urartular Van Kalesini inşa ettiklerinde de bu geleneği miras alarak Kalede özel zindanlar ve hücreler inşa etmişlerdir. (Konuyla ilgili resimli ve detaylı açıklama ilerleyen bölümde yer almaktadır.)

TÜM BU BİLGİLERE GÖRE HZ. İBRAHİM’İN YAŞADIĞI YER OLARAK TEVRAT’TA GEÇEN “KALDİYANLARIN UR KENTİ” İFADESİYLE KAST EDİLEN YER VAN’DIR.

Kaynaklar:

Bazı kesimler Tevrat’ta geçen Ur’un Sümerler devrinde Irak’ta bulunan Ur kenti olduğu iddiasındadır. Bu iddia ise gerçeklerle çelişmektedir. Çünkü Tevrat’ta Hz. İbrahim’in yaşadığı Ur kentinden bahsedilirken “nehrin ötesinde” denilmektedir. Tevrat’ta nehir kelimesi hep Fırat nehrine işaretle kullanılır.

Sümerlerin Ur şehri ise Fırat’ın hemen kenarında bir şehirdir, Fırat’ın ötesinde değildir.

 

Van ise tam da Tevrat’ta ifade edildiği gibi Fırat’ın ötesinde bir şehirdir.

Tevrat’a göre Hz. İbrahim Ur’dan Kenan’a yolculuğunu Harran’dan geçerek yapmıştır. Kastedilenin Sümer’deki Ur şehri olduğu düşünülürse; Hz. İbrahim’in Kenan diyarına gitmek için doğrudan düz bir yolla denize doğru yolculuk etmesi gerekirken, yukarı doğru çıkıp Harran’a gidip sonra tekrar aşağıya doğru Kenan bölgesine gitmiş olması gerekir. Bu da mantığa aykırı bir güzergahtır. 

Kenan diyarına giderken Harran’a uğrayıp gitmesi için daha yukarıdan bir yerden yani Van’dan geliyor olması gerekmektedir. 

 

1.3  VAN KALESİ VE ÇEVRESİNDEKİ YERLER TARİHİN ESKİ DÖNEMLERİNDEN BERİ ZİNDAN OLARAK KULLANILMIŞTIR

Van Kalesi ve çevresinin de içine yer aldığı alanda ve kalenin güneyindeki Eski Şehir olarak adlandırılan yerde 7 bin yıllık tarihi olan kalıntılar bulunmaktadır. 

 

Van Kalesinde zindan olarak kullanılan odalar olduğu görülmekle birlikte, kalenin inşasından önce de bu alanda, yani Hz. İbrahim döneminde de Van Kalesi ve çevresi, zindan ve cezalandırma merkezleri olarak kullanılmıştır.

Şu an Van Kalesi olarak izleri kalmış yapı ve izlerine henüz ulaşılamamış yapılarda bulunan zindanlar, Hz. İbrahim’in de bu bölgede bu zindanda tutulduğunu göstermektedir. 

ESKİ ŞEHİR DENİLEN VAN KALESİ’NİN GÜNEYİNDE YAPILAN KAZILAR ORTAYA ÖNEMLİ BİLGİLER ÇIKARACAKTIR

7 bin yıllık geçmişi olduğu bilinen Van’da eski şehir denilen Van Kalesi’nin güneyinde yapılan kazılarda da yeni tarihi kalıntılara ulaşılmıştır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Şevli, “Kazdığınız her yerden tarih fışkırıyor” sözleriyle yeni ulaşılan kalıntıların önemini vurgulamıştır. (https://www.trthaber.com/haber/yasam/eski-van-sehrini-ayaga-kaldirmak-icin-uzman-ekip-calisiyor-727147.html

 

  • 1.4  HZ. MEHDİ DE HZ. İBRAHİM GİBİ TUTUKLANACAK VE ÇOK BÜYÜK EZİYETLERE MARUZ KALACAKTIR

Allah Kuran’da Hz. İbrahim’in güzel ahlakını ve kavmiyle arasındaki büyük mücadeleyi, devrin zalim hükümdarına tebliğini anlatmıştır. Bu anlatımlardan bu zalim hükümdar ve kavminin Hz. İbrahim’e çok zorluk çıkardıkları, Allah’ın varlığını ve birliğini anlatıyor olmasına şiddetle karşı çıktıkları, Hz. İbrahim’in anlatımlarının çok etkili ve kesin delilli olması nedeniyle de öfke ve kin duydukları, Hz. İbrahim’in anlatımlarına cevap veremedikleri için Hz. İbrahim’i susturmaya çalışma yoluna gittikleri, bu sebeple HAKSIZ YERE TUTUKLADIKLARI anlaşılmaktadır:

Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz." 'Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?" "Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim." (Enbiya Suresi, 51-56)

Dikkat edilirse Hz. İbrahim kavminin atalarından getirdiği yani batıl geleneklere, rivayetlere, uygulamalara dayalı bağnaz inancını eleştirmiş ve bu inancın açmazlarını ortaya koymuştur.

