
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ADALET BAKANLIĞI’NA
SUNAN : Adnan Oktar
VEKİLİ : Av. Mert Zorlu
KONU : Etkin pişmanlık kanunu mevcut haliyle vatandaşları yalan söylemeye, iftira atmaya adeta mecbur bırakmakta, dahası kişinin iftira suçunu işlediği delilleriyle ispatlanması ve yerel Mahkeme tarafından da cezaya hükmedilmesine rağmen İstinaf mahkemeleri tarafından verilen hakkaniyetsiz bozma kararları adalet duygusunu zedelemektedir. KANUN YENİDEN DÜZENLENMEDİKÇE İFTİRA SUÇUNUN CEZASIZ KALMASINA YOL AÇTIĞINI GÖSTEREN VAHİM ÖRNEKLERDEN BİRİ OLAN İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NİN 2023/1368 E. VE 2025/1117 K. SAYILI KARARI hakkındaki bildirimimizdir.
AÇIKLAMALAR :
Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandıkları ana dava dosyasında 8 bin 650 yıllık cezalarına hiçbir somut delili olmayan etkin pişman sanık beyanları dayanak yapılmıştır. Bu kimselerin husumetli kişilerin baskısı altında oldukları, ifadelerinin somut delillerle desteklenmediği, cezaevine gönderilmeme/cezaevinden tahliye edilme garantisi karşılığında gerçek dışı anlatımlar yaptıkları ve doğru söylemedikleri ispatlanmasına rağmen bu yalanlarla 200’e yakın insan mağdur edilmiş, hukuk dışı hükümlerle cezaevinde gönderilmiş ve 360 defa müebbet anlamına gelen cezalar verilmiştir.
Bugün ülkemizdeki başka soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde de benzer durumlara rastlanılabilmektedir. Bu yüzden etkin pişmanlık müessesesinin güvenilirliği artık Türkiye’de en çok tartışılan konulardan biri olmuştur. Tartışılmaktadır; çünkü etkin pişmanlık artık daha çok delil yetersizliği bulunan dosyalardaki bu eksikliği gidermek amacıyla kullanılan bir müessese olarak işletilmeye başlanmıştır. Bu durumun, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan kimselerin cezalarında indirime gidilmesi, tutuklanmamaları veya tahliye edilmeleri gibi avantajlar da göz önüne alındığında, hukuken mutlaka çözülmesi gereken sorunlar ve haksızlıklar ortaya çıkardığı görülmektedir. ETKİN PİŞMANLIK MÜESSESESİNİN gerçekten suç işlenen olaylarda maddi gerçeğe ulaşılmasında elbette ki faydası bulunmaktadır. Ancak suç işlememesine rağmen cezaeviyle tehdit edilen kişilere sevdiklerini, iş ortaklarını, dava arkadaşlarını suçlamak kaydıyla kendilerini kurtarma imkanı sağladığı da yadsınamaz bir gerçektir.
HER ŞEYDEN ÖNCE VİCDANEN KABUL EDİLEMEZ OLAN BU YÖNTEMİN YOL AÇTIĞI VAHİM DURUM İSE, ASILSIZ İFADELERLE ve ALENİ YALANLARLA BAZILARININ HAKSIZ ŞEKİLDE TUTUKLANMALARINA, MAHKUM EDİLMELERİNE NEDEN OLAN İNSANLARIN BU GAYRİ AHLAKİ VE KANUNA AYKIRI TUTUMLARININ CEZASIZ BIRAKILMAK İSTENMESİDİR.
BU DURUMUN EN ÇARPICI ÖRNEKLERİNDEN BİRİ MÜVEKKİL ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ YARGILANDIĞI DAVADA YAŞANMIŞTIR. ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNDEN YARARLANIRKEN BAŞKALARINA İFTİRA ATTIĞI BİLİMSEL RAPORLAR VE BİLİRKİŞİ MÜTALAALARIYLA İSPATLANMIŞ BİR KİŞİYE YEREL MAHKEMENİN HAKLI OLARAK VERDİĞİ CEZA KARARI İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NİN 2023/1368 E. VE 2025/1117 K. NO’LU KARARIYLA BOZULMUŞTUR. BÖYLECE YALAN SÖYLEYEREK MASUM BİR İNSANI MAĞDUR ETMEK SUÇU CEZASIZ BIRAKILMIŞ, DAHASI BU YOLLA BÖYLESİNE GAYRİ AHLAKİ BİR EYLEM ADETA MEŞRULAŞTIRILMIŞ VE TEŞVİK EDİLMİŞTİR.
