
İSTANBUL 30. AĞIR CEZA MAHKEMESİ'NE
DOSYA NO : 2024/414 E.
SUNAN : Adnan OKTAR
MÜDAFİİ : Av. Mert ZORLU
KONU : Müvekkilin izlediği yol, Peygamberlerin yoludur. Peygamberler de düşman hukukuyla karşılaşmış, suçsuz halde hapse atılmış, ölümle tehdit edilmiş ve susturulmak istenmişlerdir. Ancak buna karşın, doğruları getirmeye devam etmiş ve tüm hukuksuzluklara karşı HUKUK İLE cevap vermişlerdir. Konuyla ilgili dilekçemizin sunumudur.
AÇIKLAMALAR:
Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının son 7 yıldır yaşadığı olaylar, aleni bir kumpas olmasına rağmen, kumpasın destekleyicisi bazı çevreler tarafından sürekli bir karalama yöntemi olarak kullanıldı. Müvekkil aleyhine konuşmalar yapan husumetliler, kendisinin bir suç örgütü lideri olduğunu anlatıp durdular. Ortada bir suç örgütü veya lideri OLMADIĞINI bilmelerine rağmen, kendilerince kamuoyu oluşturmaya çalıştılar.
Kumpas yargılamalarından çıkan hukuk dışı hükümleri, sürekli bir karalama propagandası olarak kullanmaya devam ettiler. Bu yöntemlerle başarı sağlayacaklarına inandılar.
Oysa müvekkil, tüm bu olayların PEYGAMBERLERDE DE TECELLİ ETTİĞİNİ görerek mutluluk duyuyordu.
Müvekkilin açıklamalarına göre, Kuran'da kıssaları anlatılan Peygamberler de, sürekli haksızlıklara maruz kalmış, sürekli itham ve suçlamalarla karşılaşmışlardır. İşlemedikleri suçlar üzerlerine atılmış, HAPSEDİLMEKLE HATTA ÖLDÜRÜLMEKLE TEHDİT EDİLMİŞLERDİR. İFTİRAYLA SİNDİRİLMEYE ÇALIŞILMIŞLARDIR. Her birine DÜŞMAN HUKUKU uygulanmıştır. Ancak tüm bu suçlamalara karşın tüm peygamberler hep HUKUKLA MÜCADELE VERMİŞLERDİR.
Bu konuda bazı Peygamber hayatlarından örnekler, şu şekildedir:
Hz. Musa, Düşman Hukukuna Karşı Mücadele Etmiştir
Kendisine düşman hukuku uygulanan peygamberlerden biri, Hz. Musa'dır. Müvekkilin anlatımlarına göre, Firavun'a gidip Allah'ı varlığını tebliğ eden Hz. Musa, "DİNİ DEĞİŞTİRMEKLE" suçlanmış ve Firavun tarafından HAPSE ATILMAKLA tehdit edilmiştir:
Kovulmuş Şeytandan Allah'a Sığınırız
(Musa) Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)."
Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?"
(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir."
(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir."
"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir" dedi (Musa).
(Firavun) dedi ki: "ANDOLSUN, BENİM DIŞIMDA BİR İLAH EDİNECEK OLURSAN, SENİ MUTLAKA HAPSE ATACAĞIM." (Şuara Suresi, 23-29)Hz. Musa'nın tebliği karşısında Firavun ve askerleri, Hz. Musa'yı ve kardeşi Harun'u, DİNLERİNİ YOK ETMEKLE suçlamaya başlamış ve bu iddia ile toplum içinde infial oluşturmaya çalışmışlardır. Onları durdurmak içinse TUZAKLAR HAZIRLAMAYA ve Hz. Musa ve Hz. Harun'a karşı GRUPLAR HALİNDE mücadele etmeye karar vermişlerdir:
Bunun üzerine, kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve GİZLİ KONUŞMALARA geçtiler.
Dediler ki: "Bunlar herhalde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve ÖRNEK OLARAK TUTTURDUĞUNUZ YOLUNUZU (DİNİNİZİ) YOK ETMEK İSTEMEKTEDİRLER."