HZ. MEHDİ DE BAĞNAZLIĞI FİKREN ORTADAN KALDIRACAK, DİNİ ÖZÜNE DÖNDÜRECEKTİR

Mehdi’nin insanları dinden uzaklaştıran bağnazlığa karşı etkili bir ilmi mücadelesi olacaktır. Bu sebeple devrin bağnaz sözde din adamları Mehdi’ye cephe alacaklardır.

“Geleceği vaad edilen Mehdi dinin tervicini (değerini artırmayı), sünnetin ihyasını (yeniden canlandırmasını) murad ettiği (istediği) zaman; bid’at ehl-i ile ameli adet edinen, hasene zannı ile dini karıştıran (dinin aslında, özünde olmayan şeyleri, dinin emri olduğunu zanneden bazı insanlar) hayretle şöyle diyecektir: BU KİMSE (YANİ MEHDİ) DİNİMİZİ KALDIRMAK VE ŞERİATIMIZI İZALE (MAHVETMEK) İSTİYOR.” (Mektubat-i Rabbani, 1/535)

Ahir zamanda bazı cahil ve bağnaz sözde alimlerin bilerek veya bilmeyerek Deccaliyete tabi olacak ve Deccaliyetin destekçisi haline geleceklerdir:

“Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav): “ÜMMETİMDEN BAŞI SARIKLI YETMİŞ BİN ALİM KİŞİ, DECCALE TABİ OLACAKLAR.” (İmam Ahmed Bin Hanbel, Müsned, sf. 796)

Mehdi bunların tüm direnmelerine ve tuzaklarına rağmen dinin Peygamberimiz döneminde olduğu gibi yaşanmasını sağlayacaktır 

“HZ. PEYGAMBER (SAV) EN BAŞTA İSLAM’I NASIL AYAKTA TUTTUYSA, MEHDİ DE EN SONUNDA AYNI ŞEKİLDE İSLAM’I AYAKTA TUTACAKTIR.” (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 27)

Hz. İbrahim bağnaz inancın açmazını ortaya koyduğunda zalim hükümdar ve kavminin, Hz. İbrahim’e verebilecekleri tek bir akılcı ve makul bir cevap olmamıştır. Sadece alaycı bir üslupla anlatımının etkisini kırmaya çalışmışlardır. Hz. İbrahim’in gelenekselleşmiş bağnaz inancı eleştirmeye cesaret etmesini kendilerince alay konusu edinmişler, “sen bizimle oyun mu oynuyorsun” demişlerdir. Bu üslup öfkelerinin şiddetini ve intikam almaya kalkışacaklarını da göstermektedir. Nitekim ayette insanlara ibret olacak, örneği pek görülmemiş büyüklükte bir ceza verdikleri görülmektedir:

Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar." (Enbiya Suresi, 61)

Hz. İbrahim’in Mahkeme sorgulaması esnasında sunduğu delillerden haklı ve masum olduğu görülmüştür. Vicdanlarında Hz. İbrahim’in masum olduğunu bildikleri halde tutuklamışlardır:

Dediler ki: “Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?” “Hayır” dedi. “Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.” Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; “Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)” dediler. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndülerDediler ki: “Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun.” Biz de dedik ki: “Ey ateş, İbrahim’e karşı soğuk ve esenlik ol.” Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. (Enbiya Suresi, 51-70)

Zorba hükümdar ve kavmi ile Hz. İbrahim arasında çok çetin bir mücadele geçtiği, hükümdar ve kavminin Hz. İbrahim’e çok eziyet ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim 64. Ayette ZALİMLİK YAPTIKLARINI İKRAR ETMEKTEDİRLER:

“Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; “Gerçek şu ki, ZALİM OLANLAR SİZLERSİNİZ (BİZİZ)” dediler”

فَرَجَعُٓوا اِلٰٓى اَنْفُسِهِمْ فَقَالُٓوا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَۙ

Fe receu ila enfusihim fe kalu innekum entumuz zalimun.

Ayette bildirilen ateş Hz. İbrahim’in çok büyük haksızlık, hukuksuzluk ve eziyete mahkum edilmesi anlamındadır.

Hz. Mehdi de tıpkı Hz. İbrahim gibi tutuklanacak, bu süre içinde büyük eziyetlere, eşi benzeri görmemiş haksızlıklara ve zulme uğrayacaktır. Hz. Mehdi’nin çilesinin büyüklüğü hem hadislerde hem de Musevi kaynaklarda kapsamlı olarak anlatılmıştır. Öyle ki, Midraş’ın Pesikta Rabbati`den alıntılar bölümünde, Hz. Mehdi’nin tutuklanıp maruz kalacağı eziyetler ve çileler anlatılırken, BU ESARET SENİN RUHUNU BOĞACAKTIR denilmektedir. Hz. Mehdi’nin ise karşılaştığı tüm zorluklara sevinçle ve mutlulukla, Allah’tan razı olarak karşılık vereceği bildirilmiştir:

Rab Mesih`e sorar: (...) İnsanların günahları seni demirden bir esarete sokacak  (...) bu esaret senin ruhunu boğacaktır. (...) Bu acıları çekmeye hazır (razı) mısın? Mesih der ki: Ey evrenin Efendisi, bu acılar uzun yıllar sürecek mi? Rab cevap verir: Senin için 7 hafta (yedi yıl) belirledim. Ruhun sıkıldığında o günahkarları yok edeceğim. Mesih der ki: Ey evrenin Efendisi, büyük sevinç ve mutlulukla buna razıyım. (36:4)

