İSTANBUL 30. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

Dosya No      : 2024/414 E.

Sunan           : Adnan Oktar

Müdafii        : Av. Mert Zorlu

Konu            : A9 TV yayınlarında dekolte giyimli hanımların bulunması, müzik dinlenmesi veya dans edilmesi sebebiyle müvekkilin güya “cezaevini hak ettiğini” iddia eden, ideolojik olarak müvekkile karşı kişilerin iddialarının yanlışlığını; cezaevinde olmasının nedeninin İslam’ı yüzyıllardır süregelen hurafelerden arındırarak etkili ve samimi bir şekilde anlatması olduğunu açıklayan dilekçemizdir.

Açıklamalar :

Müvekkil Adnan Oktar’ın on bin yıla yakın ceza alması ve 7 yılı aşkın süredir cezaevinde bulunması sebebiyle, ideolojik olarak kendisine karşı olan bazı kişiler, A9 TV yayınlarında dekolte giyimli hanımların bulunmasını, müzik dinlenmesini veya dans edilmesini kast ederek, müvekkilin güya “cezaevini hak ettiğini” söylemektedirler.

Oysa müvekkil, 1980’li yıllarda gelenekçi İslam anlayışını benimsediği, başörtüsünü savunduğu dönemlerde yine polis operasyonları olmuş, tutuklanmış, akıl hastanesine kapatılmış, defalarca yargılanmış ve hepsinden beraat etmiştir.

Müvekkilin bugün de, o dönemde de polis operasyonları, cezaevi, akıl hastanesi gibi olaylarla karşılaşmasının sebebi, samimi olarak dini yaşaması, İslamiyeti tebliğindeki benzersiz etkisi, sadece Kur’an’a uyarak, doğruları anlatmaktan çekinmemesidir. Müvekkilin, “hak etti” diyenlerin yanlış bir bakış açısı içinde olduklarına dair Kur’an’dan ayetler ve Tevrat’tan bazı sözlerle yaptığı açıklamalar aşağıda bilgilerinize sunulmuştur:

Hayatını İslam’ı Tebliğ Etmeye Adamış, Allah Yolunda Yaşayan Herkes Zorluklarla İmtihan Olur

Hayatını Allah’ın rızasını kazanmaya, İslam’ı tebliğ etmeye adamış her mümin mutlaka zorluklarla karşılaşır. Kur’an’da, İncil’de, Tevrat’ta ve tarihte bunun sayısız örneği bulunmaktadır.

Müvekkilin 40 yıl boyunca karşılaştığı tüm zorlukların ve baskıların sebebi de çok samimi, sadece Allah’tan korkan, “insanlar ne der” ya da “bundan dolayı zarara uğrar mıyım?” diye düşünmeden, hiç kimseden çekinmeden doğruları anlatan ve uygulayan bir Müslüman olmasıdır.

Müvekkil Adnan Oktar, henüz üniversiteye başlamadan önce, daha çok genç yaşlarında Allah’ın rızasına uyan, Kur’an’a bağlı bir hayat yaşamaya karar vermiştir. Bu kararından sonra hayatını, seçimlerini, giyim tarzından saçının şekline kadar, İslam’a uygun olduğunu düşündüğü şekilde değiştirmiştir.

Daha yolun en başında, sadece saç şeklini, giyim tarzını değiştirdiği için dahi çevresinde gördüğü tepkiler, eleştiriler, seçtiği yolda karşılaşacağı zorlukların ilk göstergesi olmuştur.

Müvekkil Adnan Oktar, gerçek İslam’ı anlatmaya karar verdiğinde eleştiri, dışlanma, iftira, suikastler, akıl hastanesi, hapishane gibi tüm tehlikeleri göze almıştır. Gerçekten de 40 yıldır, sürekli olarak bu imtihanları sırayla yaşamaktadır.

Müvekkil Adnan Oktar’ın bugün hapisle cezalandırılmasına sebep olarak bazı çevreler geleneksel İslam anlayışını benimsememiş olmasını, müzikli, danslı, dekolte kıyafetler giyen, makyaj yapan hanımlarla TV yayınları yapmasını öne sürmektedirler. Oysa müvekkil Adnan Oktar, 1986 yılında akıl hastanesi ve cezaevine konduğunda, gelenekçi İslam’ı uyguluyordu, başörtüsünü savunuyordu, hatta iki mezhebi aynı anda uygulayacak kadar koyu ortodoks bir inanca sahipti. Buna rağmen engellenmek istenmiş ve akıl hastanesinde ve cezaevinde alıkonulmuştu.

MÜVEKKİL ADNAN OKTAR, PARMAKLIKLAR ARDINDA, MAHKEME SALONLARINDA, ELLERİ KELEPÇELİ OLARAK GEÇEN BİR ÖMRÜ HAK ETTİĞİ İÇİN DEĞİL, İSLAMI ETKİLİ ŞEKİLDE TEBLİĞ ETTİĞİ İÇİN YAŞAMAKTADIR; BUNDAN DOLAYI DA SEVİNÇ DUYMAKTADIR.

Müvekkil Adnan Oktar 1986 yılında "Türk Milletindenim, İbrahim ümmetindenim" sözünden dolayı tutuklanıp 9 ay cezaevinde, daha sonra da 10 ay Bakırköy Akıl Hastalıkları Hastanesi'nde tutuldu. Akıl hastanesi ve tutukluluk döneminden fotoğrafları aşağıda sunulmuştur.

