İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ'NE

DOSYA NO               : 2024/74 E.

SUNAN                      : Adnan OKTAR

MÜDAFİİ                  : Av. Mert ZORLU

KONU                        : Müvekkilin, rüya esnasında izlediğimiz görüntüler ile uyanıkken izlediğimiz görüntülerin beyinde aynı ekranda sanal olarak yaratıldığını ve dolayısıyla bu dünyaya ait gerçek sanılan varlıkların, aslında birer hayalden ibaret olduğunu izah ettiği dilekçesinin sunumudur.

AÇIKLAMALAR:

Müvekkil Adnan Oktar, tüm gerçekliğin sadece beynimizin içinde bir ekranda yaratıldığı, dış dünyada ise madde denen şeyin aslında hiç var olmadığı konusunu, yaşadığımız bu hayatın en büyük gerçeği olarak görmektedir. Metafizik bir evrende yaşadığımız ve maddesel hiçbir şeyle muhatap olamadığımız gerçeği, müvekkilin yıllardan beri açıkça gördüğü ve özümsediği bir gerçek olduğundan, müvekkil her daim bir görüntü içinde yaşadığından emin olmuştur. Bu nedenledir ki, gördüğü hiçbir şeye maddesel bir varlık atfetmemiş, her birini bir ekran görüntüsü üzerinde izlediğini bilerek hareket etmiştir. Tıpkı sinema perdesinde gösterilen film gibi, bu ekran görüntüsünde görülenler de bir filmin parçasıdır ve bu görüntülerin her biri aslında sanal/hayal bir dünyaya aittirler. Müvekkil, bu gerçeği çok iyi bildiğinden, karşılaştığı kumpasları, kaldığı cezaevi ortamlarını, yargılandığı mahkemeleri de bu bakış açısıyla değerlendirmiş ve tümünün birer görüntüden ibaret olduğunu, fiziksel gerçekliklerinin olmadığını da her fırsatta dile getirmiştir.

Müvekkilin bu bakış açısı, kendisinin kişisel inancı veya şahsi düşüncesi değildir. Daha önceki dilekçelerimizde de delillerini sunduğumuz gibi, maddenin fiziksel bir gerçekliği olmadığı ve yaşadığımız dünyanın bir hayalden ibaret olduğu gerçeği, bilimsel bir gerçektir. Bu gerçeği, kuantum kuramı, sayısız deney ile kuşkuya mahal vermeyecek şekilde kanıtlamıştır. Müvekkile göre, bu delillerin görülmesi, hem müvekkilin bakış açısını anlamak hem de bu gerçeği öğrenen kişilerin hayata bakış açılarını değiştirmek bakımından önem taşımaktadır.

Müvekkilin, bu konuda daha önce mahkemenize sunduğu bilimsel delillerin devamı niteliğindeki açıklamaları aşağıda takdirinize sunulmaktadır:

Dokunduğumuz Masa, Dışarıda Gerçekte Var Mıdır?

İnsanlar, maddeyi duyu organlarıyla algıladıklarına inanarak, maddenin gerçek varlığı konusunda aldanırlar. Gerçekte, beş duyu ile algılanan şey, DIŞARIDAKİ MADDE DEĞİLDİR. Algı zannettiğimiz şeyin tamamı aslında elektrik sinyallerinin beynimizde oluşturduğu renkli ve ışıklı dünyadır. Biz, bu dünyaya ait malzemelerin dışarıda bir yerlerden geldiğini zannederiz. Oysa dışarıdan bedenimize giren hiçbir şey yoktur. Dışarıda var olduğunu zannettiğimiz ışık, hiçbir zaman bedenimizin içine giremez. Bizim gördüğümüz ışık, beynimizdeki ekranda bizim için yaratılan sanal dünyaya aittir. Dokunduğumuzu zannettiğimiz sert bir masa, aslında dışarıda bir yerlerde değildir. Masanın sertliğini bize yaşatan şey sadece elektrik sinyalleridir ve masanın görüntüsü gibi sertliği de beynimizde yaratılmış bir algıdan ibarettir.

Bilim adamı ve filozof Dr. Bernardo Kastrup, dışarıdaki gerçekliğin sadece zihnimizde oluştuğunu şu şekilde izah etmiştir:

"…kafanız zihninizin içindedir, zihniniz kafanızın içinde değil. Zihin, herhangi bir fiziksel yapı tarafından sınırlandırılmamıştır, çünkü tüm fiziksel yapılar zihinde ortaya çıkar. Algıladığınız diğer tüm nesneler gibi, kendi bedeniniz de zihnin bir ürünüdür; tıpkı gece rüyanızda gördüğünüz bir bedenin. rüya gören zihninizin bir ürünü olması gibi.