İstinaf incelemesine konu olay kısaca şöyle özetlenebilir:
- Müşteki Server Görkem Erdoğan ve sanık Çağla (Çelenlioğlu) Doğan müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaş grubuna yapılan 11.07.2018 tarihli polis operasyonunda gözaltına alınan kimseler arasında yer almışlardır. Her ikisi de tutuklanmış ve yargılanmışlardır. Çağla Doğan tutuklandıktan sonra Yenişehir Kadın Cezaevine gönderilmiş, doğru düzgün bir penceresi dahi olmayan bir hücreye yerleştirilmiş, soğuk küflü ve haşereyle dolu bir ortamda tutulmuş ve bu zor koşullarda kalmaya 6 ay sabır gösterebildikten sonra etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmaya mecbur kalarak cezaevinden tahliye edilmiştir. O zamana kadar hayatında karakol yüzü görmemiş, suç işlememiş, kriminal insanlardan uzak temiz bir hayat yaşamış bir genç kız olan Çağla Doğan çok ağır şartlar içeren cezaevinden kurtulmak amacıyla suçsuz olduklarını gayet iyi bildiği dostları hakkında asılsız suçlamalarda bulunmak zorunda kalmıştır. Bu gerçek dışı beyanlarını mecburen 03.02.2020 tarihinde mahkeme huzurunda da devam ettirmiş ve emniyetteki ifadesinde anlatmadığı hayali bir olaydan ilk kez mahkemede bahsederek Server Görkem Erdoğan’ın kendisiyle ilgili bir vekaletnameye güya kendisi adına imza attığını ileri sürmüştür. Bunun üzerine Server Görkem Erdoğan hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçlamasıyla ek bir soruşturma başlatılmıştır.
- İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2021/17048 no’lu soruşturmada gerek Savcılık tarafından gerekse şüpheli tarafından alınan BİLİRKİŞİ UZMAN RAPORLARINDA VEKALETNAMEDEKİ İMZANIN ÇAĞLA DOĞAN’A AİT OLDUĞU TESPİT EDİLMİŞTİR. ÇAĞLA DOĞAN’IN MAHKEME HUZURUNDAKİ İFADESİNDE VEKALETNAME İLE İLGİLİ DOĞRU SÖYLEMEDİĞİ ORTAYA ÇIKMIŞTIR. Bunun üzerine Server Görkem Erdoğan hakkındaki yürütülen 2021/8728 no’lu soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Ardından Server Görkem Erdoğan aynı Savcılığa Çağla Doğan hakkında iftira suçlamasıyla şikayet başvurusu yapmıştır. İstanbul 40. Asliye Ceza Mahkemesi’nde iftira suçundan dava açılmıştır. Bilirkişi raporları Çağla Doğan’ın yalan söylediğini açıkça ortaya koyduğundan, Mahkeme 2022/263 E. sayılı dosyasında Çağla Doğan hakkında mahkumiyet kararına hükmetmiştir.
- İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi ise incelemesinde;
“… gelen kağıtları okumadan imzalıyordum… Eve bazen noter geliyordu. İftira amaçlı söylemedim” şeklinde suçlamayı kabul ettiği yönündeki savunmaları nazara alındığında, SANIĞIN ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİ ÇERÇEVESİNDE VERDİĞİ BEYANLARININ YETKİLİ MERCİE İHBAR VEYA ŞİKAYET OLARAK DEĞERLENDİRİLEMEYECEĞİNDEN SANIĞIN EYLEMİNİN İFTİRA SUÇU OLARAK NİTELENDİRİLMESİNİN MÜMKÜN BULUNMADIĞI…”
denilerek SANIĞIN MAHKEME HUZURUNDA ALENEN GERÇEK DIŞI BEYAN VERMESİ ve BU BEYANIYLA BİR GENÇ KADINI MAĞDUR ETMESİ yani YALAN BEYANDA BULUNMA VE İFTİRA ATMA SUÇUNU İŞLEMESİ TAMAMEN YOK SAYILMIŞTIR.
Çağla Doğan’ın GERÇEKTE KENDİSİNİN İMZALADIĞINI BİLDİĞİ bir vekaletnameyi Server Görkem Erdoğan’ın imzaladığı YALANINI SÖYLEYEREK, Server Görkem Erdoğan hakkında evrakta sahtecilik soruşturmasına sebep olmasını SUÇ OLMAKTAN ÇIKARAN İstanbul BAM 1 Ceza Dairesi HUKUKA VE VİCDANA AYKIRI BU KARARINA GEREKÇE OLARAK SANIĞIN ETKİN PİŞMANLIK ÇERÇEVESİNDE BEYAN VERMESİNİ göstermiştir.
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NİN 2025/1117 NO’LU İSTİNAF KARARI, ETKİN PİŞMANLIK MÜESSESİNİN ADALET VE HAKKANİYETE AYKIRI, TEMEL İNSANİ VE VİCDANİ DOĞRULARLA ÇELİŞEN SON DERECE TEHLİKELİ BİR HALE GELDİĞİNİ GÖSTERMEKTEDİR.
Server Görkem Erdoğan ve Çağla Doğan’ın arasında geçen olaydan ve yukarıda yer verdiğimiz kararın gerekçesinden hareketle etkin pişman müessesesinin büyük haksızlıklara ve hukuki çelişkilere yol açtığını şu başlıklar üzerinden inceleyebiliriz:
1) UYGULAMADA, ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNDEN YARARLANAN KİMSELER İFADELERİNDE İFTİRADA BULUNSALAR BİLE KORUNMAKTADIRLAR. BU DURUMUN İFTİRAYI VE HAKSIZLIKLARI YAYGINLAŞTIRACAĞI AÇIKTIR:
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi Çağla Doğan hakkındaki istinaf incelemesinde, şahsın etkin pişmanlık ifadelerinin “ihbar” ya da “şikayet” olarak değerlendirilemeyeceğinden dolayı ifadelerdeki asılsız kısımların da “iftira” kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. Bu yorum biçimi büyük haksızlıklara zemin de hazırlamaktadır. Bu yorumlama nedeniyle kimi insanlar etkin pişmanlık müessesesi aracılığıyla haksız yere korunurken kimi insanların da haksızlığa maruz bırakılmasına seyirci kalınmaktadır.