Müvekkil Adnan Oktar’ın 1999 yılındaki polis operasyonunda gözaltı sırasında çekilmiş fotoğrafı

1999 yılındaki operasyon sonrasında yapılan yargılama sırasındaki fotoğrafları

2018 yılında yapılan polis operasyonu sırasında müvekkil Adnan Oktar’ın gözaltına alındığı sırada çekilmiş fotoğrafı

2018 yılındaki polis operasyonu sonrasında müvekkil Adnan Oktar’ın Çağlayan Adliyesi nezarethanesinde tutuklandıktan sonra gizli olarak çekilen fotoğrafı

Müvekkil, bu fotoğraflarda sadece bir kısmı görüldüğü gibi, 40 yıldır sürekli olarak – SUÇSUZ OLDUĞU BİLİNDİĞİ HALDE - benzer iftiralar ile güya cezalandırma adı altında tebliğ faaliyetlerinden alıkonmuştur. Bunun sebebi müvekkilin benzeri görülmemiş bir samimiyete, İslam’ı tebliğde müthiş bir etki gücüne sahip olması, kimsenin söylemeye cesaret edemediklerini bilimsel, akılcı, ikna edici yöntemlerle anlatmasıdır.

Müvekkil Adnan Oktar, eğer kendisine klasik bir yaşam şekli seçmiş olsa, ülkemizdeki dindar kesimin büyük bir bölümü gibi Cuma namazlarını kılıp, arada Umreye gidip, oruç tutup, başka hiçbir şeye karışmadan, klasik bir evlilik yapıp en büyük tasası çocuklarının okulu, evlendirilmesi olsa, ya da dini yüzyıllardır alışılageldiği gibi gelenekçi, ortodoks dindarlar gibi, hurafelerle birlikte anlatsaydı, misvak kullanıp, cübbe giyip, “evrim mi var ki” diyerek, İslamiyeti geri bırakan tüm sistem ve ideolojileri görmezden gelseydi, 40 yıldır yaşadığı zorlukların hiçbirini yaşamazdı; akıl hastanesinde yatmaz, hapse girmez, her gün aleyhinde en olmadık iftiralar atılmaz, defalarca suikaste uğramaz, ayda birkaç kez karakola götürülmezdi.

Müvekkil Adnan Oktar,

  • Kur’an’da başörtüsü yok, çarşaf var, o da kadın incitileceğini düşündüğü yerlerde giyeceği şekilde emredilmiş dediği için;
  • Müziğin, dansın haram olmadığını anlattığı için;
  • Evrim teorisinin bilimsel olarak geçersiz olduğunu ispatladığı, Kur’an’da evrimin olmadığını tüm dünyaya anlattığı için;
  • Materyalist felsefenin geçersizliğini, bilimsel olarak bir çok yönden ispatladığı için;
  • Maddenin hayal olduğunu, tüm dünya hayatının aslında beyinde oluşan bir görüntüden ibaret olduğunu gösterdiği için;
  • Kur’an’da kadına üstünlük verildiğini, kadının korunduğunu gösterdiği için;
  • İçine kapalı, neşesiz, kavruk bir Müslüman modelini ortadan kaldırıp; eğitimli, aydın, modern, neşeli, dışa dönük, teknolojiyi, bilimi, sanatı kucaklayan bir Müslüman modeli oluşturduğu için;
  • Mehdiyeti anlattığı için;
  • İngiliz Derin Devletinin deccali yönünü deşifre ettiği için;
  • Deccaliyete karşı imani ve ilmi etkili bir mücadele sürdürdüğü için;
  • Mason locarına Kur’an-ı Kerim koydurttuğu için;
  • Canlı yayında 33. Derece Mason ünvanı aldığı için;
  • Yine canlı yayında kendisine verilen 33. Derece Masonluk belgesini yırttığı için;
  • PKK’nın ideolojisini bilimsel olarak çökerttiği, PKK bataklığını kuruttuğu için;
  • Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne sürekli olarak vurgu yaparak, aleyhte tüm girişimleri akılcı ve ikna edici anlatımlarla engellediği için;
  • İsrail’e “Kahrolsun İsrail” demek yerine, Tevrat’tan sözlerle, İsrail’in önde gelenlerini ikna ederek arabuluculuk yaptığı için;
  • 300’den fazla kitap yazdığı, bu kitaplar 73 ayrı dile çevrildiği ve kitapları tüm dünyaya yayıldığı için;
  • İslam’ı başta gençler olmak üzere tüm dünyada çok geniş kitlelere sevdirdiği, çok fazla kişinin imanına vesile olduğu için;
  • Müslümanların ezilmesinin önüne geçtiği, modern, kültürlü, eğitimli, sanat ve estetik gücü olan Müslüman modeli oluşturduğu için;
  • Üniversiteli müslüman gençlerin eline İslam’I tebliğ edebilecekleri her türlü bilimsel, ilmi, kültürel, etkili ve çarpıcı materyalleri sunduğu için;

40 yıl boyunca sürekli olarak baskı, tehdit, iftiralar, cezaevi, akıl hastanesi, davalar ile karşı karşıya kalmıştır, defalarca suikast girişiminde bulunulmuştur. Halen de cezaevindedir.

