
İSTANBUL 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
DOSYA NO : 2024/74 E
SUNAN : Adnan Oktar
MÜDAFİ : Av. Mert Zorlu
KONU : 08.09.2025 tarihli dilekçemizde müvekkil Adnan Oktar’ın bulunduğu Van ilinin tüm dinlerde özel bir yeri olduğuna, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin kendisinden 100 yıl sonra 2024 yılında Van’a mübarek bir şahsın geleceğini anlattığına dair bilgi ve araştırmaları arz etmiştik. Müvekkil yaptığı araştırmalar neticesinde; Peygamberimiz (sav)’in -Allah’ın vahyi ile- Van’ın önemini bildiği, Hz. Ebubekir’i Van’a gönderdiğini görmüştür. Hz. Ebubekir’in Van Kalesi ve çevresinde devrin önde gelenlerine ve din adamlarına tebliğ yapıp gelecekte Van’ın önemli ve mübarek insanları misafir edeceği bilgisini onlara haber verdiği kaynaklarda bildirilmiştir. Bu bilgilerin sunumudur.
İÇİNDEKİLER
- HZ. EBUBEKİR PEYGAMBERİMİZ (SAV) TARAFINDAN VAN’A GÖNDERİLMİŞTİR.
- VAN KALESİ’NİN İSİMLERİNDEN BİRİ DE HZ. MEHDİ’NİN LAKABI OLAN ARSLANDIR
- HZ. İBRAHİM FİZİKEN ATEŞE ATILMAMIŞTIR.
- HZ. İBRAHİM VAN’DA TUTUKLANMIŞ VE 10 YIL CEZAEVİNDE KALMIŞTIR.
4.1. HZ. İBRAHİM’İN TUTUKLANDIĞI KURAN’DA ANLATILMIŞTIR.
4.2. HZ. İBRAHİM VAN’DA TUTUKLANMIŞTIR, VAN’DA CEZAEVİNDE KALMIŞTIR.
4.3. HZ. İBRAHİM’E DE DÜŞMAN HUKUKU UYGULANMIŞTIR.
4.4. TEVRAT’TA GEÇEN UR ŞEHRİ VAN’DIR.
4.5. FIRAT NEHRİ’NİN DOĞDUĞU ERZURUM VE VAN AHİR ZAMANIN ÖNEMLİ MEKANLARIDIR
4.6. HZ. MEHDİ DE HZ. İBRAHİM GİBİ TUTUKLANACAK VE ÇOK BÜYÜK EZİYETLERE MARUZ KALACAKTIR
4.8. KURAN’DA HZ. İBRAHİM’İN MUVAHHİD OLDUĞU BİLDİRİLMİŞTİR.
- HZ. İBRAHİM’İN VAN’DA TUTULDUĞU ZİNDANLARDAN BİRİ
- MUSEVİ KAYNAKLARINA GÖRE HZ. MUSA 10 YIL TUTUKLU KALMIŞTIR.
- HZ. YUSUF’UN TOPLAM TUTUKLULUK SÜRESİ 10 YILDIR.
- BEDİÜZZAMAN’IN VAN’A DİKKAT ÇEKMESİ VAN’IN PEYGAMBERLER TARİHİNDE VE AHİR ZAMANDA ÖZEL BİR YERİ OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR.
8.3. ÜSTAD VAN’A DAİR HEM MAZİDEN (GEÇMİŞTEN) HEM İSTİKBALDEN (GELECEKTEN) ÖNEMLİ BİLGİLER VERMİŞTİR
AÇIKLAMALARIMIZ:
Müvekkil Adnan Oktar daha önce arz ettiğimiz dilekçelerde ve huzurda beyan ettiği üzere; bir kısım husumetli müştekilerin yaygaralarıyla kurulan kumpastan hiçbir zaman rahatsızlık duymamıştır. Hukuka aykırı şekilde önce Edirne’ye, sonra Erzurum’a oradan da Van’a gönderilmiş olması da Allah’ın kaderi sonsuz güzel ve hayırlı yarattığına imanı nedeniyle ilk andan itibaren şükürle karşılamıştır. Nitekim gönderilmiş olduğu her ilde birçok hayır ve güzellik görmüştür.
Müvekkil Adnan Oktar, Kuran tefsirlerinde, İslami kaynaklarda ve Museviliğin temel eserlerinde yaptığı araştırmalarda Van ile ilgili son derece önemli bilgilere ulaşmıştır. 08.09.2025 tarihinde arz ettiğimiz dilekçede de açıkladığımız üzere;
- İbrahim Van’da tutuklanmış ve Van Kalesi çevresindeki zindanlarda tutulmuştur.
- Bediüzzaman kendisinden 100 yıl sonra yani 2024’de, tam da bahar aylarında mübarek bir şahsın Van’a geleceğini müjdelemiştir.
- Van’a gelen mübarek şahıs İslam aleminin bayramlarına vesile olacaktır.
- Bediüzzaman bu açıklamalarında mezarının Van Kalesi’ndeki Horhor Medresesinin aşağısında olacağını da keramet göstererek haber vermiştir.
Müvekkilin yaptığı yeni araştırmalar neticesinde de; PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN -ALLAH’IN VAHYİ İLE- VAN’IN ÖNEMİNİ BİLDİĞİNİ, HZ. EBUBEKİR’İ VAN’A GÖNDERDİĞİNİ, HZ. EBUBEKİR’İN VAN KALESİ VE ÇEVRESİNDE TEBLİĞ YAPTIĞINI GÖRMÜŞTÜR. HZ. EBUBEKİR, VAN’DA DEVRİN ÖNDE GELENLERİNE VE DİN ADAMLARINA İSLAM’I TEBLİĞ EDİP DÜNYANIN SON DÖNEMİ OLAN AHİR ZAMANDA VAN’IN ÖNEMLİ BİR YERİ OLACAĞINI HABER VERMİŞTİR.
Bilindiği üzere Müvekkil Adnan Oktar da kendisini Mehdi talebesi olarak görmekte, imani hizmeti ve kültürel çalışmalarıyla bu mübarek şahsa zemin hazırlamaya gayret etmektedir. Hz. Mehdi’yi özlemle beklemektedir. Hz. Mehdi’yi seven, bekleyen ve ona talebe olmaya azmetmiş kişilerin Mehdi’nin yaşayacaklarının bir benzerini yaşaması ise Allah’ın bu insanlara olan güzel bir lütfudur. Müvekkil Adnan Oktar da, Peygamberimiz (sav)’in en sevdiği sahabesinden olan İslam tarihinin ilk halifesi Hz. Ebubekir’i özel olarak gönderdiği, Hz. İbrahim’in yaşadığı ve tutuklanıp 10 yıl zindanda kaldığı, Bediüzzaman Hazretlerinin ömrünün toplamında yaklaşık 20 yılını geçirdiği Van’da bulunmasını çok büyük sevinçle karşılamaktadır. Bu güzel tevafuku Allah’ın nimeti olarak görüp şükretmektedir.
MÜVEKKİLİN KONUYLA İLGİLİ DÜŞÜNCELERİ VE YORUMLARI ŞU ŞEKİLDEDİR:
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinin Osmanlıca baskısı “Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 1314–1318 İstanbul Matbu Nüsha” 10 ciltten oluşmaktadır. ESERİN 4. CİLDİNDE VAN’DAN BAHSEDİLMEKTEDİR. 4. CİLDİN SAYFA 216B – 217A; SAYFA 240B – 241A VE SAYFA 241A–B BÖLÜMLERİNDE İSE HZ. EBUBEKİR’İN PEYGAMBERİMİZ (SAV) TARAFINDAN VAN’A GÖNDERİLDİĞİ ANLATILMAKTADIR. Günümüz Türkçesiyle basılmış halinde de bu bölüm yer almaktadır:



Evliya Çelebi Günümüz Türkçesi ile, Cilt 4, sf.245
… Cibril-i Emin aracılığıyla peygamberlik geldiğinde bütün küffâr diyarlarına yarlığ (emir) yazıp birer sahâbe-i güzini (seçkin bir sahabeyi) elçi gönderip HAZRET-İ EBUBEKİR'İ VAN DİYARINA GÖNDERİP İslâma davet ettiğinde Van Kalesi içinde olan Câlût Kilisesi'nin ruhbanı Hoca Nakdî-i Mıkrîzî İslâm ile şereflendi. Onu görünce 12.000 Enuşirvani Ermeni taife (grup) imana gelip Hoca Nakdi’yi Hazret-i Enubeir hakim edip adı geçen kiliseyi Hoca Cami etti.
Eserin Osmanlıca baskısında ise Hz. Ebubekir’in Peygamberimiz (sav) tarafından Van’a gönderilmesi, Van’da 12 bin kişinin Müslüman olması şöyle anlatılır:

Görüldüğü gibi Peygamberimiz (sav), en güvendiği sahabesinden olan, İslam aleminin ilk halifesi Hz. Ebu Bekir’i Van’a göndermiştir. Bölgenin en önemli din adamlarından olan Calut Kilisesinin rahibi ile görüştürmüştür. Calut Kilisesi Van Kalesi’nin içindedir. Hz. Ebu Bekir, Calut Kilisesi’nin rahibine İslam’ı tebliğ etmiş ve ahir zamanda Van’ın önemli bir yeri olacağını, Van Kalesi ve çevresinin özel mekanlar olduğunu anlatmıştır. Bu bilgi nesilden nesile aktarılarak Van Kalesi ve çevresinin önemi ilim sahiplerine aktarılmıştır.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Kanuni Sultan Süleyman’ın da “VAN KALESİ’NİN HAK DİN UĞRUNA KORUNMASINI” istediğini söyler:
… güçlü yiğitlerden 12.000 seçkin asker koyup bunlara bol bol bağışlarda bulunup ulûfelerini, yiyecek ve içeceklerini çok çok tayin edip,
"Bu vakfullah KALEYİ SİZE EMANET KODUM. DİN-İ MÜBİN UĞURUNA BU SAĞLAM KALEYİ ELBİRLİĞİYLE GÖZEDESİZ!" deyip..
2. VAN KALESİ’NİN İSİMLERİNDEN BİRİ DE HZ. MEHDİ’NİN LAKABI OLAN ARSLANDIR
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde dikkat çeken bir diğer bilgi de Van Kalesi’nin ARSLAN olarak bilinmesidir.
BÜTÜN ACEM TARİHÇİLERİ VAN KALESİ'NE KIZIL ARSLAN DERLER. Zira bütün kayaları kızıl-boylu kızıl kana boyanmış arslan-heybetli gösterişli bir kaledir.