Adnan Oktar Davası dosyasında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan kişilerin asılsız ifadeleri yüzünden tutuklanan, haklarında mahkumiyet kararı verilen çok sayıda kişi vardır. 1. Ceza Dairesi’nin gerekçesine göre ihbar/şikayet olarak bile sayılmaması gereken bu ifadelere dayanılarak insanlar yıllardır cezaevinde tutulmakta, yüzlerce yıla varan hapis cezasına çarptırılmaktadırlar. ANCAK BU KADAR AĞIR HUKUKİ SONUÇLARA YOL AÇAN İFADELERİN ASILSIZ OLDUĞU ORTAYA ÇIKTIĞINDA BU İFADELERİN SAHİPLERİ CEZASIZ BIRAKILMAKTADIR. Aleyhine ifade verilenler ile aleyhe ifade verenlerin aldıkları karşılık arasında çok büyük bir dengesizlik vardır. Burada hukuksuz ve eşitsiz bir durum olduğu gibi, etkin pişmanlıktan yararlananların gerçek dışı beyan verip suç uydurmaları ve iftira atmaları karşılığında ödüllendirildiği, korunduğu gibi acı bir gerçek karşımıza çıkmaktadır.
Çağla Doğan eğer ki Server Görkem Erdoğan hakkındaki asılsız suçlamasını etkin pişmanlık ifadesi sırasında değil de bir şikayet başvurusunda yapmış olsaydı iftiradan dolayı mahkum edilirdi. Ancak asılsız suçlamalar etkin pişmanlık ifadesinde iftira kapsamına sokulmamaktadır. Bu durum etkin pişmanlıktan faydalanan insanlara her şeyi söyleyebilme serbestisi tanımaktadır. BU İNSANLARA SIRF BAZI İNSANLARA CEZA VEREBİLMEK İÇİN CEZALANDIRMAMA GARANTİLİ İFTİRA ATMA FIRSATI SUNULMAKTADIR. BU İFTİRALARDA BULUNANLAR SEVDİKLERİNİN YANINA, İŞLERİNİN BAŞINA DÖNERKEN, İFTİRALARIN YÖNELTİLDİĞİ KİMSELER İSE CEZAEVİNE GÖNDERİLMEKTEDİRLER. Yalan söyleyenler ödüllendirilmekte ve korunmakta, yalana maruz kalanlar ise cezalandırılmaktadır. Özetle etkin pişmanlık müessesesinde makul adalet anlayışı terk edilmiştir.
Bu anlayışla ve bu şekliyle devam ettirildiği sürece etkin pişmanlık müessesesinden beklenen faydanın sağlanması mümkün değildir. Fayda sağlanamayacağı gibi art niyetli, hukuk tanımaz kimseler tarafından bir zulüm aracı olarak kullanılacağı kesindir. Etkin pişmanlık müessesesi hali hazırdaki işleyişiyle buna müsaittir. Bir suç işlememesine rağmen cezalandırılmak istenen kişi ve topluluklar etkin pişmanlık ifadeleri aracılığıyla cezalandırılmaya hazır hale getirilebilirler. Bunun ise bir hukuk devletinde kabul edilebilir bir durum olmadığı açıktır.
Etkin pişmanlık müessesesi bu haliyle adaletten ziyade iftiranın yaygınlaştırılmasına hizmet etmektedir. Adnan Oktar Davası dosyasına önyargısız şekilde bakılırsa bu tespitlerimizde hiçbir abartı olmadığının birçok delili görülecektir.
2) İSTİNAF MAHKEMESİNİN ETKİN PİŞMAN ÇAĞLA DOĞAN’IN ASILSIZ BİR SUÇLAMADA BULUNDUĞUNU KABUL ETMESİ ADNAN OKTAR DAVASI DOSYASINDA ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNDEN YARARLANAN ŞAHISLARA AİT İFADELERİN HİÇBİRİNE GÜVENİLEMEYECEĞİ ANLAMINA GELMEKTEDİR:
Öncelikle bir hususu vurgulamalıyız... İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi 2023/1368 E. sayılı istinaf incelemesinde müvekkilin arkadaş grubuna yönelik operasyonun ardından etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan Çağla Doğan’ın yaptığı resmi belgede sahtecilik suçlamasının ASILSIZ OLDUĞUNU tespit etmiştir. Dosyada Çağla Doğan’ın, Server Görkem Erdoğan’ı hiçbir alakasının olmadığı bir suç eyleminin failiymiş gibi gösterdiğini görmüştür.
