İSTANBUL 1 AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
DOSYA NO : 2024/74 E
SUNAN : Adnan Oktar
MÜDAFİ : Av. Mert Zorlu
KONU : Huzurdaki dosyada müvekkile yönelik isnatlar arasında Mehdilik iddia ettiği ve Mehdilik inancını anlatarak sözde örgütün moral ve motivasyonunu ayakta tuttuğu iddiaları yer almaktadır. Müvekkil daha önceki dilekçelerinde de açıkladığı üzere Mehdilik iddiasında değildir. Ancak dindar bir insan olarak Mehdiyetle ilgili yaptığı araştırmaları, düşüncelerini, inancını anayasal bir hak olarak paylaşmakta, ifade özgürlüğünü kullanmaktadır. Bu araştırmalardan biri de Hz. Adem ve Hz. Havva’nın Van’da olduğu bilinen Adn (Aden, Adnan) Bahçesi’nde yaşadıklarını ortaya koymuştur. Konuyla ilgili bilgilerin sunumudur.
İÇİNDEKİLER
- 1. TEVRAT’TA ADN (ADEN, ADNAN) BAHÇESİ’NİN VAN GÖLÜ BÖLGESİNDE OLDUĞU BİLDİRİLİR
- 1.1. Adn (Aden, Adnan) Bahçesi’nin 4 Nehri Van ve Çevresindedir
- 1.2. Musevi İnancına Göre Allah İlk Olarak Adn (Aden, Adnan) Bahçesini ve Hz. Mehdi’yi Yaratmıştır
- 1.3. Musevi Kaynaklarına Göre Mehdi Adn (Aden, Adnan) Bahçesi’ndedir
- 1.4. Musevi Kaynaklarına Göre Hz. Mehdi Adn (Aden, Adnan) Bahçesinde, Koridorlar ve Odalardan Oluşan, Avluları Olan Bir Mekanda Zuhur İçin Beklemektedir
- 2. HZ. ADEM VE HZ. HAVVA VAN’DA BULUNAN ADN (ADEN, ADNAN) BAHÇESİNDE CENNETTEN BİR BOYUTTA YAŞIYORLARDI
- 2.1. 'Cennet' Kelimesi Kuran’da Bahçe Anlamında Kullanılır
- 2.2. Hz. Adem Yeryüzünde Yaratılmıştır
- 2.3. Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yaşadığı Adn (Aden, Adnan) Bahçesi Cennet boyutunda yeryüzünde yaratılmış bir bahçedir
- 2.4. Şeytan cennetten yasaklanmış olduğundan Hz. Adem ve Hz. Havva’yı aldattığı yer ahiretteki cennet değil Van’daki Adn (Aden, Adnan) Bahçesidir
- 2.5. Kuran'a göre cennette yasaklanmış ağaç veya meyve yoktur, bu yasak Van’daki Adn (Aden, Adnan) Bahçesindeki ağaçla ilgilidir
- 2.6. Büyük İslam Alimleri de Hz. Adem ile Hz. Havva’nın Yeryüzündeki Aden Bahçesinde Olduğunu Söyler
- 3. ADEN BAHÇESİ’NİN ve ADN CENNETİNİN İSMİ ADNAN İSMİYLE AYNI KÖKTEN GELMEKTEDİR
- 4. PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN SOYU ADNANİ’DİR
- 4.1. Peygamberimiz (Sav), Soyu Adnanidir, Yani Resulullah (Sav)’in Soyadı Adnan’dır
- 4.2. Hz. Mehdi’nin Adı Peygamberimiz (Sav)’in Adına (Soyuna) Muvafık (Benzer) Olacaktır
AÇIKLAMALARIMIZ:
Önceki dilekçelerimizde de arz ettiğimiz üzere müvekkil hiçbir zaman Mehdilik iddia etmemiş ama Peygamberimiz (sav)’in “Mehdi ile müjdelenin" emri gereği Mehdiyeti anlatmıştır. Hadislerde, tarihi ve dini kaynaklarda yaptığı araştırmalar neticesinde gördüğü mucizevi gerçekleri de anlatmaya devam etmektedir. Müvekkilin inancına göre, Peygamberimiz (sav)’in olacak dediği bir şeyin tam tarif ettiği şekilde olması Allah’ın Resulullah (sav)’e lütfettiği bir mucizedir ve bu mucizenin gizlenmesi Müslümanların Peygamberimiz (sav)’e olan sevgilerine ve hürmetlerine yakışmaz. ANCAK BU HİÇBİR ŞEKİLDE BİR MEHDİLİK İDDİASI DEĞİLDİR. MÜVEKKİL KENDİSİNİ ALLAH’A GÖNÜLDEN İMAN ETMİŞ, SALİH BİR MÜSLÜMAN OLARAK GÖRMEKTEDİR. MEHDİ TALEBESİ OLMAK İÇİN DUA ETMEKTEDİR. MEHDİYETE ZEMİN HAZIRLAMAKTADIR. ÇÜNKÜ ALLAH’IN KURAN’DA İSLAM AHLAKININ TÜM DÜNYAYA HAKİM OLACAĞINI VAAT ETTİĞİNİ BİLMEKTEDİR. ALLAH’IN VAADİNE İNANMAK VE GÜVENMEK İMANIN GEREĞİDİR. PEYGAMBERİMİZ (SAV) DE BU HAKİMİYETİN HZ. MEHDİ VESİLESİYLE OLACAĞINI BİLDİRMİŞTİR. BU SEBEPLERLE MÜVEKKİL MEHDİYET KONUSUNU ÖNEMLİ GÖRMEKTEDİR.
Müvekkilin son yaptığı araştırmalar Van’ın Hz. Adem’den bu yana iman edenler için birçok tarihi olayın yaşandığı mübarek bir belde olduğunu göstermiştir.
Konuyla ilgili müvekkilin görüş ve düşünceleri şöyledir:
Önceki dilekçelerimizde sunduğumuz üzere;
- Hz. İbrahim Van, Urfa – Harran, Erzurum bölgelerinde yaşamış ve Van’da tutuklanmıştır,
- Hz. Zülkarneyn’in yaptığı 3. yolculukta olduğu gibi Van da iki seddin arasındadır,
- Peygamberimiz (sav), Hz.Ebubekir’i Van’a elçi olarak göndermiştir,
- Bediüzzaman Hazretleri kendisinden 100 yıl sonra 2024 baharında Van’a gelecek mübarek şahsı müjdelemiş ve kendisinin de naaşının Van’da olacağını haber vermiştir.
Müvekkilin Kuran, hadisler, Tevrat, İncil ve tarihi kaynaklarda yaptığı en son araştırmalar ise Hz. Adem ve Hz. Havva’nın Van’da, cennetten bir boyut olan Adn (Adnan, Aden) Bahçesinde yaşamış olduklarını ortaya koymuştur. En eski devirlerden beri hahamların vakıf olduğu bu bilgi 18. ve 19. yüzyılda yaşamış olan Tevrat ve İncil uzmanı arkeologlar ve tarihçiler tarafından da eserlerinde izah edilmiştir. Örneğin aşağıda 1700’lü yıllarda yazılmış olan eserde Eden (Harita üzerinde Eden olarak yazılıdır) Bahçesinin yerini gösteren bir harita görülmektedir. Van Gölü’nün çevresindeki sarı ile işaretli alan Hz. Adem ve Hz. Havva’nın bir cennet boyutu olarak yaşadıkları Aden Bahçesini göstermektedir.
Kuran’da Allah cenneti çok detaylı anlatmış ve Cennetü’l-Adn’dan “kalıcı, sürekli ikamet yurdu, en üstün cennet tabakası” olarak bahsetmiştir.
Kuran’da ADN CENNETİ olarak geçen cennet, hadislerde de detaylı olarak anlatılmıştır. Ancak bu cennet, Musevi kaynaklarda ve bazı İslami kaynaklarda geçen Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yaşamış olduğu yer değildir. Hz. Adem ve Hz. Havva ahiretteki cennette değil, tarihi ve dini kaynaklarda da belirtildiği üzere Van’da olduğu bilinen, bir cennet boyutu olarak yaratılmış olan Adn (Adnan, Aden) Bahçesi’nde şeytanın aldatmasına maruz kalmışlar ve daha sonra bu bahçeden çıkarılmışlardır.
1. TEVRAT’TA ADN (ADEN, ADNAN) BAHÇESİ’NİN VAN GÖLÜ BÖLGESİNDE OLDUĞU BİLDİRİLİR
ÖNCELİKLE; Müvekkile yönelik isnatların temelinde mehdilik iddiası olduğundan, yeniden vurgulamak isteriz ki; Müvekkilin yaptığı araştırmalar neticesinde ortaya çıkan bilgilerin kendisinin hayatıyla benzer yönleri olması veya bulunduğu yerlerde kaderin güzel bir tevafuku olarak kutlu olayların yaşanmış olması hiçbir şekilde Mehdilik iddiası değildir. Dindar bir insan olan müvekkil Peygamberlerin hayatı, ahir zaman, Kuran’dan ahir zamana işaretler, Mehdiyet hadisleri konularını önemli görmekte ve detaylı olarak incelemektedir. İncelemesi neticesinde ulaştığı bilgileri de vicdani bir sorumluluk olarak aktarmaktadır. Samimi ve dürüst olan tutum bir araştırma neticesinde ortaya çıkan bilgiyi olduğu gibi anlatmaktır. “Sen Mehdilik iddia ediyorsun” derler diye çekinerek doğruyu, Kuran’da haber verilen ahir zamanı, hadislerle müjdelenen alametleri, Bediüzzaman Hazretlerinin dikkat çektiği konuları anlatmaktan vazgeçmek inancını inkar etmek anlamına gelecektir. Bu da müvekkilin hayatı boyunca asla yapmayacağı bir şeydir.