Hz. İbrahim kıssasının anlatıldığı Kuran ayetlerinde görüldüğü üzere bir mancınık ve Hz. İbrahim’in mancınıkla ateşe atılması gibi bir şey söz konusu değildir. TARİHİ KALINTILAR, ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR VE DİNİ KAYNAKLARDA YER ALAN BİLGİLER, -TAM DA AYETTE HABER VERİLDİĞİ GİBİ- HZ. İBRAHİM’İN MASUM OLDUĞUNA DAİR DELİLLER AÇIK OLMASINA RAĞMEN TUTUKLANDIĞINI, VAN KALESİ ÇEVRESİNDE 10 YIL TUTUKLU KALDIĞINI GÖSTERMEKTEDİR. 

  • 1.5  DÖNEMİN ZALİM HÜKÜMDARI, “VAN’DAN ÖNEMLİ BİR KİŞİ ÇIKACAĞI VE DİN AHLAKINI DÜNYAYA HAKİM EDECEĞİ” BİLGİSİNE VAKIFTIR

Musevi kaynaklarında yer alan anlatımlar Hükümdarın yakın çevresinde bulunan ve her işini danıştığı astrologların “Van’dan çıkacak, beklenen bir kişi (Mehdi)” bilgisine sahip olduklarını göstermektedir:

İbrahim ve babası Kralın huzuruna çıktılar. Burada kralın astrologları, Kralı uyardıkları kişinin İbrahim olduğunu düşündüler. (Abraham's Early Life, Nissan Mindel; Kehot Publication Society)

Bu anlatımdan, Hükümdar ve yanındaki astrologların Hz. Nuh’dan gelen bilgilerden “önemli ve kutlu bir kişinin -yani Mehdi’nin- gelişinin” beklentisi içinde oldukları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere Mehdi’nin gelişi Hz. Adem’den itibaren tüm peygamberler tarafından müjdelenmiş, nesiller boyunca Mehdi beklenmiştir. Hatta öyle ki Hz. Musa’nın Allah’a defalarca Mehdi olmak isteğiyle dua ettiği kaynaklarda yer almaktadır.

Museviliğin en temel dini kaynağı olan, sözlü Tevrat’ın yazılı hale getirilmesiyle oluşan Talmud’da Hz. İbrahim’in tutuklanması ise şöyle anlatılır:

On iki dindar adam hariç, hepsi bu öneriyi kabul etti; aralarında İbrahim de vardı. Diğerlerine katılmayı reddettiler. Halk tarafından yakalanıp üç prensin huzuruna çıkarıldılar ve reddetmelerinin gerekçesini şöyle açıkladılar: “Tuğla yapmayacağız, sizinle de kalmayacağız. Çünkü tek bir İlah biliyoruz ve O'na kulluk ediyoruz. Bizi tuğlalarla birlikte ateşte yaksanız bile, sizin yollarınızda yürümeyeceğiz.” (Talmud; Yahudi Efsaneleri; Legends of The Jews 1:5)

Tutuklanan 12 kişiye gece kaçıp dağa gitmelerine yardım edilmesi teklif edilmiştir. Hz. İbrahim ise, “Şimdi, güvendiğim yaşayan Rab'bin adıyla, beni hapsettikleri bu yerden ayrılmayacağım” diyerek bu teklifi reddetmiş ve hapiste kalmayı tercih etmiştir. Hz. İbrahim TEK BAŞINA TUTULMUŞTUR.

Yoktan, İbrahim'i kaçmaya ikna etmeye boşuna uğraştı. Reddetmekte ısrar etti. Diğer on bir kişi kaçarken, o (İbrahim) hapishanede tek başına kaldı. Belirlenen sürenin sonunda, halk geri dönüp on iki esirin ölümünü talep ettiğinde, Yoktan sadece İbrahim'i getirebildi. (Talmud; Yahudi Efsaneleri; Legends of The Jews 1:5)

  • 1.6  KURAN’DA HZ. İBRAHİM’İN MUVAHHİD OLDUĞU BİLDİRİLMİŞTİR

Kuran’da Hz. İbrahim’in Allah’a bir olan iman eden Muvahhid olduğu bildirilmiştir. Dinin de “hanif” olduğu söylenmiştir. Muvahhid kelimesi, Arapça "tevhid" (Allah'ın birliği) kökünden gelen, Allah'ın birliğine inanan, bu inancı benimseyen kimse anlamına gelir. Allah'ı "bir" olarak kabul eden, tek ilah olduğunu benimseyen kişilere muvahhid denir.

Suresi,kelimesi de, Allah'tan başka hiçbir ilaha inanmayan, Hakka tabi olan ve Hz. İbrahim'in dininin esaslarına uygun yaşayan kişiyi ifade eden Arapça kökenli bir kelimedir.