Dolayısıyla bu karar, Adnan Oktar Davası’nda (ve muhtemelen Türkiye’deki başka dava dosyalarında da) etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan kimselerin nasıl bir psikolojiyle hareket ettiklerini bir kez daha açığa vurmuştur. Nitekim etkin pişmanlığına dair ifade veren bu kimseler ortada teknik olarak incelenebilecek, dolayısıyla GERÇEKLERİN KOLAYLIKLA TESPİT EDİLEBİLECEĞİ BELGELERİN OLDUĞU DURUMLARDA BİLE ASILSIZ SUÇLAMALARDA BULUNABİLMİŞLERDİR. Bu durum yaşadıkları korkunun şiddetiyle gerçekdışı hikayeler uydurmada ne kadar ileri gidebileceklerini göstermektedir. Belli ki etkin pişmanlıktan yararlanması karşılığında cezaevinden kurtulan Çağla Doğan sonrasında “ya cezaevine bir daha dönersem” korkusuna kapılmış, kendisini garantiye alabilmek için kendisine söyletilen yalanlara yenisini eklemiştir. Dosyanın geneline bakıldığında etkin pişman şahısların yaşadıkları korkular ve baskılar nedeniyle bir iftira sarmalına dolandıkları, zamanla kontrolü iyice kaybederek ifadelerinde daha büyük açıklar verdikleri hemen teşhis edilebilmektedir.
Adnan Oktar Davası bakımından, İstanbul 40. Asliye Ceza Mahkemesi’nin mahkumiyet kararını ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin istinaf kararını dayandırdığı gerekçeyi münferit bir olayla ilgili sıradan bir karar ve gerekçe olarak değerlendirmemek gerekir. Bu gerekçe ve kararlar sadece tek bir etkin pişman şahıs açısından değil dosyadaki tüm etkin pişman şahıslar açısından önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Dosyanın bazı sanıkları etkin pişmanlık müessesesini yaşadıkları zorluklardan kaçabilmek için bir fırsat olarak görmüşler, özgürlükleri karşılığında yalan ifade vermişlerdir.
Adnan Oktar Davası dosyasındaki her olayda karşımıza çıkan, hiçbir somut delile dayanmayan, sadece mağdurun beyanına dayanan “cinsel saldırı”, “eziyet” vb. gibi iddialar da benzer bir sürecin neticesidir. Her şeyden önce Adnan Oktar Davası dosyasında CİNSEL SALDIRI İTHAMLARINDA TEK BİR TANE BİLE DOĞAL MÜŞTEKİ YOKTUR. Genç kızların bir kısmı, husumetli müştekilerin tehdit ve korkutmasına maruz kalmış ve dehşete kapılmıştır. Bir kısmı ise haklarında önce yasa dışı olarak yurt dışına çıkış yasağı verilmiş sonra emniyete çağrılarak “ya sanık olursun ya müşteki” dayatması yapılmıştır. İftira atmayı kabul etmeyen kadınların tutuklandığı bir ortamda bu baskıya dayanamayanlar kendi iffetlerini karalamak uğruna cinsel saldırı iftirasında bulunmaya mecbur kalmışlardır.
Kaldı ki basit bir mantık yürütmeyle bile kolaylıkla anlaşılacağı üzere; belgeli ve yalan olduğu bir el yazısı incelemesiyle dahi ortaya çıkabilecek bir konu üzerinden bile asılsız iddialar ortaya atılabilmişse, sadece beyana dayanan iddialara hiç güvenilmemesi gerekir. Bir insan belgeye dayalı bir eylem konusunda iftira atabiliyorsa, belgeye dayanmayan dolayısıyla göreceli olarak kendi aleyhine dönmesi daha zor olan bir konuda çok daha rahat bir şekilde iftiraya yönelecektir. Ayrıca bir konuda yalan söyleyen, her konuda yalan söyleme potansiyeline sahip demektir. Süreç boyunca karşılaştığımız uygulamalardan da görüldüğü üzere, hakkında cinsel saldırı suçlaması bulunanların bile etkin pişmanlıktan yararlandıkları takdirde cezaevinden tahliye edildiği böyle bir dosyada, kişinin tek bir yalanını diğer yalanlarının varlığına delil olarak değerlendirmek gerektiği açıktır.
Açıkça görülmektedir ki bu kişiler cezaevine düşmemek veya oradan çıkmak için hayal güçlerini sonuna kadar kullanıp kendilerinden istenenleri harfiyen yerine getirmişler, yani yalanlar üretmişlerdir. Nitekim bir tarafta yıllarca hapis yatma diğer tarafta özgür kalma gibi iki seçeneğin sunulduğu bir insanın yalan ifadede bulunma olasılığının artacağında kuşku yoktur. İnsanların çok küçük menfaatler karşılığında bile yalan söyleyebildiği bir dünyada özgürlüğünü kaybetmemek, çok zor cezaevi şartlarında yıllarca yaşamamak, mallarını ve itibarını yitirmemek uğruna ne yalanlar uydurabileceğini vicdanlı yetkililerin takdirine bırakıyoruz.
ÇAĞLA DOĞAN’IN ETKİN PİŞMAN SANIK OLMA SÜRECİ VE DOSYADAKİ GERÇEK DIŞI BEYANLARI ETKİN PİŞMANLIĞIN NASIL SUİSTİMAL EDİLEBİLECEĞİNİN ÇARPICI BİR ÖRNEĞİDİR.