Evliya Çelebi Günümüz Türkçesi ile, Cilt 4, sf.250
Hadislerde ise Mehdi’nin isimlerinden birinin Arslan olacağı bildirilmiştir. Musevi kaynaklarında da Mehdi’den Arslan ismiyle bahsedilmektedir. VAN KALESİ’NİN ARSLAN OLARAK BİLİNMESİ, AHİR ZAMANIN MÜBAREK ŞAHSI MEHDİ’NİN VAN KALESİ VE ÇEVRESİNDE BULUNACAĞINA İŞARET EDEN GÜZEL BİR TEVAFUKTUR.
Kendisini Mehdi talebesi olarak gören ve Mehdi’yi özlemle bekleyen biri olarak Müvekkil Adnan Oktar da, Hz. Mehdi’nin bulunacağı topraklarda olmanın, ona zemin hazırlama duasına bir icabet olarak görmekte ve bundan büyük sevinç duymaktadır.
* Haris arslan demektir.
(Ebu Davud, Mehdi 1, (2452); Ravi: Hz. Hilal İbnu Amr (ra); Et-Tac, Ali Nâsıf el-Hüseynî, c. 5, s. 617; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/410)** Haris arslan demektir. O zatın ismi ile aynı mânâdadır. Binaenaleyh hadis kinayeli olarak o zattan (Mehdi’den) bahsetmektedir. (Et-Tac, Ali Nâsıf el-Hüseynî, c. 5/s. 617)
Musevi inancının temel kitabı Zohar'da Kral Mesih yani Hz. Mehdi'den "arslan" ismiyle söz edilmektedir:
Zohar / 20. Mişpatim 17 / Ayet 475
3. HZ. İBRAHİM FİZİKEN ATEŞE ATILMAMIŞTIR
Kuran’da şöyle bildirilmiştir:
Kovulmuş şeytan Allah’a sığınırız
Dediler ki: “Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun.” Biz de dedik ki: “Ey ateş, İbrahim’e karşı soğuk ve esenlik ol.” Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. (Enbiya Suresi, 69-70)
Ayette bildirilen ateş Hz. İbrahim’in çok büyük haksızlık, hukuksuzluk ve eziyete mahkum edilmesi anlamındadır. Hz. İbrahim Musevi kaynaklarda da geçtiği gibi Van’da tutuklanmış, toplamında 10 yıl tutuklu kalmıştır. Ancak ona eziyet etmek ve acı çektirmek için yapılan bu tutuklama Hz. İbrahim’in sevabının, hayrının, güzelliklerinin artmasına vesile olmuştur. Böylece ayette bildirildiği şekilde kurulan tuzak bozulmuştur.
Allah, imtihanın gereği olarak birçok şeyi perdeli olarak yaratmış, mucizeleri de herkesin kabul etmeye mecbur kalacağı şekilde var etmemiştir. Allah’ın yarattığı hiçbir mucize aklın ihtiyarını ortadan kaldıracak (aklın iradesini elinden alacak) şekilde olmaz. Dünya hayatında imtihan olduğu için yaşanan hiçbir olay keskin bir açıklıkta, imtihanı ortadan kaldıracak nitelikte yaşanmaz.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu konuyu şöyle izah etmiştir:
Fakat, sırr-ı teklif (kulluğun gereği) olan imtihan ve tecrübe muktezasıyla (gerekliliğiyle), elbette bedâhet (açıklık) derecesinde ve ister istemez tasdike mecbur kalacak derecede mucize olmazdı. Çünkü, sırr-ı imtihan (imtihanın sırrı) ve hikmet-i teklif (hikmet gereği) iktiza eder ki (gerekli kılar ki), akla kapı açılsın ve aklın ihtiyarı (iradesi) elinden alınmasın. Eğer gayet bedihî (açık) bir surette olsa, o vakit aklın ihtiyarı (iradesi) kalmaz, Ebu Cehil de Ebu Bekir gibi tasdik eder, imtihan ve teklifin faidesi kalmaz, kömürle elmas bir seviyede kalırdı. (Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Dördüncü Nükteli İşaret.)
Bir insanın ateşin içine atılıp yanmadan çıkması aklın ihtiyarını ortadan kaldıracağından ve imtihanın sırrına uygun olmayacağından Hz. İbrahim’in “ateşe atılması” da fiziki bir anlamda ateş değildir.
Tevrat’ta da Hz. İbrahim’in ateşe atılmasından bahsedilmez. Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı konusu daha sonra Tevrat’ın tefsiri olan Midraş’larda ortaya çıkmıştır ve Musevi tefsircilerin tercüme hatası yapmasından kaynaklanmıştır.
Tevrat’ın Yaratılış Bölümünde 11: 28’de geçen “Haran, babası Terah henüz sağken, doğduğu ülkede, Keldaniler'in Ur’unda (Ur şehrinde) öldü.” cümlesi yanlış bir tercüme ve tefsir ile,"Haran, babası Terah'ın gözü önünde öldü. Doğduğu topraklarda, Kasdai'lerin [Keldaniler] kardeşi Abram için hazırladıkları ateşli fırında yakıldı." şeklinde tefsir edilmiş ve bu sebeple de Musevi kaynaklara Hz. İbrahim için yakılan bir ateş inancı dahil olmuştur.
Tefsirin yanlış yapılmasının sebebi de şudur:
Yaratılış 11:28’de geçen ve Keldanilerin Ur’u olarak tercüme edilen ifade orjinalinde “Ur Kasdim” olarak geçmektedir.
Tevrat İbranicesinde,
Kasdim=Keldaniler (Van’da yaşayan halk)
Ur=Kent, şehir anlamına gelir. (Van)
İbranice metinler çoğunlukla sessiz harflerle yazılır ve konunun akışından kelimenin manası çıkarılır. Benzer durum Arapça’nın harekesiz yazılmasında da vardır. Tevrat metinleri Aramice’ye tercüme edilirken bu durum kimi zaman yanlış yorumlamalara sebep olmuştur.
"Ur" kelimesi Aramice'de "ateş" anlamına gelen kelimeyle aynı ünsüz yapısına sahiptir. Bu nedenle, bazı Aramice yorumcular metni, "Keldanilerin Ur'u" yerine "Keldanilerin ateşi" olarak okumuşlardır.
Bu da daha sonra tefsirlere yanlış bir yorum olarak dahil olmuştur.
Hz. İbrahim kıssasının anlatıldığı Kuran ayetlerinde de bir mancınık anlatımı yoktur ve Hz. İbrahim’in mancınıkla ateşe atılması gibi bir şey söz konusu değildir. TARİHİ KALINTILAR, ARKEOLOJİK ÇALIŞMALAR VE DİNİ KAYNAKLARDA YER ALAN BİLGİLER, -TAM DA AYETTE HABER VERİLDİĞİ GİBİ- HZ. İBRAHİM’İN MASUM OLDUĞUNA DAİR DELİLLER AÇIK OLMASINA RAĞMEN TUTUKLANDIĞINI, VAN KALESİ ÇEVRESİNDE 10 YIL TUTUKLU KALDIĞINI GÖSTERMEKTEDİR.
4. HZ. İBRAHİM VAN’DA TUTUKLANMIŞ VE 10 YIL CEZAEVİNDE KALMIŞTIR
4.1. HZ. İBRAHİM’İN TUTUKLANDIĞI KURAN’DA ANLATILMIŞTIR
Aşağıda detaylarıyla izah ettiğimiz üzere Hz. İbrahim, devrin zorba hükümdarı tarafından Van’da tutuklanmış, 10 yıl tutuklu kalmıştır. Tıpkı Hz. İbrahim gibi Hz. Musa da 10 yıl Medyen’de bir tür açık cezaevinde tutuklu kalmıştır. Hz. Yusuf’un hapiste kalış süresi toplamında 10 yıldır.
HZ. İBRAHİM’İN DEVRİN ZORBA KRALI TARAFINDAN, KENDİSİ GİBİ İNANMADIĞI VE YAŞAMADIĞI İÇİN TUTUKLANDIĞI, KURAN’DA, KURAN TEFSİRLERİNDE VE İSLAMİ KAYNAKLARDA BİLDİRİLİR. Hz. İbrahim’e eziyet eden ve tutuklatan hükümdarın ismi Kuran’da geçmez.
Hz. İbrahim’le mücadele eden hükümdarın isminin Nemrud olduğuna dair bilginin çıkış noktası Tevrat’ta bu kişiden bahsedilirken Nimrod kelimesinin kullanılmasıdır. İbranice Nimrod isyan etmek kökünden gelir. Asi, isyankar anlamında kullanılır. Arkeolojik yazıtlarda da Nemrud adıyla belirli bir hükümdara dair bilgi yoktur. Çünkü NEMRUD BELİRLİ BİR HÜKÜMDARIN İSMİ DEĞİLDİR. O DÖNEMDE HÜKÜMDARLARA VERİLEN GENEL BİR İSİMDİR. TIPKI FİRAVUN İSMİNİN BELLİ BİR HÜKÜMDARI DEĞİL ESKİ MISIR DÖNEMİNDEKİ HÜKÜMDARLARA VERİLEN GENEL İSİM OLMASI GİBİ.
Kuran’ı baştan sona tefsir eden ilk alim olan Mekâtîl b. Süleyman’ın Tefsirinde Bakara Suresi’nin 258. ayetinin açıklamasında şöyle denilmektedir:
… حين كسر الأصنام سجنه نمرود، ثم أخرجه ليحرقه بالنار …
(İbrahim) putları kırınca Nemrud ONU (İBRAHİM’İ) HAPSE ATTI …. (Tefsîr Mekâtîl b. Süleyman, cilt 1, sf. 139)
(https://www.islamweb.net/ar/library/content/1066/151/%D8%AA%D9%81%D8%B3%D9%8A%D8%B1-%D8%A7%D9%84%D8%A2%D9%8A%D8%A9-258)

Ünlü tefsir alimi El-Begavî ise “Maʿâlimü’t-Tenzîl” adlı tefsirinde Bakara Suresi’nin, 258. ayetini açıklarken, Mekâtîl’in bu görüşünü aktarır ve Hz. İbrahim’in hapse atıldığını söyler. Bir diğer büyük tefsir alimi es-Seʿlebî de “el-Keşf ve’l-beyân” da aynı şekilde Mekâtîl’in görüşüne delil kullanarak, Hz. İbrahim’in tutuklandığını, hapse atıldığını anlatır.