Kuran’da Hz. İbrahim’in Bir olan Allah’a iman ettiği ve hanif olduğu şöyle anlatılmıştır:

Dediler ki: “Yahudi ve Hristiyan olun ki hidayete eresiniz.” De ki: “(Hayır, öyle değil!) Bilakis, (asıl hidayet) hanif olan İbrahim’in yoludur. Ve o, müşriklerden de değildi.” (Bakara Suresi, 135)

İbrahim, Yahudi değildi. Hristiyan da değildi. Hanif bir Müslimdi. O, müşriklerden de değildi. (Âl-i İmran Suresi, 67)

Muhsin olarak/Kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışarak yüzünü Allah’a teslim eden ve hanif olan İbrahim’in milletine uyandan daha güzel bir dine kim sahip olabilir? Ki, Allah İbrahim’i dost edinmiştir. (Nisâ Suresi, 125)

“Şüphesiz ki ben, yüzümü hanif olarak, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben, müşriklerden de değilim.” (En'âm Suresi,79)

De ki: “Şüphesiz ki Rabbim, beni dosdoğru yola iletti. Dimdik/güçlü ve hanif olan İbrahim’in dinine. O, müşriklerden değildi.” (En'âm Suresi, 161)

Hiç kuşkusuz İbrahim, tek başına bir ümmetti. Gönülden Allah’a kulluk yapan, (şirki terk edip dini Allah’a halis kılan bir) hanifti. Müşriklerden de değildi/olmadı. (16/Nahl 120)

Sonra da sana: “Hanif olarak İbrahim’in milletine uy!” diye vahyettik. O, müşriklerden değildi. (Nahl Suresi,123)

  1. MUSEVİ KAYNAKLARINA GÖRE HZ. MUSA 10 YIL TUTUKLU KALMIŞTIR

Kuran’da Hz. Musa’nın Medyen’e yaptığı yolculuk ve orada 10 yıl kalması anlatılır. Ayette Hz. Musa’nın iki kadınla tanışması ve babalarının Hz. Musa’yı 10 yıl orada tutması anlatılmaktadır. Bazı tefsirlerde bu kişinin Hz. Şuayb olduğu söylense de bu doğru bilgi değildir. Kuran’da bu iki kızın babasının Peygamber olduğu söylenmemiştir. Kuran’da bu kişi “şeyhün kebîr” (yaşı ileri bir erkek) olarak geçer, adı verilmez. Ancak Hz. Şuayb da Medyen’de yaşamış olduğundan bazı kimseler tarafından Hz. Musa’nın karşılaştığı kişinin Hz. Şuayb olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Oysa Hz. Şuayb, Hz Musa’dan 400-600 yıl önce yaşamıştır. Tevrat’ta ise bu kişinin adı Reuel olarak geçer.

Nitekim birçok tefsir alimi de bu kişinin Hz. Şuayb olmadığını izah etmiştir.

Hasan el-Basrî: “Bu, o dini Şuayb’dan öğrenmiş olan mümin bir kimseydi.

İbn Abbas:Onların (davarları sulayan kızların) babaları, Hz. Şuayb’ın kardeşinin oğludur.”

Taberi; bu hususta açık bir delil bulunmadığından Kur’an-ı Kerim’de geçtiği gibi ona ‘kadınların babası’ demenin daha doğru olacağını söylemiştir.

Seyyid Kutub; Medyen kavminin peygamberi Şuayb’ın, Hz. Musa’nın kayınpederi Şuayb olmadığını; Medyen kavmi içinden yaşlı bir kişi olduğu kanaatini bildirmektedir. Bu kişinin Hz. Şuayb’ın kardeşinin oğlu olduğu ve adının Yesrûn olduğu söylenmektedir. (Hz. Musa’nın Kayınpederi, Şuayb Peygamber midir?;  Cengiz Duman)

Hz. Musa’nın Medyen’e yolculuğu Tevrat’ta da anlatılmıştır. Buna göre, Hz. Musa’nın Medyen’de karşılaştığı kişi Medyenli bir kahindir. O devirde kahin tanımı “yönetici, prens veya dini önder” manaları içermektedir. Bu kişinin Firavunla iyi ilişkisi olduğu, bir dönem Firavun’a danışmanlık yaptığı da Talmud’da anlatılan bilgiler arasındadır.

HZ. MUSA’NIN MEDYEN’DE BÖLGENİN YÖNETİCİSİ KONUMUNDA OLAN, DAHA ÖNCE FİRAVUN’UN DANIŞMANLIĞINI DA YAPMIŞ, İKİ KIZI OLAN BİR KİŞİ İLE TANIŞTIĞI VE BU KİŞİNİN KENDİSİNİ 10 YIL BURADA TUTUKLU TUTTUĞU ANLAŞILMAKTADIR.

Bilindiği üzere Hz. Musa’nın Medyen’e gitmesinin sebebi, Mısır’da istemeden bir insanın ölümüne sebep olması, Firavun’un kendisini öldürmek için aradığını öğrenmesidir.

Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: 'EY MUSA, ÖNDE GELENLER, SENİ ÖLDÜRMEK KONUSUNDA ARALARINDA GÖRÜŞMEKTEDİRLER, ARTIK ÇIK GİT; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim.' Bunun üzerine korku içinde etrafı kollayarak ORADAN AYRILDI: "Rabb'im! Beni bu zalim halktan kurtar." dedi. MEDYEN TARAFINA YÖNELDİĞİNDE: "Umarım Rabb'im bana bir çıkış yolu gösterir." dedi.  (Kasas Suresi, 20-22)

Hz. Musa, Medyen’e cinayet suçlamasıyla Mısır’dan kaçmış biri olarak gelmiştir ve Firavun’un askerleri de peşindedir.