ÇAĞLA DOĞAN (ÇELENLİOĞLU) müvekkil Adnan Oktar’ı hep çok sevmiş ve değer vermiştir. 6 YIL BOYUNCA MÜVEKKİL ADNAN OKTAR VE ARKADAŞ GRUBUYLA ARKADAŞLIK YAPMIŞTIR. Gözaltı sırasında "hür iradesiyle, hiçbir baskı altında olmadan" verdiğini belirttiği Emniyet ifadesinde müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarından en ufak bir zarar görmediğini beyan etmiş, tutuklandıktan 6 ay sonra ise akla hayale gelmeyecek şekilde müvekkil ve arkadaşlarını cinsel saldırı iftirasıyla suçlamıştır.
Cezaevinde tecrit hücresinde oldukça zor koşullarda bırakılan Çağla Doğan, etkin pişman olması için bir kısım kişiler, hatta cezaevi yönetimi tarafından yoğun şekilde baskı görmüştür. Küflü, kirli, çok soğuk, böcek ve kemirgenlerin yoğun bulunduğu, 3 adımlık tecrit hücresindeki zor koşullara cezaevinde ancak 6 ay dayanabilmiştir. Ağır baskılara dayanamayarak zor cezaevi koşullarından kurtulabilmek için etkin pişman olmuş ve tekrar tutuklanıp ömür boyu cezaevine gönderilme korkusuyla, akıl almaz iftiraları anlatmak zorunda bırakılmıştır.
Bu iftiraları sıralarken Mahkeme Başkan ve heyeti tarafından bir kez bile kendisine,
- 6 YIL BOYUNCA SÖZDE TECAVÜZCÜSÜYLE NEDEN GÖRÜŞTÜĞÜ,
- SÖZDE TECAVÜZCÜSÜNDEN NEDEN HEDİYELER KABUL ETTİĞİ,
- GÜYA TECAVÜZE UĞRADIĞI YERE NEDEN HER GÜN AİLESİNİN YANINDAN ÇIKIP, SÜSLENİP HAZIRLANIP GELDİĞİ,
- NEDEN SÖZDE TECAVÜZCÜSÜYLE EVLENME PLANI YAPIP AİLESİYLE VE KIZ KARDEŞLERİYLE TANIŞTIRDIĞI,
- TECAVÜZE UĞRADIĞINI İDDİA ETTİĞİ BİR ORTAMA NEDEN İKİ KIZ KARDEŞİNİ BİRDEN GETİRDİĞİ,
- SÖZDE TECAVÜZCÜSÜ İÇİN “HAYATIMDA İLK DEFA BİRİ BANA BU KADAR İYİ DAVRANIYORDU” DEMESİNİN BİR ÇELİKİ OLUP OLMADIĞI
Cezaevinde kaldığı 6 ay boyunca kendisi gibi tutuklu olan müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına çok sık mektup yazmıştır. Mektuplarının hitap kısımlarında müvekkil Adnan Oktar’a olan sevgisini, özlemini ve verdiği değeri; coşku ve heyecan dolu cümlelerle dile getirmiş ve kelimelerinin başlarına “EN”, “ÇOK” gibi sıfatlar ekleyerek özellikle vurgu yapmıştır. Şüphesiz ki; bu hitaplar içten gelerek, sevgiyle yazılmış, samimi hitaplardır. Yoksa bir kadının zulüm gördüğü bir erkeğe “çok çok çok sevdiğim, en değerli, en kıymetli” diye hitap etmesi mümkün değildir.
Görüldüğü üzere, ÇAĞLA DOĞAN mektuplarında müvekkil Adnan Oktar’ı çok özlediğini, bir an önce onunla ve arkadaşlarıyla kavuşmak istediğini, onları çok sevdiğini yazmıştır. Hiçbir kadının yıllarca kendisine zulmetmiş bir insanla kavuşmayı istemesi söz konusu dahi olamaz. Tüm bunlar etkin pişmanlık ifadesi sırasında anlattığı hikayelerin baştan sona kurgu ve yalan olduğu, kumpasın senaryosu olarak kendisine dayatılıp söylettirildiğinin delilidir. İSTİNAF 1 CEZA DAİRESİ’NİN BAHSE KONU KARARI İSE, BU ACIMASIZ VE HUKUK DIŞI KOŞULLAR ALTINDA ETKİN PİŞMAN OLUP İFTİRA ATMAYA MECBUR KALMIŞ BİR GENÇ KADININ İFTİRALARINI MEŞRULAŞTIRMA GİRİŞİMİ OLMUŞTUR.
MAHKEME HUZURUNDA ETKİN PİŞMANLIK İFADESİNİ GERİ ÇEKEN, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARININ SUÇSUZ OLDUKLARINI BEYAN EDEN SANIK HAKKINDA HIZLA YAKALAMA KARARI ÇIKARILMIŞ OLMASI DA ADNAN OKTAR DAVASI DOSYASINDAKİ İBRET VERİCİ HUKUKSUZLUKLARDAN BİRİDİR.
Adnan Oktar Davası dosyasının etkin pişman sanıkları sadece husumetli katılanların değil mahkeme heyetinin baskısı altında da kalmışlardır. Bu kişiler zorla yönlendirildikleri yoldan geri adım atmamaları için heyetin kararlarıyla da korkutulmuşlardır. Bu gerçeğin bir örneği Merve Bozyiğit adlı sanıkta karşımıza çıkmıştır.