"Bundan ötürü, TUZAKLARINIZI BİR ARAYA GETİRİN, SONRA GRUPLAR HALİNDE GELİN; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur." (Taha Suresi, 61-64)Kendisini ilahlaştırmış olan Firavun, Hz. Musa'nın tebliğine karşı, kendince onu aşağılamaya ve küçümsemeye çalışmıştır.
"Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri)dir."
"Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?" (Zuhruf Suresi, 51-53)Görüldüğü gibi Hz. Musa, Firavun'un tüm zorbalıklarına, kendince aşağılamalarına, hapis tehditlerine, kurduğu tuzaklara ve halkı Hz. Musa'ya karşı gruplaştırma çabalarına karşı; daima doğru bildiğini anlatarak ve Allah'ın varlığını tebliğ ederek karşılık vermiştir. Müvekkile göre Hz. Musa, kendisine yönelik uygulanan düşman hukukuna karşı, HUKUK VE HAKKANİYET yolunu seçmiştir. Sonunda da Firavun yenilgiye uğramış ve galip gelen Hz. Musa olmuştur.
Hz. Yusuf, Düşman Hukukuna Karşı Mücadele Etmiştir
Müvekkilin çok defa açıklamalarda bulunduğu Yusuf kıssası, önemli işaretler barındırmaktadır. Hz. Yusuf, önce çocuk yaşındayken kendi kardeşlerinin, sonrasında da yanında kaldığı vezirin karısının zulmüne ve iftirasına uğramıştır. Vezirin karısının kendisine cinsel istekle yönelmesine karşı koyan Hz. Yusuf, bu konuda iffetli davrandığının ve vezirin karısının teklifine KARŞI KOYDUĞUNUN ANLAŞILMASINDAN sonra dahi, yani SUÇSUZLUĞUNUN ORTAYA ÇIKMASINDAN SONRA dahi, ZİNDANA ATILMIŞTIR:
Sonra onlarda (YUSUF'UN İFFETİNE İLİŞKİN) DELİLLERİ GÖRMELERİNİN ARDINDAN, MUTLAKA ONU BELLİ BİR VAKTE KADAR ZİNDANA ATMAK (GÖRÜŞÜ)AĞIR BASTI. (Yusuf Suresi, 35)
Hz. Yusuf, SUÇSUZLUĞU HERKESÇE BİLİNMESİNE RAĞMEN, vezirin karısının TUZAKLARI neticesinde zindana atılmış ve orada uzun yıllar UNUTULMUŞTUR. 7 yıl sonra varlığı hatırlanmış ve dönemin hükümdarı, Hz. Yusuf'un yanına getirilmesini istemiştir. Ancak Hz. Yusuf, bu isteği gerçekleştirmeden önce, SUÇSUZLUĞUNA DAİR DELİLLERİN ORTAYA ÇIKMASINI TALEP ETMİŞ VE KENDİSİNE İFTİRA ATAN KADINLARIN DOĞRULARI İTİRAF ETMELERİNİ YANİ HUKUKUN UYGULANMASINI istemiştir.
(Hükümdar topladığı o kadınlara:) "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar: "Allah için, haşa" dediler. "BİZ ONDAN HİÇBİR KÖTÜLÜK GÖRMEDİK." Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki: "İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O İSE GERÇEKTEN DOĞRUYU SÖYLEYENLERDENDİR."
(Yusuf aracıya şunu söyledi:) "BU, (İTİRAF VEZİRİN) YOKLUĞUNDA GERÇEKTEN KENDİSİNE İHANET ETMEDİĞİMİ VE GERÇEKTEN ALLAH'IN İHANET EDENLERİN HİLELİ-DÜZENLERİNİ BAŞARIYA ULAŞTIRMADIĞINI KENDİSİNİN DE BİLİP ÖĞRENMESİ İÇİNDİ."