Bedeniniz hakkında şimdiye kadar bildiğiniz ya da deneyimlediğiniz her şey zihninizdeki algılar ve fikirlerden ibarettir… Şu anda dışarıdan baksanız ve bedeninizi 'doğrudan' gözlemleseniz bile, bu yine de zihninizdeki görsel bir algıdan ibaret olacaktır. Şu anda elinizde tuttuğunuz kitabı ya da elektronik okuyucuyu bırakıp gövdenizi, başınızı ve bacaklarınızı yoklasanız bile, bunların hepsi yine zihninizdeki öznel duyumlardan ibaret olacaktır.

Bilgi yalnızca zihinde var olduğundan, bilginin parmağının dokunduğu her şey, her ne kadar hafif ve incelikli olursa olsun, anında zihnin alanına 'dahil olur'. Esas itibariyle, zihnin dışında olduğu varsayılan hiçbir şeyi asla bilemeyiz.

Zihnin malzemesi ne bir nesne ne de bir materyaldir. Tüm 'nesnelerin' hayali figürler olarak ortaya çıktığı, sonsuza dek kaybolmayan öznedir."[1]

Görülebildiği gibi bilim adamlarının da hemfikir olduğu ve deneysel olarak gözlemlediği açık gerçek, BİR DIŞ DÜNYANIN VARLIĞINDAN SÖZ EDİLEMEYECEĞİDİR. Bilim adamları, önceleri, elektrik sinyallerinin sebep olmasıyla zihnimizde oluşan bir sanal dünya izlediğimizi kabul ediyor, dışarıda var olan maddesel gerçekliğe ise asla ulaşamayacağımızı iddia ediyorlardı. Teknik olarak bu doğrudur; insan, kafatasında kendisine izlettirilen görüntülerin dışına çıkamaz. Dış dünya denen şeyi HİÇ GÖRMEMİŞTİR. Bu izahtaki eksik yön ise şudur: 20. Yüzyıl fiziği, hiçbir şekilde inkar edilemeyecek bir netlikle, dışarıda herhangi bir maddesel varlığın OLMADIĞINI ispat etmiştir. Kuantum ile gözlemlenen, ışığın ve elektronların "dalga" özelliği, yani hayalet olan varlıkları, yani daha da açık anlamıyla YOKLUKLARI, şu an bilim dünyası için reddedilemez bir gerçektir. Materyalistler, bu gerçeğe karşı sadece demagojik argümanlar sunmaya çalışarak son çırpınışlarını yaşamaktadırlar.

Dış dünyada herhangi bir maddesel varlığın olmayışı ve algıladığımız tüm kainatın, beynimizde, zihnimizin içinde yaratıldığı gerçeğini Dr. Kastrup eserinde yine şu şekilde izah etmiştir:

"Dünyanın diğer ucundaki bir arkadaşınızla internet video bağlantısı üzerinden konuştuğunuzu hayal edin. Arkadaşınız bilgisayar ekranında sizin iki boyutlu, nispeten düşük çözünürlüklü bir görüntünüzü görüyor. Görüntünün size karşılık geldiğini biliyor ve hatta görüntünün siz olduğunu bile düşünebilir. Ancak görüntü hiçbir şekilde siz değilsiniz. Ne de olsa siz gezegenin diğer tarafındasınız! Çok açık, değil mi?

Bu noktanın üzerinde biraz duralım, çünkü önemli. Bunu sıradan bir rüya gibi düşünün: Rüyada kendinizi özdeşleştirdiğiniz bir 'avatarınız' -bir karakteriniz- vardır ama aynı zamanda ağaçlar, binalar ve hatta diğer insanlardan oluşan, görünüşte dışsal bir dünya da görürsünüz. Rüyalarınızdaki bu 'dış' dünya ile özdeşleşmezsiniz. Aslında, rüya sırasında, tıpkı 'gerçek' dünyada yaşadığınızı düşündüğünüz gibi bu dünyada da yaşadığınızı düşünürsünüz. Rüyanızda hayal edilen dünya zihniniz tarafından üretilir. Zihninizin dışında değildir. Zihninizin, rüya sırasında özdeşleşmediğiniz veya üzerinde kontrol sahibi olmadığınız bir parçası tarafından üretilir. Özetlersek: zihninizin, rüyanızda bir avatar olarak özdeşleştiğiniz bir parçası ve avatarınızın içinde yaşadığı rüyanın 'dış dünyasını' üreten, ayrı bir parçası vardır.

Uyanık gerçeklik, zihin tarafından üretilen bir rüyadır."