Merve Bozyiğit Adnan Oktar Soruşturması kapsamında gözaltına alınmış, emniyette bazı polis memurlarının psikolojik baskı yöntemlerine, tacize varan sözlerine ve fiillerine dayanamayıp kendi açıklamalarının üzerine birçok eklemenin yapıldığı, olayların suç teşkil edecek şekilde değiştirilip anlatıldığı etkin pişmanlık ifadesini imzalamak zorunda kalmıştır. Ardından vicdanını dinlemiş ve baskılardan korkmayı bırakıp mahkeme huzurunda şu şekilde gerçekleri anlatmıştır:
Görüldüğü gibi Merve Bozyiğit isimli şahıs müvekkilin arkadaş grubunun suç örgütü olmadığını, cinsel saldırı ve taciz iddialarının asılsız olduğunu mahkeme heyeti huzurunda açıklamıştır. Mahkeme heyetinin gerçekleri anlatmayı seçen bu şahsa uygun gördüğü karşılık ise onun hakkında yakalama emri düzenlemek olmuştur.
Yargılama boyunca sergilenen hukuksuzlukları, etkin pişmanlık ifadesini geri çeken sanıkların maruz kaldıkları muameleyi gören diğer etkin pişman sanıklar gerçekleri anlatma cesaretini bulamamışlardır.
Ayrıca yargılama boyunca neden etkin pişman şüpheli/sanık ifadelerinin her koşulda diğer şüpheli/sanık ifadelerinden üstün tutulduğu sorusunun cevabı da belirsizdir. Adnan Oktar Davası bu sorunun cevabının verilemediği davalardan biridir. Dosyadaki ilgili kararlar her defasında etkin pişmanlıktan yararlanan şahısların ifadelerine itibar edilerek alınmaktadır. DİĞER TARAFTAN ŞAHIS GÖZALTINDAYKEN “SUÇ İŞLEMEDİM” ŞEKLİNDE İFADE VERDİĞİNDE BUNA İTİBAR EDİLMEYİP TUTUKLANIRKEN, BİRKAÇ AY SONRA BU KEZ “SUÇ İŞLEDİM” DEDİĞİNDE İSE BUNA İTİBAR EDİLİP ANINDA TAHLİYE EDİLMEKTEDİR. Etkin pişmanlıktan yararlanması kişiye bir anda “sözüne güvenilir kimse” damgasının vurulmasına yol açmaktadır. Ancak aynı kişi etkin pişmanlık ifadesini geri çektiğinde tekrar “sözüne güvenilmez kimse” olmaktadır. Şahsın tutuklanmasına çalışılmaktadır. Söz konusu tutarsız yaklaşım dosyada (benzer olayların yaşandığı başka dava dosyalarında olduğu gibi) en başından hüküm kurulduğuna, müvekkil ve arkadaşlarının yargılama yapılmadan suçlu ilan edildiklerine en net delillerden biridir.
ADNAN OKTAR DAVASI DOSYASINDA SADECE ETKİN PİŞMAN SANIKLARIN DEĞİL MÜŞTEKİLERİN İFADELERİ DE HİÇBİR DELİLE DAYANMAMAKTADIR.
Adnan Oktar Davası dosyasında verilen MAHKUMİYET KARARLARI HİÇBİR DELİLE DAYANMAMAKTADIR. Delil yoktur, çünkü müvekkil ve arkadaşları her zaman suçtan ve suçlulardan uzak bir hayat sürmüşlerdir. Bu yüzden müvekkilin arkadaş grubunu silahlı suç örgütü gibi göstermeyi amaçlayan komplocuların dosya için düzmece delil üretmeleri gerekmiş, bu ihtiyaçlar ise gerçek dışı ifadelerden sağlanmıştır.
Yukarıda bahsettiğimiz örnek, etkin pişman sanıkların dosyadaki yüzlerce iftirasından sadece biridir. Dosyadaki müştekilerin ifadelerinde ise binlerce uydurma iddia vardır. Müvekkil ve arkadaşlarına yönelik beraat kararlarının kesinleştiği terör örgütüne yardım, casusluk, resmi belgede sahtecilik gibi suçlamalarda olduğu gibi cinsel saldırı, cinsel taciz gibi suçlamalarda da hiçbir delil yoktur.
Cinsel saldırı ve istismar suçlamalarıyla ilişkili ifadelerin ortak özelliklerinden biri, çok büyük bir bölümünde iddialara konu eylemlerle ilgili tarih bilgisi dahi verilmemiş olmasıdır. Müştekiler iddialarına konu eylemlerden bahsederlerken bilinçli olarak tarih bilgisi vermekten kaçınmışlardır. Çünkü tarih bilgisi verdikleri takdirde savunmanın ortaya atılan iddiaları kolaylıkla çürüteceklerinin bilincindedirler. Buna rağmen içlerinden bazısı iddialarıyla ilgili tarih aralıkları vermişler; ileri sürdükleri iddiaları, komployu kurgulayanların yönlendirmelerine aykırı bu hataları nedeniyle müvekkil ve arkadaşları tarafından çürütülmüştür. Birkaç örnek vermemiz gerekirse;
- Pelin Akalın (Dosyadaki adıyla Hanife Akalın) 2012 yılının Mayıs-Temmuz ayları arasında, 17 yaşındayken kendisine tecavüz ettiklerini ileri sürdüğü Ali Kasap ve Aydın Kasap’ın o dönemde İstanbul’un Yavuztürk mahallesinde yaşadıklarını belirtmiştir. Ancak Ali Kasap ve Aydın Kasap’ın ifadede kastedilen eve 2013 yılında taşındıkları gözaltına sırasında arama tutanağına yazılan kira kontratı bilgisinden anlaşılmıştır. Buna rağmen haklarındaki cinsel saldırı suçlamasından dolayı mahkumiyet kararı verilmiştir.