Sahabeden sonra gelen nesil olan tâbiîn ve onlardan sonra gelen nesil olan tebeu’t-tâbiînden ders almış olan büyük alim İbnu Sa‘d’a dayandırılan bir rivayette de Hz. İbrahim’in tutuklandığı anlatılır. Bu rivayet İbn Sa'd’ın Et-Tabakat-ül-Kübra adlı eserinin Cilt 1, Biyografi Bölümü, “Rahman'ın Dostu İbrahim'in Anılması” başlığı altında geçer:
“… Hz. İbrahim’in kavmine dinlerinde muhalefet edip, onları hidâyete çağırması, büluğa erdikten hemen sonradır. Bu haber Nemrûd’a ulaşınca onu hapse atar.” (https://www.scribd.com/document/831598385/i-bn-Sa-d-Ki-tabu-t-Tabakati-l-Kebir-5337?utm_source=chatgpt.com)

Musevi kaynaklarında da Hz. İbrahim’in tutuklandığı anlatılır. Sözlü ve Yazılı Tevrat’ın tefsiri olan Midraş’da Hz. İbrahim’in 10 yıl tutuklu kaldığı bildirilmiştir:
(İbrahim’in) İkinci yargılama, ON YIL HAPSE ATILDIĞI ZAMANDI… yedi yıl Budri'de (tutuklu kaldı)... (Pirkei de-Rabbi Eliezer Bölüm 26)
** Pirkei de-Rabbi Eliezer, 8. yüzyıl civarında derlenmiş olan ve ağırlıklı olarak Ahd-i Atîk (Tevrat) kıssalarını genişleten ve açıklayan bir Midraş’tır (Tefsirdir).
4.2. HZ. İBRAHİM VAN’DA TUTUKLANMIŞTIR, VAN’DA CEZAEVİNDE KALMIŞTIR
Tarihi bilgiler, Hristiyan ve Musevi kaynakları incelendiğinde ise Hz. İbrahim’in Van’da, Van Kalesinin yakınlarında -Eski Şehir civarında- tutuklandığının ve cezaevinde kaldığının anlatıldığı görülmektedir. Arkeolojik araştırmalar da Musevi kaynaklarındaki bu bilgileri teyit etmektedir.
Yukarıda da değindiğimiz gibi Sözlü ve Yazılı Tevrat’ın tefsiri olan Midraş’da Hz. İbrahim’in 10 yıl tutuklu kaldığı bildirilirken BU TUTUKLULUĞUN BİR DÖNEMİNİN VAN’DA OLDUĞU da haber verilir.
(İbrahim) İkinci yargılama, on yıl HAPSE ATILDIĞI ZAMANDI… yedi yıl BUDRİ'DE (VAN’DA) (TUTUKLU KALDI)... (Pirkei de-Rabbi Eliezer Bölüm 26)
** Pirkei de-Rabbi Eliezer, 8. yüzyıl civarında derlenmiş olan ve ağırlıklı olarak Ahd-i Atîk (Tevrat) kıssalarını genişleten ve açıklayan bir Midraş’tır.
Tarihi kaynaklara göre BUDRİ DENİLEN YER, KARDU YANİ VAN’DIR. Kardu ifadesi Aramice, Süryanice, Keldanice metinlerde ve eski yazıtlarda Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölge için kullanılmaktadır.VAN’IN ESKİ ADI ise BET KARDU olarak geçmektedir.
VAN’IN ESKİ ADI: BET KARDU’DUR
Arap ve Süryani kaynaklarında Van Gölünün güneyi Bēt Qardū olarak geçmektedir.
Kaynaklar:
- Jean de Thévenot, The Travels Of Monsieur De Thevenot Into The Levant: In Three Parts. Persia, 2. cilt 22 Haziran 2023 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Faithorne, 1687, s. 71
- Karl Müller, Klaudiou Ptolemaiou Geographike hyphegesis, 1. cilt, 2. bölüm, Alfredo Firmin Didot, 2012, ISBN 124-999-259-1, s.947; Efraim Elimelech Urbach, I. Abrahams, The Sages, 1089 pp., Magnes Press, 1979, ISBN 965-223-319-6, s.552
- "DARIUS III - DARIUS III, from 1911 Encyclopedia Britanica". 8 Temmuz 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Haziran 2014
- Wadie Jwaideh, The Kurdish national movement: its origins and development, Syracuse Univ. Press, 2006, ISBN 081-563-093-X, s.12
- Strabon (1880). "Géographie de Strabon". 14 Nisan 2016 tarihinde kaynağından. Erişim tarihi: 18 Aralık 2011
- Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası: 12 - 13 - 14 (Geographica) Arkeoloji ve Sanat Yayınları, sf 382
4.3. HZ. İBRAHİM’E DE DÜŞMAN HUKUKU UYGULANMIŞTIR
Kuran’da ve Tevrat’ta Hz. İbrahim’in devrin batıl inanışlarından yüz çevirmesi ve Allah’a samimi imanı nedeniyle devrin zorba hükümdarının ve önde gelenlerin hedefi olduğu anlatılır. Bu sebeple yargılanmış, tüm deliller masumiyetini gösterdiği halde tutuklanmış ve kendisine karşı düşman hukuku uygulanmıştır.
Düşman hukukunun temeli, kişiyi işlediği iddia edilen herhangi bir suç nedeniyle değil, derin devlet yapısının dayattığı gibi düşünmediği, inanmadığı ve yaşamadığı için düşman ilan etmek üzerine kuruludur.Düşman hukukunda suçtan çok kişinin derin devlet yapılanmasının ideolojisine, inancına ve yapısına karşı oluşturduğu tehlike potansiyeli esas alınır.Sorgulama ve yargılama görünürde vardır, ama bir formaliteden ibarettir. Karar baştan verilmiştir.Düşmanlaştırılan kişiyi hiçbir kanuni haktan yararlanamayacak hale getirme, kendi ideolojisine ve inancına tehdit olarak gördüğü için de amansızca yok etme duygusu hakimdir. Toplum da düşman ilan edilen kişiye karşı öfke ve kin besleyecek şekilde yalan haberlerle yönlendirilir, adeta bilenir. Düşman hukukunda derin devlet, kendi gayri meşru düzeninin korunması için hukuk dışı tedbir ve uygulamaları adeta meşrulaştırır.
ÖRNEĞİN HZ. İBRAHİM KISSASINDA, HZ. İBRAHİM’İN PUTLARI KIRMIŞ OLMASI – her ne kadar bir suç olmasa da- KANUNLARA GÖRE SADECE “MALA ZARAR” GİBİ SIRADAN BİR EYLEMDİR. AMA DÜŞMAN HUKUKU UYGULAYAN DERİN DEVLET İÇİN MESELE HZ. İBRAHİM’İN İŞLEDİĞİ İDDİA EDİLEN SUÇ DEĞİLDİR. ÖNEMLİ OLAN, HZ. İBRAHİM’İN SAMİMİ İMANININ, DÜRÜSTLÜĞÜNÜN VE VİCDANININ KENDİ BATIL VE ADALETSİZ SİSTEMLERİ İÇİN TEHLİKE UNSURU OLDUĞUNU GÖRMELERİDİR.
Kuran’da şöyle bildirilir:
"BİZİM İLAHLARIMIZA BUNU KİM YAPTI? ŞÜPHESİZ O, ZALİMLERDEN BİRİDİR" dediler.
"Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler.
Dediler ki: "ÖYLEYSE, ONU İNSANLARIN GÖZÜ ÖNÜNE GETİRİN Kİ ONA (NASIL BİR CEZA VERECEĞİMİZE) ŞAHİD OLSUNLAR."
Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?"
"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin."
BUNUN ÜZERİNE KENDİ VİCDANLARINA BAŞVURDULAR DA; "GERÇEK ŞU Kİ, ZALİM OLANLAR BİZİZ" DEDİLER. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."
Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?" Dediler ki: "EĞER (BİR ŞEY) YAPACAKSANIZ, ONU YAKIN VE İLAHLARINIZA YARDIMDA BULUNUN." (Enbiya Suresi, 59-68)
"BİZİM İLAHLARIMIZA BUNU KİM YAPTI? ŞÜPHESİZ O, ZALİMLERDEN BİRİDİR" dediler.➣ Düşman hukuku uygulayan derin devlet önce bu hukuksuz ve zalim uygulamanın psikolojik zeminini hazırlar. Düşman hukuku uygulayacağı kişiye karşı toplumda öfke ve nefret uygulamak için, “kutsallarınıza saldırıyor, inancımız ve sistemimiz için bu bir tehlike” telkini yapar. Karalama ve iftiralarla kişiyi en baştan suçlu ilan eder. Usulen yapılacak yargılamanın neticesinin en başta belli olduğu bu kamuoyu propagandasından bellidir.
ÖYLEYSE, ONU İNSANLARIN GÖZÜ ÖNÜNE GETİRİN Kİ ONA (NASIL BİR CEZA VERECEĞİMİZE) ŞAHİD OLSUNLAR.➣ Düşman hukuku uygulanan kişi toplum önüne getirilir, yargılanır ama bu usulen bir yargılamadır. Asıl amaç ibret olacak, toplum genelinde derin devlet zulmünün ve adaletsizliğinin şovu olacak ve insanları doğru olan kişinin yanında yer almaktan uzak tutacak, caydırıcılık oluşturacak bir ceza verilmesidir. Hak, hukuk ve kanun hiçe sayılır. Yapılan sözde yargılamanın asıl amacı, toplum üzerinde korkutucu güç oluşturabilmektir.
BUNUN ÜZERİNE KENDİ VİCDANLARINA BAŞVURDULAR DA; "GERÇEK ŞU Kİ, ZALİM OLANLAR BİZİZ" DEDİLER.➣ Düşman hukukunda formalite olarak da olsa kişiye savunma hakkı verilir, daha doğrusu veriliyormuş gibi yapılır. Hakkıyla kendisini ifade etmesine, tüm delillerini sunmasına, tanıklarının dinlenmesine izin verilmez. Ancak yapılan kısa bir konuşma dahi kişinin masum olduğunu ortaya koyar. Düşman hukukunu uygulayan derin devlet kendisi de kendi vicdansızlığının ve zalimliğinin bilincindedir.
"EĞER (BİR ŞEY) YAPACAKSANIZ, ONU YAKIN VE İLAHLARINIZA YARDIMDA BULUNUN." ➣ Burada geçen yakın ifadesi bilinen anlamda ateşe atılmak değildir. Yukarıdaki bölümlerde izah ettiğimiz üzere fiili bir ateşe atılma olmamıştır. Çok ağır cezalarla tutuklanarak uzun süreli hapis cezası verilmesidir. Zindan ortamının zorlu koşulları ifade edilmektedir. “İlahlarınıza yardım edin” ifadesiyle de tüm toplumun düşman ilan edilen Hz. İbrahim’e karşı kışkırtılması söz konusudur:
DÖNEMİN DERİN DEVLETİ HZ. İBRAHİM’İ KENDİLERİ GİBİ PUTLARA TAPMADIĞI İÇİN “BİZDEN DEĞİL, DÜŞMAN” DİYE TANITMIŞ, FORMALİTE OLARAK GÖSTERMELİK BİR YARGILAMA YAPMIŞ, YARGILAMA SIRASINDA MASUM OLDUĞU VE DOĞRU SÖYLEDİĞİ ANLAŞILDIĞI HALDE, DÖNEMİN BENCİL, ZALİM VE ADALETSİZ DÜZENİNE KARŞI BİR TEHLİKE OLDUĞU DÜŞÜNÜLEREK ADİL YARGILAMAYA DAİR HER TÜRLÜ HAK VE HUKUK YOK SAYILARAK DÜŞMAN HUKUKU UYGULANMIŞ VE ZİNDANA ATILMIŞTIR.