Hz. Adem ve Hz. Havva’nın bir cennet boyutu olarak yaşamış oldukları Adn (Adnan, Aden) Bahçesi’nin Van’da olması, Hz. İbrahim’in Van’da hapsedilmesi, müvekkilin de kendi isteği dışında cebren Van’a getirilmiş olması Allah’ın müvekkilin Mehdi talebesi olmak için candan duasına bir icabetidir. Allah müvekkile Hz. Zülkarneyn’in yolculuğundaki gibi iki seddin arasında olan bir şehirde, Mehdiyete yaptığı hizmet ve Mehdi’nin talebesi olmak için gösterdiği azme karşılık güzel bir lütuf olarak nasip etmektedir. Bunlar müvekkil için şükür ve sevinç vesilesidir. Herhangi bir şekilde Mehdilik iddiası olarak yorumlanması mümkün değildir.
Tevrat’ın Yaratılış Bölümünde Adn (Aden, Adnan) Bahçesi’nin Van’da olduğu anlatılır.
Rab DOĞUDA, ADEN’DE BİR BAHÇE DİKTİ; oraya yarattığı adamı (Adem’i) koydu. ADEN’DEN BİR IRMAK DOĞUYOR, BAHÇEYİ SULUYOR, ORADAN DÖRT KOLA AYRILIYORDU: Birinin adı Pişon; Havila diyarının çevresinden akar, orada altın bulunur. İkincisinin adı Gihon; Kûş diyarı çevresinden akar. Üçüncüsünün adı Hiddekel (DİCLE); Asur’un doğusundan akar. Dördüncüsü ise Fırattır (FIRAT). (Yaratılış 2:8–14)
Görüldüğü Tevrat’ın bu bölümünde Adn (Aden, Adnan) Bahçesinin yeri detaylı olarak tarif edilmektedir. Buna göre;
- Adn (Aden, Adnan) Bahçesi doğudadır
- Adn (Aden, Adnan) Bahçesinde 4 ırmak vardır
- Bunlardan ikisi Fırat ve Dicle’dir.
BÜYÜK MUSEVİ ALİMLER BU TARİFİ İNCELEYEREK, ADN (ADEN, ADNAN) BAHÇESİ’NİN VAN’DA OLDUĞU KONUSUNDA HEMFİKİR OLMUŞLARDIR.
Ve Rab DOĞUDA, Aden’de bir bahçe dikti; yarattığı adamı (Adem’i) oraya koydu.
İbranicesi: Va-yittaʿ YHWH Elohim gan be-Eden Mİ-QEDEM
Mİ-QEDEM = “doğuda” anlamına gelir.
Talmud’da da “Gan Eden (Aden Bahçesi) Doğudadır” (Eruvin 19a) denilir.
Tevrat’ın Aramice tercümesi olan Targum Yonatan’da ise Doğu’ya dair önemli bir delil daha verilir:
“Rab Tanrı, DOĞUDA, GÜNEŞİN YÜKSELDİĞİ YERDE, Aden ülkesinde bir bahçe dikti.”
Ünlü Musevi alim Maimonides (diğer adıyla Rambam) Aden Bahçesi’nin Van’da olduğunu şöyle izah eder:
“Cennet (Aden Bahçesi), dört nehrin doğduğu yüksek dağlık bölgede idi.” (Commentary on Genesis 2:10)
Maimonides Aden Bahçesi’nin bulunduğu bu yüksek dağlık ve dört nehrin doğduğu yeri Van çevresindeki dağ silsilesi olarak tanımlar. (M. Maimonides, Guide for the Perplexed)
12. yüzyılın meşhur Endülüs Hahamlarından Abraham ibn Ezra ise şöyle der:
“Eden’in yeri dört nehrin kaynaklarının birleştiği yerdedir.” (Peirush al Bereishit 2:8–10)
İbn Ezra burada Doğu Anadolu / Van-Ağrı bölgesini kastetmektedir.
1.1. Adn (Aden, Adnan) Bahçesi’nin 4 Nehri Van ve Çevresindedir
Görüldüğü üzere Adn (Aden, Adnan) Bahçesi Doğu’da, dağlık bir alanda ve dört yana akan nehirlerin olduğu yerdedir. Bu sebeple Adn (Aden, Adnan) Bahçesi’nin neresi olduğunu anlamak için Tevrat’ta bahsedilen nehirlerin tanımları önemlidir.
BU NEHİRLERDEN BİRİNCİ VE İKİNCİSİNİN İSİMLERİ AÇIK OLARAK VERİLMİŞTİR: BU İKİ NEHİR FIRAT VE DİCLE’DİR.
Bilindiği üzere Fırat ve Dicle uzun nehirlerdir, yerin tam anlaşılabilmesi için Tevrat’ta önemli bir detay daha verilmiştir. Adn (Adnan, Aden) Bahçesi’nin Fırat ve Dicle’nin KAYNAĞINDA olduğu bildirilir.
1. FIRAT iki ana kolun birleşmesinden oluşur. İKİ KAYNAKTAN BİRİ ERZURUM, DİĞERİ VAN’DADIR.
Kara Su (Batı Fırat) – Erzurum’un DUMLU Dağları’ndan doğar.
Murat Nehri (Doğu Fırat) – Ağrı Dağı’nın kuzey yamaçlarından, Van Gölü havzasına çok yakın olan Eleşkirt – Patnos yöresinden doğar ve Van’ın çok yakınından geçer.
2. DİCLE’NİN en büyük kolu ve KAYNAĞI DA BÜYÜK ZAP SUYU’DUR. VAN’IN BAŞKALE İLÇESİNDEN DOĞAR.
VAN’IN BAŞKALE İLÇESİNDEN Hakkâri – Van sınırındaki Aladağlar ve Karadağ silsilesinden doğan Büyük Zap Suyu ise DİCLE NEHRİ’NİN en büyük kolu ve KAYNAĞIDIR.
Hahamlar ve tarihçiler 3. ve 4. Nehirlerin Aras ve Büyük Zap Suyu olduğunu açıklar.
Musevi araştırmacı CYRUS GORDON Before the Bible adlı eserinde şöyle demektedir:
“Yaratılış bölümündeki dört nehir tasviri, Dicle ve Fırat’ın kaynaklarının bulunduğu (eski dönemdeki ifadesiyle) Ermeni Yaylaları (Van ve çevresi) bölgesini gösterir.”
Tarihçi NAHUM SARNA konuyla ilgili şöyle söyler:
“Tevrat’ta tasvir edilen nehir sistemi ancak Fırat ve Dicle’nin kaynak yerlerinde, kuzey Mezopotamya’da (Van gölü ve çevresi) mevcuttur.” (JPS Torah Commentary: Genesis, 1989)
BİLİNDİĞİ ÜZERE MEZOPOTAMYA, DİCLE VE FIRAT’IN ARASINDAKİ TOPRAKLARA VERİLEN İSİMDİR. Kuzey Mezopotamya denildiğinde Fırat’ın ve Dicle’nin doğduğu yerlerin olduğu Van Gölü ve çevresinden bahsedilmektedir.
Alman arkeolog JURGEN SPANUTH Atlantis of the North adlı eserinde şöyle der:
“Aden Bahçesi anlatımı, birkaç nehrin bir merkezden ayrıldığı bir yüksek yaylanın, yani muhtemelen Van Havzası’nın anlatımıdır.”
Türk coğrafyacı PROF. DR. SIRRI ERİNÇ de Doğu Anadolu’nun Jeomorfolojik Yapısı ve Drenaj Sistemleri başlıklı makalesinde şunları söyler:
“Fırat ve Dicle kaynaklarının yer aldığı sahalar (Van Havzası), tektonik olarak kapalı bir drenaj sistemidir. Bu durum, tek merkezden çıkan dört nehir tasvirine (Aden Bahçesinin anlatımına) benzer bir görüntü arz eder.” (İstanbul Üniv. Coğrafya Enstitüsü Yayınları)
Adn (Aden, Adnan) Bahçesi ile ilgili yaptığı araştırmalar ünlü İngiliz TARİHÇİ DAVID ROHL Legend: The Genesis of Civilisation adlı kitabında, Adn (Adnan, Aden) Bahçesi’nin yerinin Van Gölü’nün olduğu dağlık bölgede olduğunu anlatır. Bu anlatımını harita ile de açıklamıştır. Aşağıda ise David M. Rohl’un Daily Express’te yayınlanmış olan makalesinde kullandığı harita görülmektedir. Haritada Van Gölü ve çevresi Aden Bahçesi (haritada edin olarak yazılı olan yer) olarak nitelenmiştir.
Tüm bu araştırmacıların, tarihçilerin ve din adamlarının ortaya koyduğu bilgiler Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yaşamış olduğu ADN (ADEN, ADNAN) BAHÇESİ’NİN VAN VE ÇEVRESİNDE OLDUĞU GERÇEĞİNİ GÖSTERMEKTEDİR.
Bediüzzaman Hazretleri’nin neden Van’ı bu kadar önemli gördüğü, “MAZİ KIT’ASINA GEÇMEK İÇİN GELDİĞİNİZ VAKİT, MEZARIMIZA UĞRAYINIZ” sözüyle kendisinden 100 yıl sonra 2024 yılında Van’a gelecek olan mübarek zattan bir nevi vasiyet şeklinde Van’ın geçmişini araştırmasını istediği daha iyi anlaşılmaktadır.