- Pelin Akalın 2012 yılı içerisinde Gökalp Barlan ve Serkan Ak’ın Beykoz’daki evine gittiğini ve burada cinsel saldırıya uğradığını iddia etmiştir. Gökalp Barlan ve Serkan Ak dosyaya sundukları kira sözleşmesiyle söz konusu eve 01.09.2014 tarihinde taşındıklarını ispatlamışlardır. Buna rağmen haklarındaki cinsel saldırı suçlamasından dolayı mahkumiyet kararı verilmiştir.
- Gönül Duyar Murat Yeşituna’nın kendisine 2012 yılı sonlarında ve 2013 yılı ilk aylarında cinsel saldırıda bulunduğunu iddia etmiştir. Ancak Murat Yeşiltuna o tarihlerde yurtdışında olduğunu dosyaya sunduğu pasaport kayıtlarıyla ortaya koymuştur. Buna rağmen hakkındaki cinsel saldırı suçlamasından dolayı mahkumiyet kararı verilmiştir.
- Gönül Duyar Şecaattin Çelikler’in kendisine 2013 yılı sonlarında 2014 yılı ilk aylarında cinsel saldırıda bulunduğunu iddia etmiştir. Ancak Şecaattin Çelikler o tarihlerde böbreklerinden birinin ve üriter kanalının bir kısmının alındığı hayati risk taşıyan bir kanser ameliyatı geçirdiğini, tedavisinin ağır kemoterapi alarak devam ettiğini resmi evraklarla ispatlamıştır. Buna rağmen hakkındaki cinsel saldırı suçlamasından dolayı mahkumiyet kararı verilmiştir.
- Çağla Doğan 31.12.2013 tarihli yılbaşı gecesi Bora Yıldız tarafından cinsel saldırıya uğradığını iddia etmiştir. Bora Yıldız 29.12.2013-05.01.2014 tarihleri arasında Türkiye’de olmadığını pasaport kayıtlarıyla ortaya koymuştur. Buna rağmen hakkındaki cinsel saldırı suçlamasından dolayı mahkumiyet kararı verilmiştir.
Dosyadaki tecavüz suçlamalarının ne denli büyük bir yalan olduğunu gösteren delillerden çarpıcı bir tanesine daha burada yer vermek istiyoruz. Aşağıda hakkındaki birçok cinsel saldırı suçlamasından hapis cezasına çarptırılan Mehmet Ender Daban’ın Funda Yıldız isimli müştekiyle cezaevinde çektirdiği fotoğraflardan biri yer almaktadır:
Konunun dikkat çekici yönü, Funda Yıldız’ın Mehmet Ender Daban hakkında da tecavüz suçlamasında bulunmuş olmasıdır. Mehmet Ender Daban hakkında güya Funda Yıldız’a yönelik cinsel saldırıdan dolayı da mahkumiyet kararı verilmiştir. Ancak görüldüğü üzere, Funda Yıldız yargılama süreci devam ederken Mehmet Ender Daban’ı cezaevinde ziyaret eden, onunla hiçbir çekince duymadan fotoğraf çektiren, ayrıca delilleri dosyada yer aldığı üzere ona sevgi dolu mektuplar yazan birisidir. Dosyadaki iddialar doğru olsalar, Funda Yıldız’ın kendisine defalarca tecavüz ettiği ileri sürülen Mehmet Ender Daban’a böyle bir tutumla yaklaşması mümkün değildir.
ADNAN OKTAR DAVASI DOSYASINDA YAZIŞMALAR VE FOTOĞRAFLAR TECAVÜZE UĞRADIĞINI İDDİA EDEN KADINLARIN KENDİLERİNİN CİNSEL İLİŞKİ TALEBİNDE BULUNDUKLARINI, SANIKLARIN KABUL ETMEDİĞİNİ, BUNA RAĞMEN CEZA ALDIKLARINI ORTAYA KOYMUŞTUR:
Bu konuda en dikkat çekici örneklerden biri müşteki DİLEK KAYIPLAR’IN KENDİSİNİN SANIK RASİM COŞKUN VARLIBAŞ İLE CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEK İSTEDİĞİNİ BELİRTEN ISRARLI mesajlarıdır. Üstelik bu mesajlar müşteki tarafından sanığa sözde tecavüz tarihinden sonra gönderilmiştir. Mesajlardaki ısrarlı görüşme talebi, yoğun sevgi cümleleri, hatta sanıkla evlilik planları kurması gibi somut bilgiler yaşandığı iddia edilen eylemin bir cinsel saldırı suçu kapsamında olmadığını göstermektedir. Sözde mağdurun iddiasına göre sözde cinsel saldırı eylemi Nisan-Mayıs 2018 tarihleri içerisinde gerçekleşmiştir. İDDİA EDİLEN BU SUÇLAMA TARİHİNDEN SONRA YAPILMIŞ WHATSAPP YAZIŞMALARI ise sözde mağdurun “bebeğim, balım, aşkım, özledim, koynuma gel, bu gece bende kal” şeklinde ısrarlı sevgi ve görüşmeye devam etme arzusu içermektedir. Hatta 10 Mayıs 2018 tarihli bir mesajda 5 dakika içinde 8 AYRI KEZ TEKLİFTE BULUNARAK sanık ile buluşabilmek için ısrar etmektedir. HATTA SANIKLA EVLİLİK PLANLARI YAPMAKTA, BU KONUDA ÇOK CİDDİ OLDUĞUNU VURGULAMAKTADIR. SANIĞA ORYANTAL DANS YAPAN VİDEOLARINI VE BİRTAKIM ÖZEL FOTOĞRAFLARINI GÖNDERMEKTEDİR.