Aynı şekilde Hz. Yusuf için de düşman hukuku uygulanmıştır. Hz. Yusuf’un güzelliğine, ihtişamına ve ahlakına hayran olan Vezir’in karısı ve onunla işbirliği yapan kadınlar hep birlikte Hz. Yusuf’a cinsel saldırı içerikli iftira atmışlardır. Yapılan soruşturma ve yargılama sırasında tüm deliller Hz. Yusuf’un masum olduğunu kadınların ise yalan söylediğini apaçık ortaya koymuştur. Buna rağmen Hz. Yusuf’a da düşman hukuku uygulanıp kanunlar ve adalet hiçe sayılarak peşinen suçlu ilan edilmiş ve zindana atılmıştır.
Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?" (Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak istedi." Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir. Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir." Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi. (Yusuf Suresi, 25-28)
SONRA ONLARDA (YUSUF'UN İFFETİNE İLİŞKİN) DELİLLERİ GÖRMELERİNİN ARDINDAN, MUTLAKA ONU BELLİ BİR VAKTE KADAR ZİNDANA ATMAK (GÖRÜŞÜ)AĞIR BASTI. (Yusuf Suresi, 35)
İlk bakışta olumsuz gibi görünen tüm bu yaşananlar Hz. İbrahim ve Hz. Yusuf’un hayrına olmuştur. Düşman hukukunun acımasızlığına maruz kalmamış olsalar, adaletli bir yargılama yapılıp delillere göre vicdanlı bir hüküm verilmiş olsa o zaman İbrahim makamı da Yusuf makamı olmazdı. Bu mübarek insanlar bu güzel mertebelere gelemezler, tarih boyunca böyle güzel bir sevgi ve hayranlıkla anılmazlardı.
Allah peygamberlerinin, salih müminlerin ve veli insanların kaderini sürekli yükselen ve değer kazanan bir kader olarak takdir etmiştir. İçinde bulunduğumuz ahir zamanın da en belirgin özelliği, adaletsizlik ve bu adaletsizliğe maruz kalan samimi müminlerin sürekli hayır ve iyilik kazanmasıdır.
Peygamberimiz (sav) ahir zamanda her kesimden insanın çok canını yakacak bir adaletsizliğin yaygınlaşacağını, Hz. Mehdi’nin zuhuruyla da tüm dünyaya mükemmel bir adalet ve adalete kavuşmanın sevincinin hakim olacağını bildirmiştir.
Şeyh Tusi'nin El-Emali kitabında: "DÜNYA ÖYLESİNE BASKI VE ADALETSİZLİKLE DOLACAKTIR Kİ, kimse Allah’ın ismini gizli olmaksızın söyleyemeyecektir. Sonra Allah dünyayı baskı ve adaletsizlikle dolu olduğu gibi, dürüstlük ve adaletle dolduracak erdemli bir topluluğu (Hz. Mehdi (as) cemaatini) getirecektir." (Kitab-ül Gaybet, [Bihar-ul Envar, cilt 51], Ansariyan Yayıncılık, Derleyen: Muhammed Bakır el-Meclisi, İran-Kum, 2003, s. 186)
İmam Muhammed Taki Abdulazim Haseni’ye şöyle buyurdu: "Kâim, vaat edilmiş Mehdi’dir. ... Allah’a andolsun ki eğer kıyametin kopmasına bir gün dahi kalsa, ALLAH MEHDİ ZUHUR ETSİN VE YERYÜZÜNÜ ZULÜMLE DOLDUĞU GİBİ ADALETLE DOLDURSUN DİYE O GÜNÜ UZATIR, ONUN İKTİDARINI MUSA’NIN İKTİDARI GİBİ BİR GÜNDE DÜZELTİR. Musa (as) eşi için biraz ateş almaya gitti. Ama risalet ve peygamberlik makamıyla geri döndü." ... (Bihar-ul Envar, cilt 51, s.156; Isbat-ül Hüdat, cilt 6, s. 420)
Bu (Emir) de (Hz. Mehdi) insanlar yeryüzünü daha önce zulüm ile doldurdukları gibi YERYÜZÜNÜ ADALETLE DOLDURACAKTIR.(Sünen-i İbn-i Mace, 10/348)
Zulüm ve fıskla dolu olan DÜNYA, O (HZ. MEHDİ) GELDİKTEN SONRA ADALETLE DOLUP TAŞACAKTIR.(El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)
Hz. Mehdi’nin zuhuru öncesinde oluşacak adaletsizlikten, kendisini bir mehdi talebesi olarak gören müvekkil ve arkadaşlarının nasiplenmesi de müvekkilin inancına göre Allah’ın bir rahmeti ve nimetidir. MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARI CUMHURİYET TARİHİNDE HİÇ KİMSEYE UYGULANMAMIŞ OLAN DÜŞMAN HUKUKU UYGULAMASINA MARUZ KALARAK SAYISIZ HAYIR KAZANMIŞLARDIR.
2018’DEN BU YANA YAŞADIKLARI KUMPAS VE ADALETSİZLİKLER OLMASA;
- KURAN’DA ANLATILAN ZÜLKARNEYN KISSASININ SIRLARININ AÇIĞA ÇIKMASI MÜMKÜN OLMAZDI. Mehdi talebesi olan her müminde Mehdiyetin alametleri ve izleri görülür. Mehdiyetin büyük sırlarının saklı olduğu Zülkarneyn kıssasında anlatılan 3 ayrı yolculuğu Müvekkil Adnan Oktar da yaşamıştır. ÖNCE BİRİNCİ YOLCULUK OLARAK EDİRNE’YE; Türkiye’nin en batısına ayette “kara çamurlu bir göze” (göze=su kaynağı) olarak tanımlanan yere gönderilmiştir. SONRA İKİNCİ YOLCULUK OLARAK ERZURUM’A; ayette bildirildiği gibi “Güneşin doğduğu yere” yani doğuya doğru, “Güneşi kendileri için bir siper kılınmayan bir kavmin olduğu yere” yani Güneş ışınlarının şehir halkına engellenmeden yani herhangi bir siper olmadan doğrudan ulaştığı rakımı en yüksek olan ile gönderilmiştir. Sonra da YOLCULUK OLARAK VAN’A; ayette “iki seddin arasına kadar ulaştı” diye bildirildiği yer olan Çin Seddine benzetilen Van Kalesi’ni çevreleyen set ve Van-İran sınırına inşa edilen seddin olduğu ile gönderilmiştir.
- KEHF KISSASINDA ANLATILAN GENÇLERİN YAŞADIKLARININ BİR BENZERİNİ YAŞAMA ŞEREFİNE ERİŞMELERİ MÜMKÜN OLMAZDI. Allah müvekkil ve arkadaşlarını Kehf ehlinin sığındığı mağaraların aynısı olan cezaevi hücre ve koğuşlarında inzivaya almıştır.
- DAĞILIP AYRILMAK ÜZEREYKEN ESKİSİNDEN DAHA GÜÇLÜ VE SAĞLAM BİR SEVGİ İLE KAYNAŞMALARI MÜMKÜN OLMAZDI.
- İMANİ HİZMETTEN UZAKLAŞIP DÜNYAYA DALMA RİSKLERİNİN BU KADAR NET VE KÖKLÜ BİR ŞEKİLDE ORTADAN KALKMASI MÜMKÜN OLMAZDI.
- HAYATIN KOŞTURMACALARINDAN KOPUP KENDİLERİNİ YALNIZCA ALLAH’A ADAYARAK İLİMLERİNİ GELİŞTİRMELERİ, ARAPÇA ÖĞRENİP İLAHİYAT OKUYUP ADETA BİRER ALİM OLMALARI MÜMKÜN OLMAZDI.
Burada sadece biri iki örneğine yer verdiğimiz hayırlar dahi bu kumpası kuran derin devlet elemanlarının hiç istemedikleri halde müvekkil ve arkadaşlarının iyiliğine hizmet ettiklerini göstermektedir. Onlar kendilerince müvekkili engellemek, tutuklamak, sürgün etmek ve hatta canına kastetmek için planlar yaparken Allah onları müvekkil ve arkadaşlarının hayrına vesile kılmak için hizmetlerine vererek tuzaklarını tam tersine çevirmiştir. Bu da Allah’ın sadece salih kullarının bildiği ve anladığı yüksek bir sanatı ve hikmetidir.
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
4.4. TEVRAT’TA GEÇEN UR ŞEHRİ VAN’DIR
Hz. İbrahim’in Van’da yaşadığı ve tutuklandığını gösteren bir başka delil de, Tevrat’ta geçen “Ur” şehrinin Van olduğuna dair bilgilerdir.
Tevrat’ta yer alan bilgilere göre Hz. İbrahim “Kaldiyanların Ur Kentinde” doğmuş, burada yaşamış, daha sonra Kenan bölgesine göç etmiş, Kenan bölgesine göç etmeden önce de Harran’a uğramıştır.
“…Kenan ülkesine gitmek üzere Kaldiyanların (Kildanilerin) Ur Kenti'nden ayrıldılar.” (Tevrat, Yaratılış Bölümü, 31)
“Kaldiyanların Ur Kenti” olarak geçen yer VAN’DIR.
Kaldiyan denilen kavim Keldaniler olarak bilinen halktır. Keldanilerin kökenleri Ağrı Dağı ve Van Gölü çevresine dayanır. Van’da “Beyaz Kaldiyan” olarak bilinen kolları yaşamıştır. Ünlü Yunan Tarihçi Ksenofon “Beyaz Kaldiyanların savaşmayı çok seven, Ermenilere karşı set oluşturan savaşcı bir toplum olduğunu” söylemektedir. Bu toplum, Ermenilere komşudur ve Ermenilerle savaşmıştır. Ermenilerin o dönemde yoğun olarak yaşadıkları yer Ağrı dağı ve çevresidir. Yani Van’ın komşusudurlar. BEYAZ KALDİYANLARIN VAN’DA YAŞADIKLARI GÖRÜLMEKTEDİR. Ksenofon, Anabasis adlı eserinde de Kaldiyanlardan bahsederken Kardu bölgesinde olduklarını da söyler. Kardu da yukarıda izah edildiği üzere Van’dır.