Müvekkil Adnan Oktar da kendisini bir Mehdi talebesi ve öncüsü olarak gördüğünden, Mehdiyetin yardımcısı olmak istediğinden Bediüzzaman’ın vasiyetini yerine getirmekte, Van’ın tarihini araştırıp incelemektedir.
1.2. Musevi İnancına Göre Allah, İlk Olarak Adn (Aden, Adnan) Bahçesini ve Hz. Mehdi’yi Yaratmıştır
Museviliğin Tevrat’la birlikte temel kaynağı olan ve sözlü Tevrat olarak bilinen Talmud’da ilk olarak ADN (ADEN, ADNAN) Bahçesi’nin ve HZ. MEHDİ’NİN YARATILDIĞI haber verilir:
“Dünya yaratılmadan önce yaratılan yedi şey şunlardır: Tora (Tevrat), Teşuva (Tövbe), GAN EDEN (ADEN BAHÇESİ), Gehinnom (Cehennem), Yücelik Tahtı (Allah’ın arşı), Mabet, MOŞİYAH’IN ADI (HZ. MEHDİ).” (Talmud Pesahim 54a; Nedarim 39b)
Talmud’da bu bölümün devamında ise şu bilgi yer alır:
… (Moşiyah) Adı (MEHDİ) güneşten önce var olmuştur.
Museviliğin bir diğer temel eseri Zohar’da ise şöyle yazılıdır:
“Taht (Allah’ın arşı) ve Şekinah (Allah’ın ruhu, nuru), YARATILIŞTAN ÖNCE bir nur içinde birleşmişti; BU NUR MOŞİYAH’IN ADIYLA MÜHÜRLENMİŞTİ.” (Zohar Vayehi 218b)
Tevrat’ın tefsiri olan Midraş’ta ise şu bilgi yer alır:
“Allah, dünyayı yaratmadan önce yedi şeyi düşündü ve onları hazırladı: Tora, Teşuva, GAN EDEN (ADN -ADNAN, ADEN- BAHÇESİ), Gehinnom, Taht (Allah’ın arşı), Mabet, MOŞİYAH’IN (HZ. MEHDİ) ismi.” (Midrash Tehillim 90:2)
Musevi düşünür Rabi Moshe Chaim Luzzatto (Ramchal) tarafından 18. yüzyılın başında yazılmış olan ve Musevi inanç sistemini açıklayan en önemli eserlerden biri olarak kabul edilen Derekh Hashem’de ise şöyle denilir:
“Yedi önceden yaratılmış şey, yaratılışın nedenini oluşturur. MOŞİYAH (MEHDİ) BU PLANIN MERKEZİDİR; ÇÜNKÜ KURTULUŞ, YARATILIŞIN GAYESİDİR.” (Derekh Hashem II:4:1)
Yine Tevrat’ta Mezmurlar bölümünde ise Hz. Mehdi’nin Allah’ın sağında oturduğu bildirilmiştir. (Bu mecazi bir anlatımdır. Fiziki olarak -haşa- Allah’ın yanında oturma şeklinde değildir.)
“RAB EFENDİME (MEHDİ’YE) DEDİ Kİ: BENİM SAĞIMDA OTUR; düşmanlarını ayaklarının altına serinceye kadar.” (Bu ayet, Allah’ın kudretinin ve onayının Moşiyah’ın (Mehdi’nin) yanında olduğunu anlatır.) (Mezmurlar 110:1)
Burada geçen Efendim kelimesi la’ADONİ’ (ADONAY)’dır.
ADEN, ADNAN, ADONAY, ADON HEPSİ AYNI KÖKTEN GELEN KELİMELERDİR.
İbranice ve Arapça’da Adonay, Adoni, Aden ve Adnan kelimelerinin kökü aynıdır:
İbranice א-ד-ן (aleph-dalet-nun)Arapçaʿع-د-ن (ayn-dal-nun)
Tevrat’ın tefsiri Midraş’ta, “la’Adoni (Adonay, Adnan) ifadesinin Allah’ın Davud soyundan seçtiği Mesih (Mehdi) için kullanıldığı” açıklanır.
Tekrar belirtmek gerekir ki müvekkil Adnan Oktar’ın bunları anlatmasının sebebi herhangi bir iddia ya da ima da bulunmak değil, İslam inancının önemli bir parçası olan Mehdiyet hakkındaki bilgileri anlatmanın Peygamberimiz (sav)’in emrine uymak olduğunu düşünmesidir. Kaldı ki Mehdilik iddia ya da ima ile veya benzerlikle elde edilecek bir makam değildir. Mehdilik iddia ile değil ispat ile sabit olan bir makamdır. İslam ahlakının dünyaya hakimiyetine kim vesile olursa, Hz. İsa yeniden dünyaya geldiğinde kimin ardında namaz kılarsa Mehdi O’dur. Müslümanlar, bu kişiyi gördüklerinde “Bu kişi Mehdi’dir, en doğrusunu Allah bilir” diyebilirler. Bu durum somut olarak görülene kadar hiçbir benzerlik ve alamet Mehdilik olarak değerlendirilemez. Müvekkilin iddiasının olduğu tek konu Mehdi’nin talebesi yani bu mübarek insanın en candan ve gayretli yardımcısı, destekçisi, öncüsü ve zemin hazırlayıcısı olmaktır.
Talmud ve Tevrat’ın ilk kapsamlı tefsirlerini yazan büyük hahamlardan Rashi ise Mehdi’nin Allah’ın sağında oturmasının, Mehdi’nin Allah’ın kudreti ve gücüyle hareket edeceğini, Allah’ın korumasında olacağını vurguladığını söyler:
‘Sağımda otur’ — BENİMLE BİRLİKTE HÜKÜM SÜR, ÇÜNKÜ SENİN KRALLIĞIN BENİM KUDRETİMDEN GELİR.” (Rashi, Psalms 110:1)
Musevi tefsir geleneğinin ve İbranice dilinin en büyük alimlerinden kabul edilen Haham Radak (R. David Kimhi) ise bu Tevrat ayetinin tefsirini şöyle yapar:
“Allah, Moşiyah’a (Mehdi’ye) ‘sağımda otur’ dedi, yani “BENİM ADALETİM VE GÜCÜM SENİN YANINDADIR...”
Yine Midraş’ta yapılan açıklamaya göre, Mehdi’nin Allah’ın sağında oturuyor olması, zuhur ettiğinde çok adil olacağını ve Allah’ın istediği adaleti yeryüzünde tesis edeceğini anlatmaktadır:
“Kral Davud’un soyu (Mehdi), Allah’ın sağında oturacaktır; çünkü onun (Mehdi’nin) hükmü Allah’ın adaletine dayanır.” (Midraş Rabbah – Bereshit Rabbah 85:9)
Zohar’da ise Mehdi’nin merhametle dünyayı yenileyeceği de haber verilmiştir:
“Moşiyah, Tanrı’nın sağ eliyle kutsanmıştır, çünkü (Mehdi) dünyayı merhametle yenileyecektir.” (Zohar Bereshit 25b)
Hadislerde de Mehdi’nin adaleti ve merhameti özel olarak vurgulanmıştır:
İnsanlar, balarılarının beyleri etrafında toplanması gibi, Mehdi'nin çevresinde toplanırlar. DAHA ÖNCE ZULÜMLE DOLU OLAN DÜNYAYI, O (MEHDİ) ADALETLE DOLDURUR. ADALETİ O DENLİ OLUR Kİ, UYKUDA OLAN BİR KİMSE DAHİ UYANDIRILMAZ VE BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. DÜNYA, ADETA ASR-I SAADET DEVRİNE GERİ DÖNER. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 29)
Zulüm ve fıskla dolu olan DÜNYA, O (MEHDİ) GELDİKTEN SONRA ADALETLE DOLUP TAŞACAKTIR. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)
(MEHDİ ile) Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır. Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (Sahih-i Müslim, 1/136)
1.3. Musevi Kaynaklarına Göre Mehdi, Adn (Aden, Adnan) Bahçesi’ndedir
Tüm temel Musevi kaynaklarında ve büyük hahamların açıklamalarında MEHDİ’NİN ADN (ADEN, ADNAN) BAHÇESİ’NDE OLDUĞU VE ORADAN ZUHUR EDECEĞİ HABER VERİLMİŞTİR.