MEDYEN’DE KARŞILAŞTIĞI KİŞİ (Reuel) HZ. MUSA’YI FİRAVUN’A TESLİM ETMEMEK İÇİN ONU TUTUKLU TUTMAYI ÇÖZÜM OLARAK BULMUŞTUR. AKSİ DURUMDA FİRAVUN’UN SALDIRGANLIĞINA KENDİSİ DE MARUZ KALACAKTIR. BU TUTUKLULUK BİR CEZAEVİNDE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN TAMAMEN MAHRUM OLMASI ŞEKLİNDE DEĞİL, BİR AÇIK CEZAEVİ MODELİNDEDİR. HZ. MUSA BURADA ÇALIŞMAKTADIR. REUEL’UN KIZI DA HZ. MUSA’YA DÜZENLİ OLARAK YEMEK GETİRMEKTEDİR. AÇIK CEZAEVLERİNDE DE MAHKUMLAR BELİRLENMİŞ İŞLERİ YAPMAKTA, ÇOĞU ZAMAN İŞÇİ OLARAK ÇALIŞMAKTA, ZAMAN ZAMAN DA KENDİ ÖZEL İŞLERİ İÇİN İZİN ALIP DIŞARI ÇIKABİLMEKTEDİR. HZ. MUSA 10 YIL MEDYEN’DE AÇIK CEZAEVİ GİBİ BİR ORTAMDA TUTUKLU KALMIŞTIR.

Baba, “Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini seninle evlendirmek istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan bu da senin bileceğin bir şey; seni zorlamak istemem. İnşaAllah benim iyi kimselerden olduğumu göreceksin” dedi.

Mûsâ, “Bu seninle benim aramdadır; bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, bana haksızlık yok! Söylediklerimize Allah şahittir” diye cevap verdi. (Taha Suresi, 27-28)

BU AYETLERDE HZ. MUSA’NIN 10 YIL MEDYEN’DE KALDIĞI BİLDİRİLMİŞTİR. AYETLERDEKİ ANLATIMDAN ANLAŞILDIĞI ÜZERE, HZ. MUSA’NIN TUTUKLU KALDIĞI SÜRE 10 YILDIR.

Tevrat'ın eski Aramice Tercümesi olan Yonatan Targum ve Yaşar Kitabı’nda ise Hz. Musa’nın 10 yıl tutuklu kaldığı şöyle anlatılır: 

Bunun üzerine Midyanlı çobanlar gelip onları kovdular. Musa kalkıp onlara yardım etti ve sürüyü suladı. Ve eve, babaları Reuel'in yanına geldiler ve Musa'nın kendileri için yaptıklarını ona anlattılar. Ve dediler: Bir Mısırlı bizi çobanların elinden kurtardı, bizim için su çekti ve sürüyü suladı. Ve Reuel kızlarına dedi: Peki o nerede? Niçin adamı bıraktınız? Reuel de onu çağırıp evine getirdi ve onunla birlikte ekmek yedi. Musa, Reuel'e Mısır'dan kaçtığını ve Kuş'ta (Mısır sınırı Etiyopya’da) kırk yıl krallık yaptığını, sonra da yönetimi ondan aldıklarını ve onu barış içinde, onurla ve armağanlarla gönderdiklerini anlattı. Reuel Musa'nın sözlerini işitince, kendi kendine, "BU ADAMI ZİNDANA ATACAĞIM, Kuş oğullarını yatıştıracağım, çünkü onlardan kaçtı" dedi. Ve onu alıp zindana koydular; ve MUSA ON YIL ZİNDANDA KALDI. (Bölüm 76-77-78-79) 

  1. HZ. YUSUF’UN TOPLAM TUTUKLULUK SÜRESİ 10 YILDIR

Bilindiği üzere Hz. Yusuf yanında kaldığı Vezir’in karısının iftirası ve diğer kadınların da bu iftiraya destek vermesi, böylece çok sayıda kadının cinsel saldırı içerikli iftiraları nedeniyle masum olduğu somut delillerle açıkça görüldüğü halde tutuklanmıştır.

Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı. (Yusuf Suresi, 35)

Hz. Yusuf cezaevindeyken tutuklu olan iki kişi kendisinden rüyalarını tabir etmelerini istemişlerdir. Hz. Yusuf Allah’ın verdiği ilham lütufla rüyaları en doğru şekilde tabir eden bir peygamberdir. Bu kişilerden birinin gördüğü rüyanın o kişinin tahliye olacağına işaret olacağını söylemiştir.

Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri: "Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm." dedi. Öbürü: "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi" dedi. "Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz." (Yusuf Suresi, 36)

"Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz iş (artık) olup bitmiştir." (Yusuf Suresi, 41)

Hz. Yusuf bu rüyaları tabir ettikten sonra tahliye olmasını umduğu kişiye, tahliye olduktan sonra kendisinin maruz kaldığı haksızlık ve hukuksuzluğu efendisine anlatmasını istemiştir. Bu kişinin efendisi dönemin Hükümdarına yakın bir kişidir. Hz. Yusuf bu rüyaları tabir ettiğinde yaklaşık 7 yıldır cezaevindedir. Rüyanın tabiri gerçekleşmiş söz konusu kişi tahliye olmuş ancak Hz. Yusuf’tan efendisine bahsetmeyi unutmuştur. Böylece Hz. Yusuf’un cezaevinde bulunduğu 7 yılın üzerinden bir süre daha geçmiştir. Ayette bu süre “DAHA NİCE YILLAR” olarak ifade edilmektedir:

İkisinden kurtulacağını sandığı kişiye dedi ki: "Efendinin katında beni hatırla." Fakat şeytan, efendisine hatırlatmayı ona unutturdu, böylece daha nice yıllar (Yusuf) zindanda kaldı. (Yusuf Suresi, 42)

Zaten 7 yıldır cezaevinde olan Hz. Yusuf’un tutukluluğunun üzerinden bir süre daha geçmesiyle tutuklu olarak kaldığı süre 10 YILA TAMAMLANMIŞTIR.

Nitekim Musevi kaynaklarda da Hz. Yusuf’un 10 yıl cezaevinde kaldığı anlatılmaktadır.

Tevrat Tefsiri Midraş’ın Shemot Rabbah 7:1 bölümünde:

“YUSUF 10 YIL CEZAEVİNDE KALMAK ÜZERE TUTUKLANDI…”

Chabad tefsirinin içeriğinde, bu rivayet şöyle aktarılmıştır:

“CEZAEVİNDE 10 YIL KALAN YUSUF…”

Raşi – Bereşit Tefsirinde aktarılan rivayet ise şöyledir:

Kadın ona ağır suçlamalar yöneltti… VE YUSUF ON YIL HAPİSTE TUTULDU. (Raşi bu bilgiyi Midraşik kaynaklara dayandırır.)

Kaynak: https://www.sefaria.org/Rashi_on_Genesis.46.3.1?lang=bi&with=Midrash&lang2=bi

https://www.sefaria.org/topics/joseph-and-potiphar?sort=Relevance&tab=notable-sources

https://www.sederolam.info/seder_olam_rabbah_part_2_albert_benhamou.pdf?utm 

  1. BEDİÜZZAMAN’IN VAN’A DİKKAT ÇEKMESİ VAN’IN PEYGAMBERLER TARİHİNDE VE AHİR ZAMANDA ÖZEL BİR YERİ OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR

Bediüzzaman Said Nursi, Van Kalesi’nin güneyinde bulunan Horhor Medresesi'ni bir okul olarak kullanmış ve orada talebe yetiştirmiştir. Van’a özel önem vermesinin sebeplerinden biri Hz. İbrahim’in de Van’da tutuklu kalmış olmasıdır. Ayrıca,  KENDİSİNDEN YÜZ SENE SONRA RİSALE-İ NUR’A DEĞER VEREN BAZI KİMSELERİN VAN’A GELECEKLERİNİ VE SÖZ KONUSU MEDRESEYİ ZİYARET EDECEKLERİNİ BELİRTMİŞTİR. BAHSETTİĞİ BU KİŞİ ÇOK ÖZEL BİRİDİR. VAN’A HER YIL ÇOK FAZLA SAYIDA NUR TALEBESİ GELMEKTEDİR. ANCAK ÜSTAD’IN KAST ETTİĞİ, VAN’A GELİP GİDEN MEDRESESİNİ ZİYARET EDEN YÜZLERCE İNSAN DEĞİL, ÇOK ÖZEL, MÜBAREK VE KUTLU BİR İNSANIN BEKLENİYOR OLMASIDIR.

  • 4.1  BİLİNDİĞİ ÜZERE ÜSTAD’IN MEHDİ VE TALEBELERİNİN FAALİYETTE OLACAĞI DÖNEM İÇİN VERDİĞİ TARİH KENDİSİNDEN SONRAKİ ASIR, YANİ BU YÜZYILDIR.

ŞİMDİ HATIRA GELDİ Kİ, EĞER ŞEDDELİ "LÂMLAR" VE "MİM" İKİŞER SAYILSA, BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZÂTLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ'NİN ŞAKİRDLERİ OLABİLİR. Her ne ise... Bu nurlu âyetin çok nuranî nükteleri var. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.132)

Üstad’ın bu sözünde bahsettiği ebced hesabı; “Allah'ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor” ayeti hakkındadır.

Ayette geçen "Allahi" اللّهِ

 "Allahu" اللّهُ

"illa" إِلاَّ 

sözcüklerindeki "lamlar"

ve

"yutimmu"   يُتِمَّ

sözcüğündeki mim 2'şer kez sayıldığında ayetin bu cümlesinin ebced değeri 1910 etmektedir.  

Bediüzzaman bundan BİR ASIR SONRA ifadesiyle, MİLADİ 1910’DAN BİR ASIR SONRASINDA YANİ 2010’LARDA MEHDİ VE TALEBELERİNİN FAALİYET HALİNDE OLACAKLARINI SÖYLEMEKTEDİR.