Urartu devleti kurulmadan önce bölgede hakim olan devlet Mittani Devletidir ve Van bu devletin kuzey sınırında yer almaktadır. Muhalifleri ya da Hükümdara boyun eğmeyen kişileri uzak bölgelere yani sınırda olan yerlere sürmek eski dönemlerde de yaygın bir uygulamadır. Van Kalesi’nin bulunduğu kayalık alanın yüksek ve sarp yapısı erken dönemlerde bile bir “hapis veya cezalandırma alanı” olarak kullanılmıştır. Ülkenin kuzey sınırı olan bu alanda Van Kalesinden önce de sınır güvenliği olarak inşa edilmiş kale ve kuleler olduğu, bölgede bulunmuş olan 7 bin yıllık kalıntılardan anlaşılmaktadır. Burası hapis, işkence ya da sürgün amaçlı olarak Hurriler tarafından kullanılmış daha sonra Urartular Van Kalesini inşa ettiklerinde de bu geleneği miras alarak Kalede özel zindanlar ve hücreler inşa etmişlerdir.
TÜM BU BİLGİLERE GÖRE HZ. İBRAHİM’İN YAŞADIĞI YER OLARAK TEVRAT’TA GEÇEN “KALDİYANLARIN UR KENTİ” İFADESİYLE KAST EDİLEN YER VAN’DIR.
Kaynaklar:
- Avoda Zara, 53b; The Old Testament, I, 297
- Avoda Zara, II, 310-312
- Pesahim, 118a Teugels, s. 175 Evans, s. 152-153
- https://far-hang.blogspot.com/2025/06/ur-kasdim-abrahams-birthplace-is-urartu.html
- https://www.thetorah.com/article/ur-kasdim-where-is-abrahams-birthplace
- https://www.altriocchi.com/H_ENG/pen2/contenuto_storico/ur_chaldean.html
BAZI KESİMLER TEVRAT’TA GEÇEN UR’UN, SÜMERLER DEVRİNDE IRAK’TA BULUNAN UR KENTİ OLDUĞU İDDİASINDADIR. BU İDDİA İSE GERÇEKLERLE ÇELİŞMEKTEDİR.TEVRAT’TA ANLATILAN UR, IRAK’TAKİ UR KENTİ DEĞİLDİR.
Çünkü TEVRAT’TA HZ. İBRAHİM’İN YAŞADIĞI UR KENTİNDEN BAHSEDİLİRKEN “NEHRİN ÖTESİNDE” DENİLMEKTEDİR. Tevrat’ta nehir kelimesi hep Fırat nehrine işaretle kullanılır.
TEVRAT’TA HZ. İBRAHİM’İN YAŞADIĞI UR ŞEHRİNİN YERİNİ BELİRTMEK İÇİN KULLANILAN KELİME
בְּעֵבֶר הַנָּהָר BƏ-ʿEVƐR HAN-NAHAR’ dır.
NEHRİN ÖTESİNDE DEMEKTİR.
Sümerlerin Ur şehri ise FIRAT’IN HEMEN KENARINDA bir şehirdir, FIRAT’IN ÖTESİNDE DEĞİLDİR. Yani Tevrat’ta bahsedilen HZ. İBRAHİM’İN YAŞADIĞI UR BURASI DEĞİLDİR.

Van tam da Tevrat’ta ifade edildiği gibi FIRAT’IN ÖTESİNDE bir şehirdir. FIRAT’IN BAŞLANGIÇ NOKTALARINDAN BİRİ OLAN MURAT NEHRİ VAN’DAN GEÇMEKTEDİR.

Bu bilgilerin tamamı Tevrat’ta geçen Ur kentinin Van olduğunu net olarak ortaya koymaktadır.
4.5. FIRAT NEHRİ’NİN DOĞDUĞU ERZURUM VE VAN AHİR ZAMANIN ÖNEMLİ MEKANLARIDIR
Fırat Nehri tek bir kaynaktan değil iki ayrı koldan oluşur. Bu kollardan biri VAN’DAN geçen Murat Nehri diğeri de ERZURUM DUMLU Dağı’ndan çıkan Karasu Nehri’dir. BU İKİ KAYNAK BİRLEŞEREK FIRAT NEHRİ’Nİ OLUŞTURUR.

Fırat Nehri, Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde, Tevrat’ta ve İncil’de dikkat çekilen özel bir nehirdir. Çıktığı topraklar hem Peygamberler tarihinde hem de dünyanın son dönemi olan ahir zamanda önemli olayların yaşandığı, mübarek zatların bulunduğu yerlerdir.
Peygamberimiz (sav) Fırat’ın suyunun kesilmesinin Mehdi’nin çıkışının önemli alametlerinden biri olduğunu haber vermiştir:
"FIRAT NEHRİ'NİN SUYU KESİLEREK altın hazinesini açığa çıkarması zamanı yaklaşıyor. Her kim, o zaman orada bulunursa o hazineden bir şey almasın."
(Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir.) (Riyazü's Salihin, 3/332)
Fırat’ın suyu Keban Barajının yapılmasıyla kesilmiş ve Mehdi’nin çıkış alametlerinden biri gerçekleşmiştir.Hadislerde Fırat Nehri’yle ilgili geçen bir başka alamet de 2024 yılında gerçekleşmiştir.
“FIRAT'IN ALTINDAN BİR DAĞ KOPUP AKINCAYA KADAR kıyamet kopmaz. Bunu gören insanlar birbirlerine yönelecekler. BU HADİSEDE 9 KİŞİ TOPRAK ALTINDA KALACAK.” – İbni Mace'den. ("Kıyamet Alametleri", Muhammed b. Resul el Berzenci, sf. 225)
2024 yılında Erzincan’da Fırat Nehri’nin 300 metre yakınındaki bir ALTIN MADENİNDE yaşanan kazada DAĞIN bir parçası KOPUP adeta sıvı gibi akarak büyük bir toprak kayması oluşturmuş ve 9 KİŞİNİ HAYATINI KAYBETMİŞTİR.

İncil’de de Fırat’ın suyunun kesilmesi Mehdi’nin çıkış alameti olarak anlatılmaktadır. Verilen bir diğer önemli bilgi de tıpkı hadislerde belirtildiği gibi Mehdi’nin doğu tarafından çıkacak olmasıdır.
“…. kâsesini büyük FIRAT IRMAĞI’NA BOŞALTTI. IRMAĞIN SUYU KURUDU. DOĞUDAN GELECEK KRALIN (MEHDİ’NİN) YOLU HAZIRLANMIŞ OLDU.” (Vahiy 16:12)
4.6. MEHDİ DE HZ. İBRAHİM GİBİ TUTUKLANACAK VE ÇOK BÜYÜK EZİYETLERE MARUZ KALACAKTIR
Allah Kuran’da Hz. İbrahim’in güzel ahlakını ve kavmiyle arasındaki büyük mücadeleyi, devrin zalim hükümdarına tebliğini anlatmıştır. Bu anlatımlardan bu zalim hükümdar ve kavminin Hz. İbrahim’e çok zorluk çıkardıkları, Allah’ın varlığını ve birliğini anlatıyor olmasına şiddetle karşı çıktıkları, Hz. İbrahim’in anlatımlarının çok etkili ve kesin delilli olması nedeniyle de öfke ve kin duydukları, Hz. İbrahim’in anlatımlarına cevap veremedikleri için Hz. İbrahim’i susturmaya çalışma yoluna gittikleri, bu sebeple HAKSIZ YERE TUTUKLADIKLARI anlaşılmaktadır:
Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz." 'Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?" "Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim." (Enbiya Suresi, 51-56)
Dikkat edilirse Hz. İbrahim kavminin atalarından getirdiği yani batıl geleneklere, rivayetlere, uygulamalara dayalı bağnaz inancını eleştirmiş ve bu inancın açmazlarını ortaya koymuştur.
HZ. MEHDİ DE BAĞNAZLIĞI FİKREN ORTADAN KALDIRACAK, DİNİ ÖZÜNE DÖNDÜRECEKTİRMehdi’nin insanları dinden uzaklaştıran bağnazlığa karşı etkili bir ilmi mücadelesi olacaktır. Bu sebeple devrin bağnaz sözde din adamları Mehdi’ye cephe alacaklardır.
“Geleceği vaad edilen Mehdi dinin tervicini (değerini artırmayı), sünnetin ihyasını (yeniden canlandırmasını) murad ettiği (istediği) zaman; bid’at ehl-i ile ameli adet edinen, hasene zannı ile dini karıştıran (dinin aslında, özünde olmayan şeyleri, dinin emri olduğunu zanneden bazı insanlar) hayretle şöyle diyecektir: BU KİMSE (YANİ MEHDİ) DİNİMİZİ KALDIRMAK VE ŞERİATIMIZI İZALE ETMEK (MAHVETMEK) İSTİYOR.” (Mektubat-i Rabbani, 1/535)
Ahir zamanda bazı cahil ve bağnaz sözde alimlerin bir kısmı bilerek veya bilmeyerek Deccaliyete tabi olacak ve Deccaliyetin destekçisi haline geleceklerdir:
“Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav): “ÜMMETİMDEN BAŞI SARIKLI YETMİŞ BİN ALİM KİŞİ, DECCALE TABİ OLACAKLAR.” (İmam Ahmed Bin Hanbel, Müsned, sf. 796)
Mehdi bunların tüm direnmelerine ve tuzaklarına rağmen dinin Peygamberimiz (sav) döneminde olduğu gibi yaşanmasını sağlayacaktır.
“HZ. PEYGAMBER (SAV) EN BAŞTA İSLAM’I NASIL AYAKTA TUTTUYSA, MEHDİ DE EN SONUNDA AYNI ŞEKİLDE İSLAM’I AYAKTA TUTACAKTIR.” (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 27)
Hz. İbrahim bağnaz inancın açmazını ortaya koyduğunda zalim hükümdar ve kavminin, Hz. İbrahim’e verebilecekleri tek bir akılcı ve makul bir cevap olmamıştır. Sadece alaycı bir üslupla anlatımının etkisini kırmaya çalışmışlardır. Hz. İbrahim’in gelenekselleşmiş bağnaz inancı eleştirmeye cesaret etmesini kendilerince alay konusu edinmişler, “sen bizimle oyun mu oynuyorsun” demişlerdir. Bu üslup öfkelerinin şiddetini ve intikam almaya kalkışacaklarını da göstermektedir. Nitekim ayette insanlara ibret olacak, örneği pek görülmemiş büyüklükte bir ceza verdikleri görülmektedir:
Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar." (Enbiya Suresi, 61)
Hz. İbrahim’in Mahkeme sorgulaması esnasında sunduğu delillerden haklı ve masum olduğu görülmüştür. Vicdanlarında Hz. İbrahim’in masum olduğunu bildikleri halde tutuklamışlardır:
Dediler ki: “Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?” “Hayır” dedi. “Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.” Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; “Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)” dediler. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler… Dediler ki: “Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun.” Biz de dedik ki: “Ey ateş, İbrahim’e karşı soğuk ve esenlik ol.” Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. (Enbiya Suresi, 51-70)
Zorba hükümdar ve kavmi ile Hz. İbrahim arasında çok çetin bir mücadele geçtiği, hükümdar ve kavminin Hz. İbrahim’e çok eziyet ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim 64. Ayette ZALİMLİK YAPTIKLARINI İKRAR ETMEKTEDİRLER:
“Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; “Gerçek şu ki, ZALİM OLANLAR SİZLERSİNİZ (BİZİZ)” dediler”
فَرَجَعُٓوا اِلٰٓى اَنْفُسِهِمْ فَقَالُٓوا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَۙ
Fe receu ila enfusihim fe kalu innekum entumuz zalimun.