16. yüzyılın büyük Musevi hahamlarından Izah Luria (Ari Zal), Hz. Mehdi’nin Adn (Aden, Adnan) Bahçesinde olduğunu şöyle ifade eder:
“Moşiyah’ın ruhu (MEHDİ), Gan Eden ha-Elyon’da (en yüce olan ADN -ADEN, ADNAN- BAHÇESİ’NDE) bekler…”
Midraş’da verilen bir diğer önemli bilgi de; Allah’ın Adn (Aden, Adnan) Bahçesi’ni “GELECEĞİN KURTULUŞUNUN IŞIĞI” YANİ AHİR ZAMANDA İMANIN TÜM DÜNYAYA HAKİM OLMASINA VESİLE OLACAK MEHDİ’NİN MANEN GELİŞİP GÜÇLENECEĞİ YER OLMASI İÇİN YARATTIĞIDIR:
“Allah, Adn (Aden, Adnan) Bahçesi’ni sadece insan için değil, doğruların ve GELECEĞİN KURTULUŞUNUN IŞIĞI İÇİN DE YARATTI.” (Bereshit Rabbah 8:1)
16. yüzyılda yaşamış Kabala felsefesinin kurucularından Musevi alim Haham Moshe Cordovero ise şöyle demektedir:
“Gan Eden’de (Adn -Aden, Adnan- Bahçesinde) iki nur vardır: biri yaratılıştan beri dünyaya inmemiş, diğeri ise Moşiyah’ın (Mehdi’nin) nurudur. Allah, Moşiyah’ın (Mehdi’nin) ruhunu orada sakladı; ZAMANI GELİNCE İKİSİ BİRLİKTE PARLAYACAKTIR.” (Pardes Rimonim)
Musevi büyük alimlerin tefsirlerine ve açıklamalarına göre Moşiyah’ın ruhu Aden Bahçesinde Allah’ın nuruyla beslenir ve zamanı gelince dünyaya iner. Bu mecazi bir anlatımdır. Kastedilen ise Mehdi’nin Aden Bahçesinde bulunduğu ortamda, Allah’ın özel bir lütfu olarak manen güçlenip derinleştiği, Allah’ın takdir ettiği zaman gelinceye kadar burada manen güçlenmeye devam edeceğidir. Zamanı gelince "ikisi birlikte parlayacaktır” ifadesi ise; içinde bulunduğumuz yüzyılda Mehdi'nin zuhur etmesi vakti geldiğinde Allah’ın nuru dünyaya Mehdi vesilesiyle hakim olacak yani İslam dünyaya hakim olacaktır. Allah’ın nurunu tamamlayacak olması Allah’ın Kuran’da da bildirdiği vaadidir:
Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. OYSA ALLAH, KENDİ NURUNU TAMAMLAYICIDIR; kafirler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 8)
Zohar’da konuyla ilgili bir diğer açıklama ise şöyledir:
“Üst Adn (Adnan, Aden) Bahçesi’nde, Kral Moşiyah’ın ruhu Allah’ın kutsal ışığından (nurundan) zevk alır ve o ışıktan beslenir; zamanı geldiğinde bu dünyaya tezahür (zuhur) eder.” (Zohar II, Shemot 8a–9b)
Burada ifade edilen Kral Moşiyah’ın yani Mehdi’nin Allah’ın nurundan zevk alıp ondan beslenmesinin anlamı ise; Mehdi’nin maneviyatı ve derinleşmesi için Allah’ın özel olarak hazırladığı çile, zorluk ve eziyetten razı olmasıdır. Mehdi’nin Adn (Adnan, Aden) Bahçesinde zorlu bir ortam içinde olacağı anlaşılmaktadır. İlerleyen bölümde izah edildiği üzere, Adn (Adnan, Aden) Bahçesinde Mehdi’nin kaldığı yer, koridorları ve odaları olan bir ortamdır, odası bir Kuş Yuvası yani küçük, dar bir alan olarak nitelenmiştir. Bu bir cezaevi anlatımıdır.
Musevi kaynaklardaki anlatımlar Mehdi’nin Aden Bahçesindeki döneminin acılar, sıkıntılar, eziyetler ve çilelerle geçen bir manevi eğitim olduğunu ortaya koymaktadır. Mehdi’nin çilesinin büyük olacağı şöyle anlatılır:
Allah dünyayı yarattığında, Yüce Arşından... Mesih’i bir varlık olarak var etti. Ona şöyle söyledi: “Benim oğullarımı [kullarımı] 6000 yıl sonra iyileştirip, kurtaracak mısın?” O da [yani Kral Mesih de] cevap verdi, “Evet yapacağım.” Daha sonra Allah ona dedi ki: “SONRA... EZİYETLERE SABREDECEK MİSİN, ÇÜNKÜ ŞÖYLE YAZILMIŞTIR, “Acılarımızı o yüklendi” [Yeşaya, 53:4]. Mesih (Mehdi) O’na [Allah'a] cevap verdi; “ONLARA SEVİNÇLE SABREDECEĞİM.” (Zohar, 2:212a)
10. yüzyılın önemli bir Musevi alimi olan Yefet ben Ali ise Tevrat tefsirinde, Kral Mesih'in acı çekmesiyle ilgili olarak Yeşaya bölümünü şöyle açıklar:
... Başlangıç olarak onun [Kral Mesihin] doğumundan tahta çıkışına dek sürgünde olması tarif edilmiştir: çünkü [Yeşaya] onun yüce bir makamda olduğundan söz ederek başlangıç yapar, daha sonra dönüp esaret döneminde ona olacaklarla ilgili bilgi verir. Bu sayede bizim iki konuyu anlamamızı sağlar: İlk olarak, Mesih ancak uzun ve zorlu denemeler sonrasında en yüksek makama ulaşacaktır ve ikincisi, bu denemeler ona bir tür işaret olarak gönderilecek ve böylece belalarla kuşatılmışken davranışlarında saflığını koruduğunu gördüğünde, [Mesih] kendisinin beklenilen şahıs olduğunu anlayabilecektir…
Mehdi’nin manevi makamını yücelten ve zorlu denemelerle geçen dönemin bir bölümünün Adn (Adnan, Aden) Bahçesinde olacağı tüm bu açıklamalardan net bir şekilde görülmektedir.
Müvekkil Adnan Oktar ise bir Mehdi talebesi olarak, Mehdi’yi özlemle bekleyen ve o mübarek şahsa zemin hazırlamaya azmetmiş bir insandır. Mehdiyet için önemli olduğu açıkça görülen Van’a kendi isteği dışında getirilmiştir ve burada olmaktan büyük bir sevinç ve şeref duymaktadır. Mehdi talebesi olma azminde olan her müminin Mehdiyet yolunda yürüdüğü bilinen bir gerçektir. Bu sebeple Mehdi’nin yaşayacak olduklarının bir benzerini Mehdi talebeleri de yaşar. Müvekkil Adnan Oktar da Mehdi talebesi olmanın nimeti olarak bu güzellikleri yaşadığına inanmaktadır.
1.4. Musevi Kaynaklarına Göre Hz. Mehdi, Adn (Aden, Adnan) Bahçesinde, Koridorlar ve Odalardan Oluşan, Avluları Olan Bir Mekanda Zuhur İçin Beklemektedir
Musevi inancına göre ADN (ADEN, ADNAN) BAHÇESİ “yüksek, 4 nehre kaynaklık eden, dağlık bir bölgededir” ve onun içinde koridorlar, geçitler, kapılar bulunan bir yerde “Ken Tzippor” (kuş yuvası) adında, dar, korunaklı, içsel (tefekkür hücresi gibi küçük, manevi eğitim alınan) bir mekân bulunur.
Zohar’da Mehdi’nin Adn (Aden, Adnan) bahçesindeki yeri şöyle tarif edilmiştir:
“Moşiyah (MEHDİ), Gan Eden’den (ADEN BAHÇESİNDEN) – Kuş Yuvası (Ken Tzippor) denilen yerden – ortaya çıkacak; orada doğruların ruhlarıyla birlikte bekler.” (Zohar, Şemot 13:99)
Bu yer Musevi kaynaklarda bir mağara, rahim ya da ilahi sığınak gibi ifadelerle tasvir edilir. Burası, Moşiyah’ın (Mehdi’nin) çıkışından önce bulunduğu ve Allah’ın dünyanın kurtuluşu için takdir ettiği kaderinin gizlilikte olgunlaşmasını temsil eden bir yerdir. “Ken Tzippor yani Kuş Yuvası adı verilen bu yer Adn (Adnan, Aden Bahçesi) içindedir, geçmiş dönemlerde tefekkür için peygamberlerin çekildiği mağaralara ya da Hz. İbrahim, Hz. Yusuf gibi peygamberlerin tutulduğu zindanlara benzer. Mehdi’nin burada çile ve zorluklarla manevi makam kazanacağı da göz önünde bulundurulduğunda bir cezaevinin tasvir edildiği anlaşılmaktadır. Günümüz cezaevlerinde odaların avlularında sürekli kuş yuvaları olması ve hep kuşların bulunması da dikkat çekici bir benzerliktir.
“GAN EDEN’DE (ADN -ADNAN, ADEN- BAHÇESİNDE) YEDİ ODA (HEİKHAL) VARDIR; her biri kendi başına ayrı bir âlemdir.” (Zohar, Bereshit 27a–b)
Burada kullanılan “heikhal” (היכל) kelimesi, İbranice’de sadece “oda” değil, aynı zamanda “koridorlu, iç içe mekân” anlamındadır. BU KORİDORLAR VE ODALARDAN OLUŞAN MEKANIN AVLULARI DA VARDIR.
“Ve bu odalar (heikhalim) iç içe açılır, tıpkı bir sarayın AVLULARI gibi; en içteki odada Kral (MOŞİYAH, MEHDİ) oturur.” (Zohar, Bereshit 27b)
Tevrat’ın tefsiri olan Midraş’ın Bereshit Rabbah 15:7 ve 21:
“Allah bahçeyi (Aden Bahçesini) odalar gibi düzenledi….”
Kabala’nın erken metinlerinden biri olan Sefer HaBahir’de ise Adn (Adnan, Aden) Bahçesinin içinde KAPILAR olduğu belirtilir. Tıpkı bir cezaevinin içi gibi kapılardan geçilen koridorlar ve odalara dair anlatım dikkat çekicidir.
