İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
Dosya No : 2024/74
Sunan : Adnan OKTAR
Müdafii : Av Mert ZORLU
Konu : Müvekkil Adnan Oktar’ın, dünya hayatının Allah’ın insanların davranışlarını, ahlaklarını denemek için bir imtihan yeri olduğunu, bu imtihanın en değerli olanlarının uzun, belirsiz ve şer gibi görünen ama aslında hayır olan olaylar olduğunu açıklayarak, yaşamakta olduğu süreci Kur’an’a göre değerlendirdiği dilekçesinin sunumudur.
AÇIKLAMALAR :
Müvekkil Adnan Oktar, zaman zaman dosyaya olayları Kur’an’a göre nasıl değerlendirdiğini açıklayan dilekçeler sunmaktadır. Bu dilekçelerle, inancını, dünya görüşünü, arkadaşlarıyla bir arada olmasının asıl amacını sayın mahkemeye anlatmayı, inancının ve dünya görüşünün isnat edilen suçları işlemeye asla imkan tanımayacağını göstermeyi ve bazı maneviyata yönelik açıklamalar hakkında da sayın mahkeme heyetini bilgilendirmeyi amaçlamaktadır.
Aşağıda, müvekkilin hayatta karşılaşılan her olayın Allah tarafından bir deneme olarak yaratıldığını, her imtihanın olumsuz gibi görünen olaylar, belirsizlikler barındırmasının ve çoğu zaman uzun sürmesinin hikmet ve önemini anlattığı görüşleri yer almaktadır:
Allah dünyayı insanların imanını, Kendisine olan sevgideki kararlılık ve manevi gücünü, hiç şüphe etmeden iman edip etmediğini denemek için yaratmıştır. Şüphesiz ki Allah, her insanın kalbini, inancını, düşüncelerini çok iyi bilmektedir. Ancak imtihanlar aslında insanların kendilerine ve birbirlerine şahit olmaları, ahirette ise neden Cennette veya Cehennemde olduklarını bilmeleri içindir.
O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur… (Hud Suresi, 11)
"… Biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.'” (Enbiya Suresi, 40)
“ Sonra, nasıl yapıp-davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık.” (Yunus Suresi, 14)
Allah Kur’an’da dünyadaki her şeyi insanları denemek için yarattığını, imtihan bittiğinde ise hepsini yok edeceğini bildirmektedir:
Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.
Biz gerçekten (yeryüzü) üzerinde olanları kupkuru-çorak bir toprak yapabiliriz. (Kehf Suresi, 7-8)
Onlardan bazı gruplara, kendilerini denemek için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir. (TaHa Suresi, 131)
İmtihanın en önemli özelliklerinden biri belirsizliktir:
İnsan yaratılışı gereği, bir şeyin ne zaman ve nasıl sonuçlanacağını bildiğinde, sabrı, gücü, metaneti daha yüksek olur. Örneğin çok ağır hastalık geçiren bir insana, eğer tam şu kadar gün sonra hastalığın tamamen geçecek dense, hastalığa gösterdiği metanet ve moral gücü çok daha yüksek olacaktır. En ağır koşullarda dahi, nasılsa şu kadar gün sonra bitecek diyerek daha kolay bir sabır gösterebilecektir.
Ancak iyileşip iyileşmeyeceğini bilmeyen bir insan, bu belirsizlik içinde diğerine göre daha güçsüz, ümitsiz, sabırsız olabilir.
Allah’ın varlığına, gücüne ve kadere kesin bilgiyle iman eden, Allah’ın her yarattığında hayır ve güzellik gören, dünya hayatının kısa bir imtihan olduğunu, asıl hayatın öldükten sonraki sonsuz hayat olduğuna kesin olarak inanan bir insan ise, bu belirsizlik içinde dahi sabırlı, güçlü, neşeli, metanetli ve ümitvar olur.
Olaylardaki, hayatın akışı içindeki belirsizlikler, insanın samimi, halis imana sahip olup olmadıklarını gösteren denemelerdir.
Enbiya Suresi’nin 109-111. ayetleri arasında bu önemli gerçeğe dikkat çekilmektedir. Peygamber, çevresindekilere “Tehdit edildiğiniz yakın mı, uzak mı, bunu bilemem” demektedir. Ardından da, “belki bu sizin için bir denemedir” diyerek, insanların başlarına gelecek olayların ne zaman olacağını bilmemekle denendiklerini belirtmektedir.
Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: "Size eşitlik üzere açıklamada bulundum. Tehdit edildiğiniz yakın mı, uzak mı, bilemem… belki bu (sürenin açıklanmaması), sizin için bir denemedir…" (Enbiya Suresi, 109-111)
Zorluklarla, şer gibi görünen olaylarla başa çıkabilmenin tek yolu, her an Allah ile beraber hareket etmektir. İnsanların en büyük belası Allah’a güvenmekte şüpheye düşmeleri, menfaatleriyle çatıştığında Allah’ı, Kur’an’ı bırakmak eğiliminde olmalarıdır. Oysa, bela, dert, zorluk geldiğinde Allah’a daha güçlü sarılmak gerekir. Allah zaten zorluğu, güçlükleri, şer gibi görünen olayları, bu hikmetle, yani insanların Kendisine yaklaşması için vermektedir. O zaman tüm yollar o insana açılır.
Örneğin Hz. Yusuf (as), işlemediği bir suç nedeniyle, adaletin olmadığı ve hukukun işlemediği bir ortamda hapsedilmiştir. Hapiste ne kadar kalacağı bilinmemektedir; hatta ayette unutulduğu bildirilmektedir:
İkisinden kurtulacağını sandığı kişiye dedi ki: "Efendinin katında beni hatırla." Fakat şeytan, efendisine hatırlatmayı ona unutturdu, böylece daha nice yıllar (Yusuf) zindanda kaldı. (Yusuf Suresi, 42)
Hz. Yusuf (as), hapis hayatı boyunca hiçbir zaman ümitsizliğe, mutsuzluğa düşmemiş, tevekkülle ve daima Allah’tan razı olarak kalmıştır.
Hz. Yunus (as)’da balığın karnında iken, tamamen bir belirsizlik içindedir. Daha öncesinde hiç tecrübe etmediği bir imtihanla karşı karşıya olan Hz. Yunus (as), balığın karnından nasıl çıkıp kurtulacağını da bilemez. Ancak bu zor ve nasıl sonuçlanacağı belli olmayan durumda iken, Allah’a ihlasla dua etmiş, kurtuluşu sadece Allah’tan istemiştir:
Balık sahibi (Yunus'u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Sen'den başka İlah yoktur, Sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.
Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız. (Enbiya Suresi, 87-88)
İmtihanda, aslında hayır olan olaylar şer gibi gelir:
Her zorluk, her bela hikmetle ve hayırla hazırlanmıştır. Hiçbir zorluk rastgele meydana gelmez; her şey düzgün, vakitli, sistemli, intizamlı olarak meydana getirilir. Yaşanan her zorluğun, her olayın bir hikmeti vardır. Allah’a teslim olan, Allah’ı seven, Allah’tan korkup sakınan insanlar için her olay, bela veya zorluk gibi görünse de, hayırlıdır, mutlaka bir güzelliğe vesile olacaktır.
Allah bu önemli gerçeği Kur’an’da şöyle bildirir:
Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azap vardır. (Nur Suresi, 11)
Hz. Yusuf (as) da, zindana girmeyi, küfre eğilim göstermekten daha hayırlı görmektedir. Zindan, o dönem, Hz. Yusuf as’a şer kılıfında gelen büyük bir hayırdır aslında:
(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum." (Yusuf Suresi, 33)
Allah’ın değişmez kanununa göre, aksilik gibi görünen her olayda mümin için mutlaka hayır vardır ve Allah’ın müminlere yardımı kesintisizdir.
İmtihan’ın uzun olması, gerçek iman ve sabır ehlinin ortaya çıkması içindir :
İmtihanın bir başka önemli özelliği, güçlü ve sarsılmaz bir iman ve tevekküle sahip olan Müslümanlarla, çıkarları için imanlı taklidi yapanları birbirinden ayırmasıdır.
Allah ayette şöyle bildirmektedir:
Gerçek şu ki Biz, onlardan öncekileri de imtihan ettik. Böylece Allah, doğru söyleyenleri de ortaya çıkaracak, yalancıları da elbette ortaya çıkaracaktır. (Ankebut Suresi, 3)
Al-i İmran Suresinin 154. Ayetinde de Allah, zorluk anında taklidi imana sahip olanların içlerindeki korku, şüphe, tevekkülsüzlük, inanç eksikliğinin nasıl ortaya çıktığını şöyle bildirmektedir:
Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 154)
Ayette de bildirildiği gibi, Allah bu tür zorlukları insanları denemek, iman ehli olanların da kalplerinde kalan şüphe ve eksiklikleri gidermek için yaratmaktadır.