HZ. MEHDİ DE TIPKI HZ. İBRAHİM GİBİ TUTUKLANACAK, BU SÜRE İÇİNDE BÜYÜK EZİYETLERE, EŞİ BENZERİ GÖRMEMİŞ HAKSIZLIKLARA VE ZULME UĞRAYACAKTIR. Hz. Mehdi’nin çilesinin büyüklüğü hem hadislerde hem de Musevi kaynaklarda kapsamlı olarak anlatılmıştır. Öyle ki, Midraş’ın Pesikta Rabbati`den alıntılar bölümünde, Hz. Mehdi’nin tutuklanıp maruz kalacağı eziyetler ve çileler anlatılırken, “BU ESARET SENİN RUHUNU BOĞACAKTIR” denilmektedir. Hz. Mehdi’nin ise karşılaştığı tüm zorluklara sevinçle ve mutlulukla, Allah’tan razı olarak karşılık vereceği bildirilmiştir:Rab Mesih`e sorar: (...) İnsanların günahları seni demirden bir esarete sokacak (...) bu esaret senin ruhunu boğacaktır. (...) Bu acıları çekmeye hazır (razı) mısın? Mesih der ki: Ey evrenin Efendisi, bu acılar uzun yıllar sürecek mi? Rab cevap verir: Senin için 7 hafta (yedi yıl) belirledim. Ruhun sıkıldığında o günahkarları yok edeceğim. Mesih der ki: Ey evrenin Efendisi, büyük sevinç ve mutlulukla buna razıyım. (Midraş, Pesikta Rabbati`den alıntılar, (36:4))
Musevi kaynaklarında yer alan anlatımlar Hükümdarın yakın çevresinde bulunan ve her işini danıştığı astrologların “Van’dan çıkacak, beklenen bir kişi (Mehdi)” bilgisine sahip olduklarını göstermektedir:
İbrahim ve babası Kralın huzuruna çıktılar. Burada kralın astrologları, Kralı uyardıkları kişinin İbrahim olduğunu düşündüler. (Abraham's Early Life, Nissan Mindel; Kehot Publication Society)
Bu anlatımdan, Hükümdar ve yanındaki astrologların Hz. Nuh’dan gelen bilgilerden “önemli ve kutlu bir kişinin -yani Mehdi’nin- gelişinin” beklentisi içinde oldukları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere Mehdi’nin gelişi Hz. Adem’den itibaren tüm peygamberler tarafından müjdelenmiş, nesiller boyunca Mehdi beklenmiştir. Hatta öyle ki Hz. Musa’nın Allah’a defalarca Mehdi olmak isteğiyle dua ettiği kaynaklarda yer almaktadır.
Hz. İbrahim’in tutuklanması, Museviliğin en temel dini kaynağı olan, sözlü Tevrat’ın yazılı hale getirilmesiyle oluşan Talmud’da ise şöyle anlatılır:
On iki dindar adam hariç, hepsi bu öneriyi kabul etti; aralarında İbrahim de vardı. Diğerlerine katılmayı reddettiler. Halk tarafından yakalanıp üç prensin huzuruna çıkarıldılar ve reddetmelerinin gerekçesini şöyle açıkladılar: “Tuğla yapmayacağız, sizinle de kalmayacağız. Çünkü tek bir İlah biliyoruz ve O'na kulluk ediyoruz. Bizi tuğlalarla birlikte ateşte yaksanız bile, sizin yollarınızda yürümeyeceğiz.” (Talmud; Yahudi Efsaneleri; Legends of The Jews 1:5)
Tutuklanan 12 kişiye gece kaçıp dağa gitmelerine yardım edilmesi teklif edilmiştir. Hz. İbrahim ise, “Şimdi, güvendiğim yaşayan Rab'bin adıyla, beni hapsettikleri bu yerden ayrılmayacağım” diyerek bu teklifi reddetmiş ve hapiste kalmayı tercih etmiştir. Hz. İbrahim TEK BAŞINA TUTULMUŞTUR.
Yoktan, İbrahim'i kaçmaya ikna etmeye boşuna uğraştı. Reddetmekte ısrar etti. Diğer on bir kişi kaçarken, o (İbrahim) hapishanede tek başına kaldı. Belirlenen sürenin sonunda, halk geri dönüp on iki esirin ölümünü talep ettiğinde, Yoktan sadece İbrahim'i getirebildi. (Talmud; Yahudi Efsaneleri; Legends of The Jews 1:5)
4.8. KURAN’DA HZ. İBRAHİM’İN MUVAHHİD OLDUĞU BİLDİRİLMİŞTİR
Hz. İbrahim içinde yaşadığı toplumun geleneksel batıl inanışlarına ve müşrik sistemine karşı çıkmıştır. Kuran’da Hz. İbrahim’in Bir olan Allah’a iman eden Muvahhid olduğu bildirilmiştir. Dininin de “hanif” olduğu söylenmiştir. Muvahhid kelimesi, Arapça "tevhid" (Allah'ın birliği) kökünden gelen, Allah'ın birliğine inanan, bu inancı benimseyen kimse anlamına gelir. Allah'ı "bir" olarak kabul eden, tek ilah olduğunu benimseyen kişilere muvahhid denir.
Hanif kelimesi de, Allah'tan başka hiçbir ilaha inanmayan, Hakka tabi olan ve Hz. İbrahim'in dininin esaslarına uygun yaşayan kişiyi ifade eden Arapça kökenli bir kelimedir.
Kuran’da Hz. İbrahim’in Bir olan Allah’a iman ettiği ve hanif olduğu şöyle anlatılmıştır:
► Dediler ki: “Yahudi ve Hristiyan olun ki hidayete eresiniz.” De ki: “(Hayır, öyle değil!) Bilakis, (asıl hidayet) hanif olan İbrahim’in yoludur. Ve o, müşriklerden de değildi.” (Bakara Suresi, 135)
► İbrahim, Yahudi değildi. Hristiyan da değildi. Hanif bir Müslimdi. O, müşriklerden de değildi. (Âl-i İmran Suresi, 67)
► Muhsin olarak/Kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışarak yüzünü Allah’a teslim eden ve hanif olan İbrahim’in milletine uyandan daha güzel bir dine kim sahip olabilir? Ki, Allah İbrahim’i dost edinmiştir. (Nisâ Suresi, 125)
► “Şüphesiz ki ben, yüzümü hanif olarak, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben, müşriklerden de değilim.” (En'âm Suresi,79)
► De ki: “Şüphesiz ki Rabbim, beni dosdoğru yola iletti. Dimdik/güçlü ve hanif olan İbrahim’in dinine. O, müşriklerden değildi.” (En'âm Suresi, 161)
► Hiç kuşkusuz İbrahim, tek başına bir ümmetti. Gönülden Allah’a kulluk yapan, (şirki terk edip dini Allah’a halis kılan bir) hanifti. Müşriklerden de değildi/olmadı. (16/Nahl 120)
► Sonra da sana: “Hanif olarak İbrahim’in milletine uy!” diye vahyettik. O, müşriklerden değildi. (Nahl Suresi,123)
5. İBRAHİM’İN VAN’DA TUTULDUĞU ZİNDANLARDAN BİRİ
Van Kalesi ve çevresinin de içine yer aldığı alanda ve kalenin güneyindeki Eski Şehir olarak adlandırılan yerde 7 bin yıllık tarihi olan kalıntılar vardır.

Van Kalesinde zindan olarak kullanılan odalar olduğu görülmekle birlikte, kalenin inşasından önce de bu alanda, yani Hz. İbrahim döneminde de Van Kalesi ve çevresi zindan olarak kullanılmıştır.



Van Kalesi’nin olduğu yerde zindan olarak kullanılan hücre tipi mağaralar da bulunmaktadır.



Van Kalesinin hemen altında da Horhor Suyu olarak bilinen bir su kaynağı vardır. O dönem zindandaki mahkumlara buradan su verilmektedir.




ESKİ ŞEHİR DENİLEN VAN KALESİ’NİN GÜNEYİNDE YAPILAN KAZILAR ORTAYA ÖNEMLİ BİLGİLER ÇIKARACAKTIR
7 bin yıllık geçmişi olduğu bilinen Van’da eski şehir denilen Van Kalesi’nin güneyinde yapılan kazılarda da yeni tarihi kalıntılara ulaşılmıştır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Şevli, “KAZDIĞINIZ HER YERDEN TARİH FIŞKIRIYOR” sözleriyle yeni ulaşılan kalıntıların önemini vurgulamıştır. (https://www.trthaber.com/haber/yasam/eski-van-sehrini-ayaga-kaldirmak-icin-uzman-ekip-calisiyor-727147.html)



6. MUSEVİ KAYNAKLARINA GÖRE HZ. MUSA 10 YIL TUTUKLU KALMIŞTIR
Kuran’da Hz. Musa’nın Medyen’e yaptığı yolculuk ve orada 10 yıl kalması anlatılır. Ayette Hz. Musa’nın Medyen’de iki kadınla tanışması ve babalarının Hz. Musa’yı 10 yıl orada tutması anlatılmaktadır. Bazı tefsirlerde bu kişinin Hz. Şuayb olduğu söylense de bu doğru bilgi değildir. Kuran’da bu iki kızın babasının Peygamber olduğu söylenmemiştir. Kuran’da bu kişi “şeyhün kebîr” (yaşı ileri bir erkek) olarak geçer, adı verilmez. Ancak Hz. Şuayb da Medyen’de yaşamış olduğundan bazı kimseler tarafından Hz. Musa’nın karşılaştığı kişinin Hz. Şuayb olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Oysa Hz. Şuayb, Hz Musa’dan 400-600 yıl önce yaşamıştır. Tevrat’ta ise bu kişinin adı Reuel olarak geçer.
Nitekim birçok tefsir alimi de bu kişinin Hz. Şuayb olmadığını izah etmiştir.
Hasan el-Basrî: “Bu, o dini Şuayb’dan öğrenmiş olan mümin bir kimseydi.”