“Gan Eden’de (Aden Bahçesinde) KAPILAR VARDIR; her biri farklı bir ışığa (odaya) açılır. (Sefer HaBahir, 95–96)
Zohar’da, bu kapılarla ilgili önemli bir bilgi verilir:
“Gan Eden’in (Aden Bahçesi’nin) kapıları birbirine açılır; biri diğerinin ardındadır; her biri farklı bir ışık taşır.” (Zohar Tazria 43b)
Kapıların birbirine açılması odaya ulaşılması için birkaç kez kapılardan geçilmesi gerektiğini göstermektedir. Cezaevlerinin dış kapılarının yanı sıra içeride de odaya ulaşılana kadar birkaç defa koridorlardan, her koridorda bir kapıdan geçilmektedir.
16. yüzyılın büyük Musevi hahamlarından İzah Luria (Ari Zal) Etz Chaim, Sha’ar Gan Eden adlı eserinde Aden Bahçesiyle ilgili bir detay daha verir:
“Gan Eden (Aden Bahçesi) yedi bölümden oluşur; her biri alt sefirot’a karşılık gelir. Her bölümün içinde başka odalar ve geçitler vardır; en içteki olan Binah’ın ışığıdır.” (Etz Chaim, Sha’ar Gan Eden, ch. 3, Sha’ar HaGilgulim, 31)
“Başka odalar ve geçitler vardır” ve “Kapılar” anlatımı; kapılardan geçilerek koridorlara, koridorların içinde kapalı odalara ulaşılan cezaevi yapısının tasviridir.
“Hahamların Kabala temelli tefsirlerine göre, “Moşiyah Gan Eden’de (Aden Bahçesinde), Ken Tzippor (Kuş Yuvası) denilen kutsal mekânda, Şekinah’ın (Allah’ın ruhunun, Allah’ın nurunun) himayesinde bekler.” Bu yer, ilahi bereketin yeryüzüne ineceği “kanal”dır. (Moşiyah, Mehdi buradan çıkacağı için İslam ahlakının hakimiyetinin başlangıç noktasıdır) Moşiyah’ın (Mehdi’nin) Eden’den (Aden, Adnan Bahçesinden) çıkışı, insanlık bilincinin Allah’ın nuruna tamamen açıldığı dönemi (iman nurunun ve ahlakının tüm dünyaya hakimiyetini) temsil eder. Gan Eden (Aden Bahçesi), iç içe yedi odaya (heikhal) ayrılır. Her biri ayrı bir ruhsal dereceye aittir.” (Zohar, Bereshit 27; Zohar, Shemot 13:99)
13. yüzyılın önde gelen hahamlarından Menachem Recanati:
“Ken Tzippor (Mehdi’nin Aden Bahçesinde bulunduğu küçük oda, Kuş Yuvası), Şekinah’ın kanatlarının (Allah’ın nurunun, Allah’ın ruhunun) altında gizli bir odadır.”
Yani Moşiyah’ın (Mehdi’nin) Adn (Aden, Adnan) bahçesinde bulunduğu yer açık bir alan değil, korunmuş, dar bir mekandır. “Gizli” ifadesinden anlaşıldığına göre, burası halkın içerisini göremediği, kapalı bir yerdir.
16. yüzyılın önde gelen hahamlarından Moshe Cordovero, Pardes Rimonim adlı eserinde:
“O merkez (Moşiyah’ın bulunduğu yer), Yesod’un içindeki ‘dar menfez’dir; oradan hayat suları akar.”
Moşiyah (Mehdi), menfez gibi dar ve küçük bir alanda bulunmaktadır.
16. yüzyılın büyük Musevi hahamlarından İzah Luria (Ari Zal) Etz Chaim, Sha’ar Gan Eden adlı eserinde:
“Gan Eden’in yedinci sarayı Moşiyah’a (Mehdi’ye) aittir; orası Binah’ın rahmidir (ilahi rahim’dir)”
Moşiyah’ın (Mehdi’nin) Adn (Aden, Adnan) Bahçesindeki yerinin rahimle özdeşleştirilmesi “içte, gizli, kapalı” bir mekanda bulunduğunu ifade etmek içindir. “Rahim gibi korunaklı, halka kapalı bir mekanda” olduğunu anlatır.
Haham Menachem Recanati, Allah’ın nuru ve koruması altında olduğu manevi derinlik ve makam eğitiminden geçtiği bu çileli ve zorlu mekanın Moşiyah (Mehdi) için ayrı bir yönüyle de bir dinlenme olduğuna dikkat çeker:
“Ken Tzippor, Şekinah’ın (Allah’ın nuru ve ruhu) gölgesinde bulunan gizli bir mekândır. Moşiyah (Mehdi) orada dinlenir, çünkü Şekinah’ın kanatları (Allah’ın ruhu ve nuru) altında korunur. Zaman geldiğinde Şekinah (Allah’ın ruhu) onu uyandırır ve dünyaya gönderir.” (Perush al ha-Tora, Şemot 13:19)
Bu anlatımdan anlaşılan Mehdi Aden Bahçesi’de olduğu dönemde hayatın içinden çekilmiş, kapalı bir mekanda olacağı için günlük işlerin ve çalışmaların yoğunluğundan uzakta, daha sakin ve dingin bir ortamda bulunacak bu da onun için bir dinlenme niteliğinde olacaktır.
2. HZ. ADEM VE HZ. HAVVA VAN’DA BULUNAN ADN (ADEN, ADNAN) BAHÇESİNDE CENNETTEN BİR BOYUTTA YAŞIYORLARDI
Kuran’da Hz. Adem ve Hz. Havva’nın “ahiretteki cennet”ten çıkarılmasına dair bir ifade yoktur. Kuran’da anlatılan Adn Cenneti’nde Hz. Adem ve Havva’nın yaşadıklarına dair hiçbir ayet yoktur.
Tevrat'ta Hz Adem'in çıkarıldığı yer ise yeryüzünde olan Adn (Aden, Adnan) Bahçesi olarak geçer.
“Rab DOĞUDA, ADEN’DE BİR BAHÇE DİKTİ; oraya yarattığı adamı (Adem’i) koydu…” (Yaratılış 2:8–14)
Burası Hz. Adem ve Hz. Havva’nın Van’da yaşadıkları Aden Bahçesidir.
Allah Kuran’da Hz. Adem ve Hz. Havva’ya “cennette” yani bahçede oturun demiştir. Bahsedilen yer ahiretteki Adn Cenneti değildir:
Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun.
Orada dilediğiniz yerden bol bol yiyin.
Ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.
(Bakara Suresi, 35)
Bu ayette Hz. Adem ve Havva’nın yaşadığı cennet ifadesinin ahiretteki sonsuz cennet olduğuna dair kesin bir mana yoktur. Ayette geçen kelime: “el-cennetu” (ٱلْجَنَّةَ) — “bahçe, bahçemsi yer” anlamındadır.
Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı.
Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik. (Bakara Suresi, 36)
Bu ayette geçen
ve kulna ve dedik ki قول
hbitu inin هبط
İfadesi ise ahiretteki cennetten çıkarılıp yeryüzüne gönderilme şeklinde bir anlam taşımamaktadır.
Taberi, İbn Kesir, Ebu Müslim, el-İsfahani gibi İslam alimleri ayetlerde cennetten çıkarılma ifadesi olarak kullanılan, “İnin!” (ehbitû) fiilinin cennetten yeryüzüne değil, bir bahçeden başka yere iniş olacağını söylemişlerdir.
Nitekim aynı fiil Hz. Nuh’un gemiden inişinde de kullanılmıştır.
'Ey Nuh' denildi. 'Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine bizden selam ve bereketlerle in. (hbit) (Hud Suresi, 48)
Hz Nuh’un gemiden yürüyerek aşağıya inmesi nasıl ki yürüyerek olduğu yerden çıkmak anlamı taşıyorsa, Hz. Adem ve Hz. Havva’nın cennetten yeryüzüne inme gibi bir manada değil, yeryüzündeki Adn (Aden, Adnan) Bahçesinden çıkmak anlamındadır.
Taberî
“Allah’ın onlara dediği ‘ihbitû’ sözü, ‘artık buradan ayrılın, bu nimet hâlinden geçim mücadelesine inin’ demektir. İniş, yer değiştirmedir, illa gökten yere olmak gerekmez.”
(Câmi‘u’l-Beyân, I:506)
Ebu Müslim el-İsfahânî
“Cennet, gökteki uhrevî cennet değildir. Çünkü orada şeytanın vesvese vermesi, günah işlenmesi ve çıkartılma olması imkânsızdır. Bu cennet, yeryüzünde Allah’ın özel olarak hazırladığı bir bahçedir.”
(Ebu Müslim, naklen Fahreddin Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, II:184)
Kadı Abdülcebbar (el-Muğnî fî Ebvâbi’t-Tevhîd)
“Cennet, bir mutluluk mekânıdır ama uhrevî değildir. Orası Âdem’in yaratılışına uygun, dünyevi bir barınma yeridir. ‘İhbitû’ sözü, bu bahçeden başka bir yere nakli anlatır.”
(Kadı Abdülcebbar, el-Muğnî, c. 6, s. 203)
Zemahşerî
“‘İhbitû’ kelimesi, yukarıdan aşağıya iniş demek değildir; Arapçada aynı zamanda bir yerden başka yere geçiş anlamına da gelir. Allah onların mekânlarını değil, hâllerini değiştirdi.”
(Zemahşerî, el-Keşşâf, I:165)
İbn Kesir
“Bazıları, bu cennetin gökte değil, yeryüzünde bir bahçe olduğunu söylemişlerdir.