Adnan Oktar Davası dosyasında bozma kararı veren hakimler de dayanaksız beyanları değil bu tip somut delilleri esas almışlardır. Bozma Kararının 339. Sayfasında da yer aldığı üzere, bahse konu sözde mağdurun bizzat kendisinin sanık ile cinsel ilişki istediğini gösteren yazışmalardan biri şöyledir:
“.... ADAM GİBİ S.....EN S.K, S....MEYEN ADAMI DA İLK GÖRÜYORUM, SEKS YAPMAK İSTİYORUM,..VİBRATÖR ALACAĞIM.” vb pek çok whatsapp mesajı ile açıkça anlaşıldığı, bu itibarla sanık savunması ve dosya içeriğine göre katılana yönelik rıza ile gerçekleştiği anlaşılan eylemlerin, müsnet cinsel saldırı suçunun unsurunu oluşturmayacağı açık olmasına rağmen sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi…” 2022/158 Sayılı Bozma Kararı, Sayfa 339
BU DURUM KARŞISINDA BURADA “BİR CİNSEL SALDIRI SUÇU VARDIR” DENİLMESİNİN HUKUKEN, AKLEN VE MANTIKEN MÜMKÜN OLMADIĞI AÇIKTIR.
SONUÇ OLARAK;
Yargıya güvenin yeniden tesis edilmesinin en önemli adımlarından biri, yasal düzenlemeler, yasalardaki açık ve boşlukların ortadan kaldırılması ve böylece kötüye kullanımların da engellenmesidir. Bu kapsamda, etkin pişmanlık düzenlemesi mevcut haliyle zarar verici bir hal kazandığından, uygulamadan kaldırılması ve yeniden düzenlenmesi gerektiği görülmektedir. AKSİ TAKDİRDE İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ’NİN 2025/1117 NO’LU KARARI GİBİ KARARLARIN DA KATKISIYLA TOPLUMDA İFTİRA KÜLTÜRÜNÜN HER YERİ KUŞATMASI, İFTİRACILARIN HAKSIZ KAZANÇLAR ELDE EDERKEN İFTİRAYA MARUZ KALANLARIN AĞIR MAĞDURİYETLER YAŞAMALARI KAÇINILMAZDIR.
Suçtan pişman olma veya suçu engelleme amacıyla yazılmış olan Etkin Pişmanlık kanunun “iftiracılık ve suni suç oluşturma müessesi” olarak kullanılmasının en çarpıcı örnekleri müvekkil Adnan Oktar’ın dava dosyasında somut olarak görülmüştür. Bugün ise etkin pişmanlık kanunu kullanılarak birçok vatandaşın iftira ile mağdur edildiği kamuoyu gündemindeki çeşitli dava dosyalarındaki gelişmemelerle de daha net bir şekilde anlaşılmıştır. Şu an uygulamada olan etkin pişmanlık düzenlemesi suçla mücadele ve failin yeniden topluma kazandırılması gibi önemli amaçlara yönelik olarak uygulamaya konulmuşsa da, PRATİKTE İFTİRACILIK VE YALAN ÜRETME SİSTEMİ HALİNE DÖNÜŞMESİ SEBEBİYLE TOPLUM TARAFINDAN RAHATSIZLIKLA KARŞILANMAKTA, AKADEMİSYENLER VE HUKUK İNSANLARI TARAFINDAN DA BİRÇOK AÇIDAN ELEŞTİRİLMEKTEDİR.
Eğer amaç gerçekten vatandaşları suç işlemekten alıkoymak ve suça karışması durumunda ise pişman olmasını sağlamak ise kanunlarda ve uygulamada önemli değişiklikler yapılması gerektiği görülmektedir.
Bu nedenlerle kanunun artık daha fazla vakit kaybetmeden değiştirilmesi ve mevcut halinin uygulamadan kaldırılması, önceki uygulamalar sebebiyle oluşan mağduriyetilerin ise bir an önce giderilmesi elzemdir.
Sayın Makamınızın bilgisine saygılarımızla sunarız. 30.10.2025
Adnan Oktar
Müdafi Av. Mert Zorlu