Bediüzzaman Kastamonu Lahikası’nda da Mehdi’den BİR ASIR SONRA GELECEK ZAT olarak bahsetmektedir

"HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT" ... (Kastamonu Lahikası, s. 61-62)

  • 4.2  ÜSTAD, MÜBAREK BİR ZATIN KENDİSİNDEN 100 YIL SONRA BAHAR’DA VAN’A GELECEĞİNİ MÜJDELEMİŞTİR

Şu muâsırlarım (çağdaşlarım), varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. NE YAPAYIM, ACELE ETTİM, KIŞTA GELDİM; SİZLER CENNET-ÂSÂ (cennet gibi) BİR BAHARDA GELECEKSİNİZ. ŞİMDİ EKİLEN NUR TOHUMLARI, ZEMİNİNİZDE ÇİÇEK AÇACAKTIR. (Münazarat, sf. 88)

ve Van'ın yekpare taşı olan kal'asının altında bulunan Horhor Medresemin vefat etmesi ve Anadolu'da bütün medreselerin kapatılması ile vefat etmelerine işaret ederek umumunun bir mezar-ı ekberi hükmünde olmasına bir alâmet olarak, o azametli mezara azametli Van kal'ası mezar taşı olmuş. EY YÜZ SENE SONRA GELENLER! Şu kal'anın başında bir Medrese-i Nuriye çiçeğini yapınız. Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetü'z-Zehra'yı cismanî bir surette bina ediniz, demektir. (Emirdağ Lahikası, s. 489)

Bediüzzaman açıklamalarında kendisinin kışta geldiğini İslam aleminin kurtuluşuna vesile olacak mübarek kişilerin ise baharda geleceğini, kendisinin de bu kişilere zemin hazırladığını özel olarak vurgulamıştır. Bu açıklamalarında dikkat çeken husus ise MÜBAREK VE ÖZEL BİR KİŞİNİN KENDİSİNDEN 100 YIL SONRA, BAHAR MEVSİMİNDE VAN’A GELECEK OLMASIDIR.

MÜVEKKİL, TAM YÜZ SENE SONRA VE TAM OLARAK BAHAR BAŞINDA Horhor Medresesi'nin bulunduğu VAN İLİNE CEBREN GETİRİLMİŞTİR.  

Müvekkil, Mehdi talebesi olmaya azmetmiş bir insan olduğundan her Mehdi talebesinde olduğu gibi kendisinde de Mehdi’nin gölgesi bulunmakta, her Mehdi talebesi gibi kendisi Mehdiyet yolunda yürümektedir. Talebesi olduğu Mehdi’nin yaşayacaklarının bir benzerini yaşamasının şeref duyulacak bir tevafuk olduğuna inanmaktadır.

  • 4.3  ÜSTAD VAN’A DAİR HEM MAZİDEN (GEÇMİŞTEN) HEM İSTİKBALDEN (GELECEKTEN) ÖNEMLİ BİLGİLER VERMİŞTİR

… Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temâşâ eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tâhir’ler, Yûsuf’lar, Ahmed‘ler ve saireler! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, “Sadakte” (sadıksın) deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muâsırlarım (çağdaşlarım), varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. NE YAPAYIM, ACELE ETTİM, KIŞTA GELDİM; SİZLER CENNET-ÂSÂ (cennet gibi) BİR BAHARDA GELECEKSİNİZ. ŞİMDİ EKİLEN NUR TOHUMLARI, ZEMİNİNİZDE ÇİÇEK AÇACAKTIR. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: MAZİ KIT’ASINA GEÇMEK İÇİN GELDİĞİNİZ VAKİT, MEZARIMIZA UĞRAYINIZ; O BAHAR HEDİYELERİNDEN BİRKAÇ TANESİNİ MEDRESEMİN MEZARTAŞI DENİLEN VE KEMİKLERİMİZİ MİSAFİR EDEN VE HORHOR TOPRAĞININ KAPICISI OLAN KALENİN BAŞINA TAKINIZ. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. MEZARIMIZDAN “NE MUTLU SİZE!” SADÂSINI İŞİTECEKSİNİZ. Hatta misafirlerimizin gölgeleri bile mezartaşımızdan bu sadayı işitecektir. Şu zamanın memesinden bizimle süt emen ve gözleri arkada maziye bakan ve tasavvuratları kendileri gibi hakikatsiz ve ayrılmış olan bu çocuklar, varsınlar, şu kitabın hakaikini (hakikatlerini) hayal tevehhüm etsinler. Zira ben biliyorum ki, şu kitabın mesâili hakikat (hakikat meselesi) olarak sizde tahakkuk edecektir. (Münazarat, s. 88)

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN BU AÇIKLAMASINDA DİKKAT ÇEKEN ÇOK ÖNEMLİ BİLGİLER VARDIR:

MAZİ KIT’ASINA GEÇMEK İÇİN GELDİĞİNİZ VAKİT >>> Üstad’ın bu sözünden, Van’a gelecek olan kutlu kişilerin geldikleri zaman maziyle (geçmişle) ilgili önemli bilgilerin ortaya çıkacağı anlaşılmaktadır. Van’ın mazisinde (geçmişinde) Hz. İbrahim gibi kadim peygamberlerin kutlu tarihlerinin, geleceğinde (yani Üstad’dan sonraki asırda, bu yüzyılda) ise ahir zamanın mübarek şahıslarının varlığına dikkat çekmektedir.