Bu da mümkündür; zira ‘cennet’ kelimesi dünyadaki bahçeler için de kullanılır.”
(İbn Kesîr, Tefsir, I:73)
Ebu Hayyan el-Endelüsî
“‘İhbitû’ fiili, sadece gökten yere inmeyi değil, bir konumdan diğerine geçişi de ifade eder. Allah, Âdem ve eşini nimet hâlinden meşakkat hâline geçirdi.”
(el-Bahrü’l-Muhît, I:257)
2.1. 'Cennet' Kelimesi Kuran’da Bahçe Anlamında Kullanılır
Cennet (جنة) kelimesi Kuran’da birçok ayette bahçe anlamında kullanılmıştır.
Kelimenin Arapça kökeni ج ن ن 'örtmek, gizlemek, yeşillikle kaplamak' anlamına gelir.
➤ وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا رَّجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِأَحَدِهِمَا جَنَّتَيْن مِنْ أَعْنَابٍ
Onlara iki adamı örnek ver: Biz birine iki bağ (cenneteyn) verdik.” (Kehf Suresi, 32)
Burada bahsedilen iki bağ yeryüzündeki bağ, bahçedir.
➤ لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ جَنَّتَانِ عَن يَمِينٍ وَشِمَالٍ
Sebe halkının yerleşim yerinde bir ibret vardı: sağ ve solda iki bahçe (cenneteyn). (Sebe Suresi, 15)
Sebe halkının memleketinin iki yanında, sağında ve solunda olan iki bahçeden, yeryüzü bahçesinden bahsedilmektedir.
➤ إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ
Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik… (Kalem Suresi 17)
Bu ayette de yeryüzün bahçelerinden bahsedilmektedir.
Kuran’da cennet kelimesinin bu şekilde yeryüzündeki bağ, bahçe anlamında kullanıldığı 10’dan fazla ayet bulunmaktadır. Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yaşadığı yer de ahiretteki sonsuz cennet hayatı değil, dünyada bir bahçe, cennet boyutu olan Aden Bahçesidir.
2.2. Hz. Adem Yeryüzünde Yaratılmıştır
Kuran’da Hz. Adam ve Hz. Havva’nın ahiretteki cennette yaratıldığına dair bir ifade yoktur. Tam tersine Allah Hz. Adem’i YERYÜZÜNDE YARATTIĞINI bildirmiştir:
Hani Rabbin, Meleklere: 'Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife (Adem) var edeceğim' demişti. Onlar da: 'Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?' dediler. (Allah:) 'Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim' dedi. (Bakara Suresi 30)
Görüldüğü gibi Allah ayette açık ve net olarak Hz. Adem’i yeryüzünde yarattığını bildirmiştir. Hz. Adem’in ahiretteki cennetten dünyaya indirildiğine dair Kuran’da bilgi yoktur.
2.3. Hz. Adem Ve Hz. Havva’nın Yaşadığı Adn (Aden, Adnan) Bahçesi Cennet Boyutunda Yeryüzünde Yaratılmış Bir Bahçedir
Kuran’da bildirildiği üzere insanların bildikleri ve yaşadıkları 3 boyut dışında meleklerin yaşadıkları farklı boyutlar vardır. Bu boyutların zaman ve mekan algısı insanların bildiklerinden farklıdır. Örneğin meleklerin Allah Katına yükselmelerinin anlatıldığı ayetlerde, süresi dünyada bildiğimiz 50 bin yıla denk gelen 1 günde yükseldikleri haber verilir.
Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (Mearic Suresi, 4)
Kuran’da bildirilen Allah’ın alemlerin Rabbi olması vasfı da, Allah dilemedikçe insanların varlığını anlayamayacağı ama dilerse işaretlerini görebilecekleri çok farklı boyutlar olduğunun haber verilmesidir.
Aslında insanların sınırlı oldukları zaman ve mekan algısıyla kavrayamadıkları boyut cennet boyutudur. Cennet boyutunda zaman ve mekan algısı, eşyanın hali, bedenin fiziki sınırları ve koşulları tamamen farklıdır. Zaman ve mekan algısının değişmesiyle birlikte Allah’ın kulunu koruması, kulun Allah’ın harikalarına şahit olması gibi hayranlık uyandırıcı olağanüstü güzellikler de yaşanabilir.
Örneğin Peygamberimiz (sav)’in üzerinde zırhı olmadan savaşta müşrikler tarafından dört bir yandan kuşatılmasına ve çok yoğun ok ve kılıç saldırısı altında olmasına, hatta sahabenin bir kısmı tarafından şehit olduğunun sanılmasına rağmen hiçbir şey olmadan müşriklerin arasından çıkıp sapasağlam bir şekilde Müslümanların yanına gelmesi Allah’ın orada cennet boyutunu tecelli ettirmesinden kaynaklanmaktadır.
Bilindiği üzere Allah Peygamberimiz (sav)’e savaşta Kendisinin onu koruyacağını vahyetmiştir.
Allah seni insanlardan koruyacaktır…. (Maide Suresi, 67)
Bu vahyin ardından o zamana kadar savaşa çift zırh ile katılan Peygamberimiz (sav) zırhlarını çıkarmıştır. Savaş koşulları müthiş ağırlaşmış Peygamberimiz (sav) ve sahabe dört bir yandan sarılmıştır:
Hani onlar, size hem üstünüzden hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı... (Ahzab Suresi, 10)
Ancak Peygamberimiz (sav) hiçbir şey olmadan bu kuşatmanın içinden çıkmıştır. Kuran’da şöyle bildirilir:
Savaşta Allah mü'minlere yetti. Allah çok güçlüdür, üstün ve galib olandır. (Ahzab Suresi, 25)
Bundan dolayı, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan bir bolluk (fazl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar, Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir. (Al-i İmran Suresi, 174)
İşte bu nimet ve güzellik Allah’ın Peygamberimiz (sav)’e cennet boyutunda yaşattığı bir güzelliktir.
Hz. Cebrail Peygamberimiz (sav)’e vahyi getirdiğinde Peygamberimiz (sav)’in devesinin ağırlıktan bacakları ayrılarak yere çöküyor olması da dünyadaki zaman ve mekan algısının dışında bir halin yaşandığının, yani cennet boyutunun bir göstergesidir.
Meleklerin Hz. Meryem’e, Hz. İbrahim’e, Hz. Zekeriya’ya, Hz. Lut’a gelmeleri de cennet boyutunun tecelli etmesidir. Melekler onların yanına gelmeden önce melek suretindedirler. Onlarla karşılaşınca insan görünümü almaktadırlar. Vücutları, kolları, ayakları, son derece güzel yüzleri olmaktadır. Hatta ilk başta Hz. Meryem de Hz. İbrahim ve Hz. Lut da meleklerle görüştüklerini anlamamışlardır. Karşılarında tüm vasıflarıyla bir insan görmekte ama bir yandan da insan olduğundan şüphe duymaktadırlar.
Ayetlerde anlatıldığı üzere Allah Hz. Meryem’e Cebrail’i göndermiştir. Hz. Meryem’e görünmeden önce melek suretinde olan Cebrail, Hz. Meryem’e düzgün (heybetli ve yakışıklı) bir insan suretinde görünmüştür. Hatta öyle ki Hz. Meryem karşısındaki bir erkek zannederek, “Senden Allah’a sığınıyorum, Allah’tan korkuyorsan bana yaklaşma, ben iffetli bir kadınım” demiştir. Bu olay cennet boyutunun bir tecellisidir.
Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona Ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."
Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)." (Meryem Suresi, 16-19)
Hz. İbrahim’e de melekler insan suretinde gelmişlerdir. Onu “Selam” diyerek selamlamışlar, Hz. İbrahim “hakkında bilgim olmayan yabancı bir topluluk” diyerek kendi kavminden olmayan tanımadığı insanlar olduklarını sanmıştır. Hz. İbrahim insan olduklarını düşündüğü için hemen onlara yemek ikram etmiş, en güzel şekilde misafirlerini ağırlamak istemiştir. Ancak yemek yemediklerini görünce insan olmadıklarından şüpheye düşmüştür:
Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?
Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk."
Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi.
Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi.
(Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler. (Zariyat Suresi, 24-28)
Melekler Hz. Lut’a geldiklerinde ise tüm kavmi yaşadıkları yere tanımadıkları çok güzel insanlar geldiğini düşünmüşlerdir. Hz. Lut da ilk başta onların melek olduklarını anlamamıştır. Ancak melekler kendilerini tanıttıkları zaman insan olmadıklarını anlamıştır. Meleklerin tüm vasıflarıyla insan suretine girip konuşmaları ve Peygamberlere Allah’ın vahyini getirmeleri cennet boyutunun dünyada bir tecellisidir:
Elçilerimiz Lut'a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: "Bu, zorlu bir gün" dedi.
Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. "Ey kavmim" dedi. "İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah'tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?"
Dediler ki: "Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun."
Dedi ki: "Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim."
(Elçiler) Dediler ki: "Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va'dolunan (azap) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?" (Hud Suresi, 77-81)
Hz. Adem ve Hz. Havva’nın Van’da yaşadığı Aden Bahçesi de cennet boyutunda olan bir yaşamdır. Bu yaşamları ahiretteki sonsuz cennet hayatı değildir. Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yaşamış olduğu Aden Bahçesi de çok güzel, ihtişamlı, estetik, sanat dolu, her köşesine sevginin hakim olduğu, barış ve sevinç içinde bir mekandır. Bir cennet boyutudur. Burası daha sonra şeytanın Hz. Adem ve Hz. Havva’yı aldatmasının ardından yağmurlar, seller, fırtınalar ve depremlerle erozyona uğramış ve Van Gölü de bu şekilde oluşmuştur.