"(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbim'in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir." (Yusuf Suresi, 50-53)Böylesine büyük iftiralara uğramış olan ve bu nedenle yıllarca hapis yatmış olan Hz. Yusuf, BU İTİRAF SONRASINDA AKLANMIŞ ve hükümdar tarafından GÜVENİLİR BİR DANIŞMAN VE YÖNETİCİ olarak DEVLET KADEMESİNDE yer almıştır:
Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: "SEN BUGÜN BİZİM YANIMIZDA (ARTIK) ÖNEMLİ BİR YER SAHİBİSİN, GÜVENİLİR (BİR DANIŞMAN-YÖNETİCİ)SİN." (Yusuf Suresi, 54)
Görülebildiği gibi Hz. Yusuf'a karşı da sürekli olarak iftira, suçlama ve tuzaklar gerçekleştirilmiş, SUÇ İŞLEMEDİĞİNE DAİR DELİLLERİN GÖRÜLMESİNE RAĞMEN kendisine karşı açıkça DÜŞMAN HUKUKU uygulanmıştır. Ancak bütün tuzaklar en nihayetinde yerle bir olmuştur.
Hz. İbrahim, Düşman Hukukuna Karşı Mücadele Etmiştir
Müvekkile göre, Hz. İbrahim, Allah'ın varlığını ve birliğini tebliğ ettiği için, kendi topluluğu, hatta babası tarafından dışlanmış ve taşa tutulmakla tehdit edilmiştir.
"Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun."
(Babası) Demişti ki: "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? EĞER (BU TUTUMUNA) BİR SON VERMEYECEK OLURSAN, ANDOLSUN, SENİ TAŞA TUTARIM; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git." (Meryem Suresi, 44-46)Hz. İbrahim hem babasını hem de kendi kavmini, putlara tapmaktan alıkoymaya çalışmış, fakat hep SUÇLAMA VE TUZAKLARLA karşılaşmıştır. İnsanları putlardan uzaklaşmaya ve Allah'a çağırmasına, doğruları anlatıyor olmasına ve çevresindeki insanlar vicdanlarında bunun doğruluğunu görmelerine rağmen, Hz. İbrahim'e DÜŞMAN HUKUKU uygulanmıştır. Bu kinin neticesinde Hz. İbrahim, daha önceki dilekçelerimizde çeşitli tefsirlerden örneklerle açıkladığımız gibi, HAPSE ATILMIŞTIR.
"Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler.
Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar."
Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?"
"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin."
Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler.
Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."
Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?"
"Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?"
Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın (HARRİKUHU) (CEZALANDIRIN, YOK EDİN, İZİNİ SİLİN, MAHVEDİN) ve ilahlarınıza yardımda bulunun." (Enbiya Suresi, 59-68)ENBİYA SURESİ’NİN 68. AYETİNDE DE HZ. İBRAHİM’İN ATEŞE DEĞİL, HAPİSHANEYE ATILMASI ANLATILMAKTADIR.
Bazı meallerde “onu yakın” olarak tercüme edilen “HARRİKUHU” İFADESİ “YOK ETMEK, MAHVETMEK, İZİNİ SİLMEK” ANLAMLARI TAŞIR. HZ. İBRAHİM’İN CEZAEVİNE ATILARAK HALKIN NEZDİNDEN YOK EDİLMESİ, UNUTTURULMAYA ÇALIŞILMASI, ETKİSİZ HALE GETİRİLMEK İSTENMESİNİ ANLATIR.
Lisânü’l-ʿArab (مادة: حرق)
حرق her türlü yok etme için kullanılır (illa ateşle yakma manası taşıması şart değildir)
Nitekim hareke fiilinin kullanıldığı bazı tanımlar şu şekildedir:
حَرَّقَ الْكُتُبَ = Kitapları yaktı → “bilgiyi yok etti”
حَرَّقَ الْقَلْبَ = Kalbi yaktı → “derin acı verdi, yürekten üzdü.”