Eğer müvekkil Adnan Oktar, gelenekçi, ortodoks bazı müslümanlar gibi bir yol izlese, dini onlar gibi anlatsaydı, dişini misvakla fırçılamayı, arada Umreye gitmeyi, Cuma namazlarını kılmayı, sıcak evinde eşiyle çocuklarıyla oturup, arada Allah’ı anmayı, bayramlarda fitre vermeyi yeterli görüp, özetle “tatlısu Müslümanı” olsaydı, bu zorlukların hiçbiri başına gelmeyecekti.

⁠Müvekkil Adnan Oktar’ın 40 yıldır gösterdiği çaba ve yaptığı çalışmaları, göğüs gerdiği zorlukları, bu “tatlı su Müslümanlarının” hiçbiri yapamaz, yaşadığı zorlukların sadece bir tanesine dahi güç yetiremezler.

Tarih Boyunca Peygamberler, Samimi Müslümanlar, Allah Yolunda Şehit Edilenler, Suçlu oldukları veya Hak ettikleri İçin Değil, Samimiyetlerinden Dolayı Hapse Girdiler, İftiralara Uğradılar, Eziyet Gördüler, Sürgün Edildiler, Şehit Edildiler

Tarih boyunca peygamberler, elçiler, Allah’ın dinini tebliğ eden samimi dindarlar hep zulüm görmüşler, hapse atılmışlar, dışlanmışlar, sürülmüşler hatta şehit edilmişlerdir. “Cezaevini hak etti” diyen kişilerin mantığına göre bu peygamberler, sahabeler, alimler de cezaevini, sürülmeyi, şehit edilmeyi hak etmişlerdir. Bu çok yanlış bir mantıktır; Kur’an’a uygun değildir.

Kur’an’da ve diğer Kutsal Kitaplarda, peygamberlerin, samimi iman edenlerin bu tür zorluklarla karşılaştıkları, çile ile imtihan edildikleri, bu sayede Allah Katında üst mertebelere eriştikleri anlatılmaktadır.

Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırız:

“Andolsun, senden önce de
PEYGAMBERLER YALANLANDI; ONLAR YALANLANMALARINA VE EZİYET GÖRMELERİNE RAĞMEN sabrettiler. Nihayet onlara yardımımız yetişti.” (En‘âm Suresi, 34)

“Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret.” (Ahkâf Suresi, 35)

Peygamber Efendimiz (sav) güçlü imana sahip, Allah’ın sevdiği kullarının zorluklarla, bela gibi görünen olaylarla imtihan edildiklerini bildirmiştir:

Dininde kavi, güçlü olanın başına gelecek belalar büyük olur. (İbni Hibban)

Hak Teala bir kulunu sever veya kendine yaklaştırmak isterse, üzerine bela ve musibetleri ardı ardına gönderir. (Ibni Ebi’d Dünya)

Hak Teala bir kimseye bir hayır diledi mi, ona bela ve musibet verir. (İmam Malik ve Buhari)

Ayetlerde de bildirildiği gibi Peygamberler bile zorluklara maruz kalmıştır; ancak bu onların cezalandırılmaları için değil, imtihan edilip olgunlaştırılmaları, takva derecelerinin artması içindir.

Örneğin dünya tarihinin en temiz, en asil, en merhametli, en güzel ahlaklı insanlarından biri olan Peygamber Efendimiz (sav)’in üzerine deve işkembesi atanlar, bu mübarek Peygamber haşa bunu hak ettiği için ona bu ve diğer zulümleri yapmadılar. Peygamberimizin iman gücünü, tebliğ gücünü, İslamiyeti yaymasını engellemek için, ondan bunun intikamını almak için yaptılar. Ancak Peygamber Efendimiz onların zulümlerinden zarar görmedi; bilakis manen ve fiziksel olarak güçlendi; tebliğ ve etki gücü arttı; hepsinden önemlisi ahiretteki makamı parladı.

Peygamber Efendimiz (sav)’in ehli beyti, en yakınları, hem amcasının oğlu hem de damadı olan Hz. ALİ (ra), Peygamber Efendimizin torunları Hz. HÜSEYİN (ra) ve Hz. HASAN (ra), suikaste, ağır saldırılara uğrayarak şehit edilmişlerdir. Dönemin bağnaz, müşrik, katı İslam anlayışına karşı çıkarak, Kur’an’ı, sevgiyi, cesareti, adaleti önde tutan bu mübarek ehli beyt başlarına gelenleri, ağır saldırıları, suikastleri hak ettikleri için değil, tüm dönemlere örnek takvaları, cesaretleri, Allah sevgileri sebebiyle şehit edilmişlerdir.

Ayetlerde müminlerin korku, açlık, ölüm, mal kaybı, hapis gibi imtihanlarla denendikleri bildirilmektedir.

Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. Onlar ki, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz’ derler. İşte Rablerinden rahmet ve esenlik onlaradır; doğru yolda olanlar da onlardır.” (Bakara Suresi, 155–157)

“İnsanlar, ‘İman ettik’ demekle sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?”
Andolsun, biz onlardan öncekileri de sınadık. Allah elbette doğru söyleyenleri de yalancıları da ortaya çıkaracaktır.” (Ankebût Suresi, 2–3)

“Andolsun, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan edileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok incitici söz de işiteceksiniz. Ama sabreder ve sakınırsanız, işte bu azmedilmeye değer işlerdendir.” (Âl-i İmrân Suresi, 186)

HZ. YUSUF (AS) “SUÇLU OLDUĞU” VEYA “HAK ETTİĞİİÇİN ZİNDANA ATILMADI

Bu kişilerin mantığına göre, Hz. Yusuf (as) da haşa zindanı hak etmiştir. Oysa Hz. Yusuf (as), iftiraya uğramış, hapse atılmış; ancak bu zorluğu Allah’ın terbiyesi, eğitimi olarak görmüştür. Sabrının sonunda da hem dünyada hem de ahirette güzel bir makama ulaşmıştır. Hz. Yusuf (as) cezayı hak ettiği için zindanda 10 yıl kalmamıştır; veya cezayı hak ettiği için zindanda unutulmamıştır. Benzer şekilde, kardeşleri tarafından kuyuya atıldığında, cezayı hak ettiği için bu başına gelmemiştir. Allah onun için bir iyilik dilemiştir ve kader planı içinde kuyuya bırakılmasında Allah bir hayır görmüştür.