İnsanların büyük bir kısmı zorluklara, tehditlere, korkuya, yokluğa ve benzeri koşullara belli bir süre için dayanabilir, güç yetirebilirler. Ancak Allah sevgisi ve inancı yeterince güçlü olmayanlar, süre uzadıkça yılgınlaşabilir, gelecek korkusuna kapılabilir, dirençleri kırılarak, Allah’ı, Kur’an’ı ve Müslümanları terk edecek raddeye gelebilirler. Allah bu nedenle süreyi de imtihanın önemli bir özelliği olarak yaratır. Peygamberlerin bir çoğu, uzun süreli zorluklar ve belirsizliklerle denenmişler, Allah’a olan bağlılıklarından ve sevgilerinden hiçbir koşulda vaz geçmemişlerdir.
Örneğin Hz. Nuh (as), bulunduğu yerde deniz olmamasına rağmen, çok uzun yıllar gemi inşa etmiş ve tufanı beklemiştir. Bu esnada da halkın büyük bir kısmından eziyet görmüş, delilikle suçlanmış, yalanlanmış ve baskı altında tutularak Allah’ı, dini anlatması engellenmiştir:
Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuz (Nuh)u yalanladılar ve: "Delidir" dediler. O 'baskı altına alınıp engellenmişti.' (Kamer Suresi, 9)
Tufan olduğunda da geminin batmayacağının bir garantisi yoktur. Tufan olduktan sonra da çok uzun süre, aylarca, zor koşullarda gemide kalmıştır. Ama hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamış, daima Allah’a yönelerek, çevresindekileri de Allah’a çağırmıştır.
Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik, içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi. (Ankebut Suresi, 14)
Hz. Musa (as) da kavmiyle birlikte 40 yıl çölde kalmıştır. Burada inananlar, sonu belli olmayan 40 yıl boyunca çeşitli olaylarla denenmişlerdir. Bu süre içinde Samiri insanları doğru yoldan saptırmaya çalışmıştır. Bir kısmı onun tuzağına düşmüştür. Hz. Musa da, “Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi?” diyerek kavmini uyarmış, sürenin uzunluğundan dolayı saptıklarına dikkat çekmiştir:
Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. Ey kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze Rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vadinizden döndünüz? (Taha Suresi, 86)
Allah imtihanın “sarp bir yokuş” olduğunu bildirmektedir. İmanında samimi olmayanlar, yokuşun sarplığına yani imtihanın zorluğuna, uzun olmasına güç yetirememektedirler.
Biz ona 'iki yol-iki amaç' gösterdik. Ancak o, sarp yokuşa göğüs germedi. (Beled Suresi, 10-11)
Hz. Yusuf (as)’ın da imtihanın uzun sürdüğünü şu ayetten anlamaktayız;
(Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra (Yusuf'u) hatırlayarak dedi ki: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen (zindana) gönderin. (Yusuf Suresi, 42)
Allah, zayıf imanlı kişilerin, kısa ve kolay imtihanlara göğüs gerebildiklerini, dayanabildiklerini, ancak imtihan uzadıkça ve zorlaştıkça, iki yüzlülüklerinin ortaya çıktığını şöyle bildirmektedir:
Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, «Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık» diye kendilerini helak edercesine Allah'a yemin edecekler. Halbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor. (Tevbe Suresi, 42)
Allah, sabreden gerçek iman sahipleriyle, zayıf imana sahip olanları ortaya çıkarmak için, uzun süren, sonucu belirsiz imtihanlar yaratır. Aslında bu deneme olarak yaratılan zorlukların, hastalıkların, baskıların, çilelerin tamamı müminler için hayırlar, güzellikler, iyilikler barındırır. Ancak Allah, imtihanın bir gereği olarak, güzellikleri şer kılıfı içinde yaratır. Allah’a bağlı, akıl ve feraset sahibi müminler, bu şer kılıfının içinde saklı güzelliği görürler, bilirler. Zayıf akıllı, vicdanı güçlü olmayanlar ise, bu gerçeği fark edemeyip zamana ve belirsizliğe yenilirler.
Allah ile akılla bağlantıda olanlar, Allah’ın ruhunu taşıyanlar için gelecek sonsuza kadar hayırdır. Yaklaşık 7 yıldır bana ve arkadaşlarıma yönelik tüm haksızlıkların, hukuksuzlukların, kumpasın, iftiraların, şer kılıfı içindeki hayırlar olduğuna kesin kanaatim bulunmaktadır.
Allah, tüm mülkün ve tüm hükümlerin tek sahibidir. Hiçbir varlık Allah’ın dilemesinin dışında bir karar veremez.
Sonuç:
Yukarıda müvekkilin içinde bulunduğu süreci, Allah’tan bir imtihan olarak değerlendirdiğine dair açıklamalarını, müvekkilin inancını, dünyaya bakışını saygılarımla bilgilerinize sunarım.
Adnan Oktar Müdafii
Av. Mert ZORLU