Ayette geçen ifade de, Hz. İbrahim’i “cezalandırın, ortadan kaldırın, toplumdan silin, ibret olsun” anlamları taşımaktadır. Bu da ateşe atılmak şeklinde değil, insanlarla iletişimini kesip zindana atmak, zindanda yıllar boyunca tutup unutulmasını sağlamak, yaptığı tebliği durdurarak etkisiz hale getirmek manasındadır.
Fahreddin er-Râzî’nin “Mefâtîhu’l-Gayb” (Tefsîrü’l-Kebîr) adlı eserinde bu ayette geçen “yakın” emrini, “onu tamamen yok edin, hatırasını bile silin” şeklinde yorumlar.
Allah, imtihanın gereği olarak birçok şeyi perdeli olarak yaratmış, mucizeleri de herkesin kabul etmeye mecbur kalacağı şekilde var etmemiştir. Allah’ın yarattığı hiçbir mucize aklın ihtiyarını ortadan kaldıracak (aklın iradesini elinden alacak) şekilde olmaz. Dünya hayatında imtihan olduğu için yaşanan hiçbir olay keskin bir açıklıkta, imtihanı ortadan kaldıracak nitelikte yaşanmaz.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu konuyu şöyle izah etmiştir:
Fakat, sırr-ı teklif (kulluğun gereği) olan imtihan ve tecrübe muktezasıyla (gerekliliğiyle), elbette bedâhet (açıklık) derecesinde ve ister istemez tasdike mecbur kalacak derecede mucize olmazdı. Çünkü, sırr-ı imtihan (imtihanın sırrı) ve hikmet-i teklif (hikmet gereği) iktiza eder ki (gerekli kılar ki), akla kapı açılsın ve aklın ihtiyarı (iradesi) elinden alınmasın. Eğer gayet bedihî (açık) bir surette olsa, o vakit aklın ihtiyarı (iradesi) kalmaz, Ebu Cehil de Ebu Bekir gibi tasdik eder, imtihan ve teklifin faidesi kalmaz, kömürle elmas bir seviyede kalırdı. (Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Dördüncü Nükteli İşaret.)
Bir insanın ateşin içine atılıp yanmadan çıkması aklın iradesini ortadan kaldıracağından ve imtihanın sırrına uygun olmayacağından Hz. İbrahim’in “ateşe atılması” da fiziki bir anlamda ateş değildir. Ateş anlamında tercüme edilen “cehim” kelimesi cehennem için de kullanılır. Müfessirler cehennemin inkar edenler içi ebedi bir hapishane olduğunu izah ederler.
14. yüzyılda yaşamış tefsir hadis ve fıkıh bilgini, İbni Teymiyye’nin en güvendiğini söylediği talebelerinden biri olan İbn Kayyim el-Cevziyye “Tarîku’l-Hicreteyn” adlı eserinde cehennemi cezaevine benzetir:“CEHENNEM, HAPSİN YURDUDUR; cennet, özgürlüğün yurdudur.” https://mc.dlib.nyu.edu/files/books/nyu_aco000748/nyu_aco000748_lo.pdf
Bediüzzaman Hazretleri de Risale-i Nur’un birçok yerinde cehennemin hapishane olduğunu söyler:
“Cehennem ise, hayr-ı mahz olan (mutlak hayır, sırf iyilikten oluşan) daire-i vücudun (varlık aleminin) Hâkim-i Zülcelâlinin hakîmâne ve âdilâne (sonsuz büyük, herşeye hakim ve adil olan Allah’ın) bir HAPİSHANE VAZİFESİNİ GÖREN dehşetli ve celâlli (haşmetli) bir mevcut ülkesidir. HAPİSHANE VAZİFESİNİ DE GÖRMEKLE BERABER, başka pek çok vazifeleri var.” (Asa-yı Musa)
BÖYLELİKLE ONA BİR TUZAK HAZIRLAMAK İSTEDİLER. OYSA BİZ, ONLARI ALÇALTILMIŞLAR KILDIK. (Saffat Suresi, 97-98)
Bu ayet bazı müfessirler tarafından Hz. İbrahim için hazırlanan binanın bir kule ve mancınık olduğunu, atıldığı yerin ise ateş olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Oysa dikkat edilirse ayette bir bina inşa edilip hazırlanmasından bahsedilmektedir. Bu bina cezaevi binasıdır. Bunyanen kelimesi “inşa edilmiş yapı, bina, duvar, kale” anlamları taşımaktadır. Kale gibi yüksek duvarları olan cezaevi binası kastedilmektedir. Ayette kullanılan “Cehîm” kelimesiyle de Hz. İbrahim’in cehennem gibi zorlu koşullara sahip olan cezaevine atılması anlatılmaktadır.