“Yusuf dedi ki: ‘Ey Rabbim! Zindan, bunların beni çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir...’” (Yusuf Suresi, 33)

Hz. Yusuf’un hak ettiği için veya cezalandırılmak için değil, iftira ile ve o dönem öyle gerekli görüldüğü için zindana atıldığının en önemli iki delili ise Kur’an ayetlerinde şöyle geçmektedir:

1. Hz. Yusuf (as)’ın suçsuz olduğunu bildikleri halde, dönemin önde gelen yöneticileri, onun BİR SEBEPLE ve BELLİ BİR VAKTE KADAR ZİNDANDA OLMASI GEREKTİĞİNİ düşünmüşlerdir:

Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı. (Yusuf Suresi, 35)

2.  Hz. Yusuf (as) ZINDANDAN HUKUKLA ÇIKMAMIŞTIR, yani kendisine atılan iftiradan beraat ederek çıkmamıştır; RÜYA YORUMLAYARAK, YANİ İLMİNİ, AKLINI, FERASETİNİ GÖRDÜKLERİ İÇİND ZİNDANDAN ÇIKARILMIŞTIR. Hz. Yusuf’u zindana atmayı uygun görenler, onun suçsuz olduğunu zaten bilmektedirler. Bu nedenle aklına, ferasetine, ilmine ihtiyaç olduğunda, KENDİSİNE İSNAT EDİLMİŞ OLAN SUÇU AKLAMA İHTİYACI DAHİ HİSSETMEDEN, Hz. Yusuf as’ı zindandan çıkarmışlardır.

Ancak Hz. Yusuf (as) buna karşı çıkmış, yine de beraat etmeyi talep etmiş ve kendisine iftira edenlere gerçeğin sorulmasını istemiştir. Bunun üzerine DAHA ÖNCE HZ. YUSUF (AS) ALEYHİNDE BEYAN VEREN KADINLAR BU KEZ DOĞRULARI SÖYLEYEREK LEHİNDE BEYAN VERMİŞLER, KENDİSİNDEN HİÇBİR KÖTÜLÜK GÖRMEDİKLERİNİ İTİRAF ETMİŞLERDİR.

Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) "Efendine (Rabbine) dön de ona sor: "Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir."

(Hükümdar topladığı o kadınlara:) "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar: "Allah için, haşa" dediler. "Biz ondan hiçbir kötülük görmedik." Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki: "İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söylenlerdendir."

(Yusuf aracıya şunu söyledi:) "Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi."
(Yusuf Suresi, 50-52)

Hz. Yusuf (as)’ın kıssasında da görüldüğü gibi, tertemiz, iffetli, samimi, dürüst, yüksek bir vicdana sahip olan Yusuf Peygamber, hak ettiği için, bir suç işlediği için değil, o dönemin yöneticileri ve adalet sistemi bu şekilde uygun gördüğü için, Hz. Yusuf’un etkisini ortadan kaldırmak için onu zindana atmışlar ve orada uzun yıllar bırakmışlardır. Hz. Yusuf’u çıkarma zamanı geldiğinde, kendisine yöneltilmiş olan suç isnadıyla ilgili ne yapacaklarını dahi hesaplama gereği duymamışlardır, çünkü böyle bir suç olmadığını bilmektedirler.

HZ. MUSA (AS) DA HAYATI BOYUNCA “ESASLI DENEMELERDEN” GEÇMİŞTİR

Hz. Musa (as) da hayatının her evresinde çok çeşitli denemelerden geçmiş, birçok zorlukla mücadele etmiştir. Daha bebekken annesi bir sandık içinde onu nehre bırakmak zorunda kalmış, ölümle burun buruna gelmiştir; istemeden bir adamın ölmesine sebep olmuştur, vicdanlı bir insan için bu çok ağır bir imtihandır; evini yurdunu bırakıp gizlenmek zorunda kalmıştır; 40 yıl boyunca kavmiyle birlikte çölde yaşamıştır. Allah Hz. Musa (as)’a “SENİ 'ESASLI BIR DENEMEDEN GEÇİRİP-DENEMİŞTİK.'” (Taha Suresi, 40) diye bildirmiştir.

Hz. Musa bu zorlukların, musibet gibi görünen olayların tamamını takva sahibi olduğu için, Allah Katında çok daha yüksek makamlara erişmek için yaşamıştır. Hz. Musa (as)’ın binlerce yıl sonra hala milyarlarca seveni olmasının nedeni onun yaşadığı bu zorluklar ve bunlara verdiği karşılıktır. Zorluklar, saldırılar, Firavun’un cezalandırmaları, 40 yıl boyunca çöle hapsedilmesi, cezayı veya belaları hak ettiği için değil, VELİ AHLAKLI, SAMİMİ, ETKİLİ, GÜÇLÜ İMAN SAHİBİ BİR MÜMİN OLDUĞU İÇİN BAŞINA GELMİŞTİR.