İbn Abbas: “Onların (davarları sulayan kızların) babaları, Hz. Şuayb’ın kardeşinin oğludur.”
Taberi; Bu hususta açık bir delil bulunmadığından Kur’an-ı Kerim’de geçtiği gibi ona ‘kadınların babası’ demenin daha doğru olacağını söylemiştir.
Seyyid Kutub; Medyen kavminin peygamberi Şuayb’ın, Hz. Musa’nın kayınpederi Şuayb olmadığını; Medyen kavmi içinden yaşlı bir kişi olduğu kanaatini bildirmektedir. Bu kişinin Hz. Şuayb’ın kardeşinin oğlu olduğu ve adının Yesrûn olduğu söylenmektedir. (Hz. Musa’nın Kayınpederi, Şuayb Peygamber midir?; Cengiz Duman)
Hz. Musa’nın Medyen’e yolculuğu Tevrat’ta da anlatılmıştır. Buna göre, Hz. Musa’nın Medyen’de karşılaştığı kişi Medyenli bir kahindir. O devirde kahin tanımı “yönetici, prens veya dini önder” manaları içermektedir. Bu kişinin Firavun’la iyi ilişkisi olduğu, bir dönem Firavun’a danışmanlık yaptığı da Talmud’da anlatılan bilgiler arasındadır.
HZ. MUSA’NIN MEDYEN’DE BÖLGENİN YÖNETİCİSİ KONUMUNDA OLAN, DAHA ÖNCE FİRAVUN’UN DANIŞMANLIĞINI DA YAPMIŞ, İKİ KIZI OLAN BİR KİŞİ İLE TANIŞTIĞI VE BU KİŞİNİN KENDİSİNİ 10 YIL BURADA TUTUKLU TUTTUĞU ANLAŞILMAKTADIR.Bilindiği üzere Hz. Musa’nın Medyen’e gitmesinin sebebi, Mısır’da istemeden bir insanın ölümüne sebep olması, Firavun’un kendisini öldürmek için aradığını öğrenmesidir.
Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: 'EY MUSA, ÖNDE GELENLER, SENİ ÖLDÜRMEK KONUSUNDA ARALARINDA GÖRÜŞMEKTEDİRLER, ARTIK ÇIK GİT; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim.' Bunun üzerine korku içinde etrafı kollayarak ORADAN AYRILDI: "Rabb'im! Beni bu zalim halktan kurtar." dedi. MEDYEN TARAFINA YÖNELDİĞİNDE: "Umarım Rabb'im bana bir çıkış yolu gösterir." dedi. (Kasas Suresi, 20-22)
Hz. Musa, Medyen’e cinayet suçlamasıyla Mısır’dan kaçmış biri olarak gelmiştir ve Firavun’un askerleri de peşindedir.
MEDYEN’DE KARŞILAŞTIĞI KİŞİ (Reuel) HZ. MUSA’YI FİRAVUN’A TESLİM ETMEMEK İÇİN ONU TUTUKLU TUTMAYI ÇÖZÜM OLARAK BULMUŞTUR. AKSİ DURUMDA FİRAVUN’UN SALDIRGANLIĞINA KENDİSİ DE MARUZ KALACAKTIR. BU TUTUKLULUK BİR CEZAEVİNDE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN TAMAMEN MAHRUM OLMASI ŞEKLİNDE DEĞİL, AÇIK CEZAEVİ MODELİNDEDİR. HZ. MUSA BURADA ÇALIŞMAKTADIR. REUEL’UN KIZI DA HZ. MUSA’YA DÜZENLİ OLARAK YEMEK GETİRMEKTEDİR. AÇIK CEZAEVLERİNDE DE MAHKUMLAR BELİRLENMİŞ İŞLERİ YAPMAKTA, ÇOĞU ZAMAN İŞÇİ OLARAK ÇALIŞMAKTA, ZAMAN ZAMAN DA KENDİ ÖZEL İŞLERİ İÇİN İZİN ALIP DIŞARI ÇIKABİLMEKTEDİR. HZ. MUSA 10 YIL MEDYEN’DE AÇIK CEZAEVİNDE TUTUKLU KALMIŞTIR.
Baba, “Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini seninle evlendirmek istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan bu da senin bileceğin bir şey; seni zorlamak istemem. İnşaAllah benim iyi kimselerden olduğumu göreceksin” dedi.
Mûsâ, “Bu seninle benim aramdadır; bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, bana haksızlık yok! Söylediklerimize Allah şahittir” diye cevap verdi. (Taha Suresi, 27-28)
BU AYETLERDE HZ. MUSA’NIN 10 YIL MEDYEN’DE KALDIĞI BİLDİRİLMİŞTİR. AYETLERDEKİ ANLATIMDAN ANLAŞILDIĞI ÜZERE, HZ. MUSA’NIN TUTUKLU KALDIĞI SÜRE 10 YILDIR.
Tevrat'ın eski Aramice Tercümesi olan Yonatan Targum ve Yaşar Kitabı’nda ise Hz. Musa’nın 10 yıl tutuklu kaldığı şöyle anlatılır:
Bunun üzerine Midyanlı çobanlar gelip onları kovdular. Musa kalkıp onlara yardım etti ve sürüyü suladı. Ve eve, babaları Reuel'in yanına geldiler ve Musa'nın kendileri için yaptıklarını ona anlattılar. Ve dediler: Bir Mısırlı bizi çobanların elinden kurtardı, bizim için su çekti ve sürüyü suladı. Ve Reuel kızlarına dedi: Peki o nerede? Niçin adamı bıraktınız? Reuel de onu çağırıp evine getirdi ve onunla birlikte ekmek yedi. Musa, Reuel'e Mısır'dan kaçtığını ve Kuş'ta (Mısır sınırı Etiyopya’da) kırk yıl krallık yaptığını, sonra da yönetimi ondan aldıklarını ve onu barış içinde, onurla ve armağanlarla gönderdiklerini anlattı. Reuel Musa'nın sözlerini işitince, kendi kendine, "BU ADAMI ZİNDANA ATACAĞIM, Kuş oğullarını yatıştıracağım, çünkü onlardan kaçtı" dedi. Ve onu alıp zindana koydular; ve MUSA ON YIL ZİNDANDA KALDI. (Bölüm 76-77-78-79)
7. HZ. YUSUF’UN TOPLAM TUTUKLULUK SÜRESİ 10 YILDIR
Bilindiği üzere Hz. Yusuf yanında kaldığı Vezir’in karısının iftirası ve diğer kadınların da bu iftiraya destek vermesi, böylece çok sayıda kadının cinsel saldırı içerikli iftiraları nedeniyle masum olduğu somut delillerle açıkça görüldüğü halde tutuklanmıştır.
Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı. (Yusuf Suresi, 35)
Hz. Yusuf cezaevindeyken tutuklu olan iki kişi kendisinden rüyalarını tabir etmelerini istemişlerdir. Hz. Yusuf Allah’ın verdiği ilham ve lütufla rüyaları en doğru şekilde tabir eden bir peygamberdir. Bu kişilerden birinin gördüğü rüyanın o kişinin tahliye olacağına işaret olacağını söylemiştir.
Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri: "Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm." dedi. Öbürü: "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi" dedi. "Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz." (Yusuf Suresi, 36)
"Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz iş (artık) olup bitmiştir." (Yusuf Suresi, 41)
Hz. Yusuf bu rüyaları tabir ettikten sonra tahliye olmasını umduğu kişiye, tahliye olduktan sonra kendisinin maruz kaldığı haksızlık ve hukuksuzluğu efendisine anlatmasını istemiştir. Bu kişinin efendisi dönemin Hükümdarına yakın bir kişidir. Hz. Yusuf bu rüyaları tabir ettiğinde yaklaşık 7 yıldır cezaevindedir. Rüyanın tabiri gerçekleşmiş söz konusu kişi tahliye olmuş ancak Hz. Yusuf’tan efendisine bahsetmeyi unutmuştur. Böylece Hz. Yusuf’un cezaevinde bulunduğu 7 yılın üzerinden bir süre daha geçmiştir. Ayette bu süre “DAHA NİCE YILLAR” olarak ifade edilmektedir:
İkisinden kurtulacağını sandığı kişiye dedi ki: "Efendinin katında beni hatırla." Fakat şeytan, efendisine hatırlatmayı ona unutturdu, böylece daha nice yıllar (Yusuf) zindanda kaldı. (Yusuf Suresi, 42)
Zaten 7 yıldır cezaevinde olan Hz. Yusuf’un tutukluluğunun üzerinden bir süre daha geçmesiyle tutuklu olarak kaldığı süre 10 YILA TAMAMLANMIŞTIR.
Nitekim Musevi kaynaklarda da Hz. Yusuf’un 10 yıl cezaevinde kaldığı anlatılmaktadır.
Tevrat Tefsiri Midraş’ın Shemot Rabbah 7:1 bölümünde:
“YUSUF 10 YIL CEZAEVİNDE KALMAK ÜZERE TUTUKLANDI…”
Chabad tefsirinin içeriğinde, bu rivayet şöyle aktarılmıştır:
“CEZAEVİNDE 10 YIL KALAN YUSUF…”
Raşi – Bereşit Tefsirinde aktarılan rivayet ise şöyledir:
Kadın ona ağır suçlamalar yöneltti… VE YUSUF ON YIL HAPİSTE TUTULDU. (Raşi bu bilgiyi Midraşik kaynaklara dayandırır.)
Kaynak: https://www.sefaria.org/Rashi_on_Genesis.46.3.1?lang=bi&with=Midrash&lang2=bi
https://www.sefaria.org/topics/joseph-and-potiphar?sort=Relevance&tab=notable-sources
https://www.sederolam.info/seder_olam_rabbah_part_2_albert_benhamou.pdf?utm
Bediüzzaman Said Nursi, Van Kalesi’nin güneyinde bulunan Horhor Medresesi'ni bir okul olarak kullanmış ve orada talebe yetiştirmiştir. Van’a özel önem vermesinin sebeplerinden biri Hz. İbrahim’in de Van’da tutuklu kalmış olmasıdır. Ayrıca, KENDİSİNDEN YÜZ SENE SONRA, YANİ 2024’DE RİSALE-İ NUR’A DEĞER VEREN BAZI KİMSELERİN VAN’A GELECEKLERİNİ VE SÖZ KONUSU MEDRESEYİ ZİYARET EDECEKLERİNİ BELİRTMİŞTİR. BAHSETTİĞİ BU KİŞİ ÇOK ÖZEL BİRİDİR. VAN’A HER YIL ÇOK FAZLA SAYIDA NUR TALEBESİ GELMEKTEDİR. ANCAK ÜSTAD’IN KAST ETTİĞİ, VAN’A GELİP GİDEN MEDRESESİNİ ZİYARET EDEN YÜZLERCE İNSAN DEĞİL, ÇOK ÖZEL, MÜBAREK VE KUTLU BİR İNSANIN BEKLENİYOR OLMASIDIR.