Görüldüğü gibi Hz. İbrahim, kendi topluluğunun karşısına, daima DOĞRULARLA VE HAKKANİYETLE çıkmış ancak putperest kavim onu, SIRF DOĞRULARI GETİRMESİ NEDENİYLE HAPSE ATMIŞTIR. Müvekkile göre Hz. İbrahim, haksızlıklara uğramasına, kavmi tarafından tuzaklarla karşılık görmesine ve en nihayetinde hapse atılmasına rağmen, Allah tarafından kurtarılmış ve tüm bunları kendisine yapan topluluk, aşağılık bir hale getirilmiştir.
Demek ki Zorlukları ve Haksızlıkları Peygamberler de Yaşıyor
Tüm Peygamberler HAKSIZLIKLARLA VE ZORLUKLARLA imtihan edilmişlerdir. Kendi toplulukları tarafından DİNLERİNİ DEĞİŞTİRMEKLE SUÇLANMIŞ, getirdikleri tebliğ DÜŞMANLIKLA karşılanmıştır. Doğruları duymak istemeyenler, peygamberlere karşı DÜŞMAN HUKUKU yöntemine başvurmuş; ya onları kendilerince küçümseyerek, ya suçsuzlukları ortada olmasına rağmen hapse atarak ya da öldürmeye yeltenerek susturmaya çalışmışlardır.
Ancak söz konusu peygamberler kendilerini, yine HAKKANİYETLE SAVUNMUŞ, DOĞRULARI GETİRMEKTEN ASLA TAVİZ VERMEMİŞ, onların kirli planlarına karşı hep KARARLILIK VE DÜRÜSTLÜKLE KARŞI KOYMUŞ ve HUKUK İLE MÜCADELE VERMİŞLERDİR.
Bir kesimin, duymak istemediği gerçekleri susturmak için tuzaklara, eylemlere, tehditlere ve karalama politikalarına başvurması, doğruları getiren kişiyi de getirdiği doğruları da asla susturamamaktadır. Yıllarca süren zulümlere rağmen peygamberlerin hiçbiri doğrulardan asla taviz vermemiş ve neticesinde GALİP GELENLER olmuşlardır.
Onlara karşı düşman hukukunu uygulayanlar da hep HÜSRANA UĞRAMIŞ, YENİLMİŞLERDİR.
Buradan hareketle, müvekkile karşı da, sırf doğruları getirdiği ve insanları bu doğrularla etkilediği için uygulanan DÜŞMAN HUKUKU, en nihayetinde MUTLAKA BAŞARISIZ OLACAKTIR. Müvekkil, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği dini tebliğ etmekte ve doğru bildiğini söylemekten asla çekinmemektedir. Dikkat edilirse, haksızlıklara uğradığı yıllar boyunca, hukuk ve kanun yolundan asla taviz vermemiş, kendisine yapılanlara karşı asla benzer yöntemlerle bir cevap vermemiştir. YAŞADIĞI SAYISIZ HUKUKSUZLUĞA RAĞMEN MÜVEKKİLİN YILMAMASI, DOĞRU BİLDİĞİ YOLDAN ASLA ŞAŞMAMASI, PEYGAMBERLERİN İZİNDEN GİTMESİ NEDENİYLEDİR.
Müvekkil, bu önemli hususun bilinmesini önemli görmektedir. Takdirinize sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz. 23.10.2025
Adnan Oktar müdafi,
Av. Mert Zorlu