HZ. İBRAHİM (AS)’I DA NEMRUD HAPSE ATARAK CEZALANDIRMAK İSTEMİŞTİR; ANCAK BİR SUÇ İŞLEDİĞİ İÇİN DEĞİL, PUTLARINI KIRACAK İLİM VE TEBLİĞ GÜCÜNE, CESARET VE SAMİMİYETE SAHİP OLDUĞU İÇİN HZ. İBRAHİM (AS)’I 10 YIL ZİNDANDA TUTMUŞTUR:

Allah Kur’an’da Hz. İbrahim (as)’ın çok güçlü bir iman ve etki gücüne sahip olduğunu şöyle bildirmektedir:

Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. (Nahl Suresi, 120)

Aslında Hz. İbrahim (as)’ın babası, İbrahim Peygamberin neden cezalandırıldığını açıkça söylemiş, o topluluğun inandığı geleneksel dine uymadığı için onu taşa tutmakla tehdit etmiştir:

(Babası) Demişti ki: "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git." (Meryem Suresi, 46)

Hz. Ibrahim’in yaşadığı toplumun önde gelenleri de, Hz. İbrahim (as)’ın geleneksel ve putperest dinlerini akılcı yöntemlerle yok ettiğini gördüklerinde, Hz. İbrahim as’ı cezalandırmaya karar vermişlerdir. Özellikle de halkın gözü önünde, itibarını zedeleyecek şekilde cezalandırma yöntemini seçmişlerdir ki tebliğ gücü yok olsun, kimseyi anlattığı dine ikna edemesin.

"Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler.

"Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler.

Dediler ki: "Öyleyse,
onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar." (Enbiya Suresi, 59-61)

Tevrat’taki kıssaları tefsir eden, 8. yüzyıl civarında derlenmiş olan Pirkei de-Rabbi Eliezer isimli Midraş’ta (tefsirde), Hz. İbrahim (as)’ın 10 yıl boyunca hapsedildiği aktarılmaktadır.

(İbrahim’in) İkinci imtihanı, ON YIL HAPSE ATILDIĞI ZAMANDI…
(Pirkei de-Rabbi Eliezer, Bölüm 26)

HZ. EYÜP (AS)’IN HASTALIĞI DA MÜSİBETLERİ HAK ETTİĞİ İÇİN DEĞİL, TAKVA SAHİBİ OLDUĞU İÇİN KENDİSİNE VERİLMİŞTİR:

Hz. Eyüp Peygamber, hastalıkla imtihan olmuş bir peygamberdir. Söz konusu kişilerin mantığına göre, her çile ve zorluk bir ceza veya bir suça karşılık gibi görülmektedir. Oysa Hz. Eyüp (as) tertemiz bir peygamberdir; hastalığı da velayet makamının yükselmesi için bir imtihan olarak verilmiştir.

“Eyyûb’u da hatırla: Rabbine ‘Bana bu dert dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin’ diye yalvarmıştı.” Biz de duasını kabul ettik, kendisine dokunan sıkıntıyı giderdik. Katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak ailesini ve onlarla birlikte bir mislini ona verdik.” (Enbiyâ Suresi, 83–84)

“(Eyyûb’a dedik ki:) Ayağını yere vur! İşte yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su! ... Biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel kuldu! Daima Allah’a yönelirdi.” (Sâd Suresi, 41–44)

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERi, İMAM RABBANİ GİBİ İSLAM ALİMLERİ DE, HAPSEDİLMİŞLER, YARGILANMIŞLAR, SÜRGÜNE GÖNDERİLMİŞLERDİR; ANCAK HİÇBİRİ SUÇLU OLDUĞU VEYA HAKETTİĞİ İÇİN DEĞİL, GÜÇLÜ İMANLARINDAN VE ETKİ GÜÇLERİNDEN DOLAYI BUNLARI YAŞAMIŞLARDIR

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN ömrü hapishaneler, sürgünler ve ev hapsiyle geçmiştir. Üç kez tutuklanarak Eskişehir, Denizli ve Afyon hapishanelerinde, çok zor şartlarda kalmıştır. Toplam 20 yıl farklı illere sürgün edilmiştir. On yılı aşkın süre ise gözetim altında veya ev hapsinde yaşamıştır.

Bediüzzaman Hazretleri suç işlediği veya bunları hak ettiği için hapis yatmamıştır. Bediüzzaman Hazretleri, İslamiyeti modern ilimlerle bağdaştıran, akılcı ve samimi bir din anlayışını hakim etmiş, Risale-i Nur Külliyatı ile geniş bir halk kitlesine ulaşmıştır. Siyasete bir nebze dahi karışmadan halkın maneviyatını güçlendirerek, özellikle gençler arasında imani bir uyanışa vesile olmuştur.

SAHABELERDEN HZ. BİLAL-İ HABEŞİ (r.a.) İslâm’ın ilk yıllarında Mekke müşrikleri tarafından ağır işkencelere maruz kalmıştır; ancak suç işlediği için veya hak ettiği için değil, sadece “Allah birdir” dediği için kızgın taşların altında ezilmiştir.

İMAM-I AZAM EBU HANİFE de Emevî ve Abbâsî yöneticileri tarafından hapsedilmiş ve işkenceyle şehit edilmiştir.