ŞİMDİ HATIRA GELDİ Kİ, EĞER ŞEDDELİ "LÂMLAR" VE "MİM" İKİŞER SAYILSA, BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZÂTLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ'NİN ŞAKİRDLERİ OLABİLİR. Her ne ise... Bu nurlu âyetin çok nuranî nükteleri var. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.132)
Üstad’ın bu sözünde bahsettiği ebced hesabı; “Allah'ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor” ayeti hakkındadır.
Ayette geçen "Allahi" اللّهِ
"Allahu" اللّهُ
"illa" إِلاَّ
sözcüklerindeki "lamlar"
ve
"yutimmu" يُتِمَّ
sözcüğündeki mim 2'şer kez sayıldığında ayetin bu cümlesinin ebced değeri 1910 etmektedir.
Bediüzzaman bundan BİR ASIR SONRA ifadesiyle, MİLADİ 1910’DAN BİR ASIR SONRASINDA YANİ 2010’LARDA MEHDİ VE TALEBELERİNİN FAALİYET HALİNDE OLACAKLARINI SÖYLEMEKTEDİR.
Bediüzzaman Kastamonu Lahikası’nda da Mehdi’den, BİR ASIR SONRA GELECEK ZAT olarak bahsetmektedir.
"HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT" ... (Kastamonu Lahikası, s. 61-62)
Şu muâsırlarım (çağdaşlarım), varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. NE YAPAYIM, ACELE ETTİM, KIŞTA GELDİM; SİZLER CENNET-ÂSÂ (cennet gibi) BİR BAHARDA GELECEKSİNİZ. ŞİMDİ EKİLEN NUR TOHUMLARI, ZEMİNİNİZDE ÇİÇEK AÇACAKTIR. (Münazarat, sf. 88)
… ve Van'ın yekpare taşı olan kal'asının altında bulunan Horhor Medresemin vefat etmesi ve Anadolu'da bütün medreselerin kapatılması ile vefat etmelerine işaret ederek umumunun bir mezar-ı ekberi hükmünde olmasına bir alâmet olarak, o azametli mezara azametli Van kal'ası mezar taşı olmuş. EY YÜZ SENE SONRA GELENLER! Şu kal'anın başında bir Medrese-i Nuriye çiçeğini yapınız. Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetü'z-Zehra'yı cismanî bir surette bina ediniz, demektir. (Emirdağ Lahikası, s. 489)
Bediüzzaman açıklamalarında kendisinin kışta geldiğini İslam aleminin kurtuluşuna vesile olacak mübarek kişilerin ise baharda geleceğini, kendisinin de bu kişilere zemin hazırladığını özel olarak vurgulamıştır. Bu açıklamalarında dikkat çeken husus ise MÜBAREK VE ÖZEL BİR KİŞİNİN KENDİSİNDEN 100 YIL SONRA, 2024 BAHAR MEVSİMİNDE VAN’A GELECEK OLMASIDIR.
Bediüzzaman en son olarak 1924 yılını Van’da geçirmiştir. MÜVEKKİL, TAM YÜZ SENE SONRA VE TAM OLARAK BAHAR BAŞINDA, 2024 YILINDA Horhor Medresesi'nin bulunduğu VAN İLİNE CEBREN GETİRİLMİŞTİR.
Müvekkil, Mehdi talebesi olmaya azmetmiş bir insan olduğundan her Mehdi talebesinde olduğu gibi kendisinde de Mehdi’nin gölgesi bulunmakta, her Mehdi talebesi gibi kendisi Mehdiyet yolunda yürümektedir. Talebesi olduğu Mehdi’nin yaşayacaklarının bir benzerini yaşamasının şeref duyulacak bir tevafuk olduğuna inanmaktadır.
8.3. ÜSTAD VAN’A DAİR HEM MAZİDEN (GEÇMİŞTEN) HEM İSTİKBALDEN (GELECEKTEN) ÖNEMLİ BİLGİLER VERMİŞTİR
… Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temâşâ eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tâhir’ler, Yûsuf’lar, Ahmed‘ler ve saireler! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, “Sadakte” (sadıksın) deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muâsırlarım (çağdaşlarım), varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. NE YAPAYIM, ACELE ETTİM, KIŞTA GELDİM; SİZLER CENNET-ÂSÂ (cennet gibi) BİR BAHARDA GELECEKSİNİZ. ŞİMDİ EKİLEN NUR TOHUMLARI, ZEMİNİNİZDE ÇİÇEK AÇACAKTIR. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: MAZİ KIT’ASINA GEÇMEK İÇİN GELDİĞİNİZ VAKİT, MEZARIMIZA UĞRAYINIZ; O BAHAR HEDİYELERİNDEN BİRKAÇ TANESİNİ MEDRESEMİN MEZARTAŞI DENİLEN VE KEMİKLERİMİZİ MİSAFİR EDEN VE HORHOR TOPRAĞININ KAPICISI OLAN KALENİN BAŞINA TAKINIZ. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. MEZARIMIZDAN “NE MUTLU SİZE!” SADÂSINI İŞİTECEKSİNİZ. Hatta misafirlerimizin gölgeleri bile mezartaşımızdan bu sadayı işitecektir. Şu zamanın memesinden bizimle süt emen ve gözleri arkada maziye bakan ve tasavvuratları kendileri gibi hakikatsiz ve ayrılmış olan bu çocuklar, varsınlar, şu kitabın hakaikini (hakikatlerini) hayal tevehhüm etsinler. Zira ben biliyorum ki, şu kitabın mesâili hakikat (hakikat meselesi) olarak sizde tahakkuk edecektir. (Münazarat, s. 88)
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN BU AÇIKLAMASINDA DİKKAT ÇEKEN ÇOK ÖNEMLİ BİLGİLER VARDIR:
MAZİ KIT’ASINA GEÇMEK İÇİN GELDİĞİNİZ VAKİT >>> Üstad’ın bu sözünden, Van’a gelecek olan kutlu kişilerin geldikleri zaman maziyle (geçmişle) ilgili önemli bilgilerin ortaya çıkacağı anlaşılmaktadır. Van’ın mazisinde (geçmişinde) Hz. İbrahim gibi kadim peygamberlerin kutlu tarihlerinin, geleceğinde (yani Üstad’dan sonraki asırda, bu yüzyılda) ise ahir zamanın mübarek şahıslarının varlığına dikkat çekmektedir.
O BAHAR HEDİYELERİNDEN BİRKAÇ TANESİNİ… KALENİN BAŞINA TAKINIZ. >>> Üstad’ın burada takılmasını talep ettiği şey kast ettiği fiziki olarak çiçek değildir. İslam aleminin baharına, İslam’ın dünya hakimiyetine ve İslam Birliği’ne vesile olacak kitaplar, ilmi çalışmaları söylemektedir. Şu an zulüm ve acı içinde olan İslam alemine Baharın müjdesi ancak bu ilmi çalışmalar vesilesiyle gelecektir.
KEMİKLERİMİZİ MİSAFİR EDEN VE HORHOR TOPRAĞININ KAPICISI OLAN KALENİN BAŞINA >>> Bilindiği üzere Bediüzzaman Hazretleri vefat ettikten sonra Urfa’ya defnedilmiş ancak kısa süre sonra naaşı buradan alınarak çok az kişi tarafından bilinen gizli bir yere defnedilmiştir. Bu yer Horhor Medresesi’nin bitişiğindedir. Kendisi de bu sözüyle keramet göstererek vefatından önce ileride olacak gelişmeleri söylemiştir.
MEZARIMIZDAN “NE MUTLU SİZE!” SADÂSINI İŞİTECEKSİNİZ. >>> Üstad’ın “işiteceksiniz” vurgusundan, “ne mutlu size” ifadesinin diğer insanlar tarafından işitileceği anlaşılmaktadır.Üstad’ın şahsını görmüş, yakın hizmetinde bulunmuş talebelerinden bir talebesi bu kutlu kişiye -mazinin de istikbalin de kendisiyle gurur duyduğunu vurgulayarak, yani geçmişte de gelecekte de önemli bir yeri olan Van’a gidecek olmasına işaret ederek- “ne mutlu size” diyecek ve bu sözü diğer insanlar da duyacaktır.
Bediüzzaman yakın talebelerine “Mehdi’yi ben görmeyeceğim ama siz göreceksiniz” demiş ve ileride gelecek mübarek zatı gördüklerinde, ona “ne mutlu size” demelerini vasiyet olarak emanet etmiştir. Yakın talebeleri bu sözü bizzat Bediüzzaman’dan duymuşlar ve mübarek zat ile karşılaştıklarında “ne mutlu size” sözünü söylemeleri gerektiğini öğrenip emanet almışlardır. Ayrıca talebelerine Mehdi’yle karşılaşacakları tarihi ve Mehdi’nin ismini özel bir ebced formülü ile söylemiştir. Bediüzzaman’ın yakın talebelerinden Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin ve Salih Özcan’a “Ben mehdiyi görmeyeceğim ama siz göreceksiniz” dediği Risale-i Nurlar’da, Bediüzzaman’ın hayatını anlatan Tarihçe-i Hayat’ta ve yakın talebelerinin hatıratlarında yer almaktadır.
Üstad’ın bu mübarek şahsa “yer hazır etmesinden” bahsetmesi de dikkat çekici bir detaydır. Bu ifade, Mehdi’nin çalışmalarına zemin hazırlamak anlamı taşıdığı gibi Mehdi’nin ve Mehdi’ye talebe olmaya azmetmiş insanların gelip bulunacağı yerde Bediüzzaman’ın daha önce yaşayıp, orada talebeler yetiştirip, orada Mehdiyet için hazırlık yapacağına da işaret etmektedir.
O İLERİDE GELECEK ACİB (şaşılan, hayret uyandıran, benzeri görülmeyen) ŞAHSIN (MEHDİ’NİN) bir HİZMETKARI ve ONA YER HAZIR EDECEK BİR DÜMDARI (yardımcı kuvveti) ve O BÜYÜK KUMANDANIN (MEHDİ’NİN) PİŞDAR BİR NEFERİ (önden giden bir askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, s. 162)
Müvekkil Adnan Oktar da tıpkı Bediüzzaman gibi kendisini bir Mehdi talebesi, Mehdi’ye zemin hazırlayan bir insan olarak gördüğünden, Mehdi öncüsü ve talebesi olarak Üstad’ın işaret ettiği Van’da bulunmaktan ve aynı Üstadı Bediüzzaman Hazretleri gibi Mehdi’ye zemin hazırlamaktan şeref duymaktadır.
Saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz. 03.10.2025
Adnan Oktar
Müdafi
Av. Mert Zorlu