Gerçekten de rüyalar, beynimizdeki ekranda bir film izlediğimiz gerçeğini kanıtlayan en önemli delillerdir. Canlı, inandırıcı, hareketli ve ışıklı görüntüler, rüya aleminde bizlere apayrı bir dünyayı yaşatır. Uyku sırasında rüya gören kişiye, o anda "aslında bunlar gerçek değil" demek hiçbir fayda etmeyecektir. Çünkü gördüğü görüntüler olağanüstü inandırıcıdır. Yaşadığı eylemler oldukça sahicidir. Renkler, kokular, sesler eksiksizdir. İzlettirilen filmin ikna ediciliği karşısında rüya gören kişiyi bunların gerçek olmadığına ikna etmek oldukça zordur.

Aynı durum uyanıkken gördüğümüz görüntüler için de geçerlidir. Aslında uyanık halimizde, beynimizde bize görüntü göstermek için harekete geçen alanlar, rüyadakilerle aynıdır. Görüntü, ses, koku, tat, sertlik algılarının tümü için, beynin aynı alanları devreye girer. Rüyada dışarıda bir gerçeklikten bahsetmek mümkün değildir; keza kişi uykusunda ayrı bir alemde tüm bunları yaşamıştır ve bunun tamamı beyninin içindeki karanlık bölgededir. Ancak gerçekte UYANIKLIK DURUMUNDA DA DIŞARIDAKİ BİR GERÇEKLİKTEN BAHSETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR. Bizler uyanıkken de, bizlere izlettirilen her şeyi beynimizin karanlık bölgesinde izleriz. Bunun dışına asla ulaşamadık ve ulaşamayacağız.

İşte tıpkı uyku sırasında gördüklerinin rüya olduğuna ikna olamayan kişi gibi, uyanık hayatımızda da insanları aslında bir rüya izlediklerine inandırmak zordur. İnsanlar, beyinlerinin içinde izledikleri hayal dünyayı o kadar gerçek zannederler ki, aslında bunların hiçbirinin dışarıda bir gerçekliğinin olmadığını, sadece ekran üzerindeki görüntülere kanmakta olduklarını, elektrik sinyallerinin durmasıyla "yaşamım" dedikleri her şeyin bir anda yok olacağını akıllarına dahi getirmezler. Oysa yaşantılarındaki belki de EN BÜYÜK GERÇEK budur.

Hiçbir şeyin gerçek varlığına ulaşamazken, gerçek bir görüntü göremez, gerçek bir koku duyamazken, elektrik sinyallerinden oluşturulmuş sanal bir dünyayı izler ve bir rüyayı yaşarken, bu sanal görüntülere insanın kendisini kaptırması, tüm bunları gerçek zannetmesi, duygularını, düşüncelerini bu sanal dünyaya göre şekillendirmesi ve bir sinema ekranına kanması çok büyük bir yanılgıdır. Kişi, ahirette uyanıp her şeyin bir rüya olduğunu fark ettiğinde, uğruna çaba harcadığı, hırs yaptığı, kin duyduğu, heba ettiği her şeyin ASLINDA OLMADIĞINI, bir yokluk uğruna dünya hayatındaki imtihanı kaybettiğini anlayacaktır. Ancak yaşayacağı pişmanlığın artık telafisi yoktur.

Sanal bir dünyada, hayal ürünü bir hayat yaşadığımız gerçeğini anlamaya çalışmak işte bu yüzden önemlidir. İnsan, bilimin ispat ettiği bu açık gerçeğe göre yaşadığında, kendisine hayal ürünü olarak izlettirilen hiçbir şeye üstünlük atfedemez. Sanal görüntülerle muhatap olduğumuz bu evrende TEK MUTLAK GERÇEKLİK ALLAH'IN VARLIĞIDIR ve ÜSTÜNLÜK YALNIZCA O'NA AİTTİR. Bir rüyada koşup yetişemediğimiz bir araba ne kadar hayal ürünü ise, bu dünyada karşımıza çıkan arabalar, evler, ağaçlar, sokaklar, insanlar aynı şekilde HAYAL ÜRÜNÜDÜR. İşte insanın sınanma noktası budur: Dikkatini Allah'a mı verecek; yoksa bir hayale mi kapılacak?

İzlediğimiz bu sanal alemde, Allah için imtihanlara göğüs germek işte bu yüzden en kıymetli olandır. Beyinlerindeki görüntüyü var zannedip tuzaklarla, kıskançlıklarla, ikiyüzlü oyunlarla uğraşanlar ise, ne yazık ki bu imtihanı kaybetmektedirler. 

Müvekkilin, rüyada da uyanıkken de aynı ekranda aynı görüntüleri izlediğimizi delillerle izah eden görüşlerini takdirinize sunar, saygılarımızla, bilgilerinize arz ederiz. 25.09.2024

Adnan Oktar müdafi,

Av. Mert Zorlu

 

[1] Dr. Bernardo Kastrup, Why materialism is baloney?

Daha yeni Daha eski