İMAM RABBANİ, Cihangir Şah döneminde tutuklanarak Agra Kalesinde hapsedilmiş, zindandayken dahi mektuplar yazmaya devam etmiş ve bu mektuplar daha sonra Mektûbât-ı İmâm Rabbânî adıyla kitap olarak derlenmiştir.

HZ. MEHDİ DE DECCALİN CEHENNEMİ, AMA MÜMİNİN CENNETİ OLAN HAPSE ATILACAK, ÇEŞİTLİ EZİYET VE ZORLUKLARLA SINANACAKTIR

Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Mehdi’nin yaşayacağı zorlukları şöyle haber vermiştir:

Mehdi, bizden, Ehl-i Beyt’tendir… Biz öyle bir ev halkıyız ki Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beyt’im (soyum) muhakkak benden sonra BELA, KAÇIRILMA VE SÜRGÜNE UĞRAYACAKTIR. Benden sonra EHL-İ BEYT’İM (EZİYET, SIKINTI) KARŞILAŞACAKLAR VE DARBA MARUZ KALACAKLARDIR. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14)

Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Mehdi’nin hapsedileceğini de haber vermiştir.

AL-İ MUHAMMED’İN KAİM’İNİN (HZ. MEHDİ (A.S.)’IN) İKİ GAYBETİ (HAPİS DÖNEMİ) VARDIR. Birisi diğerinden daha uzundur…” (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 199)

Bu kıyamın sahibinin (Hz. Mehdinin) iki gaybeti vardır. BİR GAYBETİ (hapiste kaldığı dönem) O KADAR UZAYACAK Kİ şöyle diyecekler: Öldü. Bazıları diyecek ki: Öldürüldü. Bazıları diyecek ki: Gitti…(Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 198)

Mümin şahıs (Mehdi ) Deccal’i görünce: “Ey insanlar! Resulullah’ın zikrettiği deccal işte budur” der. DECCAL HEMEN ONUNLA İLGİLİ EMRİNİ VERİR DE O ZAT (MEHDİ) karnı üzerine uzatılır ve arkasından: “Onu alın da yaralayın” der. Artık O ZATIN (MEHDİ’NİN) SIRTI VE KARNI DÖVE DÖVE GENİŞLETİLİR… DECCAL O MÜMİN KULU (MEHDİ’Yİ) KESMEK İÇİN YAKALAR FAKAT BU SIRADA ONUN BOYNU İLE KÖPRÜCÜK KEMİĞİ ARASI ALLAH TARAFINDAN BİR BAKIR LEVHA HALİNE GETİRİLİR DE ARTIK DECCAL O’NU KESMEYE HİÇBİR YOL BULAMAZ. Bu sefer DECCAL ONU (MEHDİ’Yİ) İKİ ELİNDEN VE İKİ AYAĞINDAN YAKALAR DA FIRLATIR ATAR. İnsanlar DECCAL’İN ONU BİR ATEŞ İÇİNE ATTIĞINI SANIRLAR. HALBUKİ O BİR CENNET İÇİNE ATILMIŞTIR. (Mehdilik ve İmamiye, İbrahim Süleymanoğlu, s. 40)

Hadiste Hz. Mehdi’nin;

  • İKİ ELİNDEN YAKALANACAĞI YANİ KELEPÇELENECEĞİ
  • BİR TUTUKLANMASINDA AYAĞINDAN ZİNCİRLENECEĞİ
  • BU DÖNEMDE BOYNUNA BAKIR BİR LEVHA YANİ KİMLİĞİNİ BELLİ EDEN BİR KÜNYE ASILACAĞI
  • SIRTININ VE KARNININ DÖVE DÖVE GENİŞLEYECEĞİ YANİ TUTUKLANDIĞI DÖNEMLERDE MARUZ KALDIĞI İFTİRALAR, KARALAMALAR, ZORLUKLAR VE HUKUKSUZLUKLARIN DAHA ÇOK SEVİLMESİNE VESİLE OLACAĞI
  • NETİCE OLARAK DA DECCALİN CEHENNEMİ OLAN CEZAEVİNİN MEHDİ İÇİN BİR CENNET BAHÇESİ HALİNE GELECEĞİ haber verilmiştir.

Hz. Mehdi’nin hapiste kalacağını bildiren diğer bazı hadisler ile şöyledir:

SALLÂ’LLÂHU ALEYHİ VE ALİH PEYGAMBERLERİN HER BİRİ İLE BİR BENZERLİĞİ VARDIR. Hz. Nuh (as) ile uzun ömürlü olmasında, Hz. İbrahim (a.s.) ile, doğumunun gizli olması ve halktan uzak durmasında; HZ. MUSA (AS) İLE, KORKU HALİ (MEHDİ’YE YÖNELİK TEHLİKELERİN YOĞUNLUĞUYLA; ÖLDÜRME, TUZAK KURMA, TUTUKLANMA, GÖZALTINA ALINMA, SÜRGÜN GİBİ HER TÜRLÜ TEHLİKEYLE İÇ İÇE OLMASIYLA) ve GAYBETTE YAŞAMASINDA (TUTUKLANMASINDA)…” (Kemal’ud-Din s. 322, 31. babin 3. hadis)

Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Bu GAYBETİN (HZ. MEHDİ’NİN) SAHİBİNDE DÖRT PEYGAMBERİN SÜNNETİ VARDIR”… Dedim ki: “HZ. YUSUF’UN SÜNNETİ NEDİR?” BUYURDU Kİ: “ZİNDAN ve GAYBET”… (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 190)