O BAHAR HEDİYELERİNDEN BİRKAÇ TANESİNİ… KALENİN BAŞINA TAKINIZ. >>>  Üstad’ın burada takılmasını talep ettiği şey kast ettiği fiziki olarak çiçek değildir.  İslam aleminin baharına, İslam’ın dünya hakimiyetine ve İslam Birliği’ne vesile olacak kitaplar, ilmi çalışmaları söylemektedir. Şu an zulüm ve acı içinde olan İslam alemine Baharın müjdesi ancak bu ilmi çalışmalar vesilesiyle gelecektir.

KEMİKLERİMİZİ MİSAFİR EDEN VE HORHOR TOPRAĞININ KAPICISI OLAN KALENİN BAŞINA >>> Bilindiği üzere Bediüzzaman Hazretleri vefat ettikten sonra Urfa’ya defnedilmiş ancak kısa süre sonra naaşı buradan alınarak çok az kişi tarafından bilinen gizli bir yere defnedilmiştir. Bu yer Horhor Medresesi’nin bitişiğindedir. Kendisi de bu sözüyle keramet göstererek vefatından önce gelişmeleri söylüyor. 

MEZARIMIZDAN “NE MUTLU SİZE!” SADÂSINI İŞİTECEKSİNİZ. >>> Üstad’ın “işiteceksiniz” vurgusundan, “ne mutlu size” ifadesinin diğer insanlar tarafından işitileceği anlaşılmaktadır. Üstad’ın şahsını görmüş, yakın hizmetinde bulunmuş talebelerinden bir talebesi bu kutlu kişiye -mazinin de istikbalin de kendisiyle gurur duyduğunu vurgulayarak, yani geçmişte de gelecekte de önemli bir yeri olan Van’a gidecek olmasına işaret ederek- “ne mutlu size” diyecek ve bu sözü diğer insanların da duyacaktır.

Bediüzzaman yakın talebelerine “Mehdi’yi ben görmeyeceğim ama siz göreceksiniz” demiş ve ileride gelecek mübarek zatı gördüklerinde, ona “ne mutlu size” demelerini vasiyet olarak emanet etmiştir. Yakın talebeleri bu sözü bizzat Bediüzzaman’da duymuşlar ve mübarek zat ile karşılaştıklarında “ne mutlu size” sözünü söylemeleri gerektiğini öğrenip emanet almışlardır. Ayrıca talebelerine Mehdi’yle karşılaşacakları tarihi ve Mehdi’nin ismini özel bir ebced formülü ile söylemiştir. Bediüzzaman’ın yakın talebelerinden Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin ve Salih Özcan’a “Ben mehdiyi görmeyeceğim ama siz göreceksiniz” dediği Risale-i Nurlar’da, Bediüzzaman’ın hayatını anlatan Tarihçe-i Hayat’ta ve yakın talebelerinin hatıratlarında yer almaktadır. 

Üstad’ın bu mübarek şahsa “yer hazır etmesinden” bahsetmesi de dikkat çekici bir detaydır. Bu, Mehdi’nin çalışmalarına zemin hazırlamak anlamı taşıdığı gibi Mehdi’nin ve Mehdi’ye talebe olmaya azmetmiş insanların gelip bulunacağı yerde Bediüzzaman’ın daha önce yaşayıp, orada talebeler yetiştirip, orada Mehdiyet için hazırlık yapacağına da işaret vardır. 

O İLERİDE GELECEK ACİB (şaşılan, hayret uyandıran, benzeri görülmeyen) ŞAHSIN (MEHDİ’NİN) bir HİZMETKARI ve ONA YER HAZIR EDECEK BİR DÜMDARI (yardımcı kuvveti) ve O BÜYÜK KUMANDANIN (MEHDİ’NİN) PİŞDAR BİR NEFERİ (önden giden bir askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, s. 162)

Müvekkil Adnan Oktar da tıpkı Bediüzzaman gibi kendisini bir Mehdi talebesi, Mehdi’ye zemin hazırlayan bir insan olarak gördüğünden, Mehdi öncüsü ve talebesi olarak Üstad’ın işaret ettiği Van’da bulunmaktan ve aynı Üstadı Bediüzzaman Hazretleri gibi Mehdi’ye zemin hazırlamaktan şeref duymaktadır.

SONUÇ OLARAK; daha önce de ifade ettiğimiz üzere müvekkil için oluşturulan her zorluk, hukuksuzluk ve haksızlık neticesinde müvekkil birçok hayır ve güzelliğe şahit olmaktadır. Bunlardan biri de Van’a getirilmesinin güzel hikmetleri ve manaları olmuştur.  Dini ve tarihi kaynakların Hz. İbrahim’in de Van’da tutuklu tutulduğunu ortaya koyması, müvekkilin böyle mübarek bir peygamberle aynı topraklarda benzer bir kaderi yaşıyor olması kendisi için onur duyduğu bir tevafuktur.  

Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz. 08.09.2025

Adnan Oktar

Müdafi

Av. Mert Zorlu

Daha yeni Daha eski