2.4. Şeytan Cennetten Yasaklanmış Olduğundan Hz. Adem Ve Hz. Havva’yı Aldattığı Yer Ahiretteki Cennet Değil, Van’daki Adn (Aden, Adnan) Bahçesidir
Allah Kuran’da şeytana Hz. Adem’e secde etmesini emrettiğini ve şeytanın çirkin bir karakter göstererek Allah’ın emrine uymaması üzerine cennetten yasaklandığını bildirmiştir:
Ve meleklere: "Adem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu. (Bakara Suresi, 34)
Bunun üzerine Allah şeytanı cennetten çıkarmıştır.
(Allah) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’ (Allah:) 'Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.' (Araf Suresi 12-13)
Kibirlenip cennetten çıkarılanın bir daha cennete girmesi Allah’ın Kuran’da bildirdiğine göre mümkün değildir:
“Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle cezalandırırız.” (Araf Suresi 40)
Bu durumda şeytanın, Hz. Adem ve Havva’yı aldatmak için yanlarına yanaşması ve onlara vesvese vermesi ahiretteki cennette gerçekleşmemiştir.
Ayrıca eğer kaldıkları yer ahiretteki sonsuz cennet hayatı olmuş olsa o zaman orada diğer peygamberler, veliler ve salih müminlerin de olması gerekirdi. Oysa Allah’ın Kuran’da bildirdiğine göre diğer peygamberler ve salih kullar yoktur. Bu da söz konusu mekanın ahiretteki cennet değil, cennet boyutunda bir ortam olan Aden Bahçesi olduğunun bir diğer delilidir.
2.5. Kuran'a Göre Cennette Yasaklanmış Ağaç Veya Meyve Yoktur, Bu Yasak Van’daki Adn (Aden, Adnan) Bahçesindeki Ağaçla İlgilidir
Allah Kuran’da Hz. Adem’in yaşadığı bahçede kendisine ve eşine bir ağacın yasaklandığını bildirmiştir.
Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." (Bakara Suresi, 35)
Oysa yine Kuran’da cennette müminlere hiçbir ağaç ve meyvenin yasaklanmadığı bildirilmektedir.
(Onlar), dikensiz sedir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. (Vâkı'a Suresi 28-34)
Buradan da Hz. Adem ve eşi Hz. Havva’nın ahirette bulunan sonsuz cennetten değil yeryüzündeki Aden Bahçesinden çıkarıldıkları anlaşılmaktadır.
2.6. Büyük İslam Alimleri de Hz. Adem ile Hz. Havva’nın Yeryüzündeki Aden Bahçesinde Olduğunu Söyler
İbn Abbâs
“Âdem’in içinde bulunduğu cennet (bahçe), gökte değil yeryüzünde idi.” (Taberî, Tefsîr, I/517; Beyhakî, el-İʿtiqād, s. 218)
Kadı Ebû Bekr el-Bâkıllânî
“Âdem’in yerleştirildiği bahçe, göğün üstünde değil; yeryüzünün yüksek bir bölgesindeydi.” (et-Temhîd fî’r-Red ʿalâ’l-Mülhidîn, s. 294)
*Van Gölü’nün olduğu bölge dağlık ve yüksektir.
İmam Fahreddin er-Râzî
“Bazıları der ki: Bu bahçe yeryüzündeydi. Çünkü şeytan oraya girdi; oysa semadaki cennete şeytanın girmesi mümkün değildir.” (Mefâtîhu’l-Gayb, c. 2, s. 183)
İbn Teymiyye
“Her iki görüş de ulema arasında meşhurdur. Ancak yeryüzünde bir bahçe olduğu görüşü sahih delillerle reddedilmez.” (Mecmûʿu’l-Fetâwâ, IV/347)
3. ADEN BAHÇESİ’NİN ve ADN CENNETİNİN İSMİ ADNAN İSMİYLE AYNI KÖKTEN GELMEKTEDİR
Kuran’da Cennetü’l-Adn olarak geçen Adn Cenneti ahiretteki sonsuz cennettir. Hz. Adem ve Havva’nın bu cennette yaşadıklarına dair Kuran’da bir ayet yoktur. Tevrat ve İncil’de anlatılan ise Hz. Adem ve Hz. Havva’nın Van’da yaşadıkları Aden (Adn, Adnan) Bahçesidir.
Tevrat'ta Hz Adem'in çıkarıldığı yer de yeryüzünde olan Aden bahçesi olarak geçer.
“Rab DOĞUDA, ADEN’DE BİR BAHÇE DİKTİ; oraya yarattığı adamı (Adem’i) koydu…” (Yaratılış 2:8–14)
Kuran’da toplam 11 kez Adn Cenneti ifadesi geçer. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (Kehf Suresi, 31)
Adn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir. (Nahl Suresi, 31)
O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte 'büyük mutluluk ve kurtuluş' budur. (Saff Suresi, 12)
Adn Cennetinden hadislerde de bahsedilir
ADN CENNETİ, ADEN BAHÇESİ VE ADNAN İSMİ AYNI KÖKTEN GELMEKTEDİR.
Aden (Eden) kelimesinin İbranice, Aramice ve Arapça biçimleri aynı Sami kök ailesine (ע־ד־ן / ع د ن) dayanır. Hepsi “A-d-n” kökünden gelmektedir.
Adnan isminin de kökü aynıdır. Adnan ismi “Adn” kelimesinin tekit yani güçlendirilmiş anlam taşıyan halidir. “Daimi, çok, kalıcı, sürekli yerleşmiş ve yaşayan” manalarına sahiptir. Aynı kökten gelen “maʿdin” (معدن) kelimesi ise yeryüzünde yaratılmış her türlü cevherin bulunduğu yer; her şeyin kaynağı, her şeyi kapsayan anlamlarına gelir.
Adn (عَدْن)
Kök: ع د ن (ʿ–D–N)
Anlamı: yerleşmek, ikamet etmek, kalıcı olmak, bir yere bağlanmak.
Bu kökten türeyen kelimeler:
ʿAdn (عَدْن) → kalıcılık, ebedî ikamet
ʿAdnan (عَدْنَان) → kalıcı olan, yerleşik olan kişi
Maʿdin (مَعْدِن) → yeryüzünde yaratılmış her türlü cevherin bulunduğu yer; her şeyin kaynağı, her şeyi kapsayan
Adnan (عَدْنَان) Kelimesi Temel Arapça ve Kuran Sözlüklerinde şöyle izah edilir:
Adnan (عدنان) kelimesi Arapça “faʿlān” (فعلان) veznindedir.
Bu vezin genellikle yoğunluk, süreklilik veya kalıcılık ifade eder.
Adnan = kalıcılıkta, yerleşmede ileri giden; sağlam kök salan kişi.
Aden = huzur ve kalıcılık yeri
Adnan = kalıcı olan, huzurda yaşayan, yerleşmiş kişi.
Lisânü’l-ʿArab (İbn Manzûr)
“العَدْنُ الإقامةُ، والعَدْنَانُ من أسماء العرب المشهورة.”
“ʿAdn, ikamet etmek demektir; ʿAdnān Arapların meşhur isimlerindendir.”
Tâcü’l-ʿArûs
“عَدْنَانُ: مِنْ بَنِي إِسْمَاعِيلَ، نُسِبَ اسْمُهُ إِلَى العَدْنِ وَهُوَ الإِقَامَةُ.”
“ʿAdnān, İsmail soyundandır; ismi ʿadn (ikamet) kökünden gelir.”
İbn Arabî Fütûhât adlı eserinde şöyle der:
“Adnan, sabitlik makamını temsil eder; nefis orada karar bulur.” (Fütûhât, II:243)
Arap geleneğine göre: ʿAdnan, Hz. İsmail’in soyundan gelen Arapların atasıdır. Soyluluk ve köklülük de ifade eder.
Peygamberimiz (sav)’in soyunun başlangıcıdır.
Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“إِذَا بَلَغَ النَّسَبُ عَدْنَانَ فَأَمْسِكُوا.”
“Soy Adnan’a kadar ulaştığında (bundan ötesini) durdurun.”
(Buhârî, Menâkıb, 1; İbn Sa’d, Tabakât, I:56)
Maʿdin (مَعْدِن) Kelimesi Temel Arapça ve Kuran Sözlüklerinde şöyle izah edilir:
Lisânü’l-ʿArab (İbn Manzûr)
“المَعْدِنُ: مَوْضِعُ كلِّ جَوْهَرٍ خُلِقَ في الأَرض”
“Maʿdin: yeryüzünde yaratılmış her türlü cevherin bulunduğu yerdir.”
Tâcü’l-ʿArûs (Zebîdî)
“المَعْدِنُ مَوْضِعُ الإِقَامَةِ، وَمَوْلِدُ كُلِّ شَيْءٍ”
“Maʿdin: her şeyin doğduğu ve oluştuğu yer.”
Yeryüzünde yaratılmış her türlü cevherin bulunduğu yer; her şeyin kaynağı, her şeyi kapsayan manasındadır.
İbn ʿArabi ise;
“İlahi isimlerin her biri bir maʿdindir; oradan bir hakikat doğar”der.