… Mehdi ve Mansur (Mehdi’nin yardımcısı), Süfyani Deccal’den kaçar, AL’İ MUHAMMED’İN (BENİ HAŞİM’İN) EN KÜÇÜĞÜ DE EN BÜYÜĞÜ DE GÖZALTINA ALINIR, HAPSEDİLMEYEN KİMSE KALMAZ ve SÜFYANİ DECCAL’İN ORDUSU İKİ ADAMIN (MEHDİ VE MANSUR’UN) PEŞİNE DÜŞER. (İlzam’un Nasib cilt 2 sayfa 97 /Bihar’ul Envar cilt 52 sayfa 223)

Resulullah (sav) buyurdu ki: “Benim evimden, en hayırlı annenin (Hz. Fatıma’nın) güzel ağızlı oğlu, torunum Mehdi. Allah fitne sahibi Süfyani’ye ve soyuna lanet etsin. Onlara, Mehdi ve talebelerine yıllarca, aylarca, günlerce işkence ve eziyet eder. Ve onlara sabır kadehinden içirilir. Ve MEHDİ REDDEDİLMİŞ, SÜRGÜN EDİLMİŞ, UZAKLAŞTIRILMIŞ VE GAYBET SAHİBİDİR (TUTUKLUDUR). DERLER Kİ MEHDİ ÖLDÜ YA DA HELAK OLDU. HANGİ ZİNDANA GİTTİ?” (El-Kafi, Şeyh Kuleyni cilt 1 sayfa 323/Ali bin Cafer’in Mesel’i, İmam Caferi Sadık’ın Oğlu sayfa 332/Müsned’ül İmam Rıza, Şeyh Azizullah Attar, cilt 1 sayfa 211)

O halde Müslümanlardan kim Mehdi’ye erişirse ona iman etsin.

Dedim ki “Mehdi’nin vasfı nedir?”

Dedi ki “Mehdi’nin vasfı tamamen din üzere çıkmasıdır. İsa Mesih, Mehdi’yle birlikte çıkar, ona destek verir ve ona sahip çıkar.

… Mefsura sıfatına gelince Mehdi, Allah’ın kulları içinde, kulların efendisi olandır. Mesmua sıfatına gelince Mehdi, önceye ve sonraya ait ilmin (bütün ilimlerin) varisidir. Dumuh sıfatına gelince Mehdi, Allah’tan gelen doğru sözü konuşandır.

MOŞİYU (TEVRAT’TAKİ ŞEKLİYLE MOŞİAH) SIFATINA GELİNCE
MEHDİ, ALLAH’IN KULLARI İÇİNDE ZALİMLERİN ZİNDANINA ATILANLARIN EN HAYIRLISIDIR.

Hazar sıfatına gelince
MEHDİ, HAKKI YENMİŞ, YASAKLI, YURDUNDAN SÜRÜLMÜŞ OLANDIR. ALLAH’IN EMRİYLE, O’NUN İLMİ DAHİLİNDE GAİB OLANDIR VE O’NUN HÜKMÜYLE KAİM OLANDIR.” (Bihar’ul Envar cilt 36 sayfa 223-224/İlzam’un Nasib cilt 1 sayfa 125)

HZ. MEHDİ’NİN ÇIKIŞI ÖNCESİNDE HAPİSTE TUTSAK OLACAĞI MUSEVİ KAYNAKLARDA DA BİLDİRİLMİŞTİR

  • Mehdi (Moşiyah) görevine başlayıncaya kadar zindanda tutsak olarak yaşayacaktır. (Rivka Ulmer, “A Bilingual Edition of Pesiqta Rabbati”, Walter de Gruyter, Berlin 2017, cilt 2, 34:2)
  • “Ben Rab`in gönderdiği Mehdi’yim (Moşiyah) ve BURASI BÜYÜK ROMA (ŞİMDİKİ TÜRKİYE TOPRAKLARI) VE AHİR ZAMAN GELİP ÇATANA KADAR BURADA ZİNDANDA TUTSAK HALDE KALACAĞIM.” (El Yassif, Hazan Zerubbavel, s. 428)
  • Mehdi (Moşiyah) geldiğinde KENTİN BÜTÜN İDARECİLERİ VE EMNİYET GÜÇLERİ ÜZERİNE ÇULLANACAK, ONU AŞAĞILAYACAK, ONA İŞKENCE YAPACAKLAR. ONU HOR VE GÜÇSÜZ GÖRECEKLER VE HAPSE ATACAKLAR. (Kinas Hashem Tzevakos 2, Haham Aryeh Kaplan “Rabb’ Nachman`s W’sdom”, Breslov Resarch Inst’tute, 1973)

Hz. Mehdi’nin hapiste cezaevini hak ettiği için, suç işlediği için kalmayacağı açıktır. Aynı Hz. Yusuf (as), Hz. İbrahim (as) gibi, Hz. Mehdi de yaşadığı dönemin bağnaz, şirk içindeki inancın yerine, sadece Allah’tan korkan, sevgiyi, güzelliği, özgürlüğü, sanatı, neşeyi savunan, Allah’ın varlığını akılla, bilimle anlatan, savaşları sonlandıran, barışı, huzuru hakim eden gerçek İslamiyeti savunacağı için hapsedilecektir.