(Fütûhâtü’l-Mekkiyye, II:232)
Cennâtül ‘Adn جَنَّاتُ عَدْنٍ
Kalıcılık Bahçesi / Ebedî İkamet Cenneti
Cennetu ʿAdn (جَنَّاتُ عَدْنٍ) – “Ebedî kalınacak bahçeler”
Bazı müfessirler “Cennetü ʿAdn” (kalıcı yer) ile maʿdin (cevherin sabit yeri) arasında bağ olduğuna işaret ederler.
“Adn, yerleşmek; maʿdin, cevherin yerleştiği yerdir.”
(Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât)
Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb tefsirinde:
“Cennâtü’l-ʿAdn, cennetin özel bir derecesidir; oraya en seçkin müminler girer.”
(Râzî, XXV:111)
Zemahşeri, el-Keşşâf tefsirinde:
“‘Adn’ kelimesi, kökleşmek ve sabitlik demektir. Bu, cennetin sakinlerinin oradan çıkarılmayacağını bildirir.”
(Keşşâf, III:205)
İbni Arabi ise Adn Cennetleri için, “Adn, kalpteki daimî huzurun yeridir; orası Şekinah’ın (Allah’ın ruhunun ve nurunun) indiği mekândır” demiştir. (Fütûhât, II:232)
İbranice köken: עֵדֶן (ʿEden)
Yazılış: עֵדֶן (ʿēden)
Kök: ע־ד־ן (ʿ–d–n)
Anlamı: Zevk, hoşnutluk, bolluk, refah
Eden Bahçesi = Mutluluk, bolluk, refah bahçesi
Aramice biçimi: ܥܕܢ (ʿeden)
Aramice (Süryanice) yazılışı: ܥܕܢ
Anlamı: Hoşluk, sevinç, refah, cennet
4. PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN SOYU ADNANİ’DİR
4.1. Peygamberimiz (Sav), Soyu Adnanidir, Yani Resulullah (Sav)’in Soyadı Adnan’dır
Peygamberimiz (sav)’in şeceresi yirmi birinci kuşaktan dedesi olan Adnan ile başlamaktadır. Bu sebeple Hz. Peygamber (sav)’in soyunun mensup olduğu kavme de Adnaniler denilmektedir.
Peygamber Efendimiz (sav) de Adnanidir. Bütün İslami kaynaklarda kesinliği kabul edilen soy şeceresinde Peygamberimiz (sav)’in ilk bilinen soy ismi Adnan’dır.
“İbn İshak’a göre İsmail’in, Hz. Muhammed (sav)’e kadar soyu şöyledir: Nabit, Yeşcub, Yarub, Teyrah, Nahor, Mukavvem, Uded, ADNAN. Peygamber (sav), Adnan’da durur ötesini anmazdı…”
Hz. Ali ise, Peygamberimiz (sav)’e “MUSTAFA ADNAN” olarak hitap ederdi, yani soyadı olarak ADNAN’ı kullanırdı.
Bundan dolayı iki isim sahibi oldum. Bir de künye ki daha önce hiç duymamıştım. Ebu Turab ki bana bu künyeyi vermişti: HÂDÎ OLAN MUSTAFA (ASM) ADNAN PEYGAMBER… (KASİDE‐İ ERCÛZE, İmam Ali, İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı ALTUNTAŞ, s.18)
Dikkat edilirse Hz. Ali, Peygamber Efendimiz’e soyadıyla hitap etmektedir. Mustafa Adnan Peygamber derken Adı Mustafa, soyadı Adnan demektedir.
4.2. Hz. Mehdi’nin Adı Peygamberimiz (Sav)’in Adına (Soyuna) Muvafık (Benzer) Olacaktır
Hadislerde Hz. Mehdi (as)'ın isminin Peygamberimiz (sav)'in ismine, Hz. Mehdi (as)'ın babasının adının da Peygamberimiz (sav)'in babasının adına uygun olacağı belirtilmiştir.
Ebu Davud ile Tirmizi'nin İbni Mesut (ra)'dan nakil ettiklerine göre, Allah'ın Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Onun (Mehdi’nin) ismi ismime, babasının ismi de babamın ismine muvafık olacaktır..." (Muhammed B. Resul Al-Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s.159-160)
Ebu Hureyre (ra)'dan rivayete göre, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Dünya hayatından sadece bir gün kalmış olsa bile, benim Ehl-i Beyt'imden İSMİ İSMİME UYGUN OLAN BİR ZAT (Mehdi) gelinceye kadar Allah o günü muhakkak uzatır." (Ahmed b. Hanbel "Müsned" inde tahric etmiştir.)
Abdullah b. Ömer (ra)'dan rivayete göre; Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Benim Ehl-i Beyt'imden ismi, ismime uygun olan bir zat (Mehdi) bütün Araplar üzerine hakimiyet kuruncuya kadar dünya (yok olup) gitmez." (Sünen-i Tırmizi Tercemesi, Hadis No: 2331)
“Dünya hayatından sadece bir gün kalmış olsa bile, benim Ehl-i Beyt'imden ismi ismime uygun olan bir adam (Mehdi’yi) gönderinceye kadar Allah o günü muhakkak uzatır. O, daha önce zulüm ve eziyet ile doldurulmuş olan dünyayı hak ve adaletle dolduracaktır.” -Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, Beyhaki ve Ebu Amr Ed-Dâni tahric etmişlerdir.-
“Benim Ehl-i Beyt'imden ismi ismime uygun olan bir zat (Mehdi) (yeryüzünde) hakimiyet kuruncuya kadar dünya (yok olup) gitmez. O, daha önce zulüm ve eziyet ile doldurulmuş olan dünyayı hak ve adaletle dolduracaktır.” -Ebu’l Kasım Taberâni “El- Mu’cemu’s-sagir” eserinde tahric etmiştir.
Görüldüğü gibi Peygamberimiz (sav), Mehdi için "ADI ADIMA UYGUN DÜŞER" demektedir, "AYNISIDIR" dememektedir. Aynı şekilde "BABASININ ADI DA BENİM BABAMIN ADINA UYGUN DÜŞER" demektedir.
Yukarıda izah ettiğimiz üzere Peygamber Efendimiz (sav) Adnanidir. Soy şeceresinde Peygamberimiz (sav)’in ilk bilinen soy ismi Adnan’dır. Hz. Ali de bu sebeple kendisine Mustafa Adnan diye hitap etmektedir. Hadiste geçen “adı adıma uygun, babasının adı da babamın adına uygun” sözünde kastedilen gerçek de böylece anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere eski dönemlerde insanlara hitap edilirken soyadı kavramı yoktu. Bir kişiye hitap edilirken falanca oğlu veya kızı denirdi. Ancak günümüzde soyadı ile hitap vardır. Bugün örneğin Sayın Cumhurbaşkanı’na nasıl Sayın Erdoğan, eşi hanımefendiye Sayın Erdoğan, merhum babasına Sayın Erdoğan diye soyadıyla hitap ediliyorsa, Sayın Bahçeli, Sayın Özel, Sayın Demirel deniyorsa Peygamberimiz (sav) de bugün yaşamış olsa kendisine Sayın Adnan diye hitap edilecekti. Eşlerine de Sayın Adnan, babasına da Sayın Adnan diye hitap edilecekti.
Şunu bir kez daha ifade etmek gerekir ki bu isim benzerliği bir iddia ya da ispat konusu değildir. Zira milyonlarca seyyidin hepsi Adnani’dir, hepsi Peygamberimiz (sav) ile aynı soyadını taşımaktadır. Müvekkil adını kendi seçmemiştir. Kaderde Allah’ın ona bu ismi vermiş olması, Mehdiyete aşık, Mehdi’nin talebesi olmak için azmetmiş ve tüm gücüyle o mübarek zata zemin hazırlamak için gayret etmiş bir insan olarak çok hoş ve güzel bir tevafuktur. Bu gibi tevafukların olması bir kişinin Mehdiyeti anlatması için engel değildir. Kaldı ki Mehdiyeti anlatmak, yani müvekkilin inancını ve düşüncesini dile getirmesi kanunen suç da değildir. Tam tersine anayasanın tüm vatandaşlarına eşit olarak verdiği bir haktır.
SONUÇ OLARAK;
Müvekkil Adnan Oktar gerek huzurdaki beyanlarında gerekse dilekçelerinde zorunlu sevk ile Van’a gönderilmiş olmasını güzel ve hayırlı olarak değerlendirdiğini defalarca ifade etmiştir. Müvekkilin düşüncesine göre bu hayırlardan biri de de yaptığı araştırmalar neticesinde Van’ın İslam tarihinde ve içinde bulunduğumuz ahir zamanda özel bir yeri olduğunu gösteren bilgi ve delilleri ortaya çıkarıp bir araya getirmesi olmuştur. Ortaya güzel bir netice çıkmıştır. Müvekkil Van’a sevk edilmemiş olsa bunları muhtemelen hiç araştırmayacak, bu güzel bilgilere hiç ulaşılmamış olacaktı. Müvekkilin Van’a sevk edilmesine vesile olanlar da bilerek veya bilmeyerek isteyerek veya istemeyerek bu güzel neticeye hizmet etmişlerdir.
Kadere iman eden Müvekkilin inancına göre, 2018’de operasyonun düzenlendiği anda bu güzel neticeler nasıl Allah Katında belirlenmiş ise, bundan sonraki tüm hayırlar ve güzellikler de Allah Katında bellidir. Zahiren zorluk, hukuksuzluk, haksızlık gibi görülen her detay bu güzelliklerin adım adım inşasının parçasıdır. Bu sebeple müvekkil kaderi huzurla, sevinçle ve şükürle izlemektedir.
Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz. 26.10.2025