Peygamberimiz, Deccalin zulmünün, cezaevinde tutulmanın, sürgün edilmenin, eziyetlerin, zorlukların, samimi müminlere bir bela olarak verilmediğini; aslında hepsinin müminin Cenneti, sevinci, nuru, büyük kazancı olduğunu birçok hadiste müjdelemiştir. Hadislerde, Deccalin Cennet gibi gösterdiği zenginlik, ihtişam, kolay para, sefahat gibi özelliklerin aslında Deccale uyanların Cehennemi olduğu, onları Cehenneme hazırlayan aldatmacalar olduğu; Deccalin Cehenneminin ise aslında Deccale karşı mücadele verenlerin Cenneti olduğu bildirilmektedir. Örneğin cezaevi, Hz. Mehdi için Cennet gibi olacaktır, Mehdi’nin Cennetine, sevabına vesile olacaktır:

“Sonra Deccal çıkacak, beraberinde bir ırmak ve bir ateş bulunacaktır. (Onu inkar edip) Ateşine düşenin sevabı vacip olacak, (ona iman edip) ırmağına düşenin ise günahı vacip olacaktır… (Ramuz el e-hadis, 507. sayfa, 10. Hadis)

"Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak) bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir cehennemdir..." (İbni Ebi Şeybe, Musannef, Fiten: 5, 8/5912 İbn-i Mace, 4075, 4076; Tirmizi, Fiten: 59, no. 2240, 4/510)

“Deccâl, yanında bir su ve bir de ateş olduğu halde ortaya çıkacak. Bazılarının onun yanında gördüğü su GERÇEKTE SU OLMAYIP YAKICI ATEŞTİR. Bazılarının onun yanında gördüğü ATEŞ DE GERÇEKTE ATEŞ OLMAYIP SOĞUK, TATLI BİR SUDUR. Sizden Deccâl’e kim yetişirse, ateş olarak gördüğü tarafta bulunsun. Zira o, tatlı, içimi güzel bir sudur.” (Buhârî, Enbiyâ 50, Fiten 26; Müslim, Fiten 105, 108)

Müvekkil Adnan Oktar da, kendisini Hz. Mehdi’nin bir talebesi olarak gördüğü için, Hz. Mehdi için cezaevi nasıl bir “tatlı su”, sevap vesilesi, Cennetine vesile olacak bir güzellik, Allah’tan bir lütuf ise, müvekkil de cezaevini kendisi için Allah’ın sevgisine, Cennetine, rahmetine vesile olacak bir güzellik olarak görmektedir.

Tevrat’ta, Allah’ın Zorlukları Ceza Olarak Vermediği, Allah’ın Hoşnut Olduğu Kimselere Manevi Bir Üstünlük Olarak Verildiği Anlatılır:

Tevrat’ta, veli ahlaklı kişilere gelen zorlukların cezalandırma değil, bir manevi üstünlük olduğu şöyle anlatılmaktadır:

Aslında hastalıklarımızı o üstlendi, Acılarımızı o yüklendi. BİZSE ALLAH TARAFINDAN CEZALANDIRILDIĞINI, VURULUP EZİLDİĞİNİ SANDIK." (Yeşaya 53: 4)

“Rab, hoşnut olduğu kişiyi hastalıkla ezmeyi uygun gördü.” (Yeşaya 53:10)

Görüldüğü üzere, o dönemde de veli ahlaklı kişilerin fedakarlıkları, güzel ahlakları sebebiyle yaşadıkları zorlukları ceza gibi görüp “bunları hak etti” diyenler vardır.

Süleyman’ın Özdeyişlerinde ise şöyle denmektedir:

“Rab kimi severse onu azarlayıp terbiye eder; tıpkı babanın, hoşnut olduğu oğlunu terbiye etmesi gibi.” (Süleyman’ın Özdeyişleri, 3:12)

Talmud’da da Allah’ın sevdiği, veli ahlaklı kullarını zorluklarla imtihan ettiği belirtilmektedir:

“Eğer Yaradan bir kimseden hoşnutsa, onu acılarla sınar.” (Talmud Berakhot 5a)

Sonuç :

Müvekkil Adnan Oktar, Mehdi talebesi olarak benzer imtihanlardan geçtiğini düşünmektedir. 40 yıldır İslamiyeti tebliğe hayatını adamış olan müvekkil, eğer kendi işinde gücünde olsa, klasik bir aile kurup, sadece oruç tutup, Cuma namazlarına gitse veya gelenekçi İslamı anlatsa veya İslam dışında başka konularla ilgileniyor olsaydı, hapishane, akıl hastanesi, iftiralar, suikastlerle ömrü geçmezdi, hatta takdir edilir, çok yüksek paralar verilerek TV kanallarında program yaptırılmak istenirdi.

Müvekkilin bugün cezaevinde olmasının nedeni bunu hak etmesi değil, İslam’ı akla, mantığa ve vicdana en uygun şekilde, gençleri ve eğitimli kesimi ikna edecek şekilde anlatıyor olmasıdır; Mehdi talebesi olduğunu söylemesi, Mehdi’nin geldiğini ispatlamasıdır; hurafeleri yıkarak yüzyıllardır İslamiyeti egemenliği altına almış olan yobazlığa meydan okumuş olmasıdır; kadınların Kur’an’da üstün tutulduğunu anlatmasıdır.

Sayın Mahkemenin bilgilerine bilvekale saygılarımla sunarım. 06.11.2025

Adnan Oktar Müdafii

Av. Mert Zorlu

Daha yeni